Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/3076 E. 2023/1198 K. 21.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/3076 – 2023/1198
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/3076
KARAR NO : 2023/1198

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ADANA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/09/2021
NUMARASI : … Esas, … Karar

DAVACI : … … –
VEKİLİ : Av…

DAVALI : SİGORTA ANONİM ŞİRKETİ –
VEKİLİ : Av…
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

KARAR TARİHİ : 21/06/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : …

Adana 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.09.2021 tarih ve … Esas, … Karar sayılı kararı aleyhine, istinaf başvurusunda bulunulmuş ve Mahkemece dosya Dairemize gönderilmiş olmakla HMK 352. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Tarafların iddia ve savunmalarının özeti:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkiline 08.11.2018 tarihinde davalı … … idaresindeki … plakalı aracın çarptığını, kaza sonrası müvekkilinin ikna edilerek şikayetçi olmamasının sağlandığını bu nedenle … kararı verildiğini, müvekkilinin daha sonradan 12.11.2018 tarihinde ek ifade ile davalıdan şikayetçi olduğunu, müvekkilinin yaralanarak malul kalması sebebiyle sigorta şirketine ve arabuluculuk müesesesine başvuru yapıldığını ancak sonuç alınamadığını, bu nedenle davalılar … … ile araç sigortacısı … Sigorta A.Ş’den 100 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 100 TL kalıcı iş göremezlik tazminatının kaza tarihinden itibaren reskont faiziyle müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı sigorta vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu olayın oluşumuna yönelik hiçbir maddi olgunun bulunmadığı kusur raporunun 3’lü bilirkişi heyetinden yani Ankara Adli Tıp Trafik ihtisas Daire Başkanlığından yada Karayolları Fen Heyeti tarafından alınması gerektiğini, alınacak raporun Adana Cumhuriyet Başsavcılığı … nolu soruşturma dosyasındaki ifade tutanaklarına göre hiçbir çelişki ya da duraksamaya meydan vermeyecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini, kazazedenin ifadelerinin çelişkili olduğunu, davacının maluliyet oranını gösteren heyet raporunun müvekili sigorta şirketine yapılan başvuruda mevcut olmadığını, davacının kaza esnasında takılması zorunlu olan motorsiklet kask ve dizliklerinin kaza esansında takılı olmaması nedeniyle efor kaybının artmasında müterafik kusuru olduğunu, bu nedenle %20 müterafik kusur indiriminin yapılması gerektiğini bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davanın kabulü ile; 5.615,34 TL geçici iş göremezlik tazminatı ile 43.147,60 TL kalıcı iş göremezlik tazminatının 20/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile beraber davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davalı vekili istinaf dilekçesinde; mahkemece hükme esas alınan keşif neticesinde düzenlenen kusur raporunun hatalı olduğunu, davacının savcılıkta alınan beyanında kendisinin kusurlu olduğunu kabul ettiğini, mahkemece belirlenen kusur oranlarını kabul etmediklerini, davacı tarafından dava konusu talepler ile ilgili müvekkili şirkete yapılmış usulüne uygun başvuru bulunmadığını, sunulması gerekli maluliyet raporunun sunulmadığını, davacı tarafından talep edilen geçici iş göremezlik talebinin teminat dışı olduğunu, müvekkili sigorta şirketinin söz konusu tazminat taleplerinden sorumluluğunun bulunmadığını, Anayasa Mahkemesi kararının geriye yürüyemeyeceğini, yine mahkemece hükme esas alınan hesap raporunun hatalı olduğunu, hesaplamanın TRH 2010 yaşam tablosu ve 1,8 teknik faiz kullanılarak yapılması gerektiğini, davacının motosiklet ile seyir halinde iken dizlik takmadığını, zararının artmasına sebebiyet verdiğini, bu nedenle hükmolunan tazminattan müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini belirterek usul ve yasaya aykırı ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı vekili Dairemize sunduğu 19.07.2022 günlü ek istinaf dilekçesi ile; davacı tarafın bu dosyadan olan alacağını 25.10.2021 günlü noter senedi ile temlik ettiğini, davacının iş bu dosyada taraf sıfatının son bulduğunu, bu nedenle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazasında meydana gelen yaralanmadan kaynaklı kalıcı iş göremezlik tazminatı ve geçici iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın kabulü ile; 5.615,34 TL geçici iş göremezlik tazminatı ile 43.147,60 TL kalıcı iş göremezlik tazminatının 20/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile beraber davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Davalı vekilinin kusura yönelik istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili her ne kadar mahkemece hükme esas alınan kusur raporunun hatalı olduğunu, davacının savcılıkta alınan beyanında kendisinin kusurlu olduğunu kabul ettiğini, mahkemece belirlenen kusur oranlarını kabul etmediklerini ileri sürmüş ise de, dosya içerisinde mevcut mahkemece yapılan keşif ve neticesinde alınan 04.02.2020 günlü kusur raporu incelendiğinde, davalı sigorta şirketine sigortalı dava dışı sürücü … …’in Karayolları Trafik Kanunun 52/1-b ve 157/4 maddeleri gereğince aracın trafik durumuna göre kullanılmaması ve arkadan çarpma kurallarını ihlal etmesi sebebi ile %100 oranında asli kusurlu kabul edildiği, elektrik bisiklet sürücüsü dosyamız davacısının ise kazanın meydana gelmesinde herhangi bir kusur ihlalinin bulunmadığının belirlendiği anlaşılmıştır. Hükme esas alınan kusur raporunun tanık beyanlarına ve olayın oluş ve özelliklerine uyumlu olduğu, dava dışı sigortalı araç sürücüsünün, elektrikli bisiklet sürücüsü dosyamız davacısına arkadan çarpması nedeniyle %100 oranında asli ve tam kusurlu kabul edilmiş olmasında herhangi bir yanlışlık olmadığı kanaatine varılmış, davalı vekilinin kusura yönelik istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.

Davalı vekilinin usulüne uygun başvuru bulunmadığı yönündeki istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekiil, davacı tarafından dava konusu talepler ile ilgili müvekkili şirkete yapılmış usulüne uygun başvuru bulunmadığını, sunulması gerekli maluliyet raporunun sunulmadığını ileri sürmüş ise de, eldeki dosyaya baktığımızda; davacı vekili tarafından davanın açılmasından önce davalı sigorta şirketine gerekli tüm belgelerle, kaza tutanakları, hastane epikrizleri, hesap bilgileri vd. ile usulüne uygun olarak 13.03.2019 tarihinde başvuru yapıldığı, davalı sigorta şirketi tarafından 27.03.2019 günlü yazı ile eksik evrakların incelendiği, davacı vekili tarafından 08.04.2019 günlü başvuru dilekçesi ile eksik evrak tamamlanmak sureti ile usulüne uygun şekilde yeniden başvuru yapıldığı anlaşılmakla davalı vekilinin usulüne uygun başvuru yapılmadığı yönündeki istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalı vekilinin geçici iş göremezlik tazminatı talebinin teminat dışı olduğu yönündeki istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili her ne kadar geçici iş göremezlik zararının teminat dışı olduğunu, müvekkilinin söz konusu zarardan sorumluluğunun bulunmadığını ileri sürmüş ise de,
09/10/2020 günlü resmi gazetede yayınlanan Anayasa Mahkemesinin 2019/40-2020/40 Esas-Karar sayılı 17/07/2020 günlü kararı dikkate alındığında davacının zararının belirlenmesinde 01/06/2015 günlü ZMSS genel şartlarının tümü ile dikkate alınamayacağı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle davacının tedavi sürecinde uğramış olduğu geçici iş görmezlik zararının davacının gerçek zararı niteliğinde olduğu, dolayısıyla davalı sigorta şirketi tarafından davacının uğramış olduğu bu zararın karşılanması gerektiği anlaşıldığından bu miktar yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır bu yönü ile buna dair istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.(Aynı yönde Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/6271 esas ve 2020/8104 karar sayılı 03/12/2020 günlü kararı)
Davalı vekilinin Anayasa Mahkemesi kararının geriye yürüyemeyeceği yönündeki istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili Anayasa Mahkemesi iptal kararının geriye yürüyemeyeceğini ileri sürmüş ise de,
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler.
Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararları geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı, çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Ancak geriye yürümezlik ilkesinin en önemli istisnası, Anayasa’nın 152. maddesindeki somut norm denetimidir. Madde uyarınca mahkeme önüne gelen uyuşmazlıkta Anayasa aykırılık iddiasını ciddi görülür ve Anayasa Mahkemesine iptal için başvuru yapılırsa; Anayasa Mahkemesi tarafından iptal kararı verildiğinde, iptal kararına uymak zorundadır. Özelikle Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümeyecekse somut norm denetimine başvurunun bir anlamı olmayacaktır. Somut norm denetiminde, iptal kararının yapısı gereği durdurulan dava bakımından geriye etkili uygulama söz konusudur.
İtiraz yoluyla yapılan başvuru üzerine iptal edilen hükmü, benzer işlerde uygulama durumunda bulunan başka mahkemeler de Anayasa Mahkemesi iptal kararına uymak zorunda olup, iptal edilen yasa maddesine dayanarak karar veremezler. İtiraz yoluna başvuran mahkemenin verilecek olan iptal kararı ile bağlı olması, diğer mahkemeler bakımından da aynı etkiyi haizdir. Sadece başvuran mahkeme açısından iptal kararının geriye yürüyeceğinin kabulü, uygulanacak olan norm bakımından mahkemeler arasında eşitsizlik doğuracaktır. Tüm mahkemelerin itiraz yoluna başvurması da beklenemeyeceğinden, uyuşmazlığa dair iptal kararının diğer mahkemelerde derdest olan davalar bakımından da uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır bu nedenle davalı vekilinin Anayasa Mahkemesi kararının geçmişe yürütülemeyeceği yönündeki itirazının reddi gerekmiştir.
Davalı vekilinin hesaplama yöntemine yönelik istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili hesap raporunda hesaplamanın TRH 2010 yaşam tablosu 1,8 teknik faiz yöntemi esas alınarak yapılması gerektiğini, hesaplama yönteminin hatalı olduğunu ileri sürmüş ise de, eldeki dosyaya baktığımızda hükme esas alınan raporun Anayasa Mahkemesinin 2019/40-2020/40 Esas-Karar sayılı 17/07/2020 günlü kararı, danıştay 8. Dairesinin 2020/5413 sayılı dosyasında ZMMS genel şartlarının bazı maddelerine ilişkin verilen yürütmeyi durdurma kararı sonucu oluşan Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin kararları ile uyumlu şekilde TRH 2010 yaşam tablosu ve prograsif rant yöntemi kullanılmak sureti ile hazırlandığı, davacının gelirinin dosya içerisindeki mevcut delil durumuna uygun bir şekilde asgari ücret üzerinden hesaplandığı anlaşılmakla davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilinin müterafik kusur indirimi yapılması gerektiği yönündeki istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili, davacının motosiklet ile seyir halinde iken dizlik takmadığını, zararının artmasına sebebiyet verdiğini, bu nedenle hükmolunan tazminattan müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini ileri sürmüş ise de, dosya kapsamından, davacının sunulan maluliyet ölçüsünü belirtir raporun incelenmesinde, davacının yaralanmasının/maluliyetinin sağ ayak bileği ve topuk hareket kısıtlılığından kaynaklandığı, ancak Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 150/1-a bendi gereğince motosiklet sürücülerinin koruyucu kıyafet olarak kask takması mecburi iken yönetmelikte dizlik takılması gerektiğine ilişkin olarak herhangi bir hüküm bulunmadığı, anlaşılmakla, davalı sigorta vekilinin müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğine yönelik istinaf sebebi yerinde değildir.
Davalı vekilinin dairemize sunduğu 19.07.2022 günlü ek istinaf dilekçesi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili, ek istinaf dilekçesi ile iş bu dosyada davacının alacağını 25.10.2021 günlü noter senedi ile devir ve temlik ettiğini, davacının iş bu dosyada taraf sıfatının kalmadığını, bu nedenle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de,
Somut olayda, 08.11.2018 tarihinde meydana gelen trafik kazasında yaralanan davacının bu zarardan dolayı açtığı iş bu dava dosyasındaki alacağını 22.10.2021 günlü temlik sözleşmesi uyarınca temlik alana devrettiği görülmüştür. Diğer bir anlatımla, davacı mağdur, dava konusu tazminat ile ilgili olarak davalıdan talep edebileceği alacağını TBK’nun 183 ve devamı madde hükümleri uyarınca temlik etmiştir. Ne var ki 28/07/2020 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7201 sayılı yasanın 57.maddesi ile 5684 sayılı Sigortacılık Kanununa eklenen Ek 6. madde hükmü ile bu Kanun uyarınca, sigortacılık yapan kurum veya kuruluşlardan ya da Hesaptan talep edilecek tazminat alacağının hiç kimseye devredilemeyeceği düzenlenmiştir.
TBK 183/1 maddesi ise ” Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.” hükmünü içermektedir.
Eldeki davada alacağın temliki sözleşmesinin 22.10.2021 tarihinde, 5684 sayılı kanunun ek 6 maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihinden sonra düzenlenmiş olduğu, dikkate alındığında, davacının, söz konusu maddeye göre sigorta şirketinden iş bu dosyadan talep edebileceği tazminat hakkını dava dışı 3 kişiye devir etme imkanı yasal olarak mümkün bulunmamaktadır.
TBK 183/1 maddesinde de belirtildiği gibi alacaklı kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. Ne varki davacının davalı sigorta şirketinden olan alacağını 3 kişiye temlik etmesi 5684 sayılı yasanın ek 6 maddesine göre mümkün değilidir şu halde yasal olarak davacının tazminat alacağını temlik etme hakkı bulunmadığından söz konusu temlik davalı açısından sonuç doğurmayacaktır. Zira davacı tarafından yapılan temlik sözleşmesi 5684 sayılı Yasanın ek 6 maddesi ve TBK 183 maddesi gereğince geçersiz bir temliktir. Bu şekilde davacının devir yasağı olan tazminat hakkını dava dışı 3 kişiye temlik etmiş olması sonuç doğurmayacağından davacının dosyada taraf sıfatını sonlandırmayacağından davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden hususlar hariç tutularak, istinaf neden ve gerekçeleri ile sınırlı olmak üzere yapılan incelemede;
İlk Derece Mahkemesince açıklanan ve benimsenen nedenlerle dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve delillerin taktirinde ve değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş olmasında, usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Adana 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.09.2021 tarih ve … Esas, … Karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun olduğundan, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 3.330,99 TL istinaf karar harcından, peşin yatırılan 832,75 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubuyla, bakiye 2.498,24‬ TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının bulunması halinde, karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kesin olan işbu kararın taraflara tebliği, avans iade ve harç tahsil işlemlerinin HMK’nın 359/3. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; miktar veya değeri iki yüz otuz sekiz bin yedi yüz otuz (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.21.06.2023

Başkan Üye Üye Katip
İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır