Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 2016/552 E. 2016/996 K. 20.10.2016 T.

DANIŞTAY VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2016/552 E.  ,  2016/996 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2016/552
Karar No : 2016/996

Temyiz Eden : … Bakanlığı adına
… Gümrük Müdürlüğü – …
Vekili : Av. …
Karşı Taraf : Tasfiye Halinde … Dış Ticaret Anonim Şirketi
Vekili : Av. …

İstemin_Özeti : Davacı adına tescilli … tarih ve … sayılı serbest dolaşıma giriş beyannamesi kapsamında Libya menşeli olarak beyan edilen eşyaya ilişkin gümrük ve katma değer vergilerinin, genelleştirilmiş tercihler sistemi kapsamındaki tercihli rejim ile tercihsiz rejim arasındaki vergi oranı farkına isabet eden kısmı için verilen teminat mektubunun iadesi istemiyle yapılan başvuru üzerine tesis edilen işleme vaki itirazın reddine dair işlemin iptali ile teminat olarak alınan farkın davalı idareden talep edildiği tarihten itibaren işletilecek faiziyle birlikte iadesi istemiyle dava açılmıştır.
… Vergi Mahkemesi, … gün ve E:… , K:… sayılı kararıyla; 30.12.2001 tarih ve 24626 sayılı Mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanan 2001/3485 sayılı Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi Kapsamında Tercihli Rejimden Yararlanacak Eşyanın Menşeinin Tespitine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı ile bu Kararın uygulanmasına ilişkin Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığının … tarih ve … sayılı yazıları birlikte değerlendirildiğinde, olayda, Form A menşe belgesinin, Libya için uluslararası prosedürün tamamlandığı 18.10.2007 tarihinden itibaren işlemeye başlayan dört aylık süre içerisinde 15.2.2008 tarihinde ibraz edildiği anlaşıldığından, teminat mektubunun iadesi gerekirken, bu talebin reddedilmesinde hukuka uyarlık görülmediği, idareye sunulan teminatın paraya çevrilmediği ve davacı tarafından fazladan ödenen herhangi bir tutar bulunmaması nedeniyle, davacının uhdesi dışında kalan bir para bulunmadığı, bu sebeple mülkiyet hakkının ihlali sonucunu doğuran bir durum gerçekleşmediğinden, faiz isteminde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal etmiş, faiz istemi yönünden ise davayı reddetmiştir.
Gümrük idaresinin temyiz istemini inceleyen Danıştay Yedinci Dairesi, 9.4.2015 gün ve E:2012/3054, K:2015/1945 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7’nci maddesinin 1’inci fıkrası ile 2’nci fıkrasının (b) bendi, 10’uncu maddesinin 1’inci fıkrası ve 11’inci maddesine değindikten sonra; olayda; davacı tarafından teminat mektubunun iadesi istemiyle yapılan başvuru üzerine tesis edilen gümrük müdürlüğü işleminin, Mahkemece idari itiraza tabi bir işlem olarak kabul edildiği; oysa, teminat mektubunun iadesi ile ilgili olarak tesis edilmiş idari davaya konu edilebilecek herhangi bir işlem olmaksızın gümrük müdürlüğüne başvuruda bulunulduğundan, bu başvurunun 2577 sayılı Kanunun 10’uncu maddesi kapsamında yapıldığının ve reddine dair işlemin ise davacının menfaatini etkileyen idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu idari işlem niteliğinde olduğunun kabulünün zorunlu bulunduğu, dolayısıyla, doğrudan dava konusu edilmesi gereken bu işleme karşı 4458 sayılı Gümrük Kanununda öngörülen idari itiraz prosedürünün uygulanması mümkün olmadığından, bu Kanuna göre yapılan itiraz başvurusunun dava açma süresini etkilemesinden söz edilemeyeceği ancak, üst makama yapılan bu başvurunun 2577 sayılı Kanunun 11’inci maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin tartışmasız olduğu, bu bakımdan, teminat mektubunun iadesi istemiyle yapılan başvuru üzerine tesis edilen gümrük müdürlüğü işlemine karşı üst makam olan gümrük başmüdürlüğüne yapılan başvuru ile duran, üst makamın işleminin tebliği ile kaldığı yerden işlemeye devam eden süre geçirilerek açılan davanın, 2577 sayılı Kanunun 15’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca süre aşımı yönünden reddi gerekirken, işin esasının incelenmesi suretiyle sonuçlandırılmasında isabet görülmediği gerekçesiyle kararın temyize konu iptale ilişkin hüküm fıkrasını bozmuş; davacının karar düzeltme istemini reddetmiştir.
… Vergi Mahkemesi, … gün ve E:… , K:… sayılı kararıyla; ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak; kararın, dava konusu işlemin iptaline ilişkin hüküm fıkrası, davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle bozulmuş ise de davacı adına tescilli serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşyadan kaynaklanan vergilerin, genelleştirilmiş tercihler sistemi kapsamındaki tercihli ile tercihsiz rejim arasındaki vergi oranı farkına isabet eden kısmı için verilen teminat mektubunun iadesi istemiyle davacı tarafından davalı idareye yapılan başvurunun reddi üzerine, anılan işlemin iptali istemiyle dava açıldığı, bununla birlikte hak kaybı yaşamamak adına 4458 sayılı Kanunun 242’nci maddesi uyarınca Başmüdürlüğe itiraz başvurusunda bulunulduğu, davalı idare işlemine karşı açılan davada teminat mektubunun iadesi isteminin reddine ilişkin işleme karşı doğrudan dava açılamayacağı, olayda mercii tecavüzü olduğu sonucuna varılarak dava dilekçesi ve eklerinin yetkili idareye tevdii edilmesi üzerine Başmüdürlükçe davacının itiraz başvurusundan bahsedilerek işbu davaya konu işlemin tesis edilmesi üzerine görülmekte olan davanın açıldığı, olayda, teminat mektubunun iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddine dair işlemde kanun yolu ve süresinin gösterilmemesi nedeniyle bu işlemin tebliğ tarihinden itibaren hem süresi içinde dava açıldığı, hem de 4458 sayılı Kanunun 242’nci maddesi kapsamında itiraza tabi bir karar olduğu düşünülerek itiraz edildiği, dolayısıyla davacının üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirerek süresi içinde başvurularını yaptığı, bu aşamadan sonra Mahkemelerince verilen mercine tevdi kararı ve yapılan itiraz sonrasında üst makamca tesis edilen işleme karşı açılan davanın hukuki süreç açısından önceki davadan ayrı değerlendirilmesine olanak bulunmadığı sonucuna varılmış olup davanın süresinde açıldığı kabul edilmek suretiyle işin esasına geçildiği gerekçesiyle ilk kararının bozulan hüküm fıkrasında ısrar etmiştir.
Davalı idare tarafından; davaya konu sürecin davacının bizzat gümrük idaresine yaptığı müracaat üzerine başladığı, Mahkemenin bu süreç devam ederken verdiği mercine tevdi kararının süreci etkilemediği ileri sürülerek ısrar kararının bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti :Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Danıştay Tetkik Hakimi : …

Düşüncesi :Temyiz isteminin ısrar hükmü yönünden reddi ile işin esası yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Danıştay Yedinci Dairesine gönderilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, tebligat işlemleri tamamlandığından yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca karar verilmesine ve duruşma yapılmasına gerek görülmeyerek, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Davacı adına tescilli serbest dolaşıma giriş beyannamesi kapsamında Libya menşeli olarak beyan edilen eşyaya ilişkin gümrük ve katma değer vergilerinin, genelleştirilmiş tercihler sistemi kapsamındaki tercihli rejim ile tercihsiz rejim arasındaki vergi oranı farkına isabet eden kısmı için verilen teminat mektubunun iadesi istemiyle yapılan başvuru üzerine tesis edilen işleme vaki itirazın reddine dair işlemin iptali yolundaki hüküm fıkrasında ısrar eden Mahkeme kararı davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz istemine konu yapılan Vergi Mahkemesi kararının; davanın süresinde açıldığı kabul edilerek esasının incelenmesi gerektiği yönündeki hüküm fıkrası, Danıştay Yedinci Dairesinin bozma kararına uyulmayarak verildiğinden, ısrar hükmü içermektedir. 2575 sayılı Yasanın 38’inci maddesinin 2’nci fıkrasının (a) bendine göre, kararın ısrar hükmü yönünden hukuka uygunluğu konusundaki temyiz incelemesinin Kurulumuzca yapılması gerektiğinden istem incelendi:
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11’inci maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükümlerine yer verilmiştir. Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40’ıncı maddesine, 4709 sayılı Kanunun 16’ncı maddesiyle eklenen ikinci fıkrada ise “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” düzenlemesi yapılmıştır. Bu ek fıkranın gerekçesinde; değişikliğin, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama; hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.
Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idari makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin Anayasal zorunluluk haline getirildiği anlaşılmakta, Anayasanın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır. Bu durum, Anayasa Mahkemesinin 18.10.2003 gün ve E.2003/67, K.2003/88 sayılı kararında; hukukun üstünlüğünün egemen olduğu ve bireyin insan olarak varlığının korunmasını amaçlayan Hukuk Devletinde vatandaşların hukuk güvenliğinin sağlanmasının, Hukuk Devleti ilkesinin yerine getirilmesi zorunlu koşullarından olduğu ve hukuki güvenliğin, statü hukukuna ilişkin düzenlemelerde istikrar, belirlilik ve öngörülebilirlik göz önünde bulundurularak, açık ve belirgin hukuk kuralları yürürlüğe koyup, uygulayarak sağlanacağı şeklinde ifade edilmiştir. Bu bağlamda, Devletin bir kurumu olan gümrük idaresinin de kurduğu idari işlemlerde; işleme karşı başvurulacak kanun yolunu, idari mercii ve başvuru süresini göstermesi gerekmekte olup, bu gereklilik, ilgili makamların takdirinde olmayıp, en üst hukuki norm olan Anayasanın bağlayıcılığının zorunlu bir sonucudur. Diğer yönden, uygulama yasalarında bu zorunluluğu öngören bir düzenleme bulunmayan durumlarda, Anayasanın 40’ıncı maddesinin ikinci fıkrasının, doğrudan uygulanabilirliği sorunu yönünden de değerlendirme yapılması gereklidir. Bilindiği gibi Anayasa kuralları, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, yasalarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesinin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel yasa ya da yürürlükteki yasalarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 40’ıncı maddesinin ikinci fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 8.12.2004 tarihinde verdiği E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; 5225 sayılı Yasada, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasanın 40’ıncı maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk nedeniyle her yasada özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasanın 40’ıncı maddesinin ikinci fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.
Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasanın 40’ıncı maddesinin ikinci fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idari veya yargı mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmesi zorunludur.
Her ne kadar, doğrudan dava konusu edilmesi gereken işleme karşı 4458 sayılı Gümrük Kanununda öngörülen idari itiraz prosedürünün uygulanması mümkün olmadığından, bu Kanuna göre yapılan itiraz başvurusunun dava açma süresini etkilemesinden söz edilemeyeceği ancak, üst makama yapılan bu başvurunun 2577 sayılı Kanunun 11’inci maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin tartışmasız olduğu, bu bakımdan, teminat mektubunun iadesi istemiyle yapılan başvuru üzerine tesis edilen gümrük müdürlüğü işlemine karşı üst makam olan gümrük başmüdürlüğüne yapılan başvuru ile duran, üst makamın işleminin tebliği ile kaldığı yerden işlemeye devam eden süre geçirilerek açılan davanın, 2577 sayılı Kanunun 15’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca süre aşımı yönünden reddi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmişse de dosyada bulunan 20.6.2011 tarihli gümrük idaresi işleminde, bu işleme karşı başvurulacak yargı mercii veya idari makamın ve başvuru süresinin gösterilmediği saptanmaktadır. Bu durum, Anayasanın 40’ıncı maddesinin ikinci fıkrasına ilişkin gerekçede belirtildiği gibi son derece karışık olan mevzuat karşısında bireylerin yargı yeri ve idari makamlar önünde haklarını sonuna kadar arayabilmelerini olanaklı kılmak amacıyla öngörülen zorunluluğa aykırı ve dolayısıyla, Anayasanın 36’ncı maddesinde öngörülen hak arama hürriyetini sınırlayıcı bir sonuç doğurmuş ve Anayasanın temel hak ve hürriyetlerin korunmasını düzenleyen 40’ıncı maddesine açıkça aykırılık yaratmıştır.
Başvuru mercii ve süresi gösterilmeyen yazılı bildirim süreyi başlatmayacağı için davanın süresinde açılmadığından söz edilmesine olanak bulunmadığından, temyiz istemine konu yapılan kararda, ısrar hükmü yönünden sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamıştır.
Vergi mahkemesi kararının dava incelenerek verilen dava konusu işlemin iptaline ilişkin hüküm fıkrası üzerinde daha önce temyiz merciince temyiz incelemesi yapılmamıştır. Israr hükmü içermeyen sözü edilen hükmün hukuka uygunluğu konusundaki yargısal denetimin, ilk derece yargı yerince verilen kararları temyizen incelemekle görevli vergi dava dairesince yapılması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin ısrar hükmü yönünden bu nedenle reddine, kararın, davaya konu işlemin iptaline ilişkin hüküm fıkrası temyizen incelenmek üzere dosyanın, Danıştay Yedinci Dairesine gönderilmesine, 20.10.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

X – KARŞI OY
Temyiz isteminin ısrar hükmü yönünden reddi ile işin esası yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Danıştay Yedinci Dairesine gönderilmesi gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.