Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 2018/92 E. 2019/536 K. 18.09.2019 T.

DANIŞTAY VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2018/92 E.  ,  2019/536 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2018/92
Karar No : 2019/536

TEMYİZ EDEN (DAVACI) :
VEKİLİ :
KARŞI TARAF (DAVALI) : Aydın Vergi Dairesi Başkanlığı – AYDIN
VEKİLİ :
İSTEMİN KONUSU : … Vergi Mahkemesinin, … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacının ortağı olduğu … Limited Şirketinin ödenmeyen 2005 yılı Ocak ilâ Aralık dönemlerine ilişkin katma değer vergisi ve gecikme faizi ile 2005 Ocak dönemine ilişkin yargı harcı borçlarının tahsili amacıyla şirket ortağı sıfatıyla düzenlenen 12/06/2012 tarihli ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açılmıştır.
… Vergi Mahkemesinin, … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı:
Davacının ortağı olduğu asıl borçlu şirketin 2005 yılı hesap ve işlemlerinin incelenmesi sonucunda şirketin ihtilaflı dönem yasal defter ve belgelerinin yandığı gerekçesiyle incelemeye ibraz edilmemesi nedeniyle katma değer vergisi indirimlerinin reddi ile beyanları yeniden düzenlenerek 2005/Ocak ilâ Aralık dönemleri için salınan vergi ziyaı cezalı katma değer vergilerinin şirkete tebliği üzerine anılan vergi ve cezalar dava konusu edilmiştir.
Mahkeme kararı sonucu tahakkuk eden vergilerin vadesinde ödenmemesi üzerine kamu alacağının tahsili amacıyla şirket adına ödeme emirleri düzenlenerek 26/03/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Bu ödeme emirleri dava konusu edilmediği gibi kamu alacağının vadesinde ödenmemesi üzerine haciz varakaları düzenlenerek şirket hakkında mal varlığı araştırması yapılmıştır. Araştırma neticesinde şirketin üzerinde pek çok haciz şerhi bulunan ve dava konusu borcun tahsilinde değerlendirilemeyeceği açık olan birkaç taşınmaz ve araç bulunduğu, dolayısıyla şirketin borcun tahsiline yetecek mal varlığı bulunmadığı tespit edilmiştir.
İhtilaf konusu dönemde şirket ortağı olan davacı adına kamu alacağının tahsili amacıyla dava konusu ödeme emirleri düzenlenerek tebliğ edilmiştir.
Dosyada mevcut bilgi ve belgelerden davacının ilgili dönemde şirket ortağı olduğu tespit edilen asıl borçlu şirketin adına tahakkuk eden vergilerin kesinleştiği ve söz konusu vergilerin anılan şirketten tahsiline imkan bulunmadığının tespit edildiği anlaşıldığından, söz konusu borçların şirket ortağı sıfatıyla davacıdan tahsili için düzenlenen dava konusu ödeme emirlerinde hukuka aykırılık bulunmamıştır.
Davacı tarafından, defter ve belgenin ibraz edilmemesinin kendisi dışındaki sebeplerden kaynaklandığı, Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde 30/04/2010 tarihinde ilan edilen kararla şirketteki hisselerini 22/04/2010 tarihinde devrettiği ve 28/04/2010 tarihinde çıkan yangın neticesi defter ve belgelerin yanması nedeniyle kanuni temsilci tarafından defter ve belgelerin ibraz edilmemesinden sorumlu tutulamayacağı ileri sürülmüştür. Ancak limited şirketlerde ortağın sorumluluğu doğrudan şirkette hisse sahibi olmaya bağlı bir sorumluluk olup herhangi bir vergilendirme ödevinin yerine getirilip getirilmemesi ile ilişkilendirilebilecek bir yönü bulunmadığından, söz konusu iddia yerinde görülmemiştir.
Yine davacı tarafından hisse devri nedeniyle sorumlu tutulamayacakları öne sürülmüşse de limited şirket ortağının ortaklık ilişkisinin devam ettiği vergilendirme dönemlerine ait olan ve şirketten tahsil imkanı bulunmayan vergi borcundan davacının sermaye hissesi oranında doğrudan doğruya sorumlu olacağı ve ortak olunan vergilendirme dönemlerine ilişkin bu sorumluluğun özel mukavelelerle devredilemeyeceği açık bulunduğundan bahse konu iddiaya da itibar edilmemiştir.
Davacı tarafından öncelikle kanuni temsilcinin takip edilmesi gerektiği ileri sürülmüşse de kanuni temsilcilerin sorumluluğu veya ortakların sorumluluğuna ilişkin kurallara göre kamu alacağının tahsilinde bir öncelik sırası öngörülmemiş bulunduğundan, söz konusu iddia da esasa etkili görülmemiştir.
Şirket hakkında yapılan mal varlığı araştırması sonucunda tespit edilen üç adet taşınmaz ve sekiz adet araç üzerinde daha önceden başka borçlar nedeniyle taşınmaz ve araç değerlerini aşan tutarlarda konulmuş pek çok haciz bulunduğundan ve kıymetleri dava konusu tutarlar karşısında cüzi kaldığından, davacının şirketin malvarlığına başvurulmadığı yönündeki iddiası da yersiz görülmüştür.
Öte yandan, davalı idarenin savunma dilekçesinde yer alan şirketin borç tutarlarına göre davacının hissesi oranında hesaplanan dava konusu miktarlarda herhangi bir hatanın bulunmaması karşısında davacının ödeme emri ile istenilen tutarların sermaye hissesi oranında olmadığı iddiası da yerinde bulunmamıştır.
Davacı tarafından zamanaşımı iddiasında bulunulmuş ise de, takibe konu borçla ilgili tarhiyatın beş yıllık zamanaşımı süresi içinde kalan 2010 yılında gerçekleştirildiği anlaşıldığından, söz konusu iddiada da isabet bulunmamaktadır.
2012/4 sayılı ödeme emrinin yargı harcı yönünden irdelenmesinden ise, 30/11/2011 tarihinde verilen kararda hükmedilen yargı harcına ilişkin olarak, borcun doğduğu ve ait olduğu dönem itibariyle davacının şirkette hissesinin bulunmadığı saptandığından, anılan ödeme emrinin içeriğinde yer alan yargı harcında hukuka uygunluk bulunmamıştır.
Vergi Mahkemesi, bu hukuksal nedenler gerekçeyle, uyuşmazlık konusu 2012/4 sayılı ödeme emrinin … TL tutarındaki yargı harcına ilişkin kısmının iptaline, uyuşmazlık konusu ödeme emrinin kalan kısmının ve diğer ödeme emirlerinin iptali isteminin ise reddine karar vermiştir.
Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesinin, 12/04/2016 tarih ve E:2016/2782, K:2016/2589 sayılı kararı:
213 sayılı Kanunun 10. maddesi ile 6183 sayılı Kanunun 35. maddesinin birlikte değerlendirilmesinden limited şirketin vergi borcunun öncelikle şirketin mal varlığından tahsiline çalışılması, vergi borcunun şirketten tahsilinin olanaksız olduğunun tespit edilmesi halinde ise vergilendirme ile ilgili ödevleri yerine getirmekle sorumlu bulunmasına karşın bu ödevleri yerine getirmeyen kanuni temsilcilerin takip edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Kanuni temsilcinin varlığından da vergi borcu tahsil edilemezse, ancak bu aşamada ortağın ilgili olduğu döneme göre takip edilmesi mümkündür.
Vergi Mahkemesince, uyuşmazlık konusu dönemde asıl boçlu şirket kanuni temsilcisinin kim veya kimler olduğu, dava konusu amme alacaklarının kanuni temsilci nezdinde kesinleştirilerek tahsili yoluna gidilip gidilmediği ve öncelikle asıl borçlu şirket kanuni temsilcisi hakkında usulüne uygun takip yapılıp yapılmadığı araştırıldıktan sonra karar verilmesi gerekmektedir.
Daire bu gerekçeyle kararın redde ilişkin hüküm fıkrasını bozmuş, davalı idarenin karar düzeltme istemini reddetmiştir.
… Vergi Mahkemesinin, … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı: Mahkeme, aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle bozulan kısım yönünden ilk kararında ısrar etmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Olayda, kanuni temsilcinin defter ve belgeleri ibraz etmemesinden kaynaklanan kusur sorumluluğu bulunmakta olup defter ve belgelerin ibraz edilmesi istemini içeren yazının davacının şirket ortaklığından ayrıldığı tarihten sonraki tarihli olduğu, dolayısıyla uyuşmazlık konusu ödeme emirlerinde hukuka uygunluk bulunmadığı ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ … DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin ısrar hükmü yönünden reddi ile işin esası yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Danıştay Dokuzuncu Dairesine gönderilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
20/06/2019 tarihli ve 30807 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 11/12/2018 tarih ve E:2013/1, K:2018/1 sayılı kararında limited şirket tüzel kişiliğinden tahsil edilmeyen veya edilemeyeceği anlaşılan vergi borcunun takip ve tahsiline ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da, kanuni temsilci ile ortak arasında bir öncelik sıralaması bulunmadığından, limited şirketin vergi borcunun tahsilinde ortağın takibine başlanabilmesi için kanuni temsilcinin takibinin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Temyize konu mahkeme kararının asıl borçlu limited şirketten tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacağının tahsili için şirket ortağından önce kanuni temsilcinin takibine gerek bulunmadığı yolundaki ısrar hükmü, yukarıda anılan Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı doğrultusunda olduğundan, aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın değinilen hüküm fıkrasının bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.
Vergi mahkemesi kararı, vergi borcunun şirketten tahsilinin olanaksız olduğunun tespit edilmesi halinde vergilendirme ile ilgili ödevleri yerine getirmekle sorumlu bulunmasına karşın bu ödevleri yerine getirmeyen kanuni temsilcilerin takip edilmesi gerektiği, kanuni temsilcinin varlığından da vergi borcu tahsil edilemezse, ancak bu aşamada ortağın ilgili olduğu döneme göre takip edilmesinin mümkün olduğu, bu nedenle mahkemece, uyuşmazlık konusu dönemde asıl boçlu şirket kanuni temsilcisinin kim veya kimler olduğu, dava konusu amme alacaklarının kanuni temsilci nezdinde kesinleştirilerek tahsili yoluna gidilip gidilmediği ve öncelikle asıl borçlu şirket kanuni temsilcisi hakkında usulüne uygun takip yapılıp yapılmadığı araştırıldıktan sonra karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğundan, uyuşmazlığın esasına ilişkin temyiz incelemesi yapılmamış olup, bu incelemenin Kurulumuzca değil, ilk derece yargı yerince verilen kararları temyizen incelemekle görevli vergi dava dairesince yapılması gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1- Davacının temyiz isteminin ısrar hükmü yönünden REDDİNE,
2- … Vergi Mahkemesinin, … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, davanın reddine ilişkin hüküm fıkrası temyizen incelenmek üzere dosyanın Danıştay Dokuzuncu Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
2577 sayılı Kanunun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/09/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.