Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/2104 E. 2021/1470 K. 28.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSKENDERUN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas, … Karar

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

KARAR TARİHİ : …
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : …

İskenderun Asliye Ticaret Mahkemesinin … tarih ve … Esas, … Karar sayılı kararı aleyhine, istinaf başvurusunda bulunulmuş ve Mahkemece dosya Dairemize gönderilmiş olmakla HMK 352. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Tarafların iddia ve savunmalarının özeti:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı sigorta şirketi tarafından poliçe kapsamına alınan… plakalı araç ile yolcu olarak seyir halinde iken … tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu malul kalacak şekilde ağır yaralandığını, iç organlarında ciddi yaralanmalar sonucu hayati tehlike geçirdiğini, ciddi ameliyatlar sonrasında hayata tutunmuş ancak iş göremez hale geldiğini, ilerlemiş yaşı nedeniyle ayrıca bakım ve gözetim yükümlülüğü altında kaldığını belirterek şimdilik fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 500,00 TL, kaza nedeniyle oluşan beden gücü kaybına yönelik maddi zararın tazmini için şimdilik fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla 500,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile müvekkile ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap diekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, davacının usulüne uygun başvurusunun bulunmadığını, müvekkili şirketin sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında sorumlu olduğundan kusur durumunun tespitini talep ettiklerini, hatır taşıması indirimi koşullarının dikkate alınması gerektiğini, poliçenin genel şartlarına göre geçici iş göremezlik ve bakıcı ile tedavi giderlerinden sorumluluğu bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydı ile zamanaşımı itirazlarının bulunduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davacının davasının zamanaşımından reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davacı vekili süresi içerisinde verdiği istinaf dilekçesinde; müvekkilinin meydana gelen trafik kazası sonucu kendisinde oluşan maluliyeti ve zararının tam olarak tespit edilemediğini, kaza tarihinden sonra tedavi gördüğünü, müvekkilinin maluliyeti tespit edilemeden, zararın öğrenilmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle iki yıllık kısa zamanaşımı süresinin dolduğuna yönelik mahkeme kararının yerinde olmadığını, motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak 10 yıl zamanaşımı süresi öngörüldüğünü, bu sürenin maddi tazminat talepleri için de geçerli olduğunu belirterek usul ve yasaya aykırı ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazası neticesinde araçta yolcu olarak bulunan davacının yaralanması nedeni ile davalıdan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde davacının davasının zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf talebinde bulunmuştur.
Mahkemesince davanın zamanaşımı sebebi ile reddine karar verilmiş ise de,
2918 sayılı KTK.nin 109/1. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar.” denilmektedir. Aynı kanunun 109/2. maddesinde ise, “Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda açıklandığı gibi 2918 sayılı yasanın 109/2. maddesi gereğince davacının trafik kazası neticesinde yaralanmış olduğu anlaşılmakla olayda ceza zamanaşımı dikkate alınacaktır. Bu durumda 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunun 89 ve 66. maddeleri nazara alındığında… yıllık zamanaşımı süresi dikkate alınmalıdır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 146-161.) maddelerinde düzenlenmiş bulunan zamanaşımı, alacak hakkının, belli bir süre kullanılmaması yüzünden “dava edilebilme” niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir.
Borcun zamanaşımına uğramasıyla, borç (alacak) sona ermez, sadece alacaklının dava yoluyla alacağını elde etme olanağı, “alacağın dava edilebilme niteliği” ortadan kalkar. Zamanaşımına uğramış bir borç, ifa edilebilen, fakat dava edilemeyen eksik bir borçtur.
Zamanaşımına uğramış borç ifa edilirse, ifa geçerlidir, bir bağışlama veya alacaklı yönünden bir “sebepsiz zenginleşme” söz konusu değildir. Borçlu, borcun zamanaşımına uğradığını bilmediğini, bu nedenle hataen (yanılarak) ödemede bulunduğunu ileri sürerek verdiğini geri isteyemez TBK m. 78/2
Zamanaşımı hukuki açıdan “def’i” (kişisel savunma nedeni) niteliğindedir. Borçlu borcunu ifadan kaçınmak istiyorsa, zamanaşımı def’inde bulunup, alacağın zamanaşımına uğradığını, dava edilebilme niteliğini kaybettiğini ileri sürebilir TBK m. 161. TBK m. 161’de açıkça belirtildiği üzere, “zamanaşımı ileri sürülmezse, hakim bunu kendiliğinden gözönüne alamaz”.
Bir alacağın zamanaşımına uğraması yani alacağın “dava edilebilme” niteliğini kaybetmesi için, “zamanaşımı süresi”nin geçmesi gerekir.
TBK’nun 146.maddesi: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.”
Hükmünü içermektedir.
TBK m.146’de öngörülen zamanaşımı süresi genel bir süre olup, maddede de ifade edildiği üzere aksine bir hüküm bulunmadığı hallerde bütün alacaklar için geçerlidir. Aksine hükmün bulunduğu hallerden birisi bu maddeyi takip eden 147. maddede düzenlenmiştir. Anılan maddede beş yıllık zamanaşımına tabi olan alacaklar altı bent halinde hükme bağlanmıştır.
Kanunlarda, TBK m. 146 ve 147de öngörülen beş ve on yıllık zamanaşımından farklı zamanaşımı süreleri de vardır
Borcun yerine getirilmesi bir süreye bağlanmamışsa, borcun doğumu ile birlikte alacak “muaccel” olur TBK m. 90 ve borcun doğumu ile birlikte zamanaşımı işlemeye başlar”. Sözleşmeden doğan borçlarda zamanaşımının işlenmeye başlaması için alacağın muaccel (istenebilir) olması yeterlidir.
Alacaklı, alacağının varlığından haberdar olmasa dahi, alacağın muaccel olmasıyla birlikte, zamanaşımı süresi işler.
Haksız fiilden kaynaklı alacaklarda, borç haksız fiil tarihinden itibaren muaccel hale gelecektir.
Zamanaşımı süresi işlemeye başladıktan sonra borçlunun bazı eylemleri, borçla ilişkisinin devam ettiğini ve bu ilişkiyi devam ettirdiğini, alacaklının bazı eylemleri ise alacakla ilişkisinin devam ettiği ve hakkının peşinde olduğunu ortaya koyabilir. Bu eylemlere rağmen, zamanaşımı süresinin işlemeye devam ettiğini ve borcu sona erdirdiğini kabul etmek güçtür. Bunun dışında bazı alacakların nitelikleri ya da alacaklı ile borçlu arasındaki ilişkinin özel niteliği zamanaşımı süresinin işlemesini haklı göstermeyebilir. Bu mantıktan hareket eden Türk Borçlar Kanunu’nda, zamanaşımını durduran ve kesen sebeplere yer vermiştir
Zamanaşımının durması demek, o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresinin işlediği noktada durması, buna yol açan sebebin ortadan kalktığı andan itibaren kaldığı yerden işlemeye devam etmesi demektir. Daha önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı durmuşsa, sebep ortadan kalkınca, zamanaşımı kaldığı yerden işlemesini sürdürür. Diğer bir deyişle, işlemiş bulunan süreler dikkate alınır, geri kalan süre için zamanaşımı yeniden işlemeye devam eder TBK m. 153
Türk Ticaret Kanunun 5/A-1 maddesi “Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” hükmünü içermektedir
Davacı tarafından davalı sigorta şirketine karşı açılan dava trafik kazasına bağlı tazminat davası olup iş bu davanın açılmasından önce arabulucuya başvurmak dava şartı olarak kabul edilmiştir. Arabulucuya başvuru yapılmadan dava açılması halinde, şartların varlığı durumunda, davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilebilecektir
6325 sayılı yasanın 18/A-1 maddesi “ilgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.” şeklindedir.
6325 sayılı yasanın 18/A-15 bendi “Arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durur ve hak düşürücü süre işlemez.” şeklindedir.
Arabuluculuğun dava şartı olarak kabul edilmiş olması durumunda arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı duracağı kabul edilmiş olmakla eldeki dosyaya baktığımızda davacının yaralanmasına sebebiyet veren trafik kazasının … tarihinde gerçekleştiği, buna göre… yıllık zamanaşımının … gününde dolacağı anlaşılmaktadır. Davacının eldeki davayı … gününde açtığı anlaşılmaktadır.
Ne var ki, davacı tarafından davalı sigorta şirketine karşı açılan tazminat davasında dava açılmadan önce öncelikle KTK 97 maddesi gereğince Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması ve akabinde Türk Ticaret Kanunun 5/A-1 maddesi gereğince arabulucuya başvurması zorunluluğu bulunmaktadır.
Yukarıda açıklandığı gibi 6325 sayılı yasanın 18/A-15 maddesine göre arabuluculuk işlemlerinin başladığı tarihten sonlandığı tarihe kadar geçen süreçte zamanaşımı süresi duracaktır ve zamanaşımı süresinin durması neticesinde arabuluculuk son tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren kalan süre işlemeye başlayacaktır.
Şu durumda eldeki dosyaya baktığımızda davacı tarafından 6325 sayılı yasanın 18/A maddesi gereğince zamanaşımı süresi henüz dolmadan … gününde arabuluculuk başvurusu yapılmış olup, bu tarih itibarı ile zamanaşımı süresi durmuştur. Arabuluculuk süreci son tutanağın düzenlenmiş olduğu… günü itibarı ile sonlanmış olup, … gününde duran zamanaşımı… gününden itibaren durduğu kadar süre için işlemeye devam edecektir.
Bu hesaplamaya göre … tarihinden… gününe kadar toplam … gün süresince zamanaşımının durduğu ve buna göre son tutanağın düzenlenmiş olduğu… gününden itibaren … gün süre ile zamanaşımı süresinin devam edeceği görülmektedir. Bu hesaplamalar neticesinde davacının yaralanmasına sebebiyet veren … gününde gerçekleşen trafik kazası sebebi ile açılacak olan maddi tazminat davasının zaman aşımı süresi, zaman aşımının durması ve tekrar işlemeye başlaması da dikkate alındığında, … günü itibarı ile dolacaktır. Davacının eldeki davayı … gününde açtığı anlaşıldığına göre henüz dava açmak için zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle mahkemesince davanın zamanaşımına uğradığı gerekçesi ile reddine karar verilmiş olması yerinde değildir. Buna göre davacının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesinde, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması hususu, davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır.
Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen delillerin “hiçbirinin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin uyuşmazlığın çözülmesi için taraflarca gösterilen delillerden hiç birinin toplanmaması ya da deliller bütünü ile çözüme ulaşılabilecek hallerde bu bütünü oluşturan delillerden “birinin” toplanmamış olması halleri olduğu söylenebilir. Hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili nitelikteki deliller söz edilmekte olup bu özellikte delillerden “birinin” toplanmamasını da 353/I-a-6. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Tüm bu anlatılanlar ışığında mahkemece öncelikle eksik inceleme ve araştırma yapıldığı, bu nedenle HMK’nın 353/1-a-6. bendine göre davanın esasıyla ilgili olarak gereken delillerin toplanmadığı anlaşıldığından açıklanan nedenlere dayalı davacı vekilinin istinaf taleplerinin, HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KABULÜYLE, kararın kaldırılarak dosyanın mahalline gönderilmesine karar verilmesi gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1.a-6. maddesi gereğince KABULÜ İLE,
İskenderun Asliye Ticaret Mahkemesinin … tarih ve … Esas, … Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Yukarıda belirtilen sebeplerle eksik bilgi ve belgeler tamamlandıktan sonra davanın yeniden görülüp karar verilmesi için dosyanın yerel Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
5-İstinaf aşamasında duruşma yapılmadığı için istinaf incelemesi için taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-HMK’nın 359/3. maddesi gereğince kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi….

… … … …
Başkan… Üye … Üye … Katip …
İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır