Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/2603 E. 2023/1467 K. 13.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/2603 – 2023/1467
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/2603
KARAR NO : 2023/1467

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … … (…)
ÜYE : … … (…)
ÜYE : … … (…)
KATİP : … … (269771)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ADANA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/06/2021
NUMARASI : 2019/… Esas, 2021/… Karar

DAVACI …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI :… SİGORTA A.Ş. -…
VEKİLİ : Av….
DAVA : Tazminat

KARAR TARİHİ : 13/09/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : …

Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/06/2021 tarih ve 2019/… Esas, 2021/… Karar sayılı kararına yönelik olarak istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla Dairemize gönderilen dosyanın yapılan incelemesinde;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 07/01/2019 günü çift taraflı meydana gelen kaza sonucunda … plakalı araçta yolcu konumunda bulunan müvekkilinin yaralandığını belirterek 100,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; meydana gelen kazada müvekkili şirketin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, müvekkil şirketin sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı olabileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, davanın kabulüne, sürekli iş göremezlikten kaynaklanan 169.893,00 TL maddi tazminatın 06/03/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davacı vekili; Maluliyet raporunun çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranı tespit işlemleri yönetmeliği çerçevesinde düzenlenmesi gerektiğini, bu nedenlerle Yerel Mahkemesinin kararının kaldırılmasını ve istianaf başvurularının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Karara karşı davalı vekili; Dosyaya sunulan hesap raporu ile müvekkili şirket tarafından kontrol amaçlı aktüerya uzmanı bilirkişiden aldırılan hesap raporu arasında rakamsal olarak ciddi çelişki bulunduğunu, bilirkişi tarafından hazırlanan raporda mağdurun kaza tarihinde 14 yaşında olmasına rağmen çalışma yaşının dikkate alınmadığını, hesaplamanın kaza tarihinden itibaren başlatıldığını, bilirkişi tarafından hazırlanan raporda kişinin 31.12.2064 tarihinde emekli olacağı kabulü ile hesaplama yapıldığını, taraflarınca hazırlanan raporda emeklilik yaşı olarak kabul edilen 60 yaşında yani 05.05.2065 tarihinde emekli olacağının kabulü ile hesaplamanın yapıldığını, TRH 2010 tablosuna göre teknik faiz oranı %1.8 olmak üzere hesaplama yapılması gerektiğini, PMF 1931 hesap tablosu üzerinden kurulan hükmün haksız ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirkete yapılan müracaat usulüne uygun gerçekleştirilmediğini, davacı … … ait özür oranını gösteren sağlık kurulu raporunun müvekkili şirkete sunulmadığından dolayı müvekkili şirketin temerrüde düşmediğini, davacının faiz isteme hakkının doğmadığını, aksi kanaat halinde dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, TBK’nun 49, 50, 54 ve 55. maddeleri kapsamında, trafik kazasına dayalı açılan, sürekli iş göremezlikten doğan maddi tazminat davasıdır.
İlk derece mahkemesince, davanın kabulüne karar verilmiş, karar davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Davacı vekilinin maluliyet raporuna yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Bilindiği üzere Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre maluliyet oranları Adli tıp Kurumu 3. İhtisas dairesi ya da Üniversitelerin Adli Tıp Anabilim dalı başkanlığından oluşturulacak bilirkişi heyetinden kaza tarihi itibari ile yürürlükte olan mevzuat yönetmelik hükümlerine uygun olacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Buna göre 01/06/2015 ile 20/02/2019 tarihleri arasındaki kazalar için 30/3/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” çerçevesinde düzenlenmiş sağlık kurulu raporu alınması gerekmektedir.
Açıklamalar ışığında eldeki dosyaya baktığımızda, kaza tarihi 07/01/2019 olup mahkemesince hükme esas alınan 30/10/2020 tarihli Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen maluliyet raporunun, kaza tarihi olan 07/01/2019 tarihinde yürürlükte bulunan 30/03/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümleri çerçevesinde düzenlendiği, davacının tedavi evrakları ile son film ve grafileri incelenmek sureti ile raporun hazırlandığı anlaşılmakla, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilinin hesap raporuna yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Davalı vekili hesap raporunda TRH 2010 yaşam tablosu ve 1,8 teknik faize göre yapılması gerektiğini ileri sürmüş ise de hükme esas alınan 26.03.2021 tarihli aktüer raporunun Anayasa Mahkemesinin 2019/…-2020/… Esas-Karar sayılı 17/07/2020 günlü kararı, Danıştay 8. Dairesinin 2020/… sayılı dosyasında ZMMS genel şartlarının bazı maddelerine ilişkin verilen yürütmeyi durdurma kararı sonucu oluşan Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin kararları ile uyumlu şekilde TRH 2010 yaşam tablosu ve prograsif rant yöntemi kullanılmak sureti ile hazırlandığı ve bu haliyle hükme esas alınmasının yerinde olduğu anlaşılmakla davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalı vekili yaşı küçük davacı yönünden çalışma yaşı dikkate alınmaksızın, hesaplamanın kaza tarihinden itibaren yapılmasının hatalı olduğunu ileri sürmüş ise de Yargıtay 4. HD’nin 16.06.2022 tarih 2021/… E. 2022/… K.sayılı ilamına göre;” Davacı taraf, davacının davaya konu kazada yaralanıp daimi maluliyete uğradığı iddiası ile maddi tazminat isteminde bulunmuş; Hakem Heyetince, davacının 18 yaşını doldurduğu tarihten itibaren daimi maluliyetin hesaplanmasında dair oluşturulan ara karar gereğince alınan hesap bilirkişi raporu ile belirlenen miktar hüküm altına alınmıştır. Ancak, karara esas alınan raporda yapılan hesaplama yerinde değildir.
Sorumluluğu doğuran olayın zarar görenin vücut bütünlüğünü ihlâl etmesi hali, 6098 sayılı TBK m. 54’de (BK m. 46/1) özel olarak hükme bağlanmıştır.
Sorumluluk hukukunun temel amacı, bir kimsenin mal varlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmeleri aynen veya nakden gidererek zarar görenin zarar verici olay sonucunda mal varlığında eksilen değer yerine nitelik veya nicelik yönünden eş bir değer koymaktır. Zarar görenin mal varlığında eksilen değer yerine aynı nitelikte bir değer konulması mümkün olduğu takdirde bu değer; bu mümkün olmadığı takdirde, nicelik yönünden, yani para ile ona denk bir değer konulur ve zarar verenin yerine getirmek zorunda olduğu bu yükümlülüğe tazminat yükümlülüğü adı verilir. Tazminat yükümlülüğünün, bir diğer ifadeyle zarar verenin ödeyeceği tazminat miktarının tespit edilebilmesi için, öncelikle zararın hesaplanması gerekmektedir. Zarar görenin mal varlığının zarar verici olaydan sonraki durumu ile böyle bir olay meydana gelmeseydi göstereceği durum arasındaki farkı ifade eden zarar, eşyaya ilişkin olabileceği gibi kişiye ilişkin de olabilecektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararların da kişiye ilişkin zarar kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Çalışma gücü, zarar görenin iş gücünün, yani beden ve fikir gücünün, gelir getirici şekilde kullanılması demektir. Burada asıl önem arz eden kazanç kaybı veya azalması değil, kazanma gücünün kaybı veya azalmasıdır. Bu kayıp ve azalmadan doğan olumsuz ekonomik sonuçlar, zararı oluşturur (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 713).
Bununla birlikte Yargıtay’ın yerleşik uygulaması gereğince kişinin vücut bütünlüğünün ihlâli nedeniyle ortaya çıkan beden gücü kayıplarının gelirinde veya mal varlığında bir azalma meydana gelmese dahi tazminat gerektirdiği kabul edilmekte ve bu husus güç kaybı tazminatı olarak ifade edilmektedir. Bu durum, ilk bakışta sorumluluk hukukundaki zarar kavramına aykırı gibi görünse de, burada vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin aynı işi zarardan önceki durumu ve diğer kişilere göre daha fazla güç sarf ederek yaptığı gerçeğinden hareket edilmekte ve zararı, fazladan sarf edilen bu gücün oluşturduğu kabul edilmektedir. Bunun gibi çalışma yaşına gelmemiş küçükler yönünden de, bedensel zarar sonucu oluşan maluliyet nedeni ile evde ya da dışarıda aileye yardımcı olma, eğitim alma, yeme, içme vb. gibi tüm yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinde emsallerine göre sarf etmesi gereken fazla çaba veya güç (efor) bir ekonomik değer olarak görülmeli ve bu nedenle bir zarar oluştuğu kabul edilmelidir.
Somut olayda, karara esas alınan bilirkişi raporunda, kaza tarihinde 14 yaşında olan beden gücü kaybına uğrayan davacı Veysel’in 18 yaşından itibaren kazanç sağlamaya başlayacağı kabul edilerek bu yaştan itibaren zarar hesabı yapılmış ise de, yukarıda yapılan açıklamalar göz önünde tutularak davacının sürekli çalışma gücünü yitirdiği tarihten itibaren zararın oluşacağı kabul edilerek hesaplama yapılması gerektiğinden yazılı olduğu şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir..” şeklinde belirtilmiştir.
Bu itibarla; kaza tarihinde 18 yaşından küçük olan çocukların uğradığı zarar miktarının hesaplanmasında, efor kaybı zararı bakımından 18 yaş öncesi dönem için efor kaybı hesabının yapılması sırasında, iyileşme süresi için de, zarar gören davacının tespit edilen maluliyet oranına göre hesaplama yapılarak kaza tarihinden itibaren hesaplama yapılması Yargıtay 4. H.D’nin yerleşik uygulamaları ile de kabul edildiğinden (Benzer yönde Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 27.06.2022 tarih 2021/… E. 2022/… K. Sayılı ilamı) yerinde görülmekle davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
Davalı vekili davacının emekli olacağı tarihin hatalı hesaplandığını ileri sürmüş ise de; hükme esas hesap raporunun incelenmesinde davacının emeklilik yaşının 2064 yılı sonu olarak hesaplanmasının ve 2065 yılı başı itibariyle pasif döneme ayrılmış olmasının, net gelirinin düşük olarak hesaplanması sonucu doğurduğundan, davalı lehine bir husus olduğu anlaşılmakla bu husus kaldırma sebebi yapılmamıştır.
Davalı vekilinin faiz başlangıç tarihine yönelik istinaf başvurunun incelenmesinde;
Davalı vekili hükmolunan tazminata uygulanan faiz başlangıç tarihinin hatalı olduğunu ileri sürmüş ise de, sigorta şirketi poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince kendisine başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Somut olayda davacı taraf davadan önce sigorta şirketine 21/02/2016 tarihinde başvuru yapmıştır. Davalı sigorta vekili her ne kadar başvurunun usulüne uygun yapılmadığını bu nedenle temerrüde düşmediklerini ileri sürmüş ise de, davacı vekili tarafından davanın açılmasından önce davalı sigorta şirketine kaza tutanakları ve tedavi evrakları ile usulüne uygun olarak başvuru yapıldığı, davacı tarafça kazadan yaklaşık bir buçuk ay sonra yapılan başvuru tarihi dikkate alındığında sağlık kurulu raporunun sunulmasının imkansız olduğu dikkate alındığında, davalı sigorta şirketinin kendisine başvuru yapıldıktan itibaren 8 iş günü sonrasında yani 06/03/2019 tarihinde temerrüdün oluştuğu, bu tarihten itibaren faize karar verilmesinin yerinde olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin faiz başlangıç tarihine yönelik istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden hususlar hariç tutularak, istinaf neden ve gerekçeleri ile sınırlı olmak üzere yapılan incelemede;
İlk Derece Mahkemesince açıklanan ve benimsenen nedenlerle dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve delillerin takdirinde ve değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş olmasında, usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan, davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcının, peşin yatırılan 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcından mahsubuyla, bakiye 210,55 TL harcın davacılardan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
3-Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 11.605,45 TL istinaf karar harcının, peşin yatırılan 2.902,00TL istinaf karar ve ilam harcından mahsubuyla, bakiye 8.702,45‬ TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,

4-Davacı ve davalı tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansının bulunması halinde, karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,

Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361. maddesi gereğince; Dairemizin kararının taraflara tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde kararı veren Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi’ne, yahut temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi ilgili Hukuk Dairesine veya Dairemize gönderilmek üzere İlk Derece Mahkemesi’ne verilebilecek bir dilekçe ile YARGITAY’A TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliği ile karar verildi.13/09/2023

… … … … … … … …
Başkan Üye Üye Katip
… … … 269771

İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.