Emsal Mahkeme Kararı Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi 2022/3638 E. 2023/230 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA BAM 1. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/3638 – 2023/230
T.C.
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
1. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2022/3638
KARAR NO : 2023/230
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ADANA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/10/2022
NUMARASI : 2021/… Esas, 2022/… Karar

DAVACILAR : 1-… AYDINLATMA OTOMOTİV İNŞAAT PROJE TARIM PVC SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ
2-..
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … TARIM GIDA HAYVANCILIK ET VE SÜT ÜRÜNLERİ İNŞAAT NAKLİYAT İTHALAT İHRACAT SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ –
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Gabine Dayalı Tapu İptali ve Tescil, olmazsa Rayiç Bedelin Tahsili
DAVA TARİHİ : 17/07/2018

DAİRE KARAR TARİHİ : 16/03/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : …

Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’nın 352 ve devamı maddeleri uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacılar vekili ilk derece mahkemesine verdiği dava dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın içinde bulundukları zor durum nedeniyle çok düşük bedelle ellerinden alındığını ileri sürerek gabin hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde alacak talebinde bulunmuştur.
Davalı vekili ilk derece mahkemesine verdiği cevap dilekçesinde özetle; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda 16/06/2021 tarihinde verilen kararda özetle; TBK.nın 28. maddesi uyarınca gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle sözleşmeden dönülebilmesi veya edimler arasındaki oransızlığın giderilmesinin talep edilebilmesi için edimler arasındaki oransızlığın ve tacir olan davacıların ekonomik olarak zor durumda bulunduğunu ispat yükünün davacı tarafa düştüğünü, sözleşmeye konu bağımsız bölümlerin satış tarihindeki toplam 7.780.000 TL rayiç değerine göre davacıların kabul ettiği 4.840.000 TL bedelin bağımsız bölümlerin rayiç değerinin %50’sini aştığından gabinin objektif unsurunun somut olayda gerçekleşmediğini, davacıların ekonomik olarak zor durumda bulunduğu vakıasının da yargılama sürecinde davacı tarafın ticari defterlerini sunmaması nedeniyle ispatlanmadığını, bu nedenlerle davanın reddi gerektiği kanaatine varıldığını gerekçe olarak belirtip davanın reddine yönelik karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin 16/06/2021 tarihli kararına karşı istinaf yoluna başvuran davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece dava dilekçelerinde ve duruşmada beyan ve itiraz ettikleri delillerinin yeterince ve gerektiği gibi incelenmeden ve res’es inceleme ve araştırma yapması gereken hukuki ihtilaflarla ilgili gerektiği gibi inceleme ve araştırma yapmadan kanuna aykırı olarak karar tesis edildiğini, mahkemece gerekçede TBK 28. maddenin sağladığı haklar konusunda tacir olamayanlara göre daha ağırlaştırılmış şartlara tabi olduğunu bunun sonucu olarak tacirlerin ‘düşüncesizlik veya deneyimsizlik’ nedenine dayalı gabin iddiasında bulunamayacağı gibi ‘Edimler arasındaki oransızlık’ kriteri açısından da nispetsizliğin %50’yi aşması gerektiğini, TBK. 28 maddesini yazarak gerekçesinde belirtmişse de davaya konu kanun maddesinin içeriği incelendiğinde ne tacirlerle ilgili bir ibare nede mahkemenin belirttiği gibi yüzde 50 oranında bir nispetsizlik ibaresinin kanun maddesinin içeriğinde bulunmadığını, buna karşılık B.K 28. maddesinin gerekçesinde açıklandığı üzere ve öğretide kabul edildiği üzere, sözleşme hukukunda geçerli olan irade özerkliği ve sözleşme serbestisi ilkeleri gereğince, kişilerin bir sözleşmedeki edim ve karşı edimi özgürce belirleyebileceğini, sözleşmenin şartlarını diledikleri gibi kararlaştırabileceklerini, genel kuralın sözleşme serbestisi ve irade özerkliği olmakla birlikte, sözleşmenin taraflarından güçsüz olanın korunması ile sözleşmenin tarafları arasındaki dengenin sağlanabilmesi, sözleşmenin yapılması sırasında iradesinin oluşumu sakatlanmış olan tarafın korunması bakımından ise, kanunkoyucunun gabine ilişkin düzenlemeyi getirmesi sebebiyle yerel mahkemenin bu keyfi gerekçesine itiraz ettiklerini, yine yerel mahkemece müvekkilinin davalıdan aldığı toplam satış bedelinin üzerine, tapu resmi senedinde belirtilen 66 adet taşınmaz için davalı tarafından ödenen 760.000 TL’yide ekleyerek müvekkilinsı davalıyla anlaşmış olduğu toplamda 4.080,000 (dört milyon seksen bin) TL’lik meblağa, tapu resmi senedinde belirtilen 760.000 (yediyüz altmış bin) TL’yi ekleyerek müvekkilinin davalıdan haricen 4.080.000 TL ve resmi senette belirtilen 760.000 TL yani 4.840,000 (dört milyon sekiz yüz kırk bin) TL aldığını ve taşınmazın gerçek satış değerini 4.840.000 (dört milyon sekiz yüz kırk bin) TL olduğunu tahmini olarak gerekçe etmişse de, müvekkilinin toplamda 4.080.000 TL davalı ile 12.12.2017 tarihinde anlaştığını müvekkilinin çeklerin yazılmaması için alacaklılarının kendisini sıkıştırması sebebiyle yani müzayaka haline düşmesi sebebiyle müvekkilinin dekontlarını mahkemeye sundukları banka hesaplarına davalı tarafından 13.12.2017 tarihinde 1.800.000 TL (Bir milyon sekiz yüz bin ) TL yatırıldığını ve yine müvekkilinin mahkeme dosyasına intikal eden banka hesapları incelendiğinde müvekkiline davalı tarafından yatan paranın tamamının alacaklılarına gönderdiğinin dosya kapsamından anlaşılacağını, yine müvekkilinin müzayaka (zor durumda kalmasını) haline düşmesini müvekkilinin davalıyla anlaştığı 4.080.00 (dört milyon seksen bin) TL’nin sadece 1.800.000 TL (bir milyon sekiz yüz bin ) TL’sinin kendisinin hesabına 13.12.2017 tarihinde yatırılmasından bir gün sonra yani 14.12.2017 tarihinde geriye kalan 2.280.000 (iki milyon iki yüz seksen bin) TL’sini müvekkili henüz almamışken inşaat seviyesi %60’a yakın olan 66 adet taşınmazları 14.12.2017 tarihinde davalıya devretmesinin bile başlı başına müvekkilinin müzayaka haline düşmesine örnek gösterilmekle birlikte müvekkilinin hesabına tapu devri olan 14.12.2017 tarihinden birgün önce yani 13.12.2017 tarihinde yatan 1.800.000 ti’nin 760.000 TL’lik tapu devri masraflarının da bu paranın içinde olduğunu, müvekkilinin banka hesaplarına davaya konu tapuların devrinin yapıldığı gün davalı tarafından yatırılan herhangi bir meblağ yada tutar olmadığının müvekkilinin banka hesapları incelendiğinde görüleceğini, davalı tarafında böyle bir iddiasının olmadığını, yerel mahkemenin davalıyla anlaşılan toplamda 4.080.000 TL’nin üstünde bir rakama anlaşıldığını yada davalıyla müvekkilinin hesaplarına haricen yada başka bir şekilde para gönderildiği hususunu kabul etmediklerini, yerel mahkemeye açtıkları dava dilekçesinin ekinde müvekkilinin bağımsız bölümler için ipoetek kredisi kullandırmak için Adana … Şubesi eksperleri tarafından 28.08.2017 tarihinde yüzde 50 inşaat seviyesine toplamda 14.100.000,00 TL (on dört milyon yüz bin) değer göstermelerine rağmen yerel mahkemenin atadığı bilirkişiler tarafından banka eksperlerinin taşınmazlara biçtiği değerin neredeyse yarısı olacak şekilde toplamda 7.780.000 (yedi milyon yedi yüz seksenbin) TL değer biçtiklerini, yerel mahkemeye birden fazla yaptıkları itirazların kabul görmediğini, yine Adana ilinin küçük bir şehir olduğu düşünüldüğünde ve müvekkilinin bu davaya konu taşınmaz devirlerini davalıya yaptıktan sonra icra ve çek dosyalarının açılması sonucu müvekkilinin Adana ilinde bulunmamasını fırsat bilen herkesin müvekkili aleyhine bilgi ve belgeleri mahkemeye sunduğunu, taraflı bilirkişi raporuyla aleyhe verilen kararın kaldırılarak yerine il dışından bilirkişi ve keşif heyetinin getirilmesini mahkemeden talep etme zorunluluğunun doğduğunu, davalı tarafın savunmanı gibi rapor tanzim edildiğini, yine taşınmazın devredildiği tarihte …’ın lisanslı eksperlerinin taşınmazlara 28.08.2017 tarihinde inşaat seviyesinin yüzde 50 olduğu belirtmelerine rağmen davalıya tapu devirlerinin 14.12.2017 tarihinde yapıldığı düşünüldüğünde müvekkilinin kesintisiz bir şekilde inşaatı devam ettirdiğini, davaya konu taşınmazların davalıya devir edildiği tarihte inşaat seviyesinin yüzde 60 olmasına rağmen bilirkişinin keşif raporlarında bu durumun bile açık ve net bir şekilde belirtilmediğini, yalnızca bu sebebin bile raporun ne kadar taraflı bir şekilde hazırlandığını gösterdiğini, emsal araştırması yapılmadığını, arsa yoğunluğunun göz önüne alınmadığını, müvekkilinin muhasebecisiyle yaptığı görüşmelerde müvekkilinin ufak bir borcu bahane edilerek ticari defterleri mahkemeye sunmamaları için taraflarına verilmediğini, yerel mahkemece müvekkilinin alacaklılarının tapu devrinden hemen sonraki aylarda başlattıkları icra takiplerini ve icra ceza dosyalarını müvekkilinin zor durumda kalması yani müzayaka halinde kalması olarak görmediklerini belirtmişse bu gerekçenin gerçekliği yansıtmadığını, müvekkilinin zor durumda kaldığını yani gabin davasının konusunu oluşturan müzayaka halinde kalmasının en büyük ispat delilinin dava dilekçelerinde belirttikleri ve mahkemeye sundukları üzere en çok kendisi hakkında yapılan icra takipleri ve çek ceza dosyaları olduğunu, gabin davasında tacir kişilerinde zor durumda kalabileceğini, yine tacir kişilerinde zor durumundan fırsat elde etmek isteyen tarafların olabileceğini, BK 28 maddesinde belirtilen kişiler ibaresinde tacir olan yada olmayan ayrımı yapılmadığını, yine taşınmazın devrinden 2 hafta sonra, davalı tarafından 2.280.000 (iki milyon iki yüz seksen bin) TL’nin müvekkilinin borcunun bulunduğu Vakıfbank … Şubesindeki hesabına yatırılması ve yine bankanın müvekkilinden onay almadan yatan bu parayı direk olarak müvekkillinin devam eden taksitli kredi borcunu kapatmada kullanmasının bile davalı ve dava dışı banka müdürünün danışıklı dövüşüne örnek teşkil ettiğini, yerel mahkeme tarafından bu iddialarının araştırılmadığı gibi tanıkları dinlemeden karar vermesinin gabin davasının subjektij unsuru olan müzayaka halinde kalma durumunu ispatlayamamalarına sebep olduğunu, yerel mahkemece dosyada araştırılmasını istedikleri delillerin yeterince araştırmadığı gibi sundukları tanıkların dinlenilmeyerek hukuki dinlenilme haklarının ihlal edildiğini, Vakıfbank’ın atadığı yetkili ve lisanslı eksperleriyle mahkeme bilirkişilerinin biçtiği değerler arasında fahiş bir fark olması sebebiyle bu raporlar arasındaki çelişkilerinde giderilerek başka ilden atanacak tarafsız ve uzman bilirkişi heyetlerince yeniden rapor alınarak karar verilmesini isteme zorunluluğu doğduğunu, yine istinaf mahkemesine yaptıkları itiraz neticesinde resen konulan davalır şerhinin devamına karar verilmesini talp ettiklerini, olası bir istinaf red kararı akabinde dosyanın Yargıtay’a taşınması ve olası durumda dosyanın bozulması halinde taşınmaz devirlerinin iptali halinde hem üçüncü kişilerin korunmuş olacağını, hemde davacı olarak kendilerinin alacaklarını tahsil etmelerinin kolaylaşmış olacağını ileri sürerek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne ve davalıdır şerhinin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesinin 16/06/2021 tarihli kararına karşı istinaf yoluna başvuran .davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece, 16.06.2021 tarihli duruşmada, davanın esası hakkında ret kararı verildiğini, ancak mahkemece, baştan bu yana ve sırf BAM tarafından tesis edildi diye “davalıdır şerhini” kaldırmadığını, lehe olan beyanlar, lehe olan bilgi ve belgeler ve lehe olan bilirkişi raporlarının bile mahkemeyi sırf BAM tarafından verildi diye dayanaksız, gerekçesiz ve usule aykırı şerhten geri adım attıramadığını, son duruşma / kısa kararda davalıdır şerhinin kaldırılmamasının gerekçesine yer verilmediği gibi gerekçeli kararda da hiçbir gerekçe ileri sürülmediğini, davacıların tüm amacının haksız, hukuka aykırı, teminatsız, yasal dayanaktan yoksun, hukuki olmaktan ziyade fiili, Tapu Kanunda veya TMK da yeri olmayan, daha önce itiraz edilmeksizin kesinleşmiş, talep olmaksızın ve talebi aşarcasına verilen davalı şerhi kararını sürdürmek ve bu arada müvekkili ile pazarlık yürütmek olduğunu, bu kararın en başta BAM tarafından verilmesinin, kaldırılamaz olduğu anlamına gelmediğini, müvekkilinin, BAM tarafından verilen “davalıdır şerhi konulması” kararından bu yana bir tane bile daire satamadığını, ancak ekonomik varlığını sürdürmek adına ne yapıp ne edip inşaatı yine de bitirdiğini, bu aşamada müvekkilinin en önemli varlığı üzerindeki örtülü ve fiili tedbirin devamında, dosya açısından bir anlam kalmadığını, gelinen aşamada şartların değiştiğini ileri sürerek yerel mahkeme kararının “davalıdır şerhinin karar kesinleşinceye değin devamına” kısmı (Hüküm fıkrası birinci madde) ile ilgili ve sınırlı olarak istinaf taleplerinin kabulüne ve davalı şerhinin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dairemizin 2021/… Esas, 2021/… Karar sayılı kararında özetle; “…Somut olayda; davacı tarafça dava konusu taşınmazın içinde bulundukları zor durum nedeniyle çok düşük bedelle ellerinden alındığı ileri sürülerek gabin hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde alacak talebinde bulunulduğu, mahkemece davanın reddine yönelik kararın verildiği, taraf vekillerince kararın istinafa taşındığı görülmektedir.
Taraflarca açılan tapu iptali ve tescili davalarında caydırıcı ve bilgilendirici olması açısından dava konusu taşınmaz ve taşınır kayıtlara mahkemece esasına atıf yapılarak “davalıdır” şerhi konulması mümkündür. Kaldı ki olayın özelliğine göre talep halinde teminatsız olarak tedbir kararı verilmesi de mümkündür, taşınmazların aynı çekişmeli olduğundan taşınmazı devralacak kişilerin iyi niyetini ortadan kaldırmak amacıyla konulan davalıdır şerhinin devamı konusunda deliller henüz toplanmadığından, kanun yolları aşamaları da nazara alınarak davalı vekilinin istinaf dilekçesinde ileri sürmüş olduğu hususlar bu aşamada yerinde görülmemiştir.
Davacı tarafça dava dilekçesinde tanık deliline de dayanıldığı, 11/02/2019 tarihli ön inceleme duruşmasında verilen … numaralı ara kararı doğrultusunda davacı tarafça … havale tarihli dilekçeyle tanıklarını bildirdiği, son celse tanıklarının dinlenmesine yönelik talepte bulunulduğu, mahkemece herhangi bir gerekçe gösterilmeden tanıkların dinlenilmesi talebinin ret edildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki Yargıtay kararı içeriğinde de belirtildiği şekilde, gabine dayalı açılan iptal davasında davacının iddiasını her türlü delille kanıtlama imkanı bulunmaktadır. Mahkemece tanıklar dinlenilmeden eksik inceleme ile davanın esası hakkında karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Nitekim benzer bir olayda Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2015/13741 Esas, 2018/11469 Karar sayılı ilamında özetle: “Dava, korkutma(ikrah) ve aşırı yararlanma (gabin) hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
..Somut olayda, yukarıda açıklanan ilke ve olguları kapsar biçimde bir araştırma ve incelemenin yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Şöyle ki, mahallinde keşif yapılarak, çekişmeli taşınmazın dava ve satış tarihindeki gerçek değerlerinin ne olduğu saptanmamış, davacı vekili delil listesinde tanık ismi bildirmiş olmasına rağmen bildirdiği tanıklar dinlenmemiş, davacının kardeşi …’un çekişme konusu devirle ilgili şikayeti üzerine başlatıldığı ileri sürelen … Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/… soruşturma sayılı dosyası getirtilip incelenmemiştir.
Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, mahallinde keşif yapılarak dava konusu taşınmazın satış tarihindeki gerçek değerinin belirlenmesi, satış bedeli ile gerçek değer arasında fark bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, davacının bildirdiği tanıkların dinlenmesi, … Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/… soruşturma sayılı dosyası ile … İcra Müdürlüğünün 2009/… ve 2009/… Esas sayılı takip dosyalarının aslının veya onaylı suretlerinin temin edilmesi, taraf delillerinin eksiksiz şekilde toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.” şeklinde karar vermiştir.
Bu nedenlerle “davalıdır” şerhine yönelik verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir durum bulunmadığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 bendi uyarınca esastan reddi gerektiği, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6 bendi uyarınca kısmen kabul edilip tanıkların dinlenerek davanın esası hakkında yeniden karar verilmesi için kararın kaldırılması gerektiği…” şeklindeki gerekçeyle kararın kaldırılmasına yönelik karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ TARAFINDAN YENİDEN VERİLEN KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi tarafından yeniden yapılan yargılama sonucunda; TBK 28. Maddesi uyarınca gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle sözleşmeden dönülebilmesi veya edimler arasındaki oransızlığın giderilmesinin talep edilebilmesi için edimler arasındaki oransızlık (objektif unsur) ile tacir olan davacıların ekonomik olarak zor durumda bulunduğu ve satışın bu nedenle düşük bedelle yapıldığının (sübjektif unsur) ispat yükünün davacı tarafa düştüğünü, gabine dayalı istemin kabul edilebilmesi için bu iki unsurun da gerçekleşmesi/ispatı gerektiğini, sözleşmeye konu bağımsız bölümlerin satış tarihindeki toplam 7.780.000 TL rayiç değerine göre davacıların kabul ettiği 4.840.000 TL bedelin bağımsız bölümlerin rayiç değerinin %50’sini (%62,21) aştığından gabinin objektif unsurunun somut olayda gerçekleşmediğini, sözleşme/satış tarihinde davacıların ekonomik olarak zor durumda bulunduğu ve satışın bu zor durumda bulunma nedeniyle düşük bedelle yapıldığı vakıasının da yargılama sürecinde davacı tarafın ticari defterlerini sunmaması, diğer delillerin bu vakıayı sabit göstermemesi nedeniyle ispatlanmadığını, tanık delilinin bu vakıanın ispatı açısından tek başına yeterli olmadığını gerekçe olarak belirtip davanın reddine yönelik karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk istinaf dilekçesinde belirtilen hususlara ayrıntılı olarak değilip kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
Davalı … Ltd. Şti. vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk istinaf dilekçesinde belirtilen hususlara değinilerek tedbirin devamına yönelik ilk derece mahkemesi kararı ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek ilk derece mahkemesine ait kararda belirtilen “davalıdır şerhinin karar kesinleşinceye değin devamına” şeklindeki kararın kaldırılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER ve GEREKÇE:
Taraflar arasındaki dava, Gabine Dayalı Tapu İptali ve Tescil, olmazsa Rayiç Bedelin Tahsili istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere; sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 6098 s. Türk Borçlar Kanunun (TBK) 28. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 21) maddesi ile aynen; “Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.
Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.” hükmü getirilmiştir.
O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), düşüncesizlik veya deneyimsizliğin öğrenildiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir.
Hemen belirtmek gerekir ki gabin davasında öncelikle edimler arasındaki aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir. (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2018/2254 Esas, 2018/11408 Karar sayılı ilamı)
Somut olayda; davacı tarafça dava konusu taşınmazın içinde bulundukları zor durum nedeniyle çok düşük bedelle ellerinden alındığı ileri sürülerek gabin hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde alacak talebinde bulunulduğu, mahkemece davanın reddine yönelik kararın verildiği, taraf vekillerince kararın istinafa taşındığı, dairemizce davalı vekilinin “davalıdır” şeklindeki şerhin kaldırılmasına yönelik istinaf talebinin reddine, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile tanıkların dinlenmesine yönelik olarak kararın kaldırılmasına ilişkin kararın verildiği, mahkemece kaldırma kararı doğrultusunda eksik hususların giderilerek davanın reddine yönelik kararın verildiği, taraf vekillerince aynı şekilde kararın istinafa taşındığı görülmektedir.
Dairemize ait kaldırma kararında belirtildiği şekilde; taraflarca açılan tapu iptali ve tescili davalarında caydırıcı ve bilgilendirici olması açısından dava konusu taşınmaz ve taşınır kayıtlara mahkemece esasına atıf yapılarak “davalıdır” şerhi konulması mümkündür. Kaldı ki olayın özelliğine göre talep halinde teminatsız olarak tedbir kararı verilmesi de mümkündür, taşınmazların aynı çekişmeli olduğundan taşınmazı devralacak kişilerin iyi niyetini ortadan kaldırmak amacıyla konulan davalıdır şerhinin kaldırılmasına yönelik talep ile davalı vekilinin istinaf dilekçesinde ileri sürmüş olduğu hususlar kanun yolları aşamaları da nazara alınarak bu aşamada yerinde değildir.
Yukarıdaki Yargıtay kararı içeriğinde de belirtildiği şekilde, gabine dayalı açılan iptal davasında davacının iddiasını her türlü delille kanıtlama imkanı bulunmaktadır. Mahkemece tanıkların dinlenilmesi sonucunda da davacı tarafın iddiasının ispatlandığının kabulü mümkün değildir.
HMK’nın 190. maddesinde, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. Maddesinde ise, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükümlerine yer verilmiştir.
Davacı tarafça ileri sürülen iddianın ispatlandığının kabulü mümkün değildir.
Bu nedenlerle taraf vekillerinin istinaf dilekçelerinde ileri sürmüş oldukları hususlar yerinde değildir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, HMK’nın 355. maddesi gereği istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve re’sen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesine ait kararda usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varıldığından, taraf vekillerinin istinaf başvurularının 6100 Sayılı HMK.nun 353/1-b-1 bendi uyarınca esastan reddi gerektiği görüşüne varılmıştır.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Adana 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/10/2022 tarih ve 2021/… Esas, 2022/… karar sayılı kararı, usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, taraf vekillerinin istinaf başvurularının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca, esastan REDDİNE,
2-Davalının istinafı reddolunduğundan Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20 TL harcın istinafa gelen davalıdan alınarak Hazine’ye irat kaydına,
3-Davacının istinafı reddolunduğundan Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20 TL harcın istinafa gelen davacıdan alınarak Hazine’ye irat kaydına,
4-İstinaf eden taraflarca yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına, HMK’nın 333. maddesi uyarınca kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
5-Dairemizce celse açılmadan gerekli inceleme yapıldığından taraflar leh ve aleyhine vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
6-Kararın yerel mahkemesince taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 6100 Sayılı HMK’nın 361/1 maddesi uyarınca, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde, Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.

Başkan

¸e-imza.

Üye

¸e-imza.

Üye

¸e-imza.

Katip

¸e-imza.

¸e-imza. ¸e-imza. ¸e-imza. ¸e-imza.