Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1750 E. 2022/2276 K. 28.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/1750 – 2022/2276
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1750
KARAR NO : 2022/2276

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ADANA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/02/2021
NUMARASI : 2017/… Esas, 2021/… Karar

DAVACI : … – –
VEKİLİ : Av. … E Tebligat adresi mevcut

DAVALI : GÜVENCE HESABI
VEKİLİ : Av. … E Tebligat adresi mevcut
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)

KARAR TARİHİ : 28/11/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :

Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.02.2021 tarih ve 2017/… Esas, 2021/… Karar sayılı kararı aleyhine, istinaf başvurusunda bulunulmuş ve Mahkemece dosya Dairemize gönderilmiş olmakla HMK 352. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Tarafların iddia ve savunmalarının özeti:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 07/03/2016 tarihinde müvekkilinin sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracıyla seyir halinde iken plakası bilinmeyen bir vasıtanın çarpması sonucu yaralamalı trafik kazasının meydana geldiği, müvekkilinin ciddi mahiyette kalıcı maluliyete duçar olduğu, müvekkilinin tüm tedavilere rağmen eski sağlığına kavuşamadığı ve esaslı oranda geçici ve daimi sakat kaldığı, kazanın oluşumunda kusurlu olan aracın plakasının bilinmediğinden davalının tazminat gerektirir derecede kusurlu olduğu, bu nedenlerle öncelikle davanın kabulü ile 200,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesi talep edilmiştir.
CEVAP: Davalı vekili tarafından verilen cevap dilekçesi ile; müvekkili kurumun davacı tarafa ödemede bulunarak üzerine düşen tüm sorumluluğu yerine getirdiği ve davacının tüm zararlarını karşıladığı, davacının talep ettiği maluliyet tazminatı için müvekkili kuruma başvuruda bulunduğu, müvekkili Güvence Hesabının davacı yan için 10.245,00 TL olarak hesaplanan maluliyet tazminatının 23/08/2017 tarihinde ödendiğini, davacının kalıcı maluliyetinin tespiti için Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasının gerektiği, tazminat hesaplamasının aktüer sıfatına haiz bilirkişilerce yapılmasının gerektiği, öncelikle davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile; 1.168,00 TL kalıcı iş göremezlik tazminatının 23/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 5.548,80 TL geçici iş göremezlik tazminatının 23/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davalı vekili istinaf dilekçesinde; davacı tarafından dava açmadan önce müvekkili şirkete başvuru yapılmadığını, başvuru şartının yerine getirilmediğini, davanın bu yönü ile usulden reddi gerektiğini, hükme esas alınan maluliyet raporunun hatalı olduğunu, dosyaya sunulan maluliyet raporlarındaki maluliyet oranları arasında çelişki bulunduğunu, söz konusu çelişki giderilmeksizin hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, davacı tarafından talep edilen geçici iş göremezlik zararından müvekkili kurumun sorumluluğunun bulunmadığını, SGK tarafından dava konusu kaza ile ilgili davacıya ödeme yapılıp yapılmadığının araştırılması ve yapılan ödemenin tazminattan indirilmesi gerektiğini, mahkemece alınan kusur raporları arasında çelişki bulunduğunu, söz konusu kusur raporlarına itirazlarının değerlendirilmeksizin ve raporlar arasındaki çelişki giderilmeksizin hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, davacının kaza anında kask ve korucuyu tertibat giymemesi nedeni ile zararın artmasına sebebiyet verdiğini, bu nedenle hükmolunan tazminattan müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, davacı tarafından başvuru şartının yerine getirilmediğinden müvekkili kurumun temerrüde düşmediğini bu nedenle 23.08.2017 tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirterek tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazasında meydana gelen yaralanmadan kaynaklı kalıcı iş göremezlik ve geçici iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulü ile; 1.168,00 TL kalıcı iş göremezlik tazminatının 23/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 5.548,80 TL geçici iş göremezlik tazminatının 23/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Davalı vekilinin başvuru şartının yerine getirilmediği yönündeki istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı Güvence Hesabı vekili tarafından her ne kadar davacı tarafından usulünce başvuru yapılmadığını, dava şartının yerine getirilmediğini ileri sürmüş ise de, davacı vekili tarafından dava açılmadan önce davalı Güvence Hesabı’na usulünce başvuru yapılmış, Güvence Hesabı tarafından ise 23.08.2017 tarihinde kısmi ödeme yapılmıştır. Yapılan ödeme, davacı tarafından yetersiz görülmekle KTK 111 maddesi kapsamında eldeki bu dava açılmıştır. Davacının dava tarihinden önce davalı Güvence Hesabına usulüne uygun bir başvurusunun bulunmasına rağmen davalı tarafından davacının tüm zararının karşılanmamış olması nedeni ile eldeki davanın açıldığı, ek tazminat için davalı Güvence Hesabına başvuru zorunluluğu bulunmadığı anlaşılmakla davalının bu yönündeki istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalı vekilinin maluliyete yönelik istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili hükme esas alınan maluliyet raporunun hatalı olduğunu ileri sürmüş ise de,
Bilindiği üzere Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre maluliyet oranları Adli tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi ya da Üniversitelerin Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından oluşturulacak bilirkişi heyetinden kaza tarihi itibari ile yürürlükte olan mevzuat yönetmelik hükümlerine uygun olacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Buna göre 11/10/2008 tarihinden önceki kazalar için Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemeleri Tüzüğü çerçevesinde düzenlenmiş sağlık kurulu raporu, 11/10/2008-01/09/2013 tarihleri arasında gerçekleşen kazalar için Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği çerçevesinde düzenlenmiş sağlık kurulu raporu 01/09/2013 ile 01/06/2015 tarihleri arasındaki kazalar için Maluliyet Tespit işlemleri Yönetmeliği çerçevesinde düzenlenmiş sağlık kurulu raporu 01/06/2015 ile 20/02/2019 tarihleri arasındaki meydana gelen kazalar için 30/3/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik çerçevesinde düzenlenmiş sağlık kurulu raporu ve 20/02/2019 tarihinden sonra meydana gelecek kazalar içinse Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun şekilde heyet rapor alınması gerekmektedir.
Eldeki dosyaya baktığımızda Mahkemesinde hükme esas alınan 21.10.2019 tarihli İstanbul ATK 2. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen maluliyet raporunun, kaza tarihi olan 07.03.2016 tarihinde yürürlükte bulunan, 30/3/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine usulüne uygun şekilde düzenlendiği anlaşılmıştır. Bu yönüyle davalı vekilinin maluliyet raporunun hatalı olduğu yönündeki istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.
Davalı vekili her ne kadar mahkemece alınan maluliyet raporları arasında çelişki bulunduğunu ileri sürmüş ise de, dosya içerisinde mevcut 10.04.2017 tarihli … Hastanesi Engelli Sağlık kurulu raporunun kaza tarihi olan 07.03.2016 tarihinde yürürlükte bulunan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre düzenlenmediği, bu nedenle söz konusu rapor ile ATK 2. İhtisas kurulu tarafından düzenlenen rapor arasında çekilşi bulunduğundan söz edilemeyeceğinden davalının bu yöndeki itirazları da yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilinin geçici iş göremezlik tazminatının teminat dışı olduğu yönündeki istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili davacının geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin taleplerinin teminat dışı olduğunu, müvekkili şirketin söz konusu tazminattan sorumluluğunun bulunmadığını ileri sürmüş ise de, 09/10/2020 günlü resmi gazetede yayınlanan Anayasa Mahkemesinin 2019/40-2020/40 Esas-Karar sayılı 17/07/2020 günlü kararı dikkate alındığında davacının zararının belirlenmesinde 01/06/2015 günlü ZMSS genel şartlarının tümü ile dikkate alınamayacağı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle davacının tedavi sürecinde uğramış olduğu geçici iş görmezlik zararının davacının gerçek zararı niteliğinde olduğu, dolayısıyla davalı sigorta şirketi tarafından davacının uğramış olduğu bu zararın karşılanması gerektiği anlaşıldığından bu miktar yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır bu yönü ile buna dair istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.(Aynı yönde Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/6271 esas ve 2020/8104 karar sayılı 03/12/2020 günlü kararı)
Davalı vekilinin SGK tarafından yapılan ödemenin tazminattan indirilmesi gerektiği yönündeki istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili SGK’dan bir ödeme alınıp alınmadığının araştırılması, yapılan ödemenin tazminattan indirilmesi gerektiğini gerektiğini ileri sürmüş ise de, dosya içerisinde mevcut SGK Adana Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünün 15.12.2017 günlü cevabı yazısı ve eki belgeler incelendiğinde davacıya geçirmiş olduğu kaza nedeniyle herhangi bir ödeme yapılmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebinin reddi gerekmiştir.

Davalı vekilinin kusura yönelik istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili kusur oranlarının çelişkili olduğunu, plakası tespit edilemeyen sürücüye %100 oranında kusur izafe edilmesinin hatalı olduğunu ileri sürmüş ise de,
Dosya içerisinde mevut mahkemece alınan 12.02.2020 günlü kusur bilirkişi raporu incelendiğinde plakası tespit edilemeyen araç sürücüsünün sağ şeride girerek dar bir kavisle dönüş yapmak yerine önündeki aracı sollayarak dönüş yapması nedeni ile kazanın meydana gelmesinde asli ve tam kusurlu olduğu, dosyamız davacısının herhangi bir kusur ihlalinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
Yine mahkemece ATK Trafik İhtisas Dairesinden aldırılan 08.07.2020 günlü kusur raporunda plakası tespit edilemeyen araç sürücüsünün olay mahalli kavşakta arkadan gelen trafiğin seyir güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde geriden gelen trafiği yeterince kontrol etmeden sağa doğrultu değiştirerek sağından gelen motosiklete çarpması sonucu meydana gelen kazada asli ve tam kusurlu olduğu, dosyamız davacısının kusursuz olduğu belirtilmiştir.
Buna göre mahkemece aldırılan kusur raporlarının olayın oluş ve özelliklerine uygun denetime olanak verir açıklayıcı ve gerekçeli olduğu, raporlar arasında çelişki bulunmadığı, plakası tespit edilemeyen araç sürücüsünün asli ve tam kusurlu kabul edilmesinde herhangi bir yanlışlık bulunmadığı anlaşılmakla davalının bu yöndeki istinaf itirazları da yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilinin müterafik kusur indirimi yapılması gerektiği yönündeki istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili her ne kadar davacının kaza anında kask ve koruyucu tertibat giymemesi nedeni ile zararın artmasına sebebiyet verdiğini, bu nedenle hükmolunan tazminattan müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini ileri sürmüş ise de, eldeki dosyaya baktığımızda dosya kapsamından davacının sunulan maluliyet ölçüsünü belirtir raporun incelenmesinde, rahatsızlığının sağ ön kol kırığı nedenine dayandığı, davacının kask takmaması ile yaralanması arasında illiyet bağının bulunmadığı, bu nedenle mahkemesince müterafik kusur indirimi yapılmamış olmasında herhangi bir yanlışlık olmadığı kanaatine varılmış, davalı vekilinin bu yöndeki itirazları yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilinin faiz tarihine yönelik istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili her ne kadar davacı tarafından müvekkili şirkete usulüne uygun şekilde başvuruda bulunulmadığını, bu nedenle faiz tarihinin hatalı olduğunu ileri sürmüş ise de,
5684 sayılı Sigortacılık Kanunun 14. maddesi gereğince ihdas edilen Güvence Hesabı Yönetmeliğinin 15.maddesi gereğince rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte ihbar edildiği tarihte Güvence Hesabının tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, ödememe halinde temerrüt bu tarihte gerçekleşmektedir.
Eldeki dosyaya baktığımızda davacı vekili tarafından davadan önce güvence hesabına başvuru yapılmış olup bu başvuru üzerine davalı tarafından 23.08.2017 gününde eksik ödeme yapılmıştır. Bu tespite göre davalının eksik ödeme tarihi olan 23.08.2017 gününde temerrüde düştüğü anlaşılmıştır. Buna göre mahkemece hükmolunan tazminata uygulanan faiz başlangıç tarihinin 23.08.2017 olarak belirlenmiş olmasında herhangi bir yanlışlık bulunmamaktadır. Bu yönü ile davalının istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden hususlar hariç tutularak, istinaf neden ve gerekçeleri ile sınırlı olmak üzere yapılan incelemede;
İlk Derece Mahkemesince açıklanan ve benimsenen nedenlerle dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve delillerin taktirinde ve değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olmasında, usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.02.2021 tarih ve 2017/… Esas, 2021/… Karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun olduğundan, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 3.874,32 TL istinaf karar harcından, davalı tarafından peşin yatırılan 969,30 ‬TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubuyla, bakiye 2.905,02‬ TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının bulunması halinde, karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kesin olan işbu kararın taraflara tebliği, avans iade ve harç tahsil işlemlerinin HMK’nın 359/3. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; miktar veya değeri yüz yedi bin doksan (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.28.11.2022

… … … …
Başkan … Üye … Üye … Katip …
İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır