Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/1404 E. 2022/2076 K. 01.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/1404 – 2022/2076
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1404
KARAR NO : 2022/2076

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSKENDERUN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/01/2021
NUMARASI : 2018/… Esas, 2021/… Karar

DAVACI :…
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : GÜVENCE HESABI –
VEKİLİ : Av. …
DAVA :Tazminat(Ölüm ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

KARAR TARİHİ : 01/11/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : …

İskenderun Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26.01.2021 tarih ve 2018/… Esas, 2021/… Karar sayılı kararına yönelik olarak istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla Dairemize gönderilen dosyanın yapılan incelemesinde;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 08.01.2018 tarihinde meydana gelen trafik kazasında davacının sevk ve idaresindeki bisiklet ile seyir halinde iken bir otomobilin gelerek davacıya çarpması sonucu davacının yaralandığını, davacının hayatı boyunca bakıma muhtaç kalacak şekilde meslekte kazanma gücünü yitirdiğini, teknik lise öğrencisi olduğunu ancak maluliyeti nedeniyle mesleğini yapmakta zorluk çekeceğini, kaza nedeniyle çalışma gücünü kaybettiğini ve sakat kaldığını, artık çalışamayacağını veya aynı işi yaparken daha fazla efor sarf etmek zorunda kalacağını, kazanın meydana gelmesinde davacının kusurunun bulunmadığını, davalının meydana gelen zarardan sorumlu olduğunu, davalıya müracaat edilmiş ise de herhangi bir ödeme yapılmadığını ileri sürerek ve FİHS tutularak geçici ve sürekli iş göremezliği nedeniyle belirsiz olan zararın tespitini ve şimdilik 100,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının dava şartı olan davadan önce müvekkiline usulüne uygun müracaat etmediğini, kazaya sebep olduğu iddia edilen aracın cinsinin, plakasının ve sürücüsünün tespit edilemediğinin davacı tarafından ispatlanması gerektiğini, tarafların kusur oranları ile davacının maluliyet oranının ATK tarafından hesaplamanın ise yeni poliçe genel şartlarına göre belirlenmesi gerektiğini, davacının maluliyet tazminatının 18 yaşından itibaren hesaplanması gerektiğini, geçici iş göremezlik zararının poliçe teminatı kapsamında olmadığını, davacının SGK’dan rücuya tabi ödeme aldığının tespiti halinde bu ödemelerin tazminattan mahsubu gerektiğini, araç sürücüsünün kusuru oranında, poliçe limiti ve davacının maluliyeti ölçüsünde sorumluluğun söz konusu olabileceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, davanın kabulü ile, 13.106,55 TL geçici işgöremezlik tazminatı, 9.466,98 TL kalıcı işgöremezlik tazminatı olmak üzere toplamda 22.573,54 TL tazminatın temerrüt tarihi olan 30/08/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davacı vekili; Anayasa mahkemesi tarafından verilen iptal kararına göre davacının maluliyetinin yanlış yönetmelik hükümlerine göre değerlendirildiğini, davacı müvekkilinin ayağında kısalma olduğundan halen topallamakta olduğunu, hükme esas alınan ATK raporu incelendiğinde davacının sadece topuk hareket kısıtlılığına bağlı alt ekstremite özürlülük oranı hesaplandığını, raporun bu haliyle hatalı olduğunu, zira davacının sadece topuğunda değil ayak bileği ve dizinden dolayıda hareket kısıtlılığı ve ayakta kısalma olduğunu, bu durumun raporda değerlendirilmediğini, ayrıca davacının kaza nedeniyle geçirdiği kafa travması ve yaşadığı psikolojik sorunların da değerlendirilmediğini, dosyada hükme esas alınan aktüerya raporunun, genel şartlar ile getirilen (TRH-2010) hayat tablosu ve 1,8 teknik faiz uygulanmış olması nedeniyle usul ve yasaya aykırı olduğunu, zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda artık bu yöntemin uygulanma ihtimalinin kalmadığını, bu nedenle yerleşik Yargıtay kararları doğrultusunda (PMF-1931) hayat tablosu esas alınarak davacının muhtemel yaşam süresinin belirlenmesini, davacının muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması suretiyle aktüerya raporu alınarak davacıların gerçek zararı hüküm altına alınmaması gerektiğini, bilindiği üzere asgari ücrette 28/12/2020 tarihinde artış yapıldığını, ancak bilirkişi raporunun artışın duyurulmasından önce sayın mahkemeye sunulduğunu, maddi zararın bilinen son ücret üzerinden hesaplanması zorunluluğu kamu düzeniyle ilgili olduğundan asgari ücrette yapılan artışın duyurulmasından sonra karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
Karara karşı davalı vekili; Davacı tarafından maluliyeti sebebiyle tazminat talebine ilişkin olarak, dava öncesinde müvekkil kuruma başvuru yapılmış, başvurucunun Çocuklar İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik kapsamında yetkili hastane tarafından düzenlenmiş bir sağlık kurulu raporu sunması halinde talebin değerlendirileceğinin başvuran vekiline bildirildiğini, ancak başvurucu vekilinin bu kapsamda düzenlenmiş bir sağlık kurulu raporu sunmaksızın işbu davayı açtığını, bu nedenle de, usulüne uygun başvuru şartı yokluğu nedeniyle davanın reddi gerektiğini, aksi halin kabulü halinde ise müvekkili kurumun tazminat için gerekli belgeleri elde edemediğinden temerrüde düşmüş sayılamayacağını, davacının daimi maluliyet durumunun tespiti adına Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmeliğe Uygun Olarak Hazırlanmış Sağlık Raporu alınması gerektiğini, karara dayanak yapılan maluliyet raporunun hükme esas alınamayacağını, Sağlık Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş hastaneden rapor alınmadığını, kazaya sebebiyet verdiği iddia edilen taşıtın cinsinin tespitinin, araç plakası ve sürücüsünün tespit edilemediğinin davacı tarafça ispatlanması gerektiğini, kaza sırasında bisiklet türü araç kullanmakta olan davacının alması gerekli güvenlik önlemlerini almamış olması sonucunda kafasından ve dizinden yaralandığını, davacının kazanın gerçekleşmesindeki kusuruna ek olarak yaralanmasında da ağır müterafik kusuru bulunduğunu, maddi tazminattan ayrıca müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, davaya konu kazanın oluşumundaki kusur oranlarının tespitinin hatalı yapıldığını, kusur raporlarının arasında çelişki olduğunu, maluliyet tazminatının hesaplanmasında, TRH-2010 tablosunun kullanılması halinde uygulanacak teknik faiz (İskonto Oranı) 1,8 olması gerektiğini, ancak, Yerel Mahkeme karar verirken bu hususu dikkate almadığını, ayrıca davacının kaza tarihinde 15 yaşında olduğundan ve 18 yaşından önce çalışarak gelir elde edemeyeceğinden, maluliyet tazminatının 18 yaşın ikmalinden itibaren hesaplanması gerektiğini, yine maluliyet raporunda, geçici iş göremezlik süresinin de maluliyet oranının dikkate alındığında oldukça uzun hesaplandığını, dava ile bağlantılı olan soruşturma dosyasında davacı tarafın şikâyetçi olmaması nedeniyle müvekkili kurumdan tazminat talep hakkının sona erdiği halde, bu husus dikkate alınmadan hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından davacıya ödenmiş veya ödenen rücuya tabi tazminat miktarı tespit edilerek müvekkil kurum tarafından ödenecek tazminattan mahsup edilmesi gerektiğini, müvekkili kurum aleyhine karar verilmesi halinde ancak dava tarihinden itibaren ve ancak yasal faiz oranlarına hükmedilmesinin gerekmekte olduğunu, temerrüt tarihinin hatalı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49, 50., 54. ve 55. maddeleri kapsamında, trafik kazasına dayalı açılan, çalışma gücünün azalmasından veya yitirmesinden doğan (malüliyet) maddi tazminat davasıdır.
İlk derece mahkemesince, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı vekili ile davalı vekili tarafından ayrı ayrı istinaf edilmiştir.
Davacı vekilinin ve davalı vekilinin maluliyet raporuna esas yönetmeliğe yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Bilindiği üzere Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre maluliyet oranları Adli tıp Kurumu 3. İhtisas dairesi ya da Üniversitelerin Adli Tıp Anabilim dalı başkanlığından oluşturulacak bilirkişi heyetinden alınacak rapora göre belirlenmesi gerekmektedir.
Buna göre 01/06/2015 ile 20/02/2019 tarihleri arasındaki meydana gelen kazalar için 30/03/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik çerçevesinde düzenlenmiş sağlık kurulu raporu alınması gerekmektedir.
Eldeki dosyaya baktığımızda davacının yaralanmasına neden olan kaza 08.01.2018 gününde meydana gelmiş olup buna göre davacının maluliyet raporunun 01/06/2015 gününde yürürlüğe giren ZMMS genel şartlarında belirtilen Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında yönetmelik hükümlerine uygun olarak alınması usul yasa ve içtihatlara uygundur.
Her ne kadar davalı vekili tarafından maluliyet raporunda belirtilen geçici iş göremezlik süresinin maluliyet oranı dikkate alındığında oldukça uzun hesaplandığı belirtilmiş ise de kalıcı iş göremezlik oranı ile geçici iş göremezlik süresinin ATK raporunda belirtildiği, kişinin yaralanmasının geçici olarak iş göremezliğine uzun süreli etkisi bulunabilmekte ise de maluliyetin kalıcı olmadığı durumların var olabileceği değerlendirilerek davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
Davacı vekilinin maluliyet oranına yönelik istinaf sebebinin incelenmesinde;
Dosya içerisinde bulunan ve hükme esas alınan 30/10/2019 tarihli ATK 2. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen maluliyet raporunun davacının kazadan sonraki tüm tedavi evrakları, hastane kayıtları incelenerek ve gelişen süreçte davacının yeni tarihli film ve grafileri incelenmek sureti ile kaza tarihinde yürürlükte olan yönetmelik hükümlerine uygun şekilde hazırlandığı ve davacı vekili tarafından maluliyet oranının daha yüksek olduğu iddiasına ilişkin başkaca bir rapor/belge sunulmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin maluliyet oranına yönelik istinaf itirazları yerinde görülmemiş ve reddi gerekmiştir.
Davacı vekilinin hükme esas alınan hesap raporuna ilişkin istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Mahkemenin karar tarihinden önce 09/10/2020 günlü resmi gazetede yayınlanan Anayasa Mahkemesinin 2019/40-2020/40 E.K sayılı 17/07/2020 günlü kararı sonrasında Yargıtay 17. Hukuk Dairesi vermiş olduğu 2019/2861 esas ve 2021/2725 karar sayılı 15/03/2021 günlü kararında ve yine 2021/2772 Esas 2021/3174 Karar sayılı 23/03/2021 günlü kararında yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 17/06/2021 gün ve 2021/9757 esas ve 2021/3262 karar sayılı kararlarında ve yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/3173 Esas ve 2944 Karar numaralı 14/06/2021 günlü kararlarında davacının gerçek zararının belirlenmesi noktasında davacının muhtemel bakiye yaşam süresinin TRH 2010 Yaşam Tablosu’na göre belirlenerek ve prograsif rant tekniği kullanılmak suretiyle tazminat miktarının hesaplanması gerektiğine işaret edilmiştir.
Buna göre eldeki dosyaya baktığımızda mahkemesince hükme esas alınan hesap raporunda TRH 2010 yaşam tablosu kullanılmış ise de, hesaplama yöntemi olarak 1,8 teknik faiz aktüeryal yöntem kullanılmak sureti ile davacının zararının bulunup bulunmadığı hususu belirlenmiştir.
Ne var ki, yukarıda açıklandığı gibi Anayasa Mahkemesinin 2019/40-2020/40 E-Ksayılı 17/07/2020 günlü kararı ve bu karar ile uyumlu Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/6271 esas ve 2020/8104 karar sayılı 03/12/2020 günlü kararlarında ve yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/3173-2944 E.K numaralı kararlarında da davacının zararının belirlenmesi sırasında TRH 2010 yaşam tablosu ile birlikte %10 arttırım ve eksiltme yöntemi (prograsif rant) kullanılmak sureti ile belirlenmesi gerektiğine işaret edilmiş olmakla, hatalı şekilde düzenlenen hesap raporu esas alınarak hüküm kurulması yerinde görülmemiştir. Mahkemece TRH 2010 yaşam tablosu ile birlikte %10 arttırım ve eksiltme yöntemi (prograsif rant) kullanılarak bu hususta yeniden rapor alınması gerekmekte ve istinaf sebebini ileri süren tarafın davacı taraf olması ve davacı vekili tarafından yerel mahkemece alınan hesap raporuna süresinde itiraz edilmiş olması sebebiyle karar tarihine en yakın yeni alınacak hesap raporunun düzenleneceği tarih itibariyle hesaplama tarihindeki veriler dikkate alınarak hesaplama yapılması gerekeceği gözden kaçırılmamalıdır. Bu sebeple davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmüştür.
Davalı vekilinin usulüne uygun başvuru yapılmadığına yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Davalı vekili her ne kadar davacı tarafından müvekkili kuruma dava öncesi başvuru sırasında eksik belge ile başvurulduğu, usulüne uygun başvuru yapılmadığını ileri sürmüş ise de; davacı vekili tarafından davanın açılmasından önce davalı Güvence Hesabına gerekli tüm belgelerle, kaza tutanakları, hastane epikrizleri, hesap bilgileri vd. ile usulüne uygun olarak başvuru yapıldığı, ancak davalı tarafından herhangi bir ödeme yapılmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalı vekilinin kazaya sebep olan aracın varlığının ve taşıtın cinsinin somut delillerle ispat edilmesi gerektiğine yönelik istinaf sebebinin incelenmesinde;
Davalı güvence hesabının sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için; davacının yaralanmasının trafik kazasından kaynaklı olması ve söz konusu yaralanmaya sebebiyet veren aracın kaza anı itibari ile geçerli bir ZMMS poliçesinin bulunmaması, araç sigortalı olsa dahi sigortalının tespit edilememiş olması gerekmektedir.
6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. ve 50. md.leri gereğince; davacı, kazanın çift taraflı olduğunu, başka bir aracın kendisine ya da kullandığı araca çarpmasıyla kazanın gerçekleştiğini, kusurun plakası tespit edilmeyen araçta olduğunu ispatlamak zorundadır.
Somut olayda davacının bisikleti ile seyir halindeyken sürücüsü ve plakası bilinmeyen bir araçla çarpması sonucu yaralamalı trafik kazasının meydana geldiği iddia edilmektedir.
İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2018/… soruşturma sayılı dosyasında yer alan kolluk görevlileri tarafından tutulan 08.01.2018 tarihli tutanak, 25.01.2018 tarihli görüntü inceleme tutanağı, mağdur beyanı, davacının olay ile aynı gün trafik kazası nedeniyle yaralanmaya ilişkin hastaneye başvurusunun bulunması birlikte değerlendirildiğinde davacının yaralanmasına konu kazaya plakası tespit edilemeyen bir aracın sebep olduğu anlaşılmakla davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebi yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilinin davacının meydana gelen kaza nedeni ile şikayetinin bulunmadığı, bu nedenle tazminat talep etme hakkının olmadığı yönündeki istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili başvuruya konu kazada başvuranın şikayeti bulunmadığından tazminat talep etme hakkının da bulunmadığını ileri sürmüş ise de, dosya içerisinde bulunan İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma dosyası incelendiğinde taraflar arasında uzlaşma hükümlerinin uygulanmadığı, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından müştekinin şikayetinin bulunmaması nedeni ile takipsizlik kararı verildiği, soruşturma aşamasında usulüne uygun bir uzlaşma bulunmadığı, davacının dava açmak için şikayetçi olmasına gerek bulunmadığı anlaşılmakla davalının bu yöndeki savunmalarına itibar edilmemiştir.
Davalı vekilinin kusur raporuna yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
HMK’nın 357. maddesinde “İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz.” hükmü düzenlenmiştir. Davalı vekiline kusur bilirkişi raporu usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, ancak vekil tarafından bilirkişi raporuna karşı yargılama aşamasında süresi içinde ilk derece mahkemesine herhangi bir itirazda bulunulmamıştır
Bilirkişi raporuna itiraz etmeyen taraf yönünden raporun kesinleşeceğine yönelik Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 05/06/2017 gün ve 2016/801 E.-2017/9091 K. Sayılı kararında özetle; “…Davanın taraflarınca itiraz edilmeyen uzman bilirkişi raporu her iki taraf yönünden de kesinleşir ve kesinleşen rapor hakimi de bağlar. Taraflardan birinin rapora itiraz etmesi, diğer tarafın itiraz etmemesi halinde ise rapor itiraz etmeyen taraf yönünden kesinleşir ve itiraz eden taraf yararına usuli kazanılmış hak doğar. Bu ilkenin sonucu olarak, itiraz üzerine yeniden yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonucunda verilen raporun önceki rapora göre itiraz eden taraf aleyhine olması halinde, kazanılmış hak ilkesi dikkate alınarak önceki raporda belirtilen kusur oranı, zarar miktarı vs. esas alınarak hükmedilecek miktar belirlenir….” denilmiştir. Aynı husus Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2015/3253 E.-2017/9419 K; 2015/8676 E, 2018/2775 K; 2013/11884 E, 2015/835 K; 2015/8056 E, 2017/2988 K sayılı içtihatlarında ve benzer içtihatlarda da benimsenmiştir.
Bu nedenle davalı vekili yönünden süresinde, ilk derece mahkemesinde hükme esas alınan kusur bilirkişi raporuna itiraz edilmemekle kesinleşen rapora karşı artık istinaf aşamasında itiraz edilemeyeceğinden bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilinin davacının SGK’dan ödeme alıp almadığının araştırılması gerektiği yönündeki istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Dosya içerisinde mevcut SGK … Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünün 18/10/2018 günlü cevabı yazısı ve eki belgeler incelendiğinde davacıya geçirmiş olduğu kaza nedeniyle herhangi bir ödeme yapılmadığının bildirildiği anlaşılmıştır. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talebinin reddi gerekmiştir.
Davalı vekilinin hesap raporuna yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Davalı vekili tarafından hükme esas alınan hesap bilirkişi raporuna süresinde yapılan bir itirazın bulunmadığı bu nedenle davalı vekilince itiraz edilmeyen hesap bilirkişi raporuna karşı istinaf talebinde bulunulamayacağı gibi davacı vekili tarafından hükme esas alınan hesap raporuna karşı yapılan istinaf başvurusunun incelenmesi bölümünde belirtildiği üzere Mahkemece TRH 2010 yaşam tablosu ile birlikte %10 arttırım ve eksiltme yöntemi (prograsif rant) kullanılarak bu hususta yeniden rapor alınması gerektiğinden davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalı vekilinin müterafik kusur indirimi yapılması gerektiği yönündeki istinaf talebi yönünden yapılan incelemede;
Davalı vekili davacının kaza esnasında kask ve dizlik kullanmadığını bu nedenle hükmolunan tazminattan müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini ileri sürmüştür.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur, TBK’nın md. 52. maddesinde düzenlenmiştir. Zarar görenin kusurunun, zararın meydana gelmesinde başlıca etken olması halinde zarar verenin sorumluluğunun kalkması söz konusu olabileceği gibi belirlenen kusura göre zarar ve ziyandan indirim yapılmasını da gerektirebilir.
Dosya kapsamından davacının sunulan maluliyet ölçüsünü belirtir raporun incelenmesinde, maluliyetinin bacak bölgesinden kaynaklandığı davacının kask takmaması ile yaralanması arasında illiyet bağının bulunmadığı, mahkemesince müterafik kusur indirimi yapılmamış olmasında herhangi bir yanlışlık olmadığı kanaatine varılmış, davalı vekilinin bu yöndeki itirazları yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilinin temerrüt tarihinin dava tarihi olarak esas alınması gerektiğine yönelik istinaf sebebinin kaldırma kararı dikkate alınarak inceleme konusu yapılmamıştır.
HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden hususlar ile birlikte istinaf neden ve gerekçeleri üzerinde yapılan incelemede;
Açıklanan ve benimsenen nedenlerle dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de, kazanılmış haklar gözetilerek yeni alınacak rapor tarihi itibarı ile TRH 2010 yaşam tablosu ve prograsif rant yöntemine göre hesap raporu alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca kararın kaldırılarak dosyanın mahalline gönderilmesine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun, faiz başlangıç tarihine yönelik istinaf sebebi incelenmeksizin, HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1.a-6. maddesi gereğince KABULÜ İLE,
İskenderun Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26.01.2021 tarih ve 2018/… Esas, 2021/… Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Yukarıda belirtilen sebeplerle eksik bilgi ve belgeler tamamlandıktan sonra davanın yeniden görülüp karar verilmesi için dosyanın yerel Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 1.542,00 TL istinaf karar harcının, peşin yatırılan 358,50‬ TL istinaf karar ve ilam harcından mahsubuyla, bakiye 1.183,5‬ TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine,
4-Davacı ve davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
5-İstinaf aşamasında duruşma yapılmadığı için istinaf incelemesi için taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-HMK’nın 359/3. maddesi gereğince kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,

Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.01/11/2022

Başkan Üye Üye Katip

İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.