Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 2020/485 E. 2020/601 K. 22.05.2020 T.

DANIŞTAY VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2020/485 E.  ,  2020/601 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/485
Karar No : 2020/601

TEMYİZ EDEN (DAVALI): … Vergi Dairesi Başkanlığı
(… Vergi Dairesi Müdürlüğü)
VEKİLİ : Av….
KARŞI TARAF (DAVACI): … Mühendislik İnşaat Makina Madencilik Bilgi İşletim Sistemleri Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi
İSTEMİN KONUSU :… Vergi Mahkemesinin, … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem : Davalı idarenin müeyyideli yazısı üzerine ihtirazi kayıtla verilen düzeltme beyannamelerine istinaden 2012 yılının Temmuz dönemi için tahakkuk eden katma değer vergisi, damga vergisi, hesaplanan gecikme faizi ile %50 oranında kesilen vergi ziyaı cezası davaya konu yapılmıştır.
… Vergi Mahkemesinin, … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı:
Müeyyide uygulama baskısı altında düzeltme beyannamesi vermek zorunda bırakılmak suretiyle davacı adına tahakkuk ettirilen vergi, gecikme faizi ve cezaya ilişkin bakılmakta olan ihtilafta, vergi idaresinin yasalarla kendisine verilen vergilerin doğruluğunu araştırma, tespit ve sağlama görev ve yetkisini kullanmak yerine sonucu itibarıyla bu görev ve yetkiyi, idari işlemlerin hukuka uygunluğunu denetlemekle görevli mahkemelere bırakma eğilimi ortaya çıkmaktadır. Oysa mahkemelerin yetkisi, yasaların idareye bıraktığı yetkilerin kullanılmasını değil bu yetkilerin idarece kullanılışının ve sonuçta tesis edilen işlemin hukuka uygun olup olmadığının tespitini kapsadığından bu durum idarenin kanuniliği ilkesiyle amaçlanan esas ve ilkelere, başka bir ifadeyle hukuka aykırılık oluşturmaktadır.
Yükümlüler hakkında kayıtlarına sahte belge intikal ettirdiklerine yönelik bir şüphe veya bilginin bulunması durumunda yasal olarak vergi idaresine düşen görev, bu durumun tüm açıklığıyla ve her halükarda yapılacak bir vergi incelemesiyle ortaya konulması, mükellef nezdinde somut verilere dayalı olarak rapor düzenlenmesi, gerektiğinde 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesi de uygulanarak cezalı tarhiyat yapılmasının sağlanması, tüm bunların ardından ise tarhiyat sonrasında yükümlüye bu aşamada ileri sürülebilecek iddialarını mahkemeler önünde delilleriyle birlikte ortaya koyma hakkı verilmesidir. Mükellefleri bir takım müeyyidelerden bahsederek (inceleme yapma, ceza kesme, KOD listesine alma vb.) beyanname vermeye zorlama ise unsurlarından biri de yönetilenlerin hukukunu gözetmek olan hukuk devleti ilkesi çerçevesinde kabul edilebilecek bir durum değildir.
Davacıya, hakkında olumsuz tespitler bulunan firmadan yaptığı alışlara ait katma değer vergisini indirim konusu yapma imkânı tanınmaması, yasayla tanınan indirim hakkının idari baskı ve yaptırımlarla sınırlandırılması sonucunu doğurmakta olup hukuken geçerli, somut tespitler yapılmadan ve yasal koşullar oluşmadan vergi incelemesinden varılmak istenen maksat gözardı edilmek suretiyle düzeltme beyannamesi vermek zorunda bırakılan davacı adına vergi tahakkuk ettirilmesi açıkça hukuka aykırıdır.
Mahkeme bu gerekçeyle dava konusu vergileri, gecikme faizlerini ve vergi ziyaı cezalarını kaldırmıştır.
Davalı idarenin temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesinin, 28/05/2019 tarih ve E:2016/17393, K:2019/4072 sayılı kararı:
Düzeltme beyannamesi adı altında verilmesi zorunlu bir beyanname vergi mevzuatında olmasa da 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 116 ilâ 126. maddeleri arasındaki düzenlemeler gereği mükelleflerin kanuni süresi içinde verdikleri beyannamelerde gösterilen matrahları istedikleri zaman düzeltmelerine herhangi bir engel bulunmamaktadır. Normal koşullarda mükelleflerin bu tercihi serbest iradelerine bağlı bulunmaktadır. Mükellefler tarafından matrah beyan edilmesi durumunda zaten serbest bir şekilde irade ortaya konulduğundan bu iradenin gerçeği yansıtmadığının iddia edilmesi kendi içinde çelişki oluşturacaktır. Dolayısıyla kanuni süresinden sonra serbest iradeyle verilen beyana ihtirazi kayıt konulmasının ve bilahare tahakkuk eden vergilerin dava konusu edilmesinin Vergi Usul Kanunu’nun 378. maddesinin genel amacına uygun olmayacağı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen söz konusu durumların dışında idarenin, değişik sebepler ileri sürerek mükelleflerden kayıtlarını düzeltmesini istemesi ve hatta bu duruma zorlaması, aksi halde farklı müeyyidelerle karşılaşacağını bildirmesi üzerine mükelleflerin, ticari ve ekonomik sonuçlarını düşünerek idarenin isteği doğrultusunda düzeltme beyannamesi vermeleri sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Mali idarenin baskısı altında verilen düzeltme beyannameleri mükelleflerin özgür iradesiyle verilmediğinden, kanuni süresinden sonra verilmiş olsa da bu düzeltme beyannamelerine ihtirazi kayıt konularak söz konusu beyannameler üzerinden tahakkuk ettirilen vergilerin, süresi içinde dava açılmak kaydıyla yargı denetimine tabi tutulması “hukuki güvenlik ilkesinin” bir gereğidir. Aksi bir durum, “mahkemeye erişim hakkına” dolayısıyla, “adil yargılanma hakkına” müdahale anlamında değerlendirilecektir.
Nitekim, mali idarenin müeyyideli yazısı doğrultusunda ihtirazi kayıtla verdiği düzeltme beyannameleri esas alınarak tahakkuk ettirilen vergi, hesaplanan gecikme faizi ve kesilen vergi ziyaı cezasına karşı açtığı dava “incelenmeksizin ret” ile sonuçlanan bir mükellefin, “davanın esasının incelenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini” ileri sürerek yaptığı bireysel başvuru üzerine Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlâl edildiği yolunda verilen Anayasa Mahkemesinin 27/02/2019 tarih ve Başvuru No: 2015/15100 sayılı kararı da yukarıda genel hatlarıyla aktarılan hukuki mülahazaları teyit etmektedir.
Olayda, davalı idarenin yazısıyla sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenlediği konusunda tespit bulunan mükelleften temin edilen faturaların kayıtlarından çıkarılması, aksi halde hakkında vergi mevzuatına göre re’sen işlem yapılacağı hususunun bildirilmesi üzerine davacı, özgür iradesiyle değil idarenin kendisini zorlayan yazısına istinaden ihtirazi kayıtla düzeltme beyannamesi vermiştir. Bu beyanname davacının serbest idaresini yansıtmadığından, kanuni süresi geçtikten sonra verilmiş olsa dahi düzeltme beyannamesine konulan ihtirazi kayıt dikkate alınmak suretiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20. maddesi uyarınca, eğer mevcut ise davalı idarenin yazısında belirtilen ve davacıya ihtilaflı faturaları düzenleyen hakkında tanzimli vergi tekniği raporu getirtilerek ve davacıdan da iddialarını ispat edici bilgi belgeler temin edilerek (ödeme makbuzu, sevk irsaliyesi, tahsilata ilişkin belgeler vs.) maddi olayın hukuki bir değerlendirmesi yapılmak suretiyle işin esası incelenerek yeniden bir karar verilmek üzere mahkeme kararının bozulması gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.

Daire bu gerekçeyle kararı bozmuştur.
… Vergi Mahkemesinin, … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararı:
Danıştay Dördüncü Dairesinin bozma kararında atıfta bulunulan Anayasa Mahkemesi kararında özetle, idarenin zorlayıcı yazıları üzerine kanuni süresinden sonra ihtirazi kayıtla verilen düzeltme beyannameleri üzerine ihtirazi kaydın dikkate alınmayarak yapılan tahakkuk işlemlerine karşı açılan davaların, “süresinden sonra verilen düzeltme beyannamelerine konan ihtirazi kaydın dava açma hakkı vermeyeceği” yönündeki anlayış ve bu anlayış ile verilen usuli ret kararları eleştirilerek söz konusu durumun “hak ihlali” sonucunu doğurduğu anlatılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi kararında ifadesini bulan bu durum yıllardır verilen kararlar ile savunulmuş, aksi mülahazalarla verilen bozma kararlarına karşı direnme kararı verilmiştir. Nitekim söz konusu bozulan kararda da eleştirilen türde bir usuli ret kararı verilmemiş, aksine idare tarafından hiçbir araştırma ve inceleme yapılmadan mükelleflerin beyanlarını düzeltmeye zorlanmaları neticesinde verilen beyannamelerin serbest iradeyi yansıtmadığı vurgulanarak dava kabul edilmiştir.
Mezkur bozma kararı ile davalı idarenin yazısında belirtilen ve davacıya ihtilaflı faturaları düzenleyen mükellef hakkında tanzimli vergi tekniği raporu getirtilerek ve davacıdan da iddialarını ispat edici bilgi ve belgeler (ödeme makbuzu, sevk irsaliyesi, tahsilata ilişkin belgeler vs.) temin edilerek maddi olayın hukuki değerlendirmesi yapılmak ve işin esası incelenmek üzere karar bozulmuştur. Ancak esasen maddi olayın somut olarak ortaya konulmasının, uyuşmazlık konusu faturaların sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge niteliğinde olup olmadığı, davacının bu faturaları defterlerine kaydedip kaydetmediği, kaydetmiş ve indirim konusu yapmış ise bunu hangi ölçüde ve ne amaçla yaptığı, sahteliği iddia edilen belgeleri bilerek kullanıp kullanmadığı, söz konusu faturaların davacının toplam maliyetlerine oranın ne olduğu, ödemelerini yapıp yapmadığı, yapmış ise ne şekilde (çek, nakit, banka havalesi, elden ödeme vs.) yaptığı, bu ödemelerin kim tarafından nasıl tahsil edildiği ve hesaplarında nasıl gösterildiği, nakliye faturalarının bulunup bulunmadığı gibi karşıt incelemeyi de gerektiren pek çok hususun incelenmesi ve rapora bağlanmak suretiyle tespit edilmesini gerektirdiği, bu inceleme ve araştırma yetkisinin ise inceleme elemanlarında bulunduğu açıktır.
Vergi yargısının görevi idarenin yerine geçerek inceleme elemanı gibi söz konusu incelemeleri yapmak değildir, böyle bir yetkisi de bulunmamaktadır. Vergi mahkemesi ancak idare tarafından yapılan bu incelemelerin ve varılan sonucun hukuka uygunluk denetimini gerçekleştirmekle ödevli ve yetkilidir. Aksi durumun kabulü, vergi mahkemesi tarafından hem bir idari işlem tesis edilmesi hem de bu işlemin denetlenmesi durumunu ortaya koyar ki bu durum hukuken mümkün değildir. Anayasa Mahkemesi kararında da mükellefler hakkında zamanında yapılması gereken vergi incelemelerinin vergi mahkemesi tarafından yapılması gerektiği yönünde bir değerlendirme de mevcut değildir.
Bozulan kararda davalı idarenin yapması gereken araştırma ve incelemeleri yapmadan, yalnızca mal ve hizmet alımında bulunduğu mükellef hakkında sahte belge düzenlediği yönünde tespitler bulunduğundan bahisle davacıyı düzeltme beyannamesi vermeye zorlanması üzerine verilen beyannameye istinaden tahakkuk ettirilen vergi ve gecikme faiziyle kesilen vergi ziyaı cezasının hukuka aykırı olduğu değerlendirilmiştir.
Mahkeme, ilk kararındaki gerekçeye yer vermeksizin bu gerekçeyle ısrar etmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Süresinden sonra verilen düzeltme beyannamesine konulan ihtirazi kaydın dava açma hakkı vermeyeceği belirtilerek aksi yönde verilen ısrar kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Cevap verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY:
Davalı idarenin müeyyideli yazısının tebliği üzerine davacı tarafından, bazı faturalarda yer alan katma değer vergilerinin indirimlerinden çıkartılması suretiyle beyanname verme süresi geçirildikten sonra ihtirazi kayıtla düzeltme beyannameleri verilmiştir.
Bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergiler, hesaplanan gecikme faizi ile %50 oranında kesilen vergi ziyaı cezası davaya konu yapılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 378. maddesinin ikinci fıkrasında, mükelleflerin beyan ettikleri matrahlara ve bu matrahlar üzerinden tarh edilen vergilere karşı dava açamayacakları belirtilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin (4) numaralı fıkrasında, ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemler ile tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davaların, tahsil işlemini durdurmayacağı, bunlar hakkında yürütmenin durdurulmasının istenebileceği düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un “Dosyaların incelenmesi” başlıklı 20. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarında şu kurallara yer verilmiştir:
“1. (Değişik birinci cümle: 18/6/2014-6545/17 md.) Danıştay, bölge idare mahkemeleri ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her türlü incelemeyi kendiliğinden yapar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.
2. Taraflardan biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde, bu durumun verilecek karar üzerindeki etkisi mahkemece önceden takdir edilir ve ara kararında bu husus ayrıca belirtilir.
..”
Kanun’un “Sonradan ibraz olunan belgeler” başlıklı 21. maddesinde ise “Dilekçeler ve savunmalarla birlikte verilmeyen belgeler, bunların vaktinde ibraz edilmelerine imkan bulunmadığına mahkemece kanaat getirilirse, kabul ve diğer tarafa tebliğ edilir. Bu belgeler duruşmada ibraz edilir ve diğer taraf cevabını hemen verebileceğini beyan eder veya cevap vermeye lüzum görmezse, ayrıca tebliğ edilmez.” düzenlemesi yer almaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda vergilendirmenin beyana dayanılarak yapılması gereken durumlarda matrahın veya verginin tümüyle ya da kısmen ihtirazi kayıtla bildirilmesini öngören bir düzenleme yapılmamıştır. Kanun’un 378. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan mükelleflerin beyan ettikleri matrahlara ve bu matrahlar üzerinden tarh edilen vergilere itiraz edemeyecekleri yolundaki hükmün istisnasız uygulanmasının çeşitli hak kayıplarına ve verginin beyan edilmesinde çekinceye yol açarak vergi kaybına neden olduğu anlaşılmıştır. Bunun üzerine beyanname ile bildirilmesi gereken matrahın tespit şeklinden ya da uygulanması gereken vergi oranından, muafiyet veya istisna uygulamasından doğan duraksamaların varlığında, vergi kaybı yaratmaktan kaçınılarak vergi kanunlarında belirtilen zamanda verilen beyannameye ihtirazî kayıt konulabileceği Danıştay içtihatlarıyla benimsenmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önceki bu dönemde ihtirazî kayıtla verilen beyannameler üzerine hesaplanan vergilere karşı itiraz yoluna başvurulmasının tahsil işlemine etkisi hususunda çeşitli tartışmalar yaşanmıştır. Ayrıca içtihatla benimsenen ihtirazî kayıtla beyanname verme yolunun yükümlülerce yaygın bir şekilde kötüye kullanılması ve vergi borcunu sürüncemede bırakmanın bir aracı haline gelmesi üzerine 1980 yılında 2365 sayılı Kanun’la Vergi Usul Kanunu’nun 389. maddesine bir cümle eklenerek ihtirazî kayıtla verilen beyannameler üzerine hesaplanan vergilere yapılan itirazların verginin tahsilini durdurmayacağı hükmü getirilmiştir.
Bu kural, idari yargının yeniden düzenlenmesi sırasında kabul edilen 2577 sayılı Kanun’un 63. maddesiyle yürürlükten kaldırılmakla beraber aynı yönde düzenlemeye 2577 sayılı Kanun’un o tarihte yürürlükte bulunan 27. maddesinin (8) numaralı fıkrasında yer verilmiştir. Kanun’un yürürlükte bulunan halinde bu düzenlemenin aynı maddenin (4) numaralı fıkrasında yer aldığı görülmektedir. Böylece, yükümlülerin beyannamelerine ihtirazî kayıt koyabilecekleri ve bu yolla dava hakkına sahip olabilecekleri dolaylı olarak kanunda ifade edilmiştir. Ancak bu şekilde dava açılması yürütmenin kendiliğinden durmasına neden olmayacaktır.
Vergi beyannamesine ihtirazi kayıt konulması ve beyannamede hesaplanan verginin tümü ya da bir kısmının tahakkuk ettirilmemesinin istenmesi, ancak ihtirazi kaydın konusunu oluşturan nedenin tarhı yapan idare tarafından kabul edilmemesi halinde, beyanname üzerinden tarh edilen verginin ihtirazi kayıt konulan kısmının dava konusu edilebilmesini olanaklı kılarak noksan beyanda bulunulmasını önlemektedir.
Vergi dairesinin beyanın düzeltilmesine yönelik müeyyideli yazısı üzerine mükellef tarafından ihtirazi kayıtla verilen beyanname esas alınarak yapılan vergi tarhiyatına ve kesilen cezaya karşı açılan davanın esası incelenmeden reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunulmuştur. Anayasa Mahkemesi, 27/02/2019 tarih ve B.No:2015/15100 sayılı kararıyla, hukuka aykırılık iddialarının yargı mercii önüne taşınması ve bu iddiaların incelenmesi gibi usule ilişkin güvencelerden yararlanmasının engellenmiş olması nedeniyle ulaşılmak istenen kamu yararına dayalı amaç karşısında adil dengeyi bozan bir külfeti yüklenmek zorunda kalan başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu gerekçesiyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesinin anılan kararı, idarenin müeyyideli yazısı üzerine tarh ve tahakkuk ettirilen vergilerde hukuka uygunluk bulunmadığı yönünde bir belirleme içermemekte; söz konusu tarhiyatın hukuka aykırı olduğu yönündeki iddianın yargı mercii önüne taşınıp ileri sürülebilmesinin, davanın incelenmeksizin reddi gerektiği yolundaki kararlarla engellenmesi nedeniyle mülkiyet hakkına vaki müdahalenin ölçüsüz olduğunu tespit etmektedir.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi kararında, kendilerine davalı idarenin beyanların düzeltilmesine yönelik müeyyideli yazısı tebliğ edilen ve kanuni süresinden sonra düzeltme beyannamesi veren davacıların mahkemeye erişiminin sağlanması ve davacılara kayıtlarına intikal ettirdikleri faturaların gerçek bir mal teslimine veya hizmet ifasına dayandığı yolundaki iddialarını ileri sürebilme imkânının tanınması gerekliliği vurgulanmıştır.
Vergi dairelerinin belirtilen yazılarında, mükelleflerden, haklarında olumsuz rapor/tespit bulunan mükelleflerden yapılan alımlara ilişkin işlemlerin gerçekliğinin ispatlanması ve/veya bu alımlara isabet eden katma değer vergilerinin indirimlerden çıkarılarak düzeltme beyannamesi vermeleri istenmektedir. Bu yazılar üzerine bazı mükellefler, kayıtlarına intikal ettirdikleri faturaların gerçek bir mal teslimine veya hizmet ifasına dayandığını iddia etmeleri nedeniyle kanuni süresinden sonra verdikleri düzeltme beyannamesine ihtirazi kayıt koymakta ve bu yolla 213 sayılı Kanun’un 378. maddesinin ikinci fıkrası hükmünün istisnası niteliğindeki 2577 sayılı Kanun’un 27. maddesinin (4) numaralı fıkrasındaki kuraldan yararlanarak söz konusu iddialarını yargı mercii önüne taşımak istemektedirler.
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun re’sen araştırma ilkesinin düzenlendiği 20. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, idari yargı mercileri, uyuşmazlık konusu olayın hukuki çözüme kavuşturulması açısından her türlü inceleme ve araştırmayı yapmak ve iddia ve savunmalarda ortaya konan maddi durumun gerçeğe uygun olup olmadığını tespit etmekle görevli ve yetkili kılınmıştır.
İhtirazi kayıtla verilen beyannameye istinaden tarh ve tahakkuk ettirilen vergiye karşı açılan davada, idari işlemlerin hukuka uygunluğunu denetlemekle görevli idari yargı yerleri tarafından yapılacak yargısal denetimde, davacının beyannameye ihtirazi kayıt koyma nedenleri ile vergi dairesinin ihtirazi kaydın konusunu oluşturan nedeni kabul etmeme sebepleri incelenerek dava konusu tarh işleminin hukuka uygun olup olmadığına karar verilmesi gerekmektedir. 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29. maddesinde belirtilen indirim hakkından yararlanılabilmesi için fatura ve benzeri vesikaların gerçeği yansıtması gerektiğinden, yargı merciince belirtilen şekilde yapılacak inceleme sonucunda faturaların gerçek bir mal teslimi veya hizmet ifasına dayanıp dayanmadığının tespit edilmesi vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyetinin ortaya konulmasını amaçlayan Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinin de bir gereğidir. Bu kapsamda idari yargı yerlerince resen araştırma ilkesi esas alınarak yapılacak yargısal denetimin idarenin yerine geçerek işlem tesis etme olarak değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır.
Bu hususlar dikkate alındığında yazılı gerekçeye dayanan ısrar kararında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, bozma kararı üzerine verilecek ara kararıyla davacıdan, uyuşmazlık konusu faturaların gerçek bir mal teslimine veya hizmet ifasına dayandığı yolundaki iddiasını ispatlayacak bilgi ve belgelerin (alış belgeleri, sevk irsaliyeleri, ödeme ve nakliyeye ilişkin bilgi ve belgeler gibi); davalı idareden ise müeyyideli yazıda belirtilen mükellef hakkındaki tespitleri içeren raporlar ile diğer belgelerin ve davacı hakkında düzenlenmiş ya da düzenlenecek vergi inceleme raporu/basit raporun istenmesi üzerine dosyaya ibraz edilen bilgi ve belgeler 2577 sayılı Kanun’un 21. maddesi uyarınca taraflara tebliğ edildikten ve tarafların bu belgelere itirazlarını ileri sürmelerine imkân verildikten sonra dosyadaki mevcut bilgi ve belgeler ile davacının iddiaları ve davalı idarenin savunması esas alınmak suretiyle bir karar verilmesi gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1- Davalının temyiz isteminin KABULÜNE,
2- … Vergi Mahkemesinin, … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının BOZULMASINA,
3- Yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına,
2577 sayılı Kanunun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/05/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

X – KARŞI OY:

Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında ısrar kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.

XX – KARŞI OY:

Kurul kararında, ısrar kararının bozulması üzerine verilecek ara kararıyla müeyyideli yazıda belirtilen mükellef hakkındaki tespitleri içeren raporlar ile diğer belgelerin davalı idareden istenmesi gerektiği belirtilerek bu raporlar ile belgelerin dava konusu işlemlerin tesis edildiği tarihten önce veya sonra düzenlenmiş olması konusunda herhangi bir ayrım yapılmamıştır.
Oysa idari yargı mercilerince yapılacak yargısal denetimde dava konusu idari işlemin tesis edildiği tarih itibarıyla mevcut olan hukuksal durum dikkate alınarak karar verilmesi idari yargılama hukukunun temel ilkelerindendir. Bu bakımdan dava konusu işlemin tesis edildiği tarihten sonra müeyyideli yazıda belirtilen mükellef hakkında idarece düzenlenecek rapor ve belgelerin karara esas alınması hukuken mümkün değildir.
Açıklanan nedenlerle, bozma kararı uyarınca yapılacak incelemede dava konusu işlemlerin tesis edildiği tarih itibarıyla mevcut olan raporlar ile diğer belgelerin esas alınarak karar verilmesi gerektiği oyuyla Kurul kararının sadece bu hususa ilişkin kısmına katılmıyoruz.