Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/1939 E. 2022/293 K. 07.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2020/1939 – 2022/293
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1939
KARAR NO : 2022/293

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MERSİN 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/09/2020
NUMARASI : 2019/… Esas, 2020/… Karar

DAVACI : … –
VEKİLLERİ : Av.
Av.
DAVALI : …. SİGORTA ANONİM ŞİRKETİ
VEKİLİ : Av.
DAVA :Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

KARAR TARİHİ : 07/02/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :

Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/09/2020 tarih ve 2019/… Esas, 2020/… Karar sayılı kararına yönelik olarak istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla Dairemize gönderilen dosyanın yapılan incelemesinde;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 23/05/…. tarihinde müteveffa …’a dava dışı …’ün idaresindeki … plaka sayılı aracın çarpması sonucu …’un vefat ettiğini, geriye mirascı olarak eşi … ile çocukları … ve …’in kaldığını, Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılama yapıldığını ve alınan Adli Tıp Kurumu raporunda …’un kaza sebebiyle kusursuz olduğunu bildirdikleri, … plaka sayılı aracın davalı sigorta şirketince sigortalı olduğunu, sigorta şirketine ihtarname gönderilmesine rağmen yetersiz ödeme yapıldığını belirterek belirsiz alacak talebiyle 5.000,00TL destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davanın görev nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, davalı şirketin dava konusu olayda üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiğini, davacının başvurusu üzerine aktüerya hesabı sonucunda 13.12.2016 tarihinde 115.192,00-TL ödeme yaptığını, davacı tarafın yapılan bu ödeme nedeniyle davalı şirketini ibra ettiğini, ibraların dava hakkını sona erdirici etkisi dikkate alınınca davacı yanın davasının husumet yokluğundan reddinin gerektiğini, davacının destek tazminatı talep edebilmesi için murislerinin maddi yönden desteğini oranlarıyla ve ne kadar süre destek olabileceğini kanıtlaması gerektiğini, davalı şirketin poliçe limit ile sınırlı sorumluluğunun bulunduğunu, davalı şirketin sorumluluğunun rizikonun gerçekleştiği tarihteki değerlerin nazara alınmasıyla hesaplanması gerektiğini, kusur oranı ile ilgili iddianın asılsız olduğunu, yerinde inceleme yapılarak kusur oranının belirlenmesi gerektiğini, bayan olan davacı eşin yeniden evlenme olasılığının yapılacak uzman aktüerya hesaplanmasında PMF, AİHM tablolarına göre dikkate alınarak gerçek zarar hesaplamasının yapılması gerektiğini, davacı tarafın kaza tarihinden itibaren faiz talep etmesinin yasaya aykırı olduğunu belirterek hukuki dayanaktan yoksun haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karara karşı davacı vekili; Maddi tazminat hesapları yapılırken, en son bilinen asgari ücret unsurlarının hesaplamada gözetilmesi gerektiğini, hüküm gününe en yakın güne kadar yürürlüğe giren tüm asgari ücretlerinin uygulanması gerektiğini, daha önce bir veya birkaç hesap raporu verilmiş olsa bile, dava bitinceye kadar yürürlüğe giren asgari ücretler için yeniden ek rapor alınması gerektiğini, ancak yerel mahkemece 13.12.2016 ödeme tarihi itibariyle hesaplanmış olan 116.281,39 TL miktarı üzerinden hüküm kurulduğunu, yapılan ödeme ile ödeme tarihi üzerinden hesaplanan miktar arasında fahiş fark bulunmadığı kararının hatalı ve hukuka aykırı nitelikte olduğunu, 04/05/2020 tarihli bilirkişi raporunda yapılan hesaplamalarda TRH 2010 yaşam tablosu esas alındığını, söz konusu tazminat alacağı hesaplamalarının TRH 2010 mortalite tablosuna göre değil PMF 1931 tablosuna göre yapılması gerektiğini, sigorta şirketinin sorumluluğu konusunda hesaplama yapılırken riziko tarihinin esas alınmasının hukuka aykırı olduğunu, hesaplama yapılırken rapor tarihine en yakın tarihteki değerlerin esas alınması gerektiğini, yapılmış olan ödeme miktarının gerçek zararı karşılar nitelikte olmadığını, zararın rapor tarihindeki değerler üzerinden yeniden hesaplanması gerektiğini belirterek yerel mahkemece verilen iş bu kararın müvekkilinin lehine kaldırılması talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49, 50, 53/3 ve 55. maddeleri kapsamında, trafik kazasına dayalı açılan destekten yoksun kalınmasına ilişkin maddi tazminat davasıdır.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karar davacılar vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Davacı vekilinin uygulanan yaşam tablosuna yönelik istinaf sebeplerinin incelenmesinde;
Davacı vekilinin konusu tazminat alacağı hesaplamalarının TRH 2010 mortalite tablosuna göre değil, PMF 1931 tablosuna göre yapılması gerektiğine yönelik istinaf sebebi mevcut ise de bilindiği üzere TRH 2010 yaşam tablosunda belirlenen bakiye ömürler PMF 1931 yaşam tablosunda belirlenen bakiye ömürlerden daha fazladır. Dolayısıyla PMF 1931 yaşam tablosuna göre tazminat hesabı yapıldığında bakiye yaşam süreleri daha az olmakla daha düşük oranda tazminat miktarı ortaya çıkacaktır.
Kaldı ki 09/10/2020 günlü resmi gazetede yayınlanan Anayasa Mahkemesinin 2019/40-2020/40 E.K sayılı 17/07/2020 günlü kararı sonrasında, Yargıtay 17. HD’si vermiş olduğu 2019/2861 esas ve 2021/2725 karar sayılı 15/03/2021 günlü kararında ve yine 2021/2772 esas 2021/3174Karar sayılı 23/03/2021 günlü kararında yine Yargıtay 4. HD’si 17/06/2021 gün ve 2021/9757 esas ve 2021/3262 karar sayılı kararlarında ve yine Yargıtay 4. HD’nin 2021/3173 Esas ve 2944 Karar numaralı 14/06/2021 günlü kararlarında davacının gerçek zararının belirlenmesi noktasında davacının muhtemel bakiye yaşam süresinin TRH 2010 Yaşam Tablosu’na göre belirlenerek ve prograsif rant tekniği kullanılmak suretiyle tazminat miktarının hesaplanması gerektiğine işaret edilmiştir. Davacı vekilinin istinaf başvurusunun ve bilirkişi raporuna itirazlarının yaşam tablosuna yönelik olduğu dikkate alınarak dosyada alınan hesap raporunun hüküm kurmaya elverişli olduğu kanaatine varılmakla bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin zararı karşılamadığına ilişkin yapılan istinaf sebebinin incelenmesinde;
Davacı vekili her ne kadar davacının uğramış olduğu zararın davalı sigorta şirketi tarafından tümü ile karşılanmadığını, yapılan ödeme ile ödeme tarihi üzerinden hesaplanan miktar arasında fahiş fark bulunmadığına dair kararın hatalı ve hukuka aykırı olduğunu belirtmiş ise de, söz konusu davanın açılmasından önce davalı sigorta şirketi tarafından 08.12.2016 tarihli 115.192,00 TL tazminat ödemesi yapıldığına dair ibranamenin sunulduğu, ödemenin de 13.12.2016 tarihinde yapıldığı, buna karşılık davacı vekilinden ibraname alındığı anlaşılmaktadır. Aktüer bilirkişi tarafından ödeme tarihi esas alınarak yapılan ödemenin gerçek zararı karşılayıp karşılamadığı yönünde verdiği raporda, davalı sigorta şirketinin davacıya 115.192,00 ödediği, bilirkişi tarafından 116.281,39 TL tazminat hesaplandığının görüldüğü, bakiye 1.089,39-TL’nin Karayolları Trafik Kanunun 111/2 gereğince yetersiz veya fahiş fark olarak kabul edilemeyeceği, yapılan ödemenin orantısız olmadığı anlaşılmakla, davalı sigorta şirketi tarafından davacı zararının yapılan ödeme ile karşılandığı ve ibranamenin geçerli olduğu, davalı sigortacı tarafından zorunlu mali mesuliyet sigortası yapılan aracın sürücüsünün %100 oranındaki kusuru ile sebebiyet verdiği kazada davacı murisinin vefat ettiği, davacının müteveffanın desteğinden yoksun kaldığı, 2918 sayılı Yasanın 85/1 ile 91 ve devamı maddeleri gereğince oluşan zarardan davalının sigortacı olarak ve poliçe limiti dahilinde sorumlu olduğu, davalı sigorta şirketi tarafından davadan önce davacının gerçek zararının, yapılan ödeme ile karşılandığı anlaşılmakla mahkemece davanın reddine karar verilmesinde herhangi bir yanlışlık bulunmadığından davacı vekilinin bu yöndeki istinaf talebi haklı görülmemiştir.
Sair istinaf sebepleri yönünden;
Davacı vekilinin hüküm tarihine en yakın asgari ücret dikkate alınarak hesaplama yapılması gerektiği ve zararın rapor tarihindeki değerler üzerinden tekrardan hesaplanması gerektiğine ilişkin istinaf sebepleri davalı sigorta şirketi tarafından davadan önce davacının gerçek zararının, yapılan ödeme ile karşılandığının anlaşılması karşısında incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden hususlar hariç tutularak, istinaf neden ve gerekçeleri ile sınırlı olmak üzere yapılan incelemede;
İlk Derece Mahkemesince açıklanan ve benimsenen nedenlerle dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve delillerin taktirinde ve değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş olmasında, usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcının, peşin yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcından mahsubuyla, bakiye 26,30 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının bulunması halinde, karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,

Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361. maddesi gereğince; Dairemizin kararının taraflara tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde kararı veren Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi’ne, yahut temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi ilgili Hukuk Dairesine veya Dairemize gönderilmek üzere İlk Derece Mahkemesi’ne verilebilecek bir dilekçe ile YARGITAY’A TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliği ile karar verildi.07/02/2022

Başkan Üye Üye Katip

İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.