Emsal Mahkeme Kararı Adana 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/652 E. 2021/866 K. 09.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ADANA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

T.C.
ADANA
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
G E R E K Ç E L İ K A R A R

ESAS NO : 2021/652 Esas
KARAR NO : 2021/866

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … – …

VEKİLİ : Av. …
DAVA : Alacak (Sebepsiz Zenginleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 14/10/2019
KARAR TARİHİ : 09/11/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILMA TARİHİ : …
Adana 1 Asliye Hukuk Mahkemesinin 2020/98 E sayılı dosyası görevsikle gönderilen Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkili ile davalı şirket arasında 18/03/2017 tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapıldığını, bu sözleşmenin de Adana ili, … İlçesi, … Köyü … Mah. … ada … parselde kayıtlı mevcut taşınmazın A blok 24 nolu yerinin yapılması için 290.000-TL karşılığında protokol imzalandığını, protokol doğrultusunda 55.000-TL peşinat ödendiğini ve 19 adet senet verildiğini, müvekkilinin tapu devri geldiğinde taşınmazı devir almak için davalı tarafa kalan bakiye 180.000-TL’yi ödemek için davalı taraf ile görüştüğünde taşınmazı alması için 23.200-TL olan KDV’yi de ödemesi gerektiğini müvekkilinin itiraz ettiğini sözleşmede KDV’den bahis edilmediğini söylediğini, ödeme yapılmadığı takdirde taşınmazı teslim etmeyeceklerini belirttiğinden davalıya ödeme yaptığını , ödenmiş olan 23.200-TL’nin sebepsiz zenginleşmeye neden olduğunu, 23.200-TL’nin yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacı müvekkile verilmesini yargılama giderleri ve avukatlık vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili tarafından sunulan cevap dilekçesi ile, dava konusu satış sözleşmesinde her iki tarafın tacir olduğunu, satışa konu olan taşınmazın niteliğinin işyeri olduğunu, dava konusu olayda alıcı-davacının tacir olduğunu ve tüketici olsa dahi KDV’yi kabullenerek ödeme yaptığını ve taşınmazı satın aldığını, bu nedenle davanın reddine, davacının davasının reddine, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER KABUL VE GEREKÇE:
Tarafların tacir olması nedeni ile görevsizlik kararı ile mahkememize gönderilen dava dosyası kapsamında yapılan incelemede taraflar arasındaki uyuşmazlığın davacı tarafından davalıya ait gayrimenkulün satışına dair 290.000 TL bedel ile anlaşma yapıldıktan sonra ödenmesi gereken KDV miktarı olan 23.200 TL’nin davalı tarafından davacıya ödettirilmesi üzerine davacının sözleşme dışı bırakılan KDV bedelinin davalı tarafından ödenmesi gerektiği halde kendilerince ödenmiş olması nedeni ile ödenen 23.200 TL KDV bedelinin tahsili talebine ilişkin olduğu, anlaşılmıştır.
Emsal nitelikli Yargıtay 19 Hukuk Dairesinin 2013/262-15810 EK sayılı ilamında da belirtidiği üzere (…Davacı noter satış sözleşmesinde belirtilen satış bedeline %18 KDV oranının dahil edilmediğini iddia etmekte davalı ise dahil olduğunu savunmakta olup uyuşmazlık bu noktada toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.10.2004 tarih 2004/19-456 Esas, 2004/531 Karar sayılı kararında da ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere “213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 8. maddesi, vergi yükümlüsünü (mükellefini) vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettüp eden gerçek veya tüzel kişi vergi sorumlusu ise, verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişi şeklinde tanımlamış, kural olarak vergi yükümlülüğüne ve sorumluluğuna ilişkin özel sözleşmelerin, vergi dairelerini bağlamayacağı hükmünü getirmiştir. Katma Değer Vergisi, mal ya da hizmetin üretiminden tüketiciye intikaline kadar her el değiştirme aşamasında alınan genel bir tüketim vergisidir. (Prf Dr. Mehmet Ali Canoğlu – Doç Dr. Rüstem HacırüstemoğluVergi Uygulamaları ve Muhasebesi, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş. İstanbul 1990, s.425) 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 8. maddesine göre, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde, Katma Değer Vergisinin mükellefleri (yükümlüleri), bu işleri yapanlardır. Aynı Yasa’nın 9. maddesinde ise, mükellefin Türkiye içinde ikametgahının işyerinin, kanuni merkezi ve iş merkezinin bulunmaması hallerinde ve gerekli görülen diğer hallerde Maliye Bakanlığı’nın vergi alacağının emniyet altına alınması amacıyla vergiye tabi işlemlere taraf olanları, verginin ödenmesinden sorumlu tutabileceği belirtilmiştir. Anılan Kanun’un 57. maddesi “perakende satışı yapılan mallara ait etiketlerde Katma Değer Vergisinin satış fiyatına dahil olup olmadığı açıkça belirtilir. Vergi satış fiyatından hariç ise bunun miktarı ayrıca gösterilir. Katma Değer Vergisi’nin fatura ve benzeri vesikalarda ayrıca gösterilmesine gerek görülmeyen işlerde bu hüküm uygulanmaz” hükmünü taşımaktadır. Bu yasal düzenlemelerin, somut olayda uyuşmazlığın ilişkin bulunduğu satış sözleşmesi bakımından ortaya koyduğu sonuç şudur: Türk Vergi Sistemi, Katma Değer Vergisini mal ya da hizmetin üretiminden tüketiciye intikaline kadar her el değiştirme aşamasında alınan genel bir tüketim vergisi olarak düzenlemek suretiyle satış işlemlerinde bu verginin alıcı tarafından ödenmesini öngörmüştür. Buna göre alıcı satış bedelini ve o bedel üzerinden devlete ödenmesi gereken Katma Değer Vergisi tutarını satıcıya verecek, satıcı ise, kendisine ait satış bedeli ile birlikte Katma Değer Vergisini de alıcıdan tahsil edecek; satış bedelini kendisinde tutup, Katma Değer Vergisini devlete ödeyecek, bu yönde bir aracılık yapacaktır. Eş söyleyişle, alıcının ödediği Katma Değer Vergisini onun asıl sahibi durumundaki devlete intikal ettirmekle yükümlü olan; kısaca bu verginin devlete karşı yükümlüsü durumunda bulunan satıcıdır. Alıcıya düşen satış bedelinden ayrı olarak gösterilmesi ve bu şekilde kendisinden istenmesi halinde, bedele ek olarak vergi tutarını da satıcıya vermekten ibarettir. Alıcı, söz konusu verginin yükümlüsü veya sorumlusu değildir. Başka bir ifade ile, Katma Değer Vergisini devlete ödemek üzere satıcıya vermek alıcıya ait bir görev, bunu satış bedeli ile birlikte alıp, daha sonra Maliye’ye yatırmak ise satıcıya ait bir yükümlülüktür. Devlet, bu yasal düzenlemelerle borçlusu alıcı olan Katma Değer Vergisini kendi adına ondan tahsil etmek ve daha sonra yasal düzenlemelerin öngördüğü şekil ve zamanlarda kendisine (Maliye’ye) ödemek yükümlülüğünü satıcıya yüklemiştir. Görüldüğü üzere, satış sözleşmeleri bakımından vergi yükümlülüğü devlet ile satıcı arasındaki bir ilişkiyi ifade etmektedir. Devlet, oluşturduğu Vergi Sisteminde vergiyi doğuran satış ilişkisi çerçevesinde kendisine Katma Değer Vergisi ödenmesini satıcıya ait bir yükümlülük olarak düzenlemiştir. Satıcının devlete ödenecek Katma Değer Vergisini satış bedeline dahil olarak mı, yoksa ondan ayrı olarak mı tahsil edeceği, kural olarak yasal düzenlemelerin konusu değildir. Alıcı ve satıcı arasındaki bir iç ilişki olarak, onların tasarrufuna bırakılmıştır. Dolayısıyla, yasadan kaynaklanan ayrık durumlar dışında bir satış sözleşmesinde, satıcı, tarafların üzerinde anlaştıkları koşullar çerçevesinde alıcıdan alması gereken Katma Değer Vergisi tutarını da satış bedeline ekleyip mal bedeli ve KDV’yi ayrı ayrı göstererek ödenecek toplam miktarı davalının onayına sunmak; kabul ettiği takdirde toplam bedeli alıcıdan almak veya tersine, satış bedelini belirlerken Katma Değer Vergisini hiç hesaba katmayıp, bunu bizzat üstlenmek böylece kendi üzerinde tutacağı mal bedeli miktarını azaltmak yolunu seçebilir yada devlete ödenmesi gereken Katma Değer Vergisi miktarının bir kısmını kendi üstlenmek suretiyle satış bedelinin alıcı yönünden cazip hale gelmesini sağlayabilir. Kuşkusuz, satış bedelinin ve onun Katma Değer Vergisinin ayrı ayrı gösterildiği durumlarda, alıcının anılan vergiyi ödemekten kaçınması halinde, satıcı, malını satıp satmamakta özgürdür yada alıcı KDV’li fiyatı yüksek bulup malı almayabilir. Sözleşme aşamasında, satış bedeli ve vergi tutarını ayrı ayrı göstermeyen satıcı, o satıştan dolayı ödediği Katma Değer Vergisini alıcı adına değil, kendisi adına ödemiş olur. Bunu sonradan alıcıdan isteyip isteyemeyeceği; Vergi Hukukunun düzenleme alanının dışına taşan, Vergi Hukukunun kural ve ilkelerine göre değerlendirilmesine olanak bulunmayan dolayısıyla Borçlar Kanunu’nun sözleşme hukukunu düzenleyen hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir sorundur. Borçlar Kanunu çerçevesinde değerlendirme yapıldığında; bedel unsuru, satış sözleşmesinin esaslı unsurudur. Satıcının, başlangıçta üzerinde iradelerin birleştiği bedel (alıcının satıcıya ödeyeceği tutar) dışında alıcıdan sonradan ayrıca bir istemde bulunmasına olanak yoktur. Taraflar arasındaki satış ilişkisinde noterce düzenlenen resmi satış sözleşmesindeki satış bedeli ödenmiş ve mal da teslim edilmek suretiyle hukuki ilişki sona ermiştir. Hukuki ilişki sona erdikten sonra davacı tarafından tek taraflı olarak düzenlenen faturaya Katma Değer Vergisi oranı dahil edilerek talep edilmesinin hukuki dayanağı bulunmamaktadır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 11.04.1989 tarih, 1989/533 E, 1989/2502 K sayılı kararında da aynı hususlara değinilerek bir satış ilişkisinde satış bedeli ödenip, hukuki ilişki sona erdikten sonra satıcının, alıcıdan ayrıca KDV talebinde bulunamayacağı belirtilmiştir. Yukarıdaki açıklamalar karşısında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davacı, davalıya satış bedelini belirleyip mal satıp, teslim etmiştir. Davalı da bu şartlarla satış bedelini ödeyip, malı teslim almıştır Böylece davacı aksini kanıtlayamadığına göre satış sözleşmesinin taraflarına yüklenen yükümlülükler karşılıklı olarak ifa edilip, sözleşme ilişkisi sona erdirildikten sonra davacının bu kez davalıdan KDV bedeli talebinde bulunmasının hukuki dayanağı olmadığından mahkemece KDV alacağına yönelik talebin reddi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş…) KDV’nin kural olarak satılan malın satış bedeli üzerinden hesaplanarak satıcı tarafından maliye hazinesine yatırılması gereken bir vergi yükü olup, sözleşmede aksine ve açıkça hüküm bulunmaması durumunda alıcının sözleşmede belirlenen bedelden sonra ve bu bedele göre hesaplanan KDV’yi ödemesi gerekmediği, somut olayda davacı alıcının gerekmediği halde davacı satıcının ödemesi gereken KDV bedelinin ödemiş olması nedeni ile bu bedeli davalıdan sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talep edebileceği belirlenmiş olmakla davanın kabulü ile, 23.200 TL’nin dava tarihi olan 14/10/2019 gününden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ İLE,
23.200 TL’nin dava tarihi olan 14/10/2019 gününden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
2-Alınması gereken 1.584,79 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 396,19 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.188,60 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Düzenlenen sarf kararına göre hesaplanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin karar kesinleştiğinde davalıdan alınarak hazineye gelir kaydı amacı ile tahsil müzekkeresi düzenlenmesine,
4-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirmiş olduğundan AAÜT uyarınca hesap olunan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 396,19 TL peşin harcın tamamının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
6-Davacı tarafından yapılan bilirkişi ücreti, müzekkere ve tebligat gideri olmak üzere toplam 570,20 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Hüküm kesinleştiğinde kullanılmayan gider avansının ilgilisine adesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize yada mahkememize verilmek üzere bir başka yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek dilekçe ile Adana Bölge Adliye Mahkemesine İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça ve usulen okunup anlatıldı. 09/11/2021

Katip … Hakim …
¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır

¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır