Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 2019/1328 E. 2020/1258 K. 18.11.2020 T.

DANIŞTAY VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2019/1328 E.  ,  2020/1258 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2019/1328
Karar No : 2020/1258

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Vergi Dairesi Başkanlığı
(… Vergi Dairesi Müdürlüğü)

KARŞI TARAF (DAVACI) : …

İSTEMİN KONUSU : … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: … Tekstil Boya Baskı Kimya Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin 2005 yılının Temmuz ilâ Aralık dönemlerine ilişkin katma değer vergisi, vergi ziyaı cezası ve gecikme faizinden oluşan ödenmeyen amme borcunun tahsili amacıyla davacı adına şirket ortağı sıfatıyla düzenlenen … tarih ve … ilâ … sayılı ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açılmıştır.
…. Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı:
Ödeme emriyle takibat yapılabilmesi için öncelikle ortada usulüne uygun olarak tarh ve tebliğ işlemleri tamamlanıp netice itibarıyla tahakkuk etmiş ve vadesinde ödenmemiş bir amme alacağının bulunması gerekmektedir. Limited şirketlerin kanuni temsilcilerinin veya payı nispetinde ortaklarının şirkete ait vergi borcundan sorumlu tutulabilmesi için ise öncelikle asıl vergi borçlusu şirket hakkında vergi borcunun usulüne uygun olarak tahakkuk ettirilmesi ve amme alacağının asıl şirketten tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gerekmektedir.
Dava konusu uyuşmazlıkta davacının ilgili dönemde ortak olarak sorumlu tutulduğu … Tekstil Boya Baskı Kimya Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi adına düzenlenen ödeme emirleri, 19/11/2011 tarihinde şirket müdürü …’e tebliğ edilmiş ise de asıl borçlu şirket adına düzenlenen vergi/ceza ihbarnameleri … isimli şahsa tebliğ edilmiştir. Adı geçen şahıs 06/02/2007 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiği üzere şirketteki tüm hissesini 19/01/2007 tarihli noter tasdikli hisse devri sözleşmesi ile …’e devretmiş ve … beş yıl süre ile şirket müdürlüğüne atanmıştır. Davalının savunması ekinde yer alan, şirkette belirli bir tarih aralığında ortaklık ve yöneticilik yapan kişilerin gösterildiği belgeden de anlaşıldığı üzere asıl borçlu şirkete ait vergi/ceza ihbarnamelerinin tebliğ edildiği …’nin 20/01/2006 ilâ 19/01/2007 tarihleri arasında şirket müdürü olarak görev yaptığı ve ihbarnamelerin tebliğ edildiği tarih itibarıyla şirket müdürünün de … olduğu idarece bilinmektedir.
Bu durumda, şirket adına düzenlenen vergi/ceza ihbarnamelerinin şirketin yasal temsilcisine veya şirketin daimi çalışanına tebliğ edilmesi gerekirken, 19/01/2007 tarihi itibariyle şirketle hukuki ilgisi kalmayan …’ye ikâmetgah adresinde tebliğ edilmesi tebligata ilişkin usul kurallarına aykırılık teşkil ettiği gibi usulsüz tebligat nedeniyle ortada asıl borçlu şirket tüzel kişiliği hakkında hukuka uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş bir amme alacağının varlığından da bahsedilemeyecektir.
Nihayetinde, usulüne uygun olarak tebliğ edilmeyen cezalı vergi alacağının kesinleşerek ödenmesi gereken safhaya geldiğinden bahsedilemeyeceğinden, şirketin vergi borçlarından müteselsil sorumlu tutulan davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır. Aksi yönde yapılacak bir değerlendirmeyle ödeme emrine karşı asıl vergi borçlusu şirketin dava açmaması nedeniyle vergi borçlarının kesinleştiği ve bu nedenle tahakkuka ilişkin durumun ortak ya da kanuni temsilci adına düzenlenen ödeme emirlerine karşı açılan davalarda dikkate alınamayacağı sonucuna varmak, hem ödeme emrine kadar hukuki sürece dahil edilmeyen şirket müdürü ve ortağın Anayasal güvence altına alınmış hak arama özgürlüğünü ihlâl edici bir değerlendirme olacağı gibi hakkaniyete de aykırı sonuçlar doğuracaktır.
Vergi Mahkemesi bu gerekçeyle ödeme emirlerini iptal etmiştir.
Davalının temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesinin 30/11/2015 tarih ve E:2013/14, K:2015/8753 sayılı kararı:
Şirket müdürlüğü görevinden 06/02/2007 tarihinde tescil ve ilan edilen 19/01/2007 tarihli hisse devir sözleşmesi ile ayrıldığı görülen ve şirket adına düzenlenen ihbarnamelerin kendisine tebliğ edildiği 05/07/2011 tarihi itibarıyla şirketi temsil ve ilzama yetkili olmayan …’ye yapılan tebligatın 213 sayılı Kanun’un 94. maddesine uygun düşmediği açıktır.
Şirket tüzel kişiliği adına takdir komisyonu kararına dayanılarak yapılan vergilendirmenin 2005 takvim yılına ilişkin olduğu ve 31/12/2010 tarihinde dolacak olan tarh zamanaşımı süresinin takdire sevk tarihi olan 04/12/2010 tarihinde durduğu olayda, dosyaya takdir komisyonu kararının davalı idareye tevdi edildiği tarihle ilgili olarak herhangi bir belge sunulmamış ise de tevdi tarihinin şirket adına düzenlenen ihbarnamelerin usulsüz biçimde …’ye tebliğ edildiği 05/07/2011 tarihi olduğu kabul edildiği durumda dahi, bu tarihten sonra şirket adına usulüne uygun bir ihbarname tebliği olmaması nedeniyle davanın konusunu oluşturan ödeme emirleri içeriği vergi ve cezalar tarh zamanaşımına uğradığından ödeme emirlerinin iptali yolundaki vergi mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.
Daire bu gerekçeyle temyiz istemini reddetmiştir.
Davalının karar düzeltme istemini kabul ederek önceki kararını kaldırdıktan sonra temyiz başvurusunu yeniden inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesinin 03/04/2018 tarih ve E:2016/14229, K:2018/1792 sayılı kararı:
Kamu alacağının sorumlu sıfatıyla kendisinden tahsil edileceğinin ortağa duyurulmasından önce tüzel kişinin 6183 sayılı Kanun’un 54, 55 ve müteakip maddeleri uyarınca cebren takip edilmesi ve buna rağmen kamu alacağının tüzel kişinin malvarlığından tahsil edilememiş olması veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması durumunda, şirket ortağının sorumlu tutularak Kanun’un 35. maddesi uyarınca adına ödeme emri düzenlenebileceği ve bu ödeme emrine karşı açılan davada şirket adına düzenlenen ödeme emrine karşı açılacak davada ileri sürülmesi gereken hukuka aykırılıkların işlemin sebep unsurundaki hukuka aykırılık hâli olarak incelenmesine olanak bulunmadığı açıktır.
Davacı adına ortak sıfatıyla düzenlenen ödeme emrine karşı açılan bu davada asıl borçlu şirket adına cebren tahsil aşamasında düzenlenen ödeme emrinin tebliğine ilişkin hukuka aykırılıklar incelenebilecek olup kamu alacağını şirkete duyuran ihbarnamenin usule uygun tebliğ edilip edilmediği incelenemeyecektir.
Bu durumda, asıl borçlu şirket adına düzenlenen ödeme emirlerinin 19/11/2011 tarihinde şirket müdürü …’e tebliğ edildiği ve dava konusu edilmeyerek kesinleştiği olayda kamu alacağının, şirketten tahsil imkânı ve ilgili olduğu dönemde davacının ortaklık sıfatının bulunup bulunmadığı hususları değerlendirilmek suretiyle ulaşılacak sonuca göre karar verilmek üzere vergi mahkemesi kararının bozulması gerekmektedir.
Daire bu gerekçeyle kararı bozmuştur.
…. Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararı:
Dairece verilen bozma kararında şirket ortağı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davada kamu alacağını şirkete duyuran ihbarnamenin usule uygun tebliğ edilip edilmediğinin incelenemeyeceği belirtilmiş ise de özel hukuk ilişkilerinde zamanaşımının gerçekleşmesi halinde hak ortadan kalkmamakta, hakkın dava yolu ile takip imkânı ortadan kalkmaktadır. Buna karşılık vergi hukukunda zamanaşımı süresinin geçmesi ile vergi alacağı ortadan kalkmakta ve bu durum mükellefin bir müracaatı olmadan hüküm ifade etmektedir.
Hâl böyle olunca, zamanaşımı nedeniyle ortadan kalkan vergi alacağı hangi işlemle olursa olsun tekrar canlanamayacak ve bu husus mahkemece yargılamanın her aşamasında re’sen nazara alınacaktır.
Bu durumda, zamanaşımına uğramış olması nedeniyle tahsil kabiliyeti olmayan bir amme alacağı için şirket adına ödeme emri düzenlenmesi ve alacağın şirketten tahsil edilemediği gerekçesiyle şirket ortağından tahsili cihetine gidilmesinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Vergi mahkemesi ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak bu gerekçeyle ısrar etmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Dava konusu ödeme emri içeriği amme alacağının usulüne uygun olarak kesinleştirilmesi ve şirketten tahsil imkânının kalmaması üzerine davacı adına düzenlenen ödeme emrinin hukuka uygun olduğu belirtilerek ısrar kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Cevap verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’NİN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacı, … Tekstil Boya Baskı Kimya Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin ortağıdır.
Dava konusu ödeme emirleri içeriği amme alacağına ilişkin olarak takdir komisyonu kararlarına istinaden şirket hakkında re’sen tarh edilen vergiler ve kesilen vergi ziyaı cezalarına ait ihbarnameler 05/07/2011 tarihinde şirketin işyeri adresinde … isimli şahsa tebliğ edilmiştir.
İhbarnameler içeriği vergi ve cezalara karşı dava açılmaması ve vadesinde ödeme yapılmaması üzerine amme alacağının tahsili amacıyla şirket adına düzenlenen … tarih ve … sayılı ödeme emri 19/11/2011 tarihinde … isimli şahsa ikâmetgah adresinde tebliğ edilmiştir.
Anılan ödeme emrinin dava konusu edilmemesi üzerine şirket hakkında yapılan malvarlığı araştırması neticesinde amme alacağının şirketten tahsili olanağı kalmadığından bahisle davacı adına şirket ortağı sıfatıyla ödeme emirleri düzenlenmiş ve anılan ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açılmıştır.
Dava konusu ödeme emri içeriği amme alacağına ilişkin şirket adına düzenlenen ihbarnamelerin tebliğ edildiği … isimli şahıs, şirketin kuruluşundan itibaren ortak sıfatını haiz olmakla birlikte 06/02/2007 tarih ve 6739 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ilanına göre 19/01/2007 tarihli hisse devri sözleşmesi ve 17/01/2007 tarihli ortakları kurulu kararı ile hissesini devredip ortaklıktan ayrılana dek şirketin kanuni temsilcisidir. Aynı ilan uyarınca …’nin kanuni temsilcilik sıfatı son bulmuş ve şirketin yeni kanuni temsilcisi … isimli şahıs olmuştur.
İLGİLİ MEVZUAT :
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 35. maddesinde, limited şirket ortaklarının, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu oldukları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları hüküm altına alınmıştır.
Anılan Kanun’un 58. maddesinde, kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren Kanun’da gösterilen süre içinde itirazda bulunabileceği hükme bağlanmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 113. maddesinde zamanaşımı, süre geçmesi suretiyle vergi alacağının kalkması olarak tanımlanmış ve zamanaşımının, mükellefin bu hususta bir müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade edeceği belirtilmiştir. Kanun’un 114. maddesinde de vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergilerin zamanaşımına uğrayacağı hükme bağlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
Vergi alacaklısı olan devlet ile vergi borçlusu olan vergi ödevlisine karşılıklı yükümlülükler yükleyen vergilendirme ilişkisi gereği, mükelleflerin yükümlülüklerini zamanında, usulüne uygun ve eksiksiz yerine getirmesi, idarenin de vergiyi, mükelleflere Anayasa ve kanunlarla tanınmış teminatlara uygun olarak zamanında tarh ve tahakkuk ettirmesi gerekmektedir. Bu bağlamda vergilerin kanuniliği ilkesi, vergi yükümlüsüne yasal sınırların aşılmaması güvencesini getirdiği gibi vergi alacaklısına da yasal sınırların varlığı halinde vergi alacağını alma yetkisini kullanma olanağını vermektedir. Vergi yasalarının vergiyi bağladığı olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğan vergi alacağı, mükellef bakımından vergi borcunu teşkil etmektedir.
213 sayılı Kanun’un 113 ve 114. maddelerindeki kanuni düzenlemeler, vergilerin kanuniliği ilkesinin gerekliliklerine uygun olarak zamanaşımının mahiyeti, sonuçları, zamanaşımı süresinin durması ve tekrar işlemesi açısından devletin vergi alacağı yanında mükelleflerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan hükümler içermektedir.
Kamu yararı düşüncesiyle kabul edilen ve vergi idaresini borçlarını takip etme konusunda dikkatli olmaya yönelttiği gibi disipline de eden ve bu anlamda vergi idaresinin etkinliğini artıran zamanaşımı, mükellefin müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade etmektedir. Vergilendirmenin temel öğeleri arasında yer alan zamanaşımı, süre geçmesi suretiyle vergi alacağının kalkması sonucunu doğurur.
Vergi kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden hesaplanıp kanunda belirlenen süre içinde tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar. Vergi Usul Kanunu’nun 114. maddesine göre bu süre beş yıldır. İdari yargı mercileri uyuşmazlık konusu verginin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususunu anılan Kanun’un 113. maddesi uyarınca re’sen incelemek ve araştırmak zorundadır. Zamanaşımı süresi geçtikten sonra mükelleften vergi alınamaz. Zira sürenin geçmiş olması, alacağın istenmesini olanaksız kılar ve vergi borcunu ortadan kaldırır.
Vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesinden verginin tahsiline uzanan vergilendirme sürecinde vergi idaresi vergi kanunlarında gösterilen usulleri izleyerek vergi ödevlileri hakkında idari işlemler tesis etmektedir. Türk Vergi Sisteminde, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin tarh ve tahakkuk usulleri 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda, tahsil usulleri ise 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. Bir kamu alacağının tahsil edilebilmesi için öncelikle 213 sayılı Kanun’a göre verginin tarh ve tahakkukuna ilişkin kuralların, daha sonra 6183 sayılı Kanun’a göre tahsil usullerinin sırasıyla izlenmiş olması zorunludur. Bu zorunluluğun doğal sonucu olarak vergilendirme sürecinde bir idari işlemin tesis edilebilmesi için bir önceki hukuki durumun tekemmül etmiş olması hali aranmaktadır. Dolayısıyla bir önceki safha tekemmül etmeksizin bir sonraki safhaya ilişkin idari işlem tesis edilemeyeceği gibi vergilendirme sürecinde herhangi bir işleme karşı dava açılması durumunda ise önceden tamamlanmış hukuki durumların yeniden incelenmesi idari işlemlerin sürekli yargı denetimi altında tutulmalarını önlemeye yönelik idari istikrar ilkesi gereği mümkün değildir. Bu bağlamda kanuni temsilci ya da limited şirket ortağı sıfatıyla düzenlenen ödeme emirlerine karşı açılan davalarda kamu alacağının asıl borçlu şirketten cebren tahsil aşamasına ait ödeme emrinin tebliğine ilişkin hukuka aykırılıklar incelenebilecek, alacağın tarh ve tahakkuku aşamasındaki hukuki aykırılıklar değerlendirmeye alınamayacaktır. Vergi Dava Daireleri Kurulunun süregelen içtihadı da bu yöndedir.
Ancak zamanaşımının vergi borcunu ortadan kaldıran niteliği, vergilendirme sürecinde tamamlanmış hukuki durumların incelenemeyeceğine yönelik bu uygulamaya bir istisna tanınmasını gerekli kılmaktadır.
Nitekim 03/04/1987 tarih ve E:1986/3, K:1987/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu kararında, tahakkuk zamanaşımının geçmesiyle tahsili olanaksız duruma gelen bir vergi borcunun 58. maddede sayılan üç halden “böyle bir borcu olmadığı” yolundaki itiraz nedeninin kapsamı içinde düşünülmesinin zorunlu olduğu, dolayısıyla ödeme emrinin tebliği aşamasında, tahakkuk zamanaşımının yargı mercilerince re’sen incelenebileceği ve zamanaşımının varlığı halinde ödeme emrinin iptali yoluna gidilebileceği öngörülmüştür.
Somut olayda asıl borçlu şirket hakkında düzenlenen ihbarnameler, tebliğ tarihi itibarıyla şirketin kanuni temsilcisi sıfatı ve dolayısıyla şirket adına hareket etme ve şirketi temsil yetkisi bulunmayan … isimli şahsa tebliğ edilmiş, ihbarnamelerin tebliğine ilişkin alındıda bu şahsın şirket ile ilgisine dair herhangi bir belirleme de yapılmamıştır. İhbarnamelerin tebliğinde 213 sayılı Kanun’un 93 ve devamı maddelerde yer alan kuralların tatbiki gerekmektedir. Buna göre, tüzel kişilere yapılacak tebliğin, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine, bunların bulunmaması halinde ise memur ya da müstahdemlerden birine yapılması gerekmektedir. Uyuşmazlıkta, şirket adına düzenlenen ihbarnamelerin şirketi temsil yetkisi bulunmayan şahsa tebliğ edilmesi usule aykırılık taşıdığından vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından itibaren süresi içinde usulüne uygun şekilde tebliğ edilmeyen vergi ve cezalar zamanaşımına uğramıştır.
Bu durumda, zamanaşımına uğraması nedeniyle ortadan kalkan ve kamu alacağının ödemesinden birinci derecede sorumlu olan asıl borçlu şirketten istenemeyecek nitelikte olan söz konusu borcun kamu alacağının ödenmesinden ikinci derece sorumlu olan şirket ortağından tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Bu nedenle, ısrar kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
…. Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararına yönelik temyiz isteminin REDDİNE,
2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/11/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

X – KARŞI OY:
213 sayılı Kanun’un 93 ve devamı maddelerine göre, tüzel kişilere yapılacak tebliğin, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine, bunların bulunmaması halinde ise memur ya da müstahdemlerden birine yapılması gerekmektedir.
Somut olayda asıl borçlu şirket hakkında düzenlenen ihbarnameler, tebliğ tarihi itibarıyla şirketin eski kanuni temsilcisi olan … isimli şahsa şirketin işyeri adresinde tebliğ edilmiştir. Anılan şahsın ihbarnamelerin tebliği tarihi itibarıyla kanuni temsilci sıfatını haiz olmaması ve tebliğ evrakında şirket ile ilgisini ortaya koyacak bir belirlemenin bulunmaması tek başına şirket adına tebligat almaya yetkili olmadığı anlamına gelmeyecektir. Zira, hayatın olağan akışı ve mutad ticari icaplar gereği işyeri adresinde yapılan bir tebligatta tebliğ evrakını alan şahsın tebligatın muhatabıyla herhangi bir ilgisinin bulunmadığı kabul edilemez.
Dolayısıyla, dava konusu ödeme emri ile davacıdan tahsili istenen amme alacağına ilişkin ihbarnamelerin tebliğinin usule aykırı olduğundan söz edilemeyeceğinden, alacağın zamanaşımına uğradığından da söz edilemeyecektir.
Bu durumda, asıl borçlu şirket adına düzenlenen ödeme emirlerinin 19/11/2011 tarihinde şirket müdürü …’e tebliğ edildiği ve dava konusu edilmeyerek kesinleştiği olayda kamu alacağının, şirketten tahsil imkânı ve ilgili olduğu dönemde davacının ortaklık sıfatının bulunup bulunmadığı hususları değerlendirilmek suretiyle ulaşılacak sonuca göre karar verilmek üzere ısrar kararının bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.

XX- KARŞI OY:
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 03/04/1987 tarih ve E:1986/3, K:1987/1 sayılı kararıyla; tahakkuk zamanaşımının geçmesiyle tahsili olanaksız duruma gelen bir vergi borcunun 58. maddede sayılan üç halden “böyle bir borcu olmadığı” yolundaki itiraz nedeni kapsamında düşünülmesinin zorunlu olduğu, dolayısıyla ödeme emrinin tebliği aşamasında, tahakkuk zamanaşımının yargı mercilerince re’sen incelenebileceği ve zamanaşımının varlığı halinde ödeme emrinin iptali yoluna gidilebileceği sonucuna ulaşılmış ve aykırı içtihatların bu doğrultuda birleştirilmesine karar verilmiştir.
Tahakkuk zamanaşımına uğrayan vergi borcunun tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davalarda verilen aykırı içtihatların yukarıda belirtilen doğrultuda birleştirilmesine konu uyuşmazlıktaki somut olaylarda ödeme emirleri amme alacağının asıl borçluları hakkında düzenlenmiştir. Dolayısıyla, amme alacağının asıl borçlusu hakkında düzenlenmeyen, şirket ortağı veya kanuni temsilcisi hakkında düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davalarda Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun anılan kararının dikkate alınması mümkün değildir.
Açıklanan nedenlerle, temyize konu ısrar kararının Danıştay Üçüncü Dairesinin kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeyle bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.