Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 2019/1736 E. 2020/1260 K. 18.11.2020 T.

DANIŞTAY VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2019/1736 E.  ,  2020/1260 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2019/1736
Karar No : 2020/1260

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Vergi Dairesi Başkanlığı – …
(… Vergi Dairesi Müdürlüğü)
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU :… Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: … Yapı Mobilya Kimya Elektrik ve Metal Sanayi Ticaret Limited Şirketi’nin ödenmeyen amme borcunun tahsili amacıyla davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen … tarih ve … sayılı ödeme emrinin 2006 yılının Nisan, Mayıs, Ağustos, Eylül, Kasım, Aralık dönemlerine ilişkin katma değer vergileri, vergi ziyaı cezaları ve gecikme faizlerine ilişkin kısmının iptali istemiyle dava açılmıştır.
… Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:.. sayılı kararı:
Dava konusu ödeme emri ile tahsili amaçlanan amme alacağına ilişkin vergi/ceza ihbarnameleri, şirket kanuni temsilcisi sıfatıyla …’nun ikamet adresine tebliğe çıkarılmış ve 16/01/2012 tarihinde eşine tebliğ edilmiştir. 27/03/2008 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi ilânına göre …, hisse devri neticesinde şirkete ortak olmuş ve aynı ilâna konu karar ile şirket müdürü olarak atanmıştır. 26/06/2008 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi ilânına göre ise hisse devri neticesinde anılan şahsın ortaklığı sona ermiş ve bu tarihten sonra şirket müdürü atanmasına ilişkin bir karar alınmamıştır.
Bilindiği üzere, kanuni temsilcilerin şirketten tahsil imkânı kalmayan kamu alacağından sorumluluğu ikinci dereceden sorumluluk olup usulüne uygun olarak kesinleşen kamu alacağının şirketin kanuni temsilcisinden tahsil edilebilmesi için öncelikle asıl borçlu şirket hakkında düzenlenen ihbarname ve ödeme emirlerinin tebliği ile borcun süresinde ödenmemesi halinde şirket hakkında malvarlığı araştırması yapılarak kamu alacağının şirketten tahsil imkânı kalmadığının somut olarak ortaya konması gerekmektedir.
Şirket adına düzenlenen vergi/ceza ihbarnamelerinin, şirket müdürü olduğu belirtilerek ikametgâh adresinde tebliğe çıkarıldığı ve eşine tebliğ edildiği …’nun hissesini devrettiği tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 540. maddesine göre, aksi kararlaştırılmış olmadıkça ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecburdurlar. Şirket mukavelesi veya umumi heyet kararı ile şirketin idare ve temsili ortaklardan bir veya birkaçına bırakılabilir. Kanun’un 541. maddesine göre ise şirket mukavelesi veya umumi heyet kararıyla şirketin idare ve temsili ortak olmayan kimselere de bırakılabilir.
Buna göre limited şirketlerde ortak olmayan bir kimse dışarıdan müdür olarak atanmadıkça müdür yani kanuni temsilci olma öncelikle ortak olma esasına bağlanmış olup müdür olarak atanan kişinin görev süresinin dolması halinde yeni bir müdür atanmadıkça tüm ortaklar müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkilidir. Aynı durum müdür olarak atanan ortağın şirket hissesini devretmek suretiyle ortaklıktan ayrılması durumunda da geçerli olup hissesini devretmek suretiyle şirketten ayrılan ortağın dışarıdan müdür olarak atanmasına ilişkin yeni bir karar alınmadıkça kanuni temsilcilik görevi sona ermekte ve bu halde de yeni bir müdür atanmadıkça kalan tüm ortaklar müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olmaktadır.
Dava konusu uyuşmazlıkta, şirket adına düzenlenen vergi/ceza ihbarnamelerinin, şirket müdürü olduğu belirtilerek ikametgâh adresinde tebliğe çıkarıldığı ve eşine tebliğ edildiği …’nun 16/06/2008 tarih ve … sayılı limited şirket hisse devir senedi ile şirketteki tüm hisselerini devrettiği hususu 26/06/2008 tarih ve 7092 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi ilânı ile sabittir. Bu durumda hisse devri nedeniyle şirket ile ilişkisi kalmayan ve kanuni temsilcilik görevi sona eren kişiye yapılan tebliğin şirketi bağlamayacağı ve şirket hakkında hukuki sonuç doğurmayacağı açık olduğundan, usule aykırı olarak yapılan tebliğ nedeniyle kamu alacağının ödenmesinden birinci derecede sorumlu olan şirket hakkında usulüne uygun olarak kesinleşmeyen kamu alacağının tahsili amacıyla düzenlenen 20/01/2014 tarih ve 2 sayılı ödeme emrinin iptali istenen kısmında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Vergi Mahkemesi bu gerekçeyle … tarih ve … sayılı ödeme emrinin dava konusu edilen kısmını iptal etmiştir.
Davalının temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesinin 31/01/2018 tarih ve E:2016/2614, K:2018/167 sayılı kararı:
Kamu alacağının sorumlu sıfatıyla kendisinden tahsil edileceğinin kanuni temsilciye duyurulmasından önce tüzel kişinin 6183 sayılı Kanun’un 54, 55 ve müteakip maddeleri uyarınca cebren takip edilmesi ve buna rağmen kamu alacağının tüzel kişinin malvarlığından tahsil edilememiş olması veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması durumunda, kanuni temsilcinin sorumlu tutularak 213 sayılı Kanun’un 10. maddesi uyarınca adına ödeme emri düzenlenebileceği ve bu ödeme emrine karşı açılan davada şirket adına düzenlenen vergi ve ceza ihbarnamelerine karşı açılacak davada ileri sürülmesi gereken hukuka aykırılıkların işlemin sebep unsurundaki hukuka aykırılık hâli olarak incelenmesine olanak bulunmadığı açıktır.
Dava konusu edilmeksizin kesinleşmiş idari işlemler sonrası tesis edilen yeni idari işlemlere karşı açılan davalarda bu yeni işlemin hukuka uygunluğunun incelenebilecek olması kesinleşmiş olan önceki hukuksal durumların yeniden incelenebileceği anlamını taşımamaktadır.
Davacının ortağı ve müdürü olduğu şirket adına yapılan tarhiyatlara ilişkin vergi/ceza ihbarnameleri 16/01/2012 tarihinde kanuni temsilci olduğu belirtilen …’na tebliğ edilmiştir. Anılan ihbarnameler içeriği vergi ve cezalar dava konusu edilmeyerek kesinleşmiş ve yapılan malvarlığı araştırması sonucunda şirketten tahsil imkânı kalmayan amme alacağının davacıdan tahsili amacıyla ödeme emri düzenlenmiştir.
Bu durumda, kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davada şirket adına cebren tahsil aşamasında düzenlenen ödeme emirlerinin tebliği yönünden hukuka uygunluk denetimi yapılması gerekirken, davanın şirket adına düzenlenen vergi/ceza ihbarnamelerinin usule uygun tebliğ edilip edilmediği incelenerek sonuçlandırılması hukuka uygun düşmemiştir.
Daire bu gerekçeyle kararı bozmuş; davacının karar düzeltme istemini reddetmiştir .
… Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararı:
Usulsüz tebliğ nedeniyle tarh zamanaşımına uğrayan ve hukuk aleminde hiç doğmamış sayılması gereken amme alacağına ilişkin olarak tespit edilen bu tür ağır hukuka aykırılıkların, sonradan 6183 sayılı Kanun kapsamında yapılan işlemlerle hukuka uygunluk kazanmayacağı tabiidir.
Vergi mahkemesi ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak bu gerekçeyle ısrar etmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Dava konusu ödeme emrinin, içeriği amme alacağının davacının kanuni temsilcisi olduğu şirketten tahsilinin mümkün olmadığının anlaşılması üzerine ilgili mevzuat uyarınca hukuka uygun olarak düzenlendiği belirtilerek, aksi yöndeki gerekçeyle verilen ısrar kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’NİN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :

MADDİ OLAY :
Davacı, … Yapı Mobilya Kimya Elektrik ve Metal Sanayi Ticaret Limited Şirketi’nin eski kanuni temsilcisi olup 25/10/2007 tarih ve 6923 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilen 05/10/2007 tarihli ortaklar kurulu kararına göre 05/10/2007 tarih ve … sayılı hisse devri sözleşmesi ile hisselerinin tamamını devrederek ortaklıktan ayrılmış ve kanuni temsilcilik sıfatı sona ermiştir.
Dava konusu ödeme emri içeriği amme alacağına ilişkin olarak takdir komisyonu kararlarına istinaden şirket hakkında re’sen tarh edilen vergiler ve kesilen vergi ziyaı cezalarına ait ihbarnameler 16/01/2012 tarihinde …’nun ikametgâh adresinde eşine tebliğ edilmiştir.
İhbarnameler içeriği vergi ve cezalara karşı dava açılmaması ve vadesinde ödeme yapılmaması üzerine amme alacağının tahsili amacıyla şirket adına düzenlenen 22/05/2012 tarih ve 330 sayılı ödeme emri 01/11/2013 tarihinde …’e ikametgâh adresinde tebliğ edilmiştir.
Anılan ödeme emrinin dava konusu edilmemesi üzerine şirket hakkında yapılan malvarlığı araştırması neticesinde amme alacağının şirketten tahsili olanağı kalmadığından bahisle davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla ödeme emri düzenlenmiş ve anılan ödeme emrinin 2006 yılının Nisan, Mayıs, Ağustos, Eylül, Kasım, Aralık dönemlerine ilişkin katma değer vergileri, vergi ziyaı cezaları ve gecikme faizlerine ilişkin kısmının iptali istemiyle dava açılmıştır.
Dava konusu ödeme emri içeriği amme alacağına ilişkin şirket adına düzenlenen ihbarnamelerin, şirket müdürü olduğu belirtilerek ikametgâh adresinde tebliğe çıkarıldığı ve eşine tebliğ edildiği …, 27/03/2008 tarih ve 7029 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilen 12/03/2008 tarihli ortaklar kurulu kararına göre 11/03/2008 tarih ve … sayılı hisse devri sözleşmesi ile şirket ortağı olmuş, aynı ortaklar kurulu kararına göre de 31/12/2013 tarihine kadar şirketi münferit imzası ile ilzam edecek şekilde şirket müdürü olarak görevlendirilmiştir. 26/06/2008 tarih ve 7092 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilen 17/06/2008 tarihli ortaklar kurulu kararına göre 16/06/2008 tarih ve … sayılı hisse devri sözleşmesi ile hisselerinin tamamını devrederek ortaklıktan ayrılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT :
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Kanuni Temsilcilerin Ödevi” başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrasında, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği açıklanmış; ikinci fıkrasında yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen ve kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı belirtilmiştir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 58. maddesinde, kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren Kanun’da gösterilen süre içinde itirazda bulunabileceği hükme bağlanmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 113. maddesinde zamanaşımı, süre geçmesi suretiyle vergi alacağının kalkması olarak tanımlanmış ve zamanaşımının, mükellefin bu hususta bir müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade edeceği belirtilmiştir. Kanun’un 114. maddesinde de vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergilerin zamanaşımına uğrayacağı hükme bağlanmıştır.
Şirket adına düzenlenen vergi/ceza ihbarnamelerinin, şirket müdürü olduğu belirtilerek ikametgâh adresinde tebliğe çıkarıldığı ve eşine tebliğ edildiği Nurettin TEMUROĞLU’nun hisselerini devrettiği tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 540. maddesinde, aksi kararlaştırılmış olmadıkça ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecbur oldukları, şirket mukavelesi veya umumi heyet kararı ile şirketin idare ve temsilinin ortaklardan bir veya birkaçına bırakılabileceği düzenlenmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
Vergi alacaklısı olan devlet ile vergi borçlusu olan vergi ödevlisine karşılıklı yükümlülükler yükleyen vergilendirme ilişkisi gereği, mükelleflerin yükümlülüklerini zamanında, usulüne uygun ve eksiksiz yerine getirmesi, idarenin de vergiyi, mükelleflere Anayasa ve kanunlarla tanınmış teminatlara uygun olarak zamanında tarh ve tahakkuk ettirmesi gerekmektedir. Bu bağlamda vergilerin kanuniliği ilkesi, vergi yükümlüsüne yasal sınırların aşılmaması güvencesini getirdiği gibi vergi alacaklısına da yasal sınırların varlığı halinde vergi alacağını alma yetkisini kullanma olanağını vermektedir. Vergi yasalarının vergiyi bağladığı olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğan vergi alacağı, mükellef bakımından vergi borcunu teşkil etmektedir.
213 sayılı Kanun’un 113 ve 114. maddelerindeki kanuni düzenlemeler, vergilerin kanuniliği ilkesinin gerekliliklerine uygun olarak zamanaşımının mahiyeti, sonuçları, zamanaşımı süresinin durması ve tekrar işlemesi açısından devletin vergi alacağı yanında mükelleflerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan hükümler içermektedir.
Kamu yararı düşüncesiyle kabul edilen ve vergi idaresini borçlarını takip etme konusunda dikkatli olmaya yönelttiği gibi disipline de eden ve bu anlamda vergi idaresinin etkinliğini artıran zamanaşımı, mükellefin müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade etmektedir. Vergilendirmenin temel öğeleri arasında yer alan zamanaşımı, süre geçmesi suretiyle vergi alacağının kalkması sonucunu doğurur.
Vergi kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden hesaplanıp kanunda belirlenen süre içinde tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar. Vergi Usul Kanunu’nun 114. maddesine göre bu süre beş yıldır. İdari yargı mercileri uyuşmazlık konusu verginin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususunu anılan Kanun’un 113. maddesi uyarınca re’sen incelemek ve araştırmak zorundadır. Zamanaşımı süresi geçtikten sonra mükelleften vergi alınamaz. Zira sürenin geçmiş olması, alacağın istenmesini olanaksız kılar ve vergi borcunu ortadan kaldırır.
Vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesinden verginin tahsiline uzanan vergilendirme sürecinde vergi idaresi vergi kanunlarında gösterilen usulleri izleyerek vergi ödevlileri hakkında idari işlemler tesis etmektedir. Türk Vergi Sisteminde, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin tarh ve tahakkuk usulleri 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda, tahsil usulleri ise 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. Bir kamu alacağının tahsil edilebilmesi için öncelikle 213 sayılı Kanun’a göre verginin tarh ve tahakkukuna ilişkin kuralların, daha sonra 6183 sayılı Kanun’a göre tahsil usullerinin sırasıyla izlenmiş olması zorunludur. Bu zorunluluğun doğal sonucu olarak vergilendirme sürecinde bir idari işlemin tesis edilebilmesi için bir önceki hukuki durumun tekemmül etmiş olması hali aranmaktadır. Dolayısıyla bir önceki safha tekemmül etmeksizin bir sonraki safhaya ilişkin idari işlem tesis edilemeyeceği gibi vergilendirme sürecinde herhangi bir işleme karşı dava açılması durumunda ise önceden tamamlanmış hukuki durumların yeniden incelenmesi idari işlemlerin sürekli yargı denetimi altında tutulmalarını önlemeye yönelik idari istikrar ilkesi gereği mümkün değildir. Bu bağlamda kanuni temsilci ya da limited şirket ortağı sıfatıyla düzenlenen ödeme emirlerine karşı açılan davalarda kamu alacağının asıl borçlu şirketten cebren tahsil aşamasına ait ödeme emrinin tebliğine ilişkin hukuka aykırılıklar incelenebilecek, alacağın tarh ve tahakkuku aşamasındaki hukuki aykırılıklar değerlendirmeye alınamayacaktır. Vergi Dava Daireleri Kurulunun süregelen içtihadı da bu yöndedir.
Ancak zamanaşımının vergi borcunu ortadan kaldıran niteliği, vergilendirme sürecinde tamamlanmış hukuki durumların incelenemeyeceğine yönelik bu uygulamaya bir istisna tanınmasını gerekli kılmaktadır.
Nitekim 03/04/1987 tarih ve E:1986/3, K:1987/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu kararında, tahakkuk zamanaşımının geçmesiyle tahsili olanaksız duruma gelen bir vergi borcunun 58. maddede sayılan üç halden “böyle bir borcu olmadığı” yolundaki itiraz nedeninin kapsamı içinde düşünülmesinin zorunlu olduğu, dolayısıyla ödeme emrinin tebliği aşamasında, tahakkuk zamanaşımının yargı merciilerince re’sen incelenebileceği ve zamanaşımının varlığı halinde ödeme emrinin iptali yoluna gidilebileceği öngörülmüştür.
Diğer taraftan, 6762 sayılı Kanun’un limited şirketin idare ve temsiline ilişkin hükümleri uyarınca limited şirketlerde ortak olmayan bir kimse dışarıdan müdür olarak atanmadıkça müdür yani kanuni temsilci olma öncelikle ortak olma esasına bağlanmış olup müdür olarak atanan kişinin görev süresinin dolması halinde yeni bir müdür atanmadıkça tüm ortaklar müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkilidir. Aynı durum müdür olarak atanan ortağın şirket hissesini devretmek suretiyle ortaklıktan ayrılması durumunda da geçerlidir. Buna göre, hissesini devretmek suretiyle şirketten ayrılan ortağın dışarıdan müdür olarak atanmasına ilişkin yeni bir karar alınmadıkça kanuni temsilcilik görevi sona ermekte ve bu halde de yeni bir müdür atanmadıkça kalan tüm ortaklar müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olmaktadır.
Somut olayda, şirket adına düzenlenen ihbarnamelerin, şirket müdürü olduğu belirtilerek ikametgâh adresinde tebliğe çıkarıldığı ve eşine tebliğ edildiği …’nun 16/06/2008 tarih ve … sayılı hisse devir sözleşmesi ile şirketteki tüm hisselerini devrettiği hususu 26/06/2008 tarih ve 7092 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi ilânı ile sabittir.
Bu durumda hisse devri nedeniyle şirket ile ilişkisi kalmayan ve kanuni temsilcilik görevi sona eren kişinin ikametgâh adresinde eşine yapılan tebliğ usule aykırılık taşıdığından vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından itibaren beş yıl içinde usulüne uygun şekilde tebliğ edilmeyen vergi ve cezalar zamanaşımına uğramıştır. Zamanaşımına uğraması nedeniyle ortadan kalkan ve kamu alacağının ödemesinden birinci derecede sorumlu olan asıl borçlu şirketten istenemeyecek nitelikte olan söz konusu borcun kamu alacağının ödenmesinden ikinci derece sorumlu olan şirketin kanuni temsilcisinden tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Bu nedenle, ısrar kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
… Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararına yönelik temyiz isteminin REDDİNE,
2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/11/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

X – KARŞI OY:
Dava konusu ödeme emri içeriği amme alacağına ilişkin şirket adına düzenlenen ihbarnamelerin, şirket müdürü olduğu belirtilerek ikametgâh adresinde tebliğe çıkarıldığı ve eşine tebliğ edildiği …, 27/03/2008 tarih ve 7029 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilen 12/03/2008 tarihli ortaklar kurulu kararına göre 11/03/2008 tarih ve 12351 sayılı hisse devri sözleşmesi ile şirket ortağı olmuş, aynı ortaklar kurulu kararına göre de 31/12/2013 tarihine kadar şirketi münferit imzası ile ilzam edecek şekilde şirket müdürü olarak görevlendirilmiştir. 26/06/2008 tarih ve 7092 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilen 17/06/2008 tarihli ortaklar kurulu kararına göre 16/06/2008 tarih ve … sayılı hisse devri sözleşmesi ile hisselerinin tamamını devretmiştir.
12/03/2008 tarihli ortaklar kurulu kararı ile 31/12/2013 tarihine kadar şirketi münferit imzası ile ilzam edecek şekilde şirket müdürü olarak görevlendirilen …’nun 16/06/2008 tarihli hisse devri sözleşmesi ile hisselerini devretmesi şirket müdürü sıfatının da sona erdiği anlamına gelmeyecektir. Zira, anılan şahsın hisselerini devrettiğine dair ortaklar kurulu kararında şirket müdürü sıfatının sona erdiğine dair bir belirleme bulunmamaktadır. Bu durumda 12/03/2008 tarihli ortaklar kurulu kararı ile 31/12/2013 tarihine kadar şirketi temsile yetkili kılınan bu şahsın kanuni temsilcilik sıfatının belirtilen tarihe kadar devam ettiğinin kabulü gerekmektedir.
Bu durumda, dava konusu ödeme emri ile davacıdan tahsili istenen amme alacağına ilişkin ihbarnamelerin tebliğinin usule aykırı olduğundan ve alacağın tarh zamanaşımına uğradığından söz edilemeyeceğinden, şirket adına düzenlenen ödeme emrinin tebliği yönünden hukuka uygunluk denetimi yapılmak üzere ısrar kararının bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.

XX- KARŞI OY:
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 03/04/1987 tarih ve E:1986/3, K:1987/1 sayılı kararıyla; tahakkuk zamanaşımının geçmesiyle tahsili olanaksız duruma gelen bir vergi borcunun 58. maddede sayılan üç halden “böyle bir borcu olmadığı” yolundaki itiraz nedeni kapsamında düşünülmesinin zorunlu olduğu, dolayısıyla ödeme emrinin tebliği aşamasında, tahakkuk zamanaşımının yargı merciilerince re’sen incelenebileceği ve zamanaşımının varlığı halinde ödeme emrinin iptali yoluna gidilebileceği sonucuna ulaşılmış ve aykırı içtihatların bu doğrultuda birleştirilmesine karar verilmiştir.
Tahakkuk zamanaşımına uğrayan vergi borcunun tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davalarda verilen aykırı içtihatların yukarıda belirtilen doğrultuda birleştirilmesine konu uyuşmazlıktaki somut olaylarda ödeme emirleri amme alacağının asıl borçluları hakkında düzenlenmiştir. Dolayısıyla, amme alacağının asıl borçlusu hakkında düzenlenmeyen, şirket ortağı veya kanuni temsilcisi hakkında düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davalarda Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun anılan kararının dikkate alınması mümkün değildir.
Açıklanan nedenlerle, temyize konu ısrar kararının Danıştay Üçüncü Dairesinin kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeyle bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.