Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/2435 E. 2021/2096 K. 15.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/2435 – 2021/2096
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/2435
KARAR NO : 2021/2096

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ADANA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :
NUMARASI :

DAVACI : …
VEKİLİ : Av…
DAVALI : …
VEKİLİ : Av…
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)

KARAR TARİHİ : 14/12/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : …

Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin ….. tarih ve ….. Esas, ….. Karar sayılı kararı aleyhine, istinaf başvurusunda bulunulmuş ve Mahkemece dosya Dairemize gönderilmiş olmakla HMK 352. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Tarafların iddia ve savunmalarının özeti:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 04/05/2016 tarihinde sürücü … sevk ve idaresindeki ……. plaka sayılı aracı ile seyir halinde iken karşıdan karşıya geçmekte olan müvekkiline çarparak yaralanmasına neden olduğunu belirterek fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla 50,00 TL sürekli maluliyet kaybı 50,00 TL geçici iş göremezlik nedeniyle toplam 100,00 TL’nin davalıdan tahsilini arz ve talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının, müvekkili şirkete usulüne uygun başvuru yapmadığını belirterek davanın dava şartı yokluğundan reddini talep ettiğini, meydana gelen trafik kazasında sigortalının kusurunun bulunmadığını, kusur oranının Adli Tıp Kurumunca belirlenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece uzlaşma nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davacı vekili süresi içerisinde verdiği istinaf dilekçesinde; müvekkilinin yaralandığı kaza sonrası müvekkili ile sanık arasında uzlaştırma yapılması amacıyla dosyanın uzlaştırıcıya gönderildiğini, uzlaştırıcı tarafından düzenlenen rapor incelendiğinde uzlaştırma evraklarının mevzuata uygun olmadığını, uzlaştırma aşamasında müvekkiline herhangi bir uyarıda bulunulmadığını, mahkemece kusur oranı tam olarak netleşmeden ve karar tarihine en yakın 2021 yılı verilerine göre hesaplama yapılmadan davanın reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazasında meydana gelen yaralanmadan kaynaklı maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde davanın uzlaşma nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Mahkemesince her ne kadar davacının uğramış olduğu trafik kazası sebebi ile yapılan ceza soruşturmasında uzlaşma sağlandığı gerekçesi ile CMK 253 maddesi uyarınca davacının tazminat talep edemeyeceği belirtilerek davanın reddine karar verilmiş ise de, dosya arasında bulunan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının ……. Soruşturma numaralı dosyası içerisinde bulunan uzlaştırma evrakları incelendiğinde, her ne kadar uzlaştırmacı … tarafından tarafların uzlaştıkları hususunda rapor hazırlanmış ise de, dosyamız davacısı müşteki …… beyanında kaza sebebi ile psikolojik olarak etkilendiğini, kazanın şokunu üzerinden atamadığını, maddi ve manevi olarak zarar gördüğünü, sürücü …’ın kendisine maddi olarak 5.000,00 TL nakit para verdiğini, bu nedenle şikayetinden vazgeçtiğini beyan ettiği görülmektedir. Uzlaşma tutanağının sonunda ise açıkça müştekinin mevcut şikayetinden vazgeçtiği, almış olduğu paranın kendisinin maddi kayıplarını telafi etmeyecek miktarda olduğunu, buna rağmen şikayetinden vazgeçtiği şeklinde ifade verdiği görülmektedir. Buna göre dosyamız davacısı …’in sadece ceza soruşturması şikayetinden vazgeçtiği, gerçek anlamda sürücü ile uzlaşmış olduğundan söz edilemeyecektir. Bu kapsamda, CMK 253/19 maddesinde yer alan uzlaşma hükümlerinin uygulanması ve bu kapsamda bu maddeye göre davacının artık tazminat talep edemeyeceğini söylemek doğru olmaz. Bu nedenle mahkemesince uzlaşma hükümleri gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş olması yerinde olmamıştır. Bu yönü ile davacının istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir.
Dosya arasında bulunan hesap bilirkişi raporu incelendiğinde bilirkişinin 1,8 teknik faiz yöntemi kullanmak sureti ile davacının zararını hesapladığı anlaşılmaktadır. Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde bu rapora yönelik olarak herhangi bir ıslah dilekçesi, bedel arttırım dilekçesi sunulmamıştır. Zira, hesap raporu alındıktan sonra mahkemesince uzlaşma hükümleri dikkate alınarak davanın reddine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin ….. Esas-Karar sayılı …… günlü kararı, danıştay 8. Dairesinin… sayılı dosyasında ZMMS genel şartlarının bazı maddelerine ilişkin verilen yürütmeyi durdurma kararı sonucu oluşan Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin kararları ile uyumlu şekilde TRH 2010 yaşam tablosu ve prograsif rant yöntemi kullanılmak sureti dairemizce bilirkişiden davacının zararının belirlenmesi bakımından ek hesap raporu alınmıştır. Alınan rapora göre ihtimalli olarak davacının kusurunun %75 ya da %25 olarak kabulü halinde farklı tazminat miktarları belirlenmiştir.
Bu noktada davacının yaralanmasına sebebiyet veren trafik kazasında tarafların kusur oranlarının tespiti gerektiği kanaatine varılmıştır. Dosya arasında bulunan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının…… Soruşturma numaralı dosyası arasında bulunan evraklar incelendiğinde sigortalı araç sürücüsü … olayın sıcağında emniyette vermiş olduğu beyanında “Aracım ile…… Mahallesi …….. Caddesi üzerinde seyir halinde iken …….. civarında yol çalışması olduğundan yolan istikametini ters yöne vermişlerdi.” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür. Dosyamız davacısı …’in beyanı incelendiğinde ise yol çalışması konusunda herhangi bir beyanda bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bunun haricinde kazanın meydana geldiği yerde yol çalışması olup olmadığı hususunda soruşturmayı yürüten ekipler tarafından herhangi bir tespit, belirleme yapılmamıştır.
Alınan bilirkişi raporlarına göre, yolda yol çalışmasının bulunup bulunmadığı hususu tarafların kusur oranlarının tespiti bakımından önem arz etmektedir. Mahkemesince kazanın meydana geldiği anda yolda herhangi bir çalışma olup olmadığı hususu Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığına sorulmuştur. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı 12/03/2018 günlü cevabı yazısında belediye başkanlığı tarafından anılan tarihte yolda belediye ekipleri tarafından yapılan herhangi bir onarım çalışması yapılmadığını bildirmiş, ancak söz konusu yolda DİSKİ tarafından alt yapı çalışmasının yapıldığı bilgisi verilmiştir.
Mahkemesince bu kez DİSKİ’ye müzekkere yazılmış, ancak DİSKİ tarafından mahkemesince sunulan 20/07/2018 günlü cevabı yazıda belirtilen tarihte, adreste herhangi bir çalışma olmadığı şeklinde cevap verilmiştir. Mahkemesince yol çalışması hususunda ifadesine başvurulan davacı tanığı ……. olaydan kısa bir süre sonra 03/07/2017 gününde talimat mahkemesinde vermiş olduğu beyanında ” Kaza olduğu sırada yolda yol çalışması vardı.” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
Her nasılsa, aynı tanığın ikinci kere beyanına başvurulmuş , aynı tanık 20/10/2020 günlü yani olaydan 4 yıl sonraki yeminli beyanında bu kez kazanın olduğu yerde herhangi bir yol çalışması olmadığı şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
Tüm bu tespitlere ve çelişkili beyanlara rağmen, davalı sigortalı araç sürücüsünün olayın hemen sıcağında vermiş olduğu ifadesinde yol çalışması nedeni ile ters yola girmek zorunda kaldığını ifade etmiş olması, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı 12/03/2018 günlü cevabı yazısında DİSKİ tarafından alt yapı çalışması yapıldığının bilgisinin verilmesi ve davacı tanığı … olaydan kısa bir süre sonra 03/07/2017 gününde talimat mahkemesinde vermiş olduğu beyanında olay tarihinde yol çalışmasının olduğu şeklindeki ifadeleri dikkate alındığında kaza tarihinde olay yerinde bir yol çalışmasının yapıldığı, bu nedenle davalı sürücünün yol çalışması nedeni ile trafiğin akışının yönlendirilmesi nedeni ile ters yöne girmek zorunda kaldığı ve kazanın bu şekilde meydana geldiği kanaatine varılmıştır. Tanık …’ün 2020 yılında alınan ikinci beyanının olayın 4 yıl sonra alınmış olması ve kusur oranının tespiti bakımından yolda yol çalışması olup olmadığı hususunun önem arz etmesinden sonra tanığın bu şekilde ifade vermiş olması dikkate alındığında tanığın ilk ifadesinin daha doğru olduğu kanaatine varılmıştır. Öte yandan, her ne kadar DİSKİ tarafından mahkemesine verilen cevapta kaza tarihinde herhangi bir alt yapı çalışması olmadığı yönünde bir bilgi verilmiş ise de, bu tarihten önce Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı 12/03/2018 günlü cevabı yazısında DİSKİ tarafından alt yapı çalışmasının yapıldığını belirtmesi nazara alındığında DİSKİ tarafından gönderilen ve alt yapı çalışmasının bulunmadığı yönündeki yazı cevabına da itibar edilmemiştir. Tüm bu tespitlere göre kazanın oluşumunda olay anında olay yerinde bir yol çalışması, kazı çalışmasının bulunduğu, bu kapsamda davalı sigortalı araç sürücüsünün %25 oranında kusurlu olduğu, davacı yayanın ise yolan her iki yanını kontrol etmeksizin geçiş üstünlüğü bulunan araçlara geçiş hakkını vermemesi nedeni ile asli kusurlu olduğu kanaatine varılmıştır.
Kazaya karışan tarafların kusur oranlarının bu şekilde belirlenmesinden sonra davacı vekili her ne kadar belirlenen bilirkişi raporunda %75 kusur oranına göre belirlenen tazminat miktarı üzerinden ıslah dilekçesi sunmuş ise de, kazanın oluşumunda davalı sürücünün %25 oranında kusurlu olduğu anlaşıldığından dairemizce davacının maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının yeniden hüküm kurulmak üzere kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Davalı sigorta vekili dairemizce alınan bilirkişi raporuna karşı 29/10/2021 günlü dilekçesi ile itirazlarını sunmuştur.
Davalı vekili dilekçesinde Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceğini, ve 09/06/2021 gününde yürürlüğe giren 7237 sayılı yasanın 18 maddesi ile değişik KTK 90 maddesi gereğince hesaplama yöntemi sırasında 1.80 teknik faiz kullanılması gerektiğini ve davacının belirsiz alacak davası açmadığını kısmi dava açtığını belirtmiş ise de;
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve …….. sayılı kararında; “Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve ……. Esas, …… K. sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve…… E.,…. K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve ….. E.,…….. K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve ….. E., …… K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler.
Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararları geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı, çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Ancak geriye yürümezlik ilkesinin en önemli istisnası, Anayasa’nın 152. maddesindeki somut norm denetimidir. Madde uyarınca mahkeme önüne gelen uyuşmazlıkta Anayasa aykırılık iddiasını ciddi görülür ve Anayasa Mahkemesine iptal için başvuru yapılırsa; Anayasa Mahkemesi tarafından iptal kararı verildiğinde, iptal kararına uymak zorundadır. Özelikle Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümeyecekse somut norm denetimine başvurunun bir anlamı olmayacaktır. Somut norm denetiminde, iptal kararının yapısı gereği durdurulan dava bakımından geriye etkili uygulama söz konusudur.
İtiraz yoluyla yapılan başvuru üzerine iptal edilen hükmü, benzer işlerde uygulama durumunda bulunan başka mahkemeler de Anayasa Mahkemesi iptal kararına uymak zorunda olup, iptal edilen yasa maddesine dayanarak karar veremezler. İtiraz yoluna başvuran mahkemenin verilecek olan iptal kararı ile bağlı olması, diğer mahkemeler bakımından da aynı etkiyi haizdir. Sadece başvuran mahkeme açısından iptal kararının geriye yürüyeceğinin kabulü, uygulanacak olan norm bakımından mahkemeler arasında eşitsizlik doğuracaktır. Tüm mahkemelerin itiraz yoluna başvurması da beklenemeyeceğinden, uyuşmazlığa dair iptal kararının diğer mahkemelerde derdest olan davalar bakımından da uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır bu nedenle davalı vekilinin Anayasa Mahkemesi kararının geçmişe yürütülemeyeceği yönündeki itirazının reddi gerekmiştir.
Davalı sigorta vekili 29/10/2021 günlü dilekçesinde, davacının zararının belirlenmesi sırasında teknik faiz uygulanması gerektiğini, zira 09/06/2021 gününde kabul edilen ve 19/06/2021 gününde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7237 sayılı kanunun 18.maddesinde yapılan değişiklik ile 2918 sayılı yasanın 90.maddesinin
“Madde 90 – (Değişik:14/4/2016-6704/3 md.)
Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanunda (…)(2) öngörülen usul ve esaslara tabidir. (Ek cümle:9/6/2021-7327/18 md.) Bu tazminatlardan;
a) Değer kaybı tazminatı, aracın; piyasa değeri, kullanılmışlık düzeyi, hasara uğrayan parçaları ile hasar tutarı dikkate alınarak,
b) Destekten yoksun kalma tazminatı, ulusal doğum ve ölüm istatistikleri kullanılarak hazırlanan hayat tablosu ve zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarında yüzde 2’yi geçmemek üzere belirlenen iskonto oranı esas alınarak hayat anüiteleri ile genel kabul görmüş aktüerya kurallarına uygun olarak,
c) Sürekli sakatlık tazminatı, ulusal doğum ve ölüm istatistikleri kullanılarak hazırlanan hayat tablosu, zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarında yüzde 2’yi geçmemek üzere belirlenen iskonto oranı ve sürekli sakatlık oranı esas alınarak hayat anüiteleri ile genel kabul görmüş aktüerya kurallarına uygun olarak,
hesaplanır.Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanunda (…)(2) düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.(3)
(Ek fıkra:9/6/2021-7327/18 md.) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından belirlenir.”
şeklinde değiştirildiğini belirterek zarar hesabının yapılması sırasında %1,8 teknik faiz uygulanmasının kanuni zorunluluk olduğunu ve zararın buna göre belirlenmesi belirtmiştir.
Her ne kadar yargılamanın devamı sırasında 09/06/2021 gününde kabul edilen ve 19/06/2021 gününde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7237 sayılı kanunun 18.maddesinde yapılan değişiklik ile 2918 sayılı yasanın 90.maddesinde değişiklik yapılmak sureti ile trafik kazası neticesinde yaralanan kişinin zararının belirlenmesi sırasında %2 yi geçmemek üzere iskonto uygulanmak sureti ile zararın belirlenmesi gerektiği açıklanmış ise de ;
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde …… E-…… K. sayılı iptal kararının henüz kesinleşmemiş derdest dosyalarda da uygulanması zorunludur. Bu zorunluluk dikkate alındığında, Yargıtay 17. Hukuk dairesi…… esas sayılı kararında belirtildiği gibi Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde …. E-… K. sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresinin ve 92. maddesinin (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiş olması nedeniyle davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK.nın ve 6098 sayılı TBK.nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekir.
Bu noktada Anayasa Mahkemesi kararının yayınlamasından sonra 19/06/2021 gününde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7237 sayılı kanunun 18.maddesinde yapılan değişiklik ile 2918 sayılı yasanın 90.maddesindeki değişikliğin eldeki derdest dosyalar da uygulanıp uygulanmayacağı trafik kazasında zarar görenin zararının hesaplanmasında hangi yöntemin uygulanacağı tartışılmalıdır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi tarafından verilen kararla incelendiğinde ZMMS genel şartlarında 01/06/2015 gününde yapılan değişlik sonrasında trafik kazasında zarar görenlerin zararlarının ne şekilde belirlenmesi gerektiği tartışılmış ve sonuç olarak poliçe düzenleme tarihi esas alınarak 01/06/2015 gününde önce düzenlenen poliçeler kapsamında zarar tazmini talep edilmesi halinde prograsif rant yöntemi kullanılarak %10 arttırım ve eksiltme yöntemi ile zararın belirlenmesi kabul edilmiş 01/06/2015 tarihinden sonra düzenlenen poliçeler kapsamında zararın tazmini talep edilmiş olması halinde ise 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren genel şartlar dikkate alınarak 1,8 teknik faiz kullanılmak sureti ile zararın belirlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Şu durumda Yargıtay 17 Hukuk Dairesinin ve 4 Hukuk Dairesinin Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde ……. E-….. K. sayılı iptal kararından sonra vermiş olduğu kararlar dikkate alındığında 09/06/2021 gününde kabul edilen ve 19/06/2021 gününde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7237 sayılı kanunun 18.maddesi ile değişik 2918 sayılı yasanın 90.maddesinde belirtilen trafik kazasında davacının zararının hesaplanmasında %2 ye kadar iskonto uygulanmasına ilişkin yöntem ancak 19/06/2021 günü ve sonrasında düzenlenen poliçeler kapsamında zarar tazmini istenmesi durumunda uygulanabilecektir. 19/06/2021 gününden önce düzenlenmiş ZMMS poliçelerine göre zarar tazmini talep edilmesi durumunda davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK.nın ve 6098 sayılı TBK.nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekir.
Bu durumda eldeki dosyada davalı sigorta şirketi tarafından tanzim edilen ZMMS poliçesinin düzenlenme tarihinin 19/06/201 gününde önceye ait olması nedeni ile davacının zararının TRH 2010 yaşam tablosu kullanılmak sureti ile %10 arttırım ve eksiltme yöntemi ile belirlenmiş olmasında bir yanlışlık bulunmamaktadır. Bu nedenle davalı vekilinin davacının zararın belirlenmesinde 1,8 teknik faiz uygulanması gerektiğine ilişkin itirazlarının reddi gerekmiş ve dairemizce alınan hesap raporu hükme esas alınmak sureti ile karar vermek gerekmiştir.
HMK 353/1-b-2 maddesine göre” Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilebileceği düzenlenmiştir. Dosya kapsamına göre yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince yeniden hüküm kurulmak üzere kaldırılmasına karar verilmesi kanaati ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE;
1-HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince, Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin ….. tarihli …. Esas …. Karar sayılı sayılı kararının yeniden hüküm kurulmak üzere KALDIRILMASINA,
-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353.maddesinin 1. fıkrası (b) bendinin 2. maddesi uyarınca düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla;
2-Davacının maddi tazminat davasının KISMEN KABULÜ İLE; 1.301,00 TL geçici iş göremezlik tazminatı ve 18.405,50 TL kalıcı iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 19.706,50 TL maddi tazminatın 25/10/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,

3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 1.346,15 TL karar ve ilam harcından ıslah harcı ile birlikte peşin alınan 231,20 TL harçtan mahusubu ile bakiye 1.14,92 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 29,20 TL peşin harç, 29,20 TL başvurma harcı ve 202,00 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 260,40 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yargılama aşamasında harcaması yapılan posta masrafı, müzekkere gideri, tebligat ücreti, bilirkişi ücreti vs. olmak üzere toplam 2.500,05 TL yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan 833,35 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye giderin davacı üzerinde bırakılmasnıa,
6-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesap olunan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesap olunan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-HMK’nın 333. Maddesi uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avanslarının ilgililerine iadesine,

İstinaf giderleri bakımından;
9-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden ve tek duruşma yapıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesap olunan 2.550,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
10-Kesin olan iş bu kararın taraflara tebliği, avans iade ve harç tahsil işlemlerinin HMK’nın 359/3. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine,
11-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
12-Davacı tarafından harcaması yapılan 98,00 TL posta masrafı ve tebligat giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan 32,67 TL istinaf giderinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
Dair, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; miktar veya değeri yetmiş sekiz bin altı yüz otuz (78.630,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere duruşmalı olarak yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.14/12/2021

Başkan Üye Üye Katip
İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır