Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/553 E. 2022/1025 K. 17.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/553
KARAR NO : 2022/1025

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSKENDERUN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas, … Karar

DAVACI : … – …
VEKİLLERİ : Av. … –
Av. … –
DAVALI : … –
VEKİLLERİ : Av. … – Av. … – Av. … –
DAVA :Tazminat(Ölüm ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

KARAR TARİHİ : 17/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : …

İskenderun Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24.11.2020 tarih ve … Esas, … Karar sayılı kararına yönelik olarak istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla Dairemize gönderilen dosyanın yapılan incelemesinde;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 06.10.2017 tarihinde, dava dışı … … …’nun sevk ve idaresinde olup davalıya ZMMS poliçesi ile sigortalı … plakalı araç ile davacının sevk ve idaresindeki … plakalı motosikletin çarpışması sonucu davacının yaralanarak kafa travması geçirdiği belinin kırıldığı ve omzunun çıktığı, halen omzunun yerine oturtulamadığı, davacının hayatı boyunca bakıma muhtaç kalacak şekilde meslekte kazanma ve çalışma gücünü kaybettiği ve sakat kaldığı, bu bakımdan aynı işi yapamayacağı veya aynı işi yapsa bile daha fazla efor kaybetmek zorunda kalacağı, maluliyet oranının bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkacağı, davacının kazadan önce inşaatlarda günlük 100,00 TL yevmiye ile boya ustası olarak çalıştığı, ancak kaza sonrası maluliyeti nedeniyle mesleğini icra etmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle emsal ücret araştırması yapılması gerektiği, kaza tespit tutanağında davalıya sigortalı araç sürücüsünün asli kusurlu davacının ise tali kusurlu olduğunun belirlendiği, meydana gelen zarardan davalı … şirketinin sorumlu olduğunu bu nedenle davalıya yapılan müracaata rağmen yasal süresi içerisinde ödeme yapılmadığı ileri sürülerek ve FİHS tutularak belirsiz olan tazminat alacağından şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının müvekkili sigortaya ibraz etmesi zorunlu olan belgeleri ibraz etmemesi nedeniyle başvuru şartının yerine getirilmediğini ve dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddi gerektiği, … plakalı aracın kaza tarihi itibarıyla müvekkili nezdinde ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğu, tarafların kusur oranları ile davacının kalıcı maluliyet oranının ATK tarafından tespiti, davacının kask ve sair koruyucu tertibat kullanmadığının tespiti halinde müterafik kusur kabul edilerek indirim yapılması, geçici iş göremezlik tazminatı talebinin sigorta poliçesi teminat kapsamında olmadığı, SGK tahsis ve ödemelerinin tazminattan indirilmesi, tazminatın poliçe yeni genel şartlarında belirlenen usul ve esaslara göre hesaplanması gerektiği savunularak davanın reddine karar verilmesini talep edilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, davacının davasının kabulü ile, 1.609,57 TL geçici iş göremezlik, 24.814,33 TL sürekli iş göremezlik olmak üzere toplamda 26.423,90 TL maddi tazminatın dava tarihi olan 11/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davacı vekili; Anayasa mahkemesi tarafından verilen iptal kararı çerçevesinde maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartlarla belirlenen “Özürlülük Ölçütü Sınıflandırılması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümlerinin uygulanma imkanının kalmadığını, dosyanın yeniden ATK’na gönderilerek davacının maluliyet oranının, kaza tarihi dikkate alınarak, “Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği” çerçevesinde yeniden tespiti gerektiğini, davacının bel kırığından dolayı maluliyet oranın çok daha yüksek olmasına rağmen eksik hesaplama yapıldığını, dosyada bulunan tedavi evrakları doğrultusunda sadece bel kırığından dolayı %8 oranında rapor tanzim edilmiş ise de bu raporun yetersiz olup maluliyet oranının eksik hesaplandığını, davacının omuz yaralanması nedeniyle aynı ihtisas kurulunun aynı üyelerle düzenlediği 20.03.2019-5351 sayılı raporunda davacının sol omuz yaralanması ile kaza arasında illiyet bağı kurulmuş iken bu kez aynı ihtisas kurulunun 28/08/2019-19478 sayılı raporu ile davacının sol omuz yaralanması ile kaza arasında illiyet bağı bulunmadığından bahisle davacının sol omuz yaralanması nedeniyle maluliyet incelemesinin yapılmadığını, oysaki tedavi evraklarına göre davacının kaza nedeniyle sol omzundan da yaralandığı ve bu nedenle grafisinin çekildiğinin açıkça ortada iken sol omuz yaralanması ile kaza arasında illiyet bağı bulunmadığından bahisle maluliyet incelemesi yapılmamış olması ve omuz yaralanmasının maluliyet hesabında dikkate alınmamasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı çerçevesinde aktüerya hesaplarında artık genel şartların uygulanmasının yasal olarak imkansız olduğunu, dosyada hükme esas alınan aktüerya raporları, tazminatlarının hesabında genel şartlar ile getirilen (TRH-2010) hayat tablosu ve 1,8 teknik faiz uygulanmış olması nedeniyle usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacının inşaatlarda günlük 100 TL yevmiye ile boyacı olarak çalıştığını ve emsal ücret araştırmasının yapılmasını talep etmelerine rağmen hiçbir araştırma yapılmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
Karara karşı davalı vekili; Davacının dava öncesi müvekkil şirkete yapmış olduğu başvuruda eksik evrak olduğunu, bu nedenle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerektiğini ve müvekkil aleyhine vekalet ücretine hükmedilemeyeceğini, dosyada kusur durumunun çelişkili olduğunu, mahkemece bu çelişki giderilmeden hüküm kurulduğunu, kaza tespit tutanağında sigortalı araç sürücüsünün kusursuz bulunmasına rağmen mahkemece aldırılan kusur raporundaki %25 kusur oranı üzerinden hüküm kurulduğunu, kusur durumlarının net olarak tespiti ve bu husustaki çelişkilerin giderilmesi gerektiğini, davacının geçici iş göremezlik süresinde gelir kaybı yaşadığına dair bir iddiası ve ispatı bulunmadığını, geçici iş göremezlik dönemi ve bakıcı giderinin teminatları kapsamında olmadığından taleplerin reddi gerektiğini, yargılama sırasında belirttikleri itirazlarının hiçbirinin gerekçeli kararda irdelenmediğini, bu nedenle yerel mahkeme kararının kaldırılması talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince ayrı ayrı istinaf edilmiştir.
Davalı … şirketi vekilinin başvurunun usulüne uygun olmadığı yönündeki istinaf talebinin incelemesinde:
Davalı kuruma davacı vekili tarafından 28.02.2018 tarihinde başvurunun bulunduğu, davacının başvurması üzerine, davalı kurumca hasar dosyasının açıldığı, yapılan başvuruya verilen cevabi yazıda eksik olan tüm tedaviler bittikten sonra alınacak sağlık kurulu raporunun tamamlanması istenmiş olup, kaza tarihinin 06.10.2017 tarihi olduğu da dikkate alındığında, maluliyet raporunun davacı tarafça kısa sürede tamamlanabilecek bir husus olmadığı, tedavi evraklarının sunulduğu, kaza tespit tutanağı, savcılık dosyasında alınan sağlık raporunun sunulduğu, bu durumda davalı kurumun isteminin davacının haklarının sürüncemede kalmasına yol açacak nitelikte olduğu, halen dahi ödeme yapılmamış olması da gözetildiğinde başvurunun sonuçsuz kaldığının kabulü ile anılan maddede düzenlenen dava şartı gerçekleştiğinden uyuşmazlığın esasına girilerek karar verilmesi yerinde olmakla bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Davalı … şirketi vekilinin kusur durumuna yönelik yaptığı istinaf talebinin incelenmesinde:
Ceza dosyası arasında bulunan kaza tespit tutanağında … plakalı motosiklet sürücüsünün ilk geçiş hakkını vermemek kuralını ihlal ettiği gerekçesiyle tam kusurlu olduğu, davalı … şirketine sigortalı … plakalı araç sürücüsünün kusursuz olduğu belirtilmiş ise de; soruşturma aşamasında alınan 27.12.2017 tarihli kusur raporunda … plakalı aracın seyrettiği yolun tali yol olduğu ve kavşak başında sürücülere hitabeden DUR-YOLVER levhasının bulunduğu bu nedenle ilk geçiş hakkının ana yoldan gelen … plakalı motosiklette bulunduğu halde yavaşlamayarak ve geçiş hakkını vermeyerek asli kusurlu olduğu, … plakalı motosiklet sürücüsünün ise kavşağa yaklaştığında hızını azaltmadığı bu nedenle tali kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Kaza tespit tutanağı ile savcılık tarafından alınan 27.12.2017 tarihli kusur raporu arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla mahkemece ATK Trafik İhtisas Dairesi’nden alınan 28.02.2019 tarihli kusur raporunda kavşağa geldiğinde hızını azaltmayarak ilk geçiş hakkını ana yoldan gelen motosiklette vermeyen … plakalı araç sürücüsünün %75 oranında kusurlu olduğu, YAVAŞ levhası bulunan kavşağa geldiğinde hızını azaltmayan … plakalı motosiklet sürücüsü davacının ise %25 kusurlu olduğu belirtilmekle, olayın oluşuna uygun ATK Trafik İhtisas Dairesi’nce düzenlenen 28.02.2019 tarihli kusur raporunun hükme esas alınması yerinde görüldüğünden davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
Davalı … şirketi vekilinin geçici işgörmezlik tazminatına ilişkin istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Dava dilekçesi netice-i talep kısmında davacının geçirdiği trafik kazası sonucu meydana gelen geçici ve sürekli iş göremezliği nedeniyle maddi tazminat talebinde bulunulmaktadır.
Anayasa Mahkemesi 17/7/2020 Tarih, Esas 2019/40, Karar 2020/40 Sayılı Kararı ile; Genel şartlar TTK’nın 1425, Sigortacılık Kanunu 11 ve KTK’nın 95. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak idarece çıkarıldığı için, KTK ve TBK’nın haksız fiile ilişkin hükümlerinde genel olarak temel unsurları belirlenmiş hususlarda bu temel unsurlara aykırı olmamak şartı ile genel şartların hükümleri uygulanacaktır. (Aynı yönde Yargıtay. 17 Hukuk Dairesinin 2019/6271 esas ve 2020/8104 sayılı kararı)
Açıklanan sebeplerle eldeki davada; iptal edilen Karayolları Trafik Kanun’un 90. maddesindeki “Genel Şartlar” ibaresi gereğince teminat dışı bırakılan geçici iş göremezlik tazminatı yönünden, yukarıda yazılı Anayasa Mahkemesi kararı gereği davalı … Şirketinin sorumluluğunda olduğu anlaşılmakla, geçici iş göremezlik talebinin kabulüne karar verilmesinin yerinde olduğu anlaşılmakla davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
Davalı … şirketi vekilinin müterafik kusura ilişkin istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Dosya kapsamında davacının sunulan maluliyet ölçüsünü belirtir raporun incelenmesinde, maluliyetinin omurga bölgesinde kemik kırığına bağlı olduğu, maluliyetin kafa bölgesinde bulunmaması nedeniyle kask takılıp takılmamasının müterafik kusur yönünden somut olayda öneminin bulunmadığı, zarara uğrayan kişinin kendisinin ehliyetsiz olarak araç kullanması durumunda bunun müterafik kusur değil trafik kusuru oluşturabileceği anlaşılmakla davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Davalı … şirketi vekilinin gerekçeli kararın usulüne uygun olmadığı yönünden istinaf sebebinin incelenmesinde;
Anayasanın 141. maddesi uyarınca mahkeme kararları gerekçeli olmak zorundadır. Ayrıca 6100 Sayılı HMK’nın 297/1-c maddesinde, “Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin gösterilmesi gereklidir.” düzenlenmesine yer verilmiştir. Kamu düzenine ilişkin olan bu durum HMK 297/2 ve 26. maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Mahkemece yazılan gerekçeli kararda hatalı bir hususa rastlanılmadığından davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebi yerinde görülmemiştir.
Davacı vekilinin maluliyet raporuna ve maluliyet durumuna yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Davacı vekili alınan maluliyet raporunun hatalı yönetmeliğe göre alındığını, bel bölgesindeki kırık nedeniyle maluliyet oranının çok daha yüksek olduğu belirtmiştir. Bilindiği üzere Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre maluliyet oranları Adli tıp Kurumu 3. İhtisas dairesi ya da Üniversitelerin Adli Tıp Anabilim dalı başkanlığından oluşturulacak bilirkişi heyetinden alınacak rapora göre belirlenmesi gerekmektedir.
Buna göre 11/10/2008 tarihinden önceki kazalar için Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemeleri Tüzüğü çerçevesinde düzenlenmiş sağlık kurulu raporu, 11/10/2008-01/09/2013 tarihleri arasında gerçekleşen kazalar için Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği çerçevesinde düzenlenmiş sağlık kurulu raporu 01/09/2013 ile 01/06/2015 tarihleri arasındaki kazalar için Maluliyet Tespit işlemleri Yönetmeliği çerçevesinde düzenlenmiş sağlık kurulu raporu (ATK tarafından bu yönetmelik hükümlerine göre rapor düzenlenmesi olasılığının bulunmadığının bildirilmesi durumunda ise bu yine bu dönemde yürürlükte bulunan 30/3/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre rapor alınması ), 01/06/2015 ile 20/02/2019 tarihleri arasındaki meydana gelen kazalar için 30/03/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik çerçevesinde düzenlenmiş sağlık kurulu raporu ve 20/02/2019 tarihinden sonra meydana gelecek kazalar içinse Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun şekilde heyet rapor alınması gerekmektedir.
Buna göre eldeki dosyaya baktığımızda davacının yaralanmasına neden olan kaza 06.10.2017 gününde meydana gelmiş olup buna göre davacının maluliyet raporunun 01/06/2015 gününde yürürlüğe giren ZMMS genel şartlarında belirtilen Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında yönetmelik hükümlerine uygun olarak alınması usul yasa ve içtihatlara uygundur. Davacı vekilinin bel bölgesindeki yaralanma nedeniyle maluliyet oranının daha yüksek olduğuna ilişkin soyut beyana dayalı istinaf başvurusu yersiz bulunmuştur.
Davacı vekili tarafından davacının kaza nedeniyle omuz bölgesinden yaralandığı halde hükme esas alınan maluliyet raporunda omuz bölgesindeki yaralama ile kaza arasında illiyet bağı kurulamadığının belirtilmiş olması nedeniyle omuz yaralanmasının maluliyet hesabında dikkate alınmamasının usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
Davacının maluliyet durumuna ilişkin ATK 2. İhtisas Kurulunun düzenlediği 20.03.2019 tarihli raporun Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği çerçevesinde düzenlendiği, söz konusu raporda davacının kalıcı maluliyet oranının %16,2 olarak belirtildiği, raporun incelenmesinde 7. Bendinde ” Kişiye ait görüntüleme tetkiklerinin kurulumuzca incelenmesinde; 06.10.2017 batın BT ; sağ l3 transvers proçesinde kırık, 06.10.2017 toraks BT; her iki omuzda osseöz patoloji izlenmedi, 18.01.2019 sol omuz MR ; akromioklavikular eklemde hipertrofik dejeneratif değişiklikler, eklem içinde biceps tendon çevresinde subakromial bursada efüzyon supraspinatus tendonda parsiyel yırtığa bağlı sıvı artışı izlendiğine göre..” şeklinde belirtildiği anlaşılmaktadır.
ATK 2. İhtisas Kurulunun düzenlediği 28/08/2019 tarihli raporunun Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik çerçevesinde düzenlendiği, söz konusu raporda davacının kalıcı maluliyet oranının %8 olarak belirtildiği, raporun incelenmesinde 7. Bendinde aynı şekilde ” Kişiye ait görüntüleme tetkiklerinin kurulumuzca incelenmesinde; 06.10.2017 batın BT ; sağ l3 transvers proçesinde kırık, 06.10.2017 toraks BT; her iki omuzda osseöz patoloji izlenmedi, 18.01.2019 sol omuz MR ; akromioklavikular eklemde hipertrofik dejeneratif değişiklikler, eklem içinde biceps tendon çevresinde subakromial bursada efüzyon supraspinatus tendonda parsiyel yırtığa bağlı sıvı artışı izlendiğine göre..” şeklinde belirtildiği ve kaza tarihli tıbbi belgelerde kişide herhangi bir omuz kemik ya da yumuşak doku yaralanmasından bahsedilmediği, kaza tarihli grafilerin incelenmesinde sol omuzda her hangi bir patoloji görülmediği cihetiyle kişide mevcut sol omuz ağrısı ile olay arasında illiyet kurulamadığı belirtilmiştir.
Mahkemece raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla ATK İkinci Üst Kurulu’ndan alınan 13.02.2020 tarihli raporda davacı vekili itirazları değerlendirilerek neticeten kaza tarihli tıbbi belgelerde kişide herhangi bir omuz kemik ya da yumuşak doku yaralanmasından bahsedilmediği, kaza tarihli grafilerin incelenmesinde sol omuzda her hangi bir patoloji görülmediği cihetiyle kişide mevcut sol omuz ağrısı ile olay arasında illiyet kurulamadığı, Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik çerçevesinde davacının geçirdiği trafik kazasına bağlı arızası sebebiyle maluliyet oranının %8 olarak tespit edildiği belirtilmiştir.
Maluliyet raporlarının farklı yönetmelikler esas alınarak düzenlenmiş olması dikkate alındığında, oranlar arasındaki farklılığın farklı yönetmeliklerin uygulanması nedeniyle oluştuğu, her iki maluliyet raporunda da kaza tarihli tıbbi belgelerde her iki omuzda osseöz patoloji izlenmediğinin belirtildiği, raporlar arasındaki oransal çelişkinin üst kurul tarafından düzenlenen 13.02.2020 tarihli rapor ile giderildiği anlaşılmakla, omuzdaki ağrı ile kaza arasında illiyet bağı bulunmadığının tespit edildiği kanaatine varılmakla davacı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu haksız bulunmuştur.
Davacı vekilinin hesap raporuna ve gelir durumuna ilişkin istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Mahkemenin karar tarihinden önce 09/10/2020 günlü resmi gazetede yayınlanan Anayasa Mahkemesinin 2019/40-2020/40 E.K sayılı 17/07/2020 günlü kararı sonrasında Yargıtay 17. Hukuk Dairesi vermiş olduğu 2019/2861 esas ve 2021/2725 karar sayılı 15/03/2021 günlü kararında ve yine 2021/2772 esas 2021/3174 Karar sayılı 23/03/2021 günlü kararında yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 17/06/2021 gün ve 2021/9757 esas ve 2021/3262 karar sayılı kararlarında ve yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/3173 Esas ve 2944 Karar numaralı 14/06/2021 günlü kararlarında davacının gerçek zararının belirlenmesi noktasında davacının muhtemel bakiye yaşam süresinin TRH 2010 Yaşam Tablosu’na göre belirlenerek ve prograsif rant tekniği kullanılmak suretiyle tazminat miktarının hesaplanması gerektiğine işaret edilmiştir.
Buna göre eldeki dosyaya baktığımızda mahkemesince hükme esas alınan hesap raporunda TRH 2010 yaşam tablosu kullanılmış ise de, hesaplama yöntemi olarak 1,8 teknik faiz aktüeryal yöntem kullanılmak sureti ile davacının zararının bulunup bulunmadığı hususu belirlenmiştir.
Ne var ki, yukarıda açıklandığı gibi Anayasa Mahkemesinin 2019/40-2020/40 E-Ksayılı 17/07/2020 günlü kararı ve bu karar ile uyumlu Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/6271 esas ve 2020/8104 karar sayılı 03/12/2020 günlü kararlarında ve yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/3173-2944 E.K numaralı kararlarında da davacının zararının belirlenmesi sırasında TRH 2010 yaşam tablosu ile birlikte %10 arttırım ve eksiltme yöntemi (prograsif rant) kullanılmak sureti ile belirlenmesi gerektiğine işaret edilmiş olmakla, hatalı şekilde düzenlenen hesap raporu esas alınarak hüküm kurulması yerinde görülmemiştir. Mahkemece davacı tarafa asgari ücretin üzerinde gelir elde ettiğine dair delillerini sunması yönünde süre verilerek, süre sonunda sunulacak belgeler de değerlendirilmek suretiyle, TRH 2010 yaşam tablosu ile birlikte %10 arttırım ve eksiltme yöntemi (prograsif rant) kullanılarak bu hususta yeniden rapor alınması gerekmekte ve istinaf sebebini ileri süren tarafın davacı taraf olması ve davacı vekili tarafından yerel mahkemece alınan hesap raporuna süresinde itiraz edilmiş olması sebebiyle yeni alınacak hesap raporunun düzenleneceği tarih itibariyle hesaplama tarihindeki veriler dikkate alınarak hesaplama yapılması gerekeceği gözden kaçırılmamalıdır. Bu sebeple davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmüştür.
HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden hususlar hariç tutularak, istinaf neden ve gerekçeleri ile sınırlı olmak üzere yapılan incelemede;
Açıklanan ve benimsenen nedenlerle dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de, kazanılmış haklar gözetilerek yeni alınacak rapor tarihi itibarı ile TRH 2010 yaş tablosu ve prograsif rant yöntemine göre hesap raporu alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca kararın kaldırılarak dosyanın mahalline gönderilmesine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1.a-6. maddesi gereğince KISMEN KABULÜ İLE,
İskenderun Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … tarih ve … Esas, … Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Yukarıda belirtilen sebeplerle eksik bilgi ve belgeler tamamlandıktan sonra davanın yeniden görülüp karar verilmesi için dosyanın yerel Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 1.805,10 TL istinaf karar harcı peşin ve tam olarak alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
5-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine,
6-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
7-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-İstinaf aşamasında duruşma yapılmadığı için istinaf incelemesi için taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
9-HMK’nın 359/3. maddesi gereğince kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,

Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.17/05/2022

… … … …
Başkan Üye Üye Katip
… … … …

İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.