Emsal Mahkeme Kararı Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/502 E. 2021/883 K. 13.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ADANA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
ADANA
ASLİYE TİCARET 2. MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2019/502 Esas
KARAR NO : 2021/883

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : … – …
VEKİLİ : Av. … – …

Birleşen Adana 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2020/… E. 2020/… K. dosyası;

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. … – …

DAVALI : … – …

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 22.07.2019
KARAR TARİHİ : 13.10.2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : …
Davacı tarafından açılan davanın yapılan açık yargılaması sonunda;
ASIL DAVANIN ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 26.09.2012 tarihinde çift taraflı yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen kaza sonucu sürücü olan müvekkili …’ın yaralandığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla 100,00-TL geçici iş göremezlik tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
ISLAH
Davacı vekili 12.10.2021 tarihli bedel arttırım dilekçesi ile geçici iş göremezlik taleplerini 427,16-TL arttırarak dava değerini 527,16-TL olarak belirlemişlerdir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili mahkememize sunmuş olduğu dilekçesinde, haksız ve mesnetsiz davanın usulden ve esastan reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.

Birleşen Adana 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2020/… E. 2020/… K. dosyası;

BİRLEŞEN DAVANIN ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 26.09.2012 tarihinde çift taraflı yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen kaza sonucu sürücü olan müvekkili …’ın yaralandığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla 10,00-TL sürekli iş gücü kaybı tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Birleşen dava dosyasında davalının cevapları alınamamıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, trafik kazasından kaynaklı geçici iş göremezlik ve kalıcı maluliyet tazminatı talebine ilişkindir.
Kazaya karışan araçların tescil kayıtları, sigorta poliçesi ve hasar dosyası, davacıya ait tedavi evrakları, kaza nedeniyle başlatılan soruşturmaya ilişkin dosya getirtilmiş, davacının ekonomik ve sosyal durumları araştırılmıştır.
Sgk tarafından rücuya tabi bir ödeme yapılmadığı bildirilmiştir.
Kusur Bilirkişisi …’a ait 05.12.2019 tarihli raporunda; … plaka sayılı minibüs sürücüsü …’ın %100 oranında kusurlu, … plakalı kamyonet sürücüsü …’ın ise kusurunun bulunmadığı yönünde rapor sunulmuştur.
İstanbul Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Dairesine ait 24.03.2021 tarihli raporunda; Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği Hükümleri kapsamında fonksiyonel araz bırakmadan iyileşmiş olduğu, sürekli maluliyet tayinine mahal olmadığı, iyileşme süresinin kaza tarihinden itibaren 3 haftaya kadar uzayabileceği yönünde rapor sunulmuştur.
Hesap uzmanı bilirkişi …’e ait 17.06.2021 tarihli raporunda; davalı … şirketinden talep edebileceği sürekli iş göremezlik tazminatının bulunmadığını, emekli olması durumunda 552,26-TL olarak davalı … şirketinden, emekli olmaması durumunda 493,75-TL olarak davalı … şirketinden tahsilini talep edebileceği yönünde rapor sunulmuştur.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91.1. maddesinde, “İşletenlerin, bu kanunun 85.1. maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.”,
85.1 maddesinde, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.”; 85.son maddesinde ise, “İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” hükümlerine yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A-1. maddesinde de, “Sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder.” şeklinde ifade edilmiştir.
Sorumluluğu doğuran olayın, zarar görenin vücut bütünlüğünü ihlal etmesi hali 6098 sayılı TBK m. 54’te özel olarak hükme bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince, vücut bütünlüğünün ihlali halinde mağdurun malvarlığında meydana gelmesi muhtemel olan azalmanın ve dolayısıyla maddi zararın türleri; tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar şeklinde düzenlenmiştir.
KTK’nin 90.Maddesinde 6704 sayılı kanunun 3. Maddesi ile yapılan değişiklik sonrası, “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar; “…bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanun’un haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır” ifadesi ile tazminatların kapsamını belirleyen usul ve esaslar yönünden Karayolları Trafik Kanunu ile birlikte Genel Şartlar’ın ilgili hükümlerine atıf yapılması ve Genel Şartlar’ın ilgili hükümlerinin, Türk Borçlar Kanun’un haksız fiile ilişkin hükümlerinin uygulanmasının önüne geçmiş ve bu bağlamda, Genel Şartlar ile sürekli sakatlık raporu alınıncaya kadar ki “bakıcı giderleri” ile “geçici iş göremezlik kayıplarının” sağlık hizmeti giderleri kapsamına dahil edilerek bu giderlerden sigorta şirketlerinin sorumluluğunun kaldırılarak Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğuna bırakılması nedeniyle 01.06.2015 tarihinden sonraki kaza ve poliçeler nedeniyle açılan tazminat davalarında bakıcı gideri ve geçici iş göremezlik kayıplarının SGK kapsamında bulunduğu kabul edilerek, bu talepler yönünden açılan davaların reddine karar verilmişti.
Ne var ki, Anayasa Mahkemesi’nin 09.10.2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17.07.2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararında, KTK’nin 90. Madde birinci cümlesinin “…bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” Bölümünde Yer Alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” İbaresi, İkinci Cümlesinde Yer Alan “…ve genel şartlarda…” İbaresinin,
b) Kanun’un 92. Maddesinin (i) Bendi “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler.” ibaresinin, Anayasa’nın 5., 13., 17., 35. ve 48. maddelerine aykırı olduğundan oy çokluğu ile iptallerine karar vermiştir.
Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi;
a) Kanun’un 90. Maddesinin Birinci Cümlesinin “…bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” Bölümünde Yer Alan “…bu Kanun…” ve “…öngörülen usul ve esaslara tabidir.” İbarelerinin,
b) Kanun’un 92. maddesinin (g) bendinde yer alan “Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri” ibaresinin,
c) Kanun’un 92. maddesinin (h) bendinde yer alan “İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” ibaresinin,
d) Kanun’un 93. Maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları,…” İbaresinin,
e) Kanun’un 97. Maddesinin Birinci Cümlesi “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir.” İbaresinin,
f) Kanun’un 99. Maddesinin birinci fıkrasında yer alan “…zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri,…” ibaresinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine oybirliği ile karar vermiştir.
Anayasa’nın 153’üncü maddesinin son cümlesi “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” İfadesi gereğince Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlandıktan sonra yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.
Anayasa Mahkemesi’nin kararları hüküm kısmı yönünden, Resmi Gazetede yayımlanması ile birlikte herkes için bağlayıcıdır. Anayasa Mahkemesi’nin norm denetimine dayalı vermiş olduğu iptal kararlarının gerekçeleri o kuralın Anayasa’nın hangi kuralına aykırı olduğu ve neden iptalinin gerektiği ile ilgili olmalıdır.
Anayasa’nın 153’üncü maddesi gereğince; “Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümez.” Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümemesinin gerekçesi olarak iptal kararlarının, “kazanılmış hakları” ortadan kaldırıcı bir sonuç doğurmasının önlenmesi olduğu ve hukuki güvenlik ve istikrar, adalet, kamu düzeni ve kamu yararı gibi temel kavramlar gerekçe gösterilmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.5.1989 tarihli ve 1989/10-250 E. – 1989/361 K. sayılı kararında; “…. Anayasa Mahkemesi kararlarının geçmişe yürümezliği kuralı yorumlanarak “Anayasa’nın 153/6 maddesindeki „iptal kararları geriye yürümez‟ hükmü, iptal kararlarının kesinleşen işlemlere tesir etmeyeceği anlamından olup, elde bulunan, uyuşmazlığın sürdüğü davalarda „geriye yürümeme kuralı‟ uygulanmaz. Diğer bir deyimle, bir davada uygulanması gereken bir Kanun maddesi, başka bir dava vesilesiyle iptal edilmiş ise, bu madde artık eldeki davada da uygulanamaz” sonucuna ulaşılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.5.2005 tarihli ve 2005/5-288 E. – 2005/352 K. sayılı kararında; geçmişe yürümezliği şu şekilde yorumlamıştır: “Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının ilke olarak Resmi Gazetede yayımlandıkları tarihten itibaren ve geleceğe dönük olarak hüküm ve sonuç doğuracağı unutulmamalıdır. Bu nedenledir ki, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak, davacı idare yararına kazanılmış mülkiyet hakkının Anayasa Mahkemesi kararından etkilenmeyeceği, kuşku ve duraksamadan uzaktır. Daha açık anlatımla Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak daha önce davacı yararına gerçekleşen kazanılmış hakka etkili olması olanaklı değildir”.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 10.3.1969 tarihli ve 1969/1 E. – 1969/3 K. sayılı kararında; “İptal kararının geriye yürüyemeyeceği kuralı konurken kazanılmış hakların saklı tutulduğu, Anayasa Mahkemesinin, 3 ay içinde kararını vermemesi halinde, mahkemenin Anayasaya aykırılık iddiasını kendi kanısına göre çözümleyerek davayı yürütmesi ve Anayasa Mahkemesinin kararı esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse mahkemenin buna uymak zorunda olduğuna ilişkin hükmün muhalif mefhumundan da anlaşılmaktadır. Bu sebeplerle, kazanılmış haklar saklı kalmak üzere, Anayasa Mahkemesinin … sayılı iptal kararının yürürlüğe girdiği tarihten önceki zamanlara ait kira paralarının tespitinde 6570 sayılı Kanunun iptal edilen hükümleri uygulanamaz” ifadelerine yer verilmiştir.
Yukarıda incelemiş olduğumuz kararlardan anlaşıldığı üzere, Yargıtay da Danıştay gibi geçmişe yürümezlik ilkesini görülmekte olan davalar açısından kabul etmemekte ve bu davalar açısından, Anayasa Mahkemesince iptal edilen kuralın uygulanamayacağı görüşünü benimsemektedir (İsmail KÖKÜSARI, Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Yolunda İhlal Kararlarının Kesinliği, Bağlayıcılığı ve Etkisi, Y Lisans tezi., Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı tez merkezi, E.T: 04.12.2020
).
Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir(sevgipinari.org., Hüseyin Tuztaş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Üyesi
).
“Benzer şekilde; uygulanması gereken bir yasa hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilirse, artık usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 07/07/2020 Esas No: 2018/194 Karar No:2020/3523).
“Karar henüz kesinleşmeden geçmişe etkili olarak çıkarılan bir kanun hükmü de usulî kazanılmış hakkın istisnasını oluşturur. Bir kanun hükmü Anayasa Mahkemesi’nce iptâl edilirse iptâl edilen kanun hükmü usulî kazanılmış hakka aykırı olsa bile uygulanacak öncelik usulî kazanılmış hakta değil Anayasa Mahkemesi’nin iptâl kararında olacaktır (Yargıtay 4. HD. 06/07/2020 Tarih Esas No: 2020/112 Karar No: 2020/2545).
Uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi’nce iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (Yargıtay 5.HD. 01/10/2020 Esas No: 2020/1336 Karar No: 2020/7783). Anayasa Mahkemesi’nin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasa’nın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. sayılı kararında; Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.
Anayasa Mahkemesi’nin KTK’un 90. Maddesinde ki “genel şartlar” ile ilgili ibareleri iptal etmiş olmasını, Anayasa Mahkemesi’nin genel şartlar iptal etmiş gibi genel şartların hiçbir geçerliliğinin olmadığı anlamı çıkarmamak, genel şartların Karayolları Trafik Kanun’unda ki dayanak maddesi iptal edilmeyerek genel şartların ayakta tutulduğunu anlamak gerekir.
Kısaca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı, iptal edilen hükümler yönünden derdest davalar için uygulama alanı bulacak, sigorta genel şartlarının Karayolları Trafik Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu hükümlerine aykırı olmayan hükümleri uygulanmaya devam edecektir. Bu cümleden olmak üzere; Zira TBK 54. Maddesinde; haksız fiilden doğan borçlar kapsamında, bedensel zararlar olarak tedavi giderleri ve kazanç kaybı sayılmış, sağlık hizmeti giderlerinin kapsamı KTK 98. Maddesinde de, açıkça hastane ve sağlık kuruluşlarında alınan tıbbi tedaviye yönelik sağlık hizmeti ile sınırlı tutulmuşken, genel şartların A.5/b maddesi ile sakatlık raporu alınıncaya kadar ki süre içindeki bakıcı giderleri ve geçici iş gücü kaybından doğan giderler sağlık hizmeti giderleri kapsamına alınarak SGK sorumluluğuna bırakılmış olması açıkça kanunda düzenlenen bir hususun kapsamını genişletmiş olduğundan uygulanma imkanı kalmamıştır.
Haksız fiil sonucu oluşan zarar, tazminatın sınırını tayin eder; ancak, tazminatın zarara denk olması her zaman mümkün değildir ve hüküm altına alınacak tazminat, zararın altında kalabilir. Bu anlamda zarar ve tazminat farklı kavramlar olup, mahkemece yapılması gereken iş, zararın hesaplanmasından sonra, indirim sebeplerini uygulamak suretiyle tazminatı belirlemekten ibarettir. İfade olunan bu durum, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50, 51 ve 52. maddelerinde (818 sayılı BK’nun 42, 43 ve 44. md.) yapılan düzenlemelerle de net biçimde ifade edilmiştir. Anılan yasal düzenlemelerle de, zararın belirlenmesi ile tazminatın belirlenmesi ve tazminattan yapılacak indirim için sıralama öngörülmüş; zararın belirlenmesinden sonra tazminatın belirlenmesi ve indirilmesi kabul edilmiştir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 26.10.2020 tarih ve 2019/1508 esas 2020/6124 karar).
Yukarıda açıklanan tüm bu nedenlerle; 26.09.2012 tarihinde meydana gelen trafik kazasında davacının yaralandığı, asıl davada geçici iş göremezlik ve birleşen davada ise sürekli iş gücü kaybı tazminatı talep edildiği, alınan kusur bilirkişi raporuna göre sigortalı araç sürücüsü …’ın tam kusurlu, davacı kamyonet sürücüsü …’ın kusurunun bulunmadığı, alınan maluliyet raporunda davacıda kalıcı maluliyetin bulunmadığı, geçici iş göremezlik süresinin ise 3 hafta olacağının belirtildiği, aktüer bilirkişi tarafından yapılan hesaplamada sürekli iş göremezlik tazminatının bulunmadığı, 3 haftalık iyileşme dönemi için ise davacının emekli olup olmamasına göre geçici iş göremezlik tazminatı hesaplandığı, davacı vekili tarafından geçici iş göremezlik tazminatı yönünden talep arttırım dilekçesi ile talebini arttırdığı, sosyal güvenlik kurumundan alınan kayda göre davacının 01.02.2015 tarihinde emekli aylığı almaya başladığı, kazanın ise 2012 tarihinde gerçekleştiği sigortalı aracın minibüs olduğu, dava tarihinden önce sigorta şirketine müracaat edildiği ve sigorta şirketinin 03.04.2019 tarihinde temerrüte düştüğü anlaşılmakla asıl dava yönünden davanın kabulü ile birleşen dava yönünden davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın kısmen kabulü ile;
A-) Asıl Dava Yönünden;
1-) 527,16-TL geçici iş göremezlik tazminatının 04.03.2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
2-) Fazlaya ilişkin talebin reddine,
B-) Birleşen Dava Yönünden;
1-) Davanın reddine,
1-Asıl dava yönünden karar ve ilam harcı olarak hesaplanan 59,30-TL den peşin alınan 44,40-TL harcın ve ıslah harcı 59,30-TL olmak üzere toplam103,70TL’nin mahsubu ile bakiye 44,40-TL harcın kararın kesinleşmesi ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
2-Birleşen dava yönünden karar ve ilam harcı olarak hesaplanan 59,30-TL’nin davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
3-AAÜT gereğince hesaplanan 527,16-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
4-AAÜT gereğince hesaplanan 10,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
5-Davacının yapmış olduğu 1.960,45-TL yargılama giderinden kabul ve red oranları göz önünde bulundurularak 1.920,37-TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, geri kalan masrafın davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı tarafından yatırılan 59,30-TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
7-Asıl ve birleşen davada aynı ara buluculuk son tutanağı ibraz edildiğinden, ara buluculuk asgari ücret tarifesine göre hesaplanan 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
8-Fazla yatan avans var ise Adalet Bakanlığı HMK Gider Avansı Tarifesi’nin 5. maddesine göre, karar kesinleştikten sonra talep sahibine elektronik ortamda hesap numarası var ise bu numara üzerinden, yok ise PTT aracılığı ile adreste ödemeli gönderilmesine, (gönderme masrafının avanstan karşılanmasına ),
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda, 6763 sayılı yasa ile değişik 6100 sayılı yasanın 341. Maddesi gereğince miktar itibari ile kesin olmak üzere karar verildi. Açıkça okundu, usulen anlatıldı. 13/10/2021

Katip …
e- imzalıdır

Hakim …
e- imzalıdır