Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/1034 E. 2021/1433 K. 21.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ADANA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: (Esas No) – (Karar No)
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : (Esas No)
KARAR NO : (Karar No)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : (Daire Başkanı) ((Sicil))
ÜYE : (Daire Üyesi) ((Sicil))
ÜYE : (Daire Üyesi) ((Sicil))
KATİP : (Z.K) ((Sicil))

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ADANA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : **/**/****
NUMARASI : (Esas No) Esas, (Karar No) Karar

DAVACI : (Davacı Taraf) – (Adres)
VEKİLİ : (Davacı Vekili) –

DAVALI : (Davalı Taraf) –
VEKİLİ : (Davalı Vekili) – (Adres)
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)

KARAR TARİHİ : **/**/****
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : **/**/****

Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin **/**/**** tarih ve (Esas No) Esas, (Karar No) Karar sayılı kararı aleyhine, istinaf başvurusunda bulunulmuş ve Mahkemece dosya Dairemize gönderilmiş olmakla HMK 352. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Tarafların iddia ve savunmalarının özeti:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; **/**/**** günü (*.*) sevk ve idaresindeki (**-**-***) plaka sayılı otomobili ile seyir halinde iken tek taraflı meydana gelen kazada yolcu konumunda bulunan müvekkilinin yaralandığını belirterek (MİKTAR) TL maluliyet sebebi ile maddi tazminatın ve 50,00 TL geçici iş göremezlik tazminatının davalıdan başvuru tarihini müteakip 8 iş gününün bitimi tarihinden başlayarak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; meydana gelen kazada müvekkili şirketin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, müvekkili şirketin limitinin poliçe limiti ile sınırlı olabileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davacının ileri sürdüğü geçici iş göremezlik zararıavacı vekili süresi içerisinde verdiği istinaf dilekçesinde; davalı sigorta şirketinin geçici iş göremezlik tazminatından sorumluluğunun devam ettiğini, mahkemece eksik inceleme ile karar verildiğini, dosyada hükme esas alınan hesap bilirkişi raporunun gerekçesiz olduğunu ve yapılan hesaplamada müvekkilinin sürekli iş göremezlik tazminatının olmadığının yönünden hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu belirterek eksik inceleme ve değerlendirme neticesinde verilen ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Mahkemesince her ne kadar davacının tüm zararının davalı sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme neticesinde karşılandığını, bu nedenle davacının bakiye alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmiş ise de,
Mahkemenin karar tarihinden sonra 09/10/2020 günlü resmi gazetede yayınlanan Anayasa Mahkemesinin 2019/40-2020/40 Esas-Karar sayılı 17/07/2020 günlü kararı sonrasında Yargıtay 17. Hukuk Dairesi vermiş olduğu 2019/2861 esas ve 2021/2725 karar sayılı 15/03/2021 günlü kararında ve yine 2021/2772 esas 2021/3174 Karar sayılı 23/03/2021 günlü kararında yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 17/06/2021 gün ve 2021/9757 esas ve 2021/3262 karar sayılı kararlarında ve yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/3173 Esas ve 2944 Karar numaralı 14/06/2021 günlü kararlarında davacının gerçek zararının belirlenmesi noktasında davacının muhtemel bakiye yaşam süresinin TRH 2010 Yaşam Tablosu’na göre belirlenerek ve prograsif rant tekniği kullanılmak suretiyle tazminat miktarının hesaplanması gerektiğine işaret edilmiştir.
Buna göre eldeki dosyaya baktığımızda mahkemesince hükme esas alınan **/**/**** günlü aktüer hesap raporunda TRH 2010 yaşam tablosu kullanılmış ise de, hesaplama yöntemi olarak 1,8 teknik faiz aktüeryal yöntem kullanılmak sureti ile davacının bakiye zararının bulunup bulunmadığı hususu belirlenmiştir.
Ne var ki, yukarıda açıklandığı gibi Anayasa Mahkemesinin 2019/40-2020/40 Esas-Karar sayılı 17/07/2020 günlü kararı ve bu karar ile uyumlu Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/6271 esas ve 2020/8104 karar sayılı 03/12/2020 günlü kararlarında ve yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/3173 Esas ve 2944 Karar numaralı kararlarında da davacının zararının belirlenmesi sırasında TRH 2010 yaşam tablosu ile birlikte %10 arttırım ve eksiltme yöntemi prograsif rant yöntemi kullanılmak sureti ile belirlenmesi gerektiğine işaret edilmiştir.
Bu açıklamalara göre davacının geçirmiş olduğu trafik kazasından kaynaklı davalı sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin davacının zararını karşılayıp karşılamadığı, var ise bakiye zararının ne kadar olduğu hususunda bilirkişiden ek rapor alınmıştır. Alınan **/**/**** günlü ek rapora göre ödeme tarihindeki veriler kullanılmak sureti ile güncel Yargıtay içtihatları kapsamında hesaplama yöntemi dikkate alındığında davalı sigorta şirketi tarafından yapılan (MİKTAR) TL’lik ödemenin davacının zararı olan (MİKTAR) TL’lik zararın tümünü karşılamadığı, dolayısıyla davacının sigorta şirketine vermiş olduğu ibranamenin iptalini talep etmekte haklı olduğu, bakiye zararın tahsilini talep edebileceği anlaşılmıştır. Bilirkişi tarafından bu kez 2021 yılı güncel verileri kullanılmak sureti ile yapılan hesaplamada davalı sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin güncellenmek sureti ile indirilmesi neticesinde davacının bakiye (MİKTAR) TL kalıcı iş göremezlik zararının bulunduğu, (MİKTAR) TL geçici iş göremezlik zararının bulunduğu anlaşılmıştır.
Davacı vekili Dairemize sunmuş olduğu **/**/**** günlü ıslah dilekçesi ile talep etmiş olduğu tazminat miktarlarını (MİKTAR) TL kalıcı iş göremezlik zararı ve (MİKTAR) TL geçici iş göremezlik zararı olarak arttırmıştır.
Dairemizce alınan bilirkişi raporu davalı vekiline usulünce tebliğ edilmiş, davalı vekili **/**/**** günlü dilekçesi ile rapora karşı ve ıslah dilekçesine karşı ayrıntılı olarak itirazlarını sunmuştur.
Davalı sigorta vekili **/**/**** günlü dilekçesinde Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceğini belirtmiş ise de;
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler.
Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı, çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Ancak geriye yürümezlik ilkesinin en önemli istisnası, Anayasa’nın 152. maddesindeki somut norm denetimidir. Madde uyarınca mahkeme önüne gelen uyuşmazlıkta Anayasa aykırılık iddiasını ciddi görülür ve Anayasa Mahkemesine iptal için başvuru yapılırsa; Anayasa Mahkemesi tarafından iptal kararı verildiğinde, iptal kararına uymak zorundadır. Özelikle Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümeyecekse somut norm denetimine başvurunun bir anlamı olmayacaktır. Somut norm denetiminde, iptal kararının yapısı gereği durdurulan dava bakımından geriye etkili uygulama söz konusudur.
İtiraz yoluyla yapılan başvuru üzerine iptal edilen hükmü, benzer işlerde uygulama durumunda bulunan başka mahkemeler de Anayasa Mahkemesi iptal kararına uymak zorunda olup, iptal edilen yasa maddesine dayanarak karar veremezler. İtiraz yoluna başvuran mahkemenin verilecek olan iptal kararı ile bağlı olması, diğer mahkemeler bakımından da aynı etkiyi haizdir. Sadece başvuran mahkeme açısından iptal kararının geriye yürüyeceğinin kabulü, uygulanacak olan norm bakımından mahkemeler arasında eşitsizlik doğuracaktır. Tüm mahkemelerin itiraz yoluna başvurması da beklenemeyeceğinden, uyuşmazlığa dair iptal kararının diğer mahkemelerde derdest olan davalar bakımından da uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır bu nedenle davalı vekilinin dairemizce alınan aktüer hesap uzmanı bilirkişi raporuna yönelik yapmış olduğu Anayasa Mahkemesi kararının geçmişe yürütülemeyeceği yönündeki itirazının reddi gerekmiştir.
Davalı sigorta vekili dairemizce alınan aktüer hesap uzmanı bilirkişi raporuna yönelik **/**/**** günlü itiraz dilekçesinde, davacının zararının belirlenmesi sırasında1,8 teknik faiz indirimi uygulanması gerektiğini, zira 09/06/2021 gününde kabul edilen ve 19/06/2021 gününde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7237 sayılı kanunun 18.maddesinde yapılan değişiklik ile 2918 sayılı yasanın 90.maddesinin
“Madde 90 – (Değişik:14/4/2016-6704/3 md.)
Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanunda (…)(2) öngörülen usul ve esaslara tabidir. (Ek cümle:9/6/2021-7327/18 md.) Bu tazminatlardan;
a) Değer kaybı tazminatı, aracın; piyasa değeri, kullanılmışlık düzeyi, hasara uğrayan parçaları ile hasar tutarı dikkate alınarak,
b) Destekten yoksun kalma tazminatı, ulusal doğum ve ölüm istatistikleri kullanılarak hazırlanan hayat tablosu ve zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarında yüzde 2’yi geçmemek üzere belirlenen iskonto oranı esas alınarak hayat anüiteleri ile genel kabul görmüş aktüerya kurallarına uygun olarak,
c) Sürekli sakatlık tazminatı, ulusal doğum ve ölüm istatistikleri kullanılarak hazırlanan hayat tablosu, zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarında yüzde 2’yi geçmemek üzere belirlenen iskonto oranı ve sürekli sakatlık oranı esas alınarak hayat anüiteleri ile genel kabul görmüş aktüerya kurallarına uygun olarak,
hesaplanır.Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanunda (…)(2) düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.(3)
(Ek fıkra:9/6/2021-7327/18 md.) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından belirlenir.”
şeklinde değiştirildiğini belirterek zarar hesabının yapılması sırasında %1,8 teknik faiz indirimi yapılmasının kanuni zorunluluk olduğunu ve davacının zararın buna göre belirlenmesi talep etmiştir.
Her ne kadar yargılamanın devamı sırasında 09/06/2021 gününde kabul edilen ve 19/06/2021 gününde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7237 sayılı kanunun 18.maddesinde yapılan değişiklik ile 2918 sayılı yasanın 90.maddesinde değişiklik yapılmak sureti ile trafik kazası neticesinde yaralanan kişinin zararının belirlenmesi sırasında %2 yi geçmemek üzere iskonto uygulanmak sureti ile zararın belirlenmesi gerektiği açıklanmış ise de ;

Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde 2019/40 E-202/40 K. sayılı iptal kararının henüz kesinleşmemiş derdest dosyalarda da uygulanması zorunludur. Bu zorunluluk dikkate alındığında, Yargıtay 17. Hukuk dairesi 2019/6271 esas sayılı kararında belirtildiği gibi Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde 2019/40 E-202/40 K. sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresinin ve 92. maddesinin (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiş olması nedeniyle davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK.nın ve 6098 sayılı TBK.nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekir.
Bu noktada Anayasa Mahkemesi kararının yayınlamasından sonra 19/06/2021 gününde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7237 sayılı kanunun 18.maddesi değişik 2918 sayılı yasanın 90.maddesindeki değişikliğin eldeki derdest dosyalar da uygulanıp uygulanmayacağı trafik kazasında zarar görenin, zararının hesaplanmasında hangi yöntemin uygulanacağı tartışılmalıdır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi tarafından verilen kararla incelendiğinde ZMMS genel şartlarında 01/06/2015 gününde yapılan değişlik sonrasında trafik kazasında zarar görenlerin zararlarının ne şekilde belirlenmesi gerektiği tartışılmış ve sonuç olarak poliçe düzenleme tarihi esas alınarak 01/06/2015 gününde önce düzenlenen poliçeler kapsamında zarar tazmini talep edilmesi halinde prograsif rant yöntemi kullanılarak %10 arttırım ve eksiltme yöntemi ile zararın belirlenmesi kabul edilmiş, 01/06/2015 tarihinden sonra düzenlenen poliçeler kapsamında zararın tazmini talep edilmiş olması halinde ise, 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren genel şartlar dikkate alınarak 1,8 teknik faiz kullanılmak sureti ile zararın belirlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Şu durumda Yargıtay 17 Hukuk Dairesinin ve Yargıtay 4 Hukuk Dairesinin Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde 2019/40 E-202/40 K. sayılı iptal kararından sonra vermiş oldukları güncel kararlar dikkate alındığında , 09/06/2021 gününde kabul edilen ve 19/06/2021 gününde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7237 sayılı kanunun 18.maddesi ile değişik 2918 sayılı yasanın 90.maddesinde belirtilen trafik kazasında davacının zararının hesaplanmasında %2 ye kadar iskonto uygulanmasına ilişkin yöntem ancak 19/06/2021 günü ve sonrasında düzenlenen poliçeler kapsamında zarar tazmini istenmesi durumunda uygulanabilecektir. 19/06/2021 gününden önce düzenlenmiş ZMMS poliçelerine göre zarar tazmini talep edilmesi durumunda davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK.nın ve 6098 sayılı TBK.nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekir. Bu durumda eldeki dosyada davalı sigorta şirketi tarafından tanzim edilen ZMMS poliçesinin düzenlenme tarihinin 19/06/201 gününde önce (**/**/****) gününde düzenlenmiş olması nedeni ile Dairemizce alınan hesap raporunda davacının zararının TRH 2010 yaşam tablosu kullanılmak sureti ile %10 arttırım ve eksiltme yöntemi ile belirlenmiş olmasında bir yanlışlık bulunmamaktadır. Bu nedenle davalı vekilinin davacının zararın belirlenmesinde 1,8 teknik faiz uygulanması gerektiğine ilişkin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
Davalı vekili geçici iş göremezlik zararının teminat dışında olduğunu ileri sürmüş ise de,
İlk derece Mahkemesinin karar tarihinden sonra yayınlanan Anayasa Mahkemesinin 17/7/2020 Tarih, Esas 2019/40, Karar 2020/40 Sayılı Kararı ile; a) Karayolları Trafik Kanun’un 90. Maddesinin Birinci Cümlesinin “…bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” Bölümünde Yer Alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” İbaresi, İkinci Cümlesinde Yer Alan “…ve genel şartlarda…” İbaresinin, b) Kanun’un 92. Maddesinin (i) Bendi “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler.” ibaresinin, Anayasa’nın 5., 13., 17., 35. ve 48. maddelerine aykırı olduğundan iptallerine karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin bu maddelerdeki “Genel Şartlar” ibarelerini iptal etmesi sonucu zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar, öncelikle Karayolları Trafik Kanununun hükümlerinin, bu kanunda düzenlenmeyen hususlarda ise Türk Borçlar Kanununun haksız fiile ilişkin hükümlerinin usul ve esasları çerçevesinde belirlenecektir. Bu kanunlarda açıkça düzenlenmiş hususlarda genel şartlar ile kanunun kapsamını daraltan yada genişleten hükümleri uygulanmayacaktır. Genel şartlar TTK’nın 1425, Sigortacılık Kanunu 11 ve KTK’nın 95. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak idarece çıkarıldığı için, KTK ve TBK’nın haksız fiile ilişkin hükümlerinde genel olarak temel unsurları belirlenmiş hususlarda bu temel unsurlara aykırı olmamak şartı ile genel şartların hükümleri uygulanacaktır. (Aynı yönde Yargıtay. 17 Hukuk Dairesinin 2019/6271 esas ve 2020/8104 sayılı kararı).
Açıklanan sebeplerle eldeki davada; iptal edilen Karayolları Trafik Kanun’un 90. maddesindeki “Genel Şartlar” ibaresi gereğince teminat dışı bırakılan geçici iş göremezlik tazminatı yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğinden davalının bu yöndeki savunmasına itibar edilmemiştir.
Davalı vekilinin müterafik kusura yönelik itirazları yönünden yapılan incelemede ise; dosya kapsamından, davacının sunulan maluliyet ölçüsünü belirtir raporun incelenmesinde, rahatsızlığının göğüs ve karın bölgesinden kaynaklandığı, davacının yaralanmasının kask takılması zorunlu baş bölgesinden olmayıp göğüs ve karın bölgesinden kaynaklandığı, yaralanma ile kask takılmaması arasında illiyet bağı bulunmadığından müterafik kusur indirimi yapılmasını gerektirir bir durum yoktur. Bu yönü ilemüterafik kusur nedeniyle indirim yapılmaması yerinde olmakla davalı vekilinin bu yöndeki savunmasına itibar edilmemiştir.
HMK 353/1-b-2 maddesine göre” Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilebileceği düzenlenmiştir. Dosya kapsamına göre yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince davanın kabulüne şeklinde yeniden hüküm kurulmak üzere kaldırılmasına karar verilmesi kanaati ile, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun ESASTAN KABULÜ İLE;
-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/2. maddesi hükmü uyarınca düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin (Esas No) Esas ve (Karar No) karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince yeniden hüküm kurulmak üzere KALDIRILMASINA,
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353.maddesinin 1.fıkrası (b) bendinin 2.maddesi uyarınca düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla;
2-DAVACI TARAFINDAN DAVALI SİGORTA ALEYHİNE AÇILAN TAZMİNAT DAVASININ KABULÜ İLE;
– (MİKTAR) TL geçici iş göremezlik zararı ve (MİKTAR) TL kalıcı iş göremezlik zararı tazminatının (TARİH) tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile beraber davalı sigorta şirketinden tahsili ile davacıya ödenmesine,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli (MİKTAR) TL karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40 TL peşin harç ve 121,15 TL tamamlama harcı olmak üzere toplam 152,55 TL harcın mahsubu ile bakiye (MİKTAR) TL harcın davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yargılama aşamasında harcaması yapılan 31,40 TL başvuru harcı, 31,40 TL peşin harç, 16,00 TL vekalet harcı, 121,15 TL tamamlama harcı, 1.762,30 TL posta masrafı, tebligat gideri, müzekkere gideri, bilirkişi ve ATK ücreti olmak üzere toplam 1.962,25 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca hesap olunan 5.806,11 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-HMK’nın 333. Maddesi uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avanslarının ilgililerine iadesine,

İstinaf giderleri bakımından;
7-Davacı istinaf aşamasında kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden ve tek duruşma yapıldığından hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T’ye göre hesaplanan 2.040,00 TL vekalet ücretinin davalılardan tahsili ile davacılara verilmesine,
8-Kesin olan iş bu kararın taraflara tebliği, avans iade ve harç tahsil işlemlerinin HMK’nın 359/3. maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine,
9-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
10-Davacı tarafından istinaf aşamasında harcaması yapılan 93,50 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalı vekilinin yokluğunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; miktar veya değeri yetmiş sekiz bin altı yüz otuz (78.630,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere duruşmalı olarak yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.**/**/****

(Daire Başkanı) (Daire Üyesi) (Daire Üyesi) (Z.K)
Başkan (Sicil) Üye (Sicil) Üye (Sicil) Katip (Sicil)
İş bu karar 5070 Sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır