Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/636 E. 2022/769 K. 04.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/636
KARAR NO : 2022/769

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ADANA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas, … Karar

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av…

DAVALI : …
VEKİLİ : Av…
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

DAVACI : …
VEKİLİ : Av…

DAVALI : …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

KARAR TARİHİ : 04/04/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : …

Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin … tarih ve … Esas, … Karar sayılı kararı aleyhine, istinaf başvurusunda bulunulmuş ve Mahkemece dosya Dairemize gönderilmiş olmakla HMK 352. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Tarafların iddia ve savunmalarının özeti:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 08/08/2016 tarihinde sürücü … … idaresindeki … plakalı araç ile seyir halinde iken aracın direksiyon hakimiyetini kaybederek yoldan çıkması sonucu meydana gelen trafik kazasında araçta yolcu konumunda bulunan müvekkilinin yaralandığını, kazaya sebebiyet veren … plakalı aracın davalı … tarafından ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, davalı … şirketine başvuruda bulunduklarını ancak herhangi bir ödeme yapılmadığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 48.000 TL kalıcı iş göremezlik maddi tazminatın kaza tarihinden mümkün değilse temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı … şirketinden tahsil edilerek müvekkiline ödenmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece asıl davanın kısmen kabulü ile; 90.889,89 TL sürekli maluliyetten kaynaklanan maddi tazminatın 09/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine, birleşen davanın kısmen kabulü ile; 9.264,08 TL geçici iş göremezlikten kaynaklanan maddi tazminatın 21/02/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davalı … vekili süresi içerisinde verdiği istinaf dilekçesinde; davacı tarafından talep edilen geçici iş göremezlik, bakıcı gideri ve tedavi gideri tazminatını teminat dışı olduğunu, davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla mahkemece hükmedilen tazminat miktarının fahiş olduğunu, davacının araçta hatır yolcusu olması sebebiyle ve kaza sırasında davacının zararının artmasında ya da ortaya çıkmasında kusuru bulunup bulunmadığı resen tespit edilerek tespite göre hatır ve müterafik kusur nedeni ile tazminattan indirim yapılması gerektiğini, hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat taleplerinin teminat dışı olduğunu, bu nedenle kusur oranlarının tespiti için dosyanın Adli Tıp Trafik ihtisas Kurumuna sevki gerektiğini, davaya konu trafik kazasının oluşumunda sigortalı aracın sürücüsünün kusurunun bulunmadığını, bu nedenle müvekkili şirketin bir sorumluluğunun bulunmadığını, mahkemece hükmolunan tazminata uygulanan faizin dava tarihinden itibaren yasal faiz olması gerektiğini belirterek, tüm bu nedenlerle usul ve yasaya aykırı ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazasından kaynaklı cismani zarar nedeniyle geçici iş göremezlik ve kalıcı iş göremezlik tazminatı taleplidir.
Davalı vekilinin geçici iş göremezliğin teminat dışı olduğu yönündeki istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili her ne kadar geçici iş göremezlik zararından sigorta şirketlerinin sorumluluğunun bulunmadığını, bütün sorumluluğun Sosyal Güvenlik Kurumunda olduğunu ileri sürmüş ise de,
Mahkemenin karar tarihinden sonra 09/10/2020 günlü resmi gazetede yayınlanan Anayasa Mahkemesinin 2019/40-2020/40 Esas-Karar sayılı 17/07/2020 günlü kararı dikkate alındığında davacının zararının belirlenmesinde 01/06/2015 günlü ZMSS genel şartlarının tümü ile dikkate alınamayacağı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle davacının tedavi sürecinde uğramış olduğu geçici iş görmezlik zararının davacının gerçek zararı niteliğinde olduğu, dolayısıyla davalı … tarafından davacının uğramış olduğu bu zararın karşılanması gerektiği anlaşıldığından bu miktar yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır bu yönü ile buna dair istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.

Davalı vekili dilekçesinde Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceğini, belirtmiş ise de;
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler.
Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararları geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı, çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Ancak geriye yürümezlik ilkesinin en önemli istisnası, Anayasa’nın 152. maddesindeki somut norm denetimidir. Madde uyarınca mahkeme önüne gelen uyuşmazlıkta Anayasa aykırılık iddiasını ciddi görülür ve Anayasa Mahkemesine iptal için başvuru yapılırsa; Anayasa Mahkemesi tarafından iptal kararı verildiğinde, iptal kararına uymak zorundadır. Özelikle Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümeyecekse somut norm denetimine başvurunun bir anlamı olmayacaktır. Somut norm denetiminde, iptal kararının yapısı gereği durdurulan dava bakımından geriye etkili uygulama söz konusudur.
İtiraz yoluyla yapılan başvuru üzerine iptal edilen hükmü, benzer işlerde uygulama durumunda bulunan başka mahkemeler de Anayasa Mahkemesi iptal kararına uymak zorunda olup, iptal edilen yasa maddesine dayanarak karar veremezler. İtiraz yoluna başvuran mahkemenin verilecek olan iptal kararı ile bağlı olması, diğer mahkemeler bakımından da aynı etkiyi haizdir. Sadece başvuran mahkeme açısından iptal kararının geriye yürüyeceğinin kabulü, uygulanacak olan norm bakımından mahkemeler arasında eşitsizlik doğuracaktır. Tüm mahkemelerin itiraz yoluna başvurması da beklenemeyeceğinden, uyuşmazlığa dair iptal kararının diğer mahkemelerde derdest olan davalar bakımından da uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır bu nedenle davalı vekilinin Anayasa Mahkemesi kararının geçmişe yürütülemeyeceği yönündeki itirazının reddi gerekmiştir.
Davalı vekilinin maluliyet raporu, kusur raporu ve hatır taşımasına yönelik istinaf başvurusu bakımından yapılan incelemede;
Davalı vekili hükme esas alınan maluliyet raporu ve kusur raporunu kabul etmediklerini ileri sürmüş ise de,
HMK’nın 357. maddesinde “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz.” hükmü düzenlenmiştir.
Bilirkişi raporuna itiraz etmeyen taraf yönünden raporun kesinleşeceğine yönelik Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 05/06/2017 gün ve 2016/801 E.-2017/9091 K. Sayılı kararında özetle; “…Davanın taraflarınca itiraz edilmeyen uzman bilirkişi raporu her iki taraf yönünden de kesinleşir ve kesinleşen rapor hakimi de bağlar. Taraflardan birinin rapora itiraz etmesi, diğer tarafın itiraz etmemesi halinde ise rapor itiraz etmeyen taraf yönünden kesinleşir ve itiraz eden taraf yararına usuli kazanılmış hak doğar. Bu ilkenin sonucu olarak, itiraz üzerine yeniden yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonucunda verilen raporun önceki rapora göre itiraz eden taraf aleyhine olması halinde, kazanılmış hak ilkesi dikkate alınarak önceki raporda belirtilen kusur oranı, zarar miktarı vs. esas alınarak hükmedilecek miktar belirlenir. İlk rapora itiraz etmeyen ve o raporda belirtilen miktarlara razı olan tarafın lehine olacak şekilde sonraki rapora göre karar verilemez…”
Somut olayda Mahkemesince hükme esas alınan maluliyet raporunun davalı vekiline 05/11/2019 tarihinde ve yine hükme esas alınan kusur raporunun davalı vekiline 18/08/2018 tarihinde usulünce tebliğ edildiği, davalı vekili tarafından süresi içerisinde itiraz edilmemekle kesinleşen kusur raporu ve maluliyet raporuna karşı artık istinaf aşamasında itiraz edilemeyeceği anlaşıldığından davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Davalı vekili ayrıca hükmolunan tazminattan hatır taşıması indirimi yapılması gerektiğini belirtmiş ise de,

6100 sayılı HMK’nun İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi başlıklı 141. maddesi ile; ”(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; öninceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler… Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.” hükmü düzenlenmiştir.
Dava konusu uyuşmazlıkta davalı tarafça istinaf aşamasında hatır taşıması indirimi yapılması gerektiği itirazında bulunulmuş olmasına rağmen yargılama sırasında dava dilekçesinin davalı tarafa usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği, davalı tarafından süresi içerisinde cevap dilekçesi sunmadığı, ilk derece mahkemesinde belirlenenen tazminat miktarından hatır taşıması indirimi yapılması gerektiği ileri sürülmemiştir.
HMK 357. maddesi gereğince ilk derece mahkemesince ileri sürülmeyen itiraz ve defiler istinaf aşamasında ileri sürülemeyecektir. Ayrıca HMK 141. maddesi ile belirtilen ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez yasağı gereğince ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen itiraz ve defiler artık istinaf aşamasında ileri sürülemeyecektir, davalı vekilinin ilk derece mahkemesinde ön inceleme aşaması tamamlanmadan hatır taşıması indirimi yapılması gerektiği noktasında bir beyanda bulunmadığından davalı vekilinin hatır taşıması indirimi yapılması gerektiğine yönelik istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin müterafik kusur indirimine yönelik yapmış olduğu istinaf başvurusu bakımından;
Davalı vekili her ne kadar mahkemesince belirlenen tazminata davacının müterafik kusuru nedeni ile indirim yapılması gerektiğini her bir müterafik kusur nedeni ile ayrı ayrı %20 indirim yapılması gerektiğini ileri sürmüş ise de, Yargıtay 4. Hukuk dairesinin yerleşik içtihatlarına göre bir olayda birden fazla müterafik kusurun varlığı halinde toplam tazminattan sadece bir kere %20 oranında indirim yapılması gerekmektedir. Mahkemesince belirlenen tazminattan sadece bir kere %20 oranında müterafik kusur indirimi yapıldığına göre davalının her bir müterafik kusur nedeni için ayrı ayrı indirim yapılması gerektiği yönündeki istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
Davalı vekili davacının kusuru nedeni ile tazminattan indirim yapılması gerektiğini belirtmiş ise de,
Dosya davacısının kazaya sebebiyet veren sigortalı araçta yolcu konumunda olduğu, bu kapsamda kazanın meydana gelmesinde etken bir kusurunun bulunmadığı anlaşıldığından davalının bu yöndeki istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
Davalı vekilinin faizin tarihine ve türüne yönelik itirazı yönünden yapılan istinaf incelemesinde;
Dosya kapsamında davacının sigorta şirketine başvurduğu, yasal süre içerisinde sigorta şirketinin dönüş ve ödeme yapmadığı, sigorta şirketinin temerrüte düştüğü, temerrüte düştüğü tarih itibariyle yasal faizin işlemesinin usul ve yasaya uygun olduğu görülmüş bu sebeple davalı vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir.
HMK’nın 355.maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden hususlar hariç tutularak, istinaf neden ve gerekçeleri ile sınırlı olmak üzere yapılan incelemede;
İlk derece mahkemesince açıklanan ve benimsenen nedenlerle dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve delillerin taktirinde ve değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olmasında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmadığı anlaşılmakla davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin … tarih ve … Esas, … Karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun olduğundan, davalı … … Sigorta A.Ş vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,

2-Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 6.841,50 TL istinaf karar harcından, peşin yatırılan 3.262,37 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubuyla, bakiye 3.579,13 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının bulunması halinde, karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kesin olan işbu kararın taraflara tebliği, avans iade ve harç tahsil işlemlerinin HMK’nın 359/3. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; miktar veya değeri yüz yedi bin doksan (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.04/04/2022

… … … …
Başkan … Üye … Üye … Katip …
İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır