Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 2011/573 E. 2013/204 K. 29.05.2013 T.

Vergi Dava Daireleri Kurulu         2011/573 E.  ,  2013/204 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2011/573
Karar No : 2013/204

Temyiz Eden: … Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf: …

İstemin Özeti: Davacının, ortağı olduğu … Limited Şirketinin vergi borçları nedeniyle sahibi olduğu gayrimenkul ile bu gayrimenkul üzerinden elde ettiği kira gelirine uygulanan haczin iptali istemiyle dava açılmıştır.
Davayı inceleyen … Vergi Mahkemesi, … günlü ve E:…, K:… sayılı kararıyla; haciz bildirisinin davacıya ait gayrimenkulün kiracısı olan şirkete tebliğ edilmesi ve davacıya Vergi Usul Kanununda öngörüldüğü şekilde tebligat yapılmaması karşısında, dava dilekçesinde belirtilen öğrenme tarihine göre süresinde dava açıldığından, davalı idarenin süreye ilişkin iddiasına itibar edilemeyeceği, ortağı bulunduğu … Limited Şirketi adına Nisan 2000 dönemi için salınan ve yapılan başvuru üzerine 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu kapsamında yapılandırılan gelir (stopaj) vergisi, fon payı ve vergi ziyaı cezasından oluşan …-TL tutarındaki kamu alacağının tahsili amacıyla şirket adına düzenlenen ödeme emrinin 5.4.2007 tarihinde tebliği üzerine 1.5.2007 tarihinde haciz varakası tanzim olunduğu, şirket tarafından 19.9.2006 tarihinde verilen mal bildiriminde gösterilen …’te bulunan fabrika binası ve arsasından müteşekkil taşınmazın davacı adına tapu sicilinde kayıtlı olduğunun anlaşılması ve rehinli olduğundan gayrimenkul satışının gerçekleştirilememesi sonucu, söz konusu taşınmazın kiracısı konumunda bulunan … Taşımacılık A.Ş.’ye 30.5.2006 tarih ve … sayılı haciz bildirisi gönderilerek, …-TL olduğu belirtilen kamu alacağından dolayı gayrimenkulden elde edilen kira geliri üzerine haciz konulduğunun bildirildiği, davacı tarafından ise, borcun şirketten tahsili yolu tüketilmeden ve şirketteki hissesi dikkate alınmadan haciz uygulanmasının dayanaksız olduğu ileri sürülerek haciz işleminin iptali istemiyle dava açıldığı, davalı idarece dosyaya ibraz edilen belge ve bilgilere göre, şirket ortağı sıfatıyla borcun davacıdan tahsili amacıyla 6183 sayılı Kanunun 35’inci maddesine istinaden 26.6.2007 tarihli ve … sayılı ödeme emrinin ve buna istinaden 6.7.2007 tarihli haciz varakasının düzenlenmiş olduğu görülmekte ise de, haciz işleminin dayanağı olan ödeme emrinin tebliğine ilişkin olarak gönderilen alındının aynı şirketin diğer ortağı olan … adına düzenlenen ödeme emirlerine ilişkin bulunduğu ve bizzat anılan şahsa tebliğ edildiği, dolayısıyla davacıya ödeme emri tebliğ edilmemiş olduğu gibi, ilgili ödeme emirleri ve haciz varakalarında şirket borcu …-TL gösterildiği halde, haciz bildirisinde söz konusu tutarın çok üzerinde bulunan …-TL kamu alacağı tutarının yazılı olduğunun anlaşıldığı, diğer taraftan, davalı idare savunmasında ve Mahkemelerinin 13.2.2008 ve 17.3.2008 tarihli ara kararlarına gönderilen cevap yazılarında; dava konusu haczin, davacının ortak sıfatıyla takibi aşamasına ilişkin olarak değil, borcun doğrudan şirketten tahsilini teminen şirket nezdinde devam eden cebri takibat aşamasında konulduğu belirtildiğinden, davacının şahsına ait bulunduğu tartışmasız olan gayrimenkul ve bu gayrimenkulden sağladığı kira gelirinin, şirket tüzel kişiliğine ait bir mal ve alacak niteliği taşımadığı dikkate alındığında, daha önce mal bildiriminde gösterilmiş olsa dahi, borcun şirketten takibi aşamasında şirket ortağı olan davacıya ait taşınmaz ve buna bağlı gelirinin haczedilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle iptal etmiştir.
Vergi idaresinin temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesi, 29.3.2011 günlü ve E:2008/3795, K:2011/884 sayılı kararıyla; davacının %30 paylı ortağı olduğu … Limited Şirketi adına 1999 ve 2000 yılları için salınan vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi, ek kurumlar vergisi, gelir (stopaj) vergisi, geçici vergi, fon payı ve katma değer vergisinin, 4811 sayılı Yasa kapsamında yapılandırılmasına karşın vadesinde ödenmemesi üzerine şirket adına 2004 tarihli ödeme emirlerinin düzenlendiği ve gerek şirket tüzel kişiliği gerek ortaklarla ilgili olarak başlatılan mal varlığı araştırmasında davacıya ait olup dava konusu haciz işleminin konusunu oluşturan … Köyü 2271 nolu parseldeki gayrimenkulüne davalı idarenin 24.12.2004 tarih ve 46892 sayılı yazısına istinaden ilgili tapu sicil müdürlüğünce haciz konulduğu, bu kez aynı gayrimenkulün şirket tüzel kişiliğince şirket borçlarına karşılık olarak 19.9.2006 tarihli mal bildiriminde gösterildiği, üzerinde başka haciz şerhleri bulunması ve bir bankaya rehinli olması nedeniyle satışı gerçekleştirilemeyen bu gayrimenkulün davacı tarafından kiraya verildiğinin saptanması üzerine, davalı idarece kiracı konumundaki … Taşımacılık Anonim Şirketi adına, şirket tüzel kişiliğinin … liralık borcu nedeniyle davacının kiracı şirketten olan tüm hak ve alacaklarının haczedildiğini duyuran 30.5.2006 tarih ve 29639 sayılı haciz bildirisinin düzenlendiği, davacının sözü edilen bu haciz bildirisi üzerine, şirketteki payının hisse devriyle birlikte %1’e düştüğünü belirterek, şirket tüzel kişiliğine ait vergi borcundan bu paya isabet eden kısmın hesaplanması ve kira gelirine belirlenen borç tutarında haciz konulması istemiyle 27.6.2007 tarihinde kayıt gören dilekçeyle davalı idareye başvuruda bulunduğunun anlaşıldığı, davacıya ait olmakla birlikte şirket tüzel kişiliğince şirket borçlarına karşılık olarak 19.9.2006 tarihli mal bildiriminde gösterildiği tartışmasız olan gayrimenkulün davalı idarece haczolunacağı 6183 sayılı Yasanın 62’nci; bu haczin gayrimenkulün hasılat ve menfaatlerine de şamil olacağı ise aynı Yasanın 88’nci maddesiyle getirilen düzenlemenin gereği olduğu, vergi mahkemesince, davanın kira gelirine uygulanan hacze ilişkin kısmının süresinde davaya konu yapıldığı sonucuna varılarak, gayrimenkul ve kira gelirinin, şirkete ait mal ve alacak niteliği taşımadığı ve mal bildiriminde gösterilmiş olsa dahi borcun şirketten tahsili aşamasında haczedilemeyeceği gerekçesiyle gerek gayrimenkul gerek kira gelirine uygulanan haczin kaldırılmasına karar verilmiş ise de, kararın; kira gelirinin haczedildiğinden, temyiz aşamasında dosyaya sunulup davalı idare kayıtlarında 27.6.2007 tarihinde işlem gördüğü anlaşılan dilekçe tarihi itibarıyla haberdar olduğu anlaşılan davacı tarafından, davanın sözü edilen hacze ilişkin kısmının yasal süresinde davaya konu edilip edilmediği ve davalı idarece söz konusu gayrimenkul ve kira gelirinin, davacının şirket ortağı olarak takibi aşamasında değil kamu alacağının şirketten tahsili aşamasında ve belirtilen düzenlemeler gereği haczedildiği göz önünde bulundurularak yeniden bir karar verilmek üzere bozulması gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur.
Bozma kararı üzerine … Vergi Mahkemesi, … günlü ve E:…, K:… sayılı kararıyla; temyiz aşamasında davacı tarafından dosyaya sunulan ve davalı idare kayıtlarında 27.6.2007 tarihinde işlem gördüğü anlaşılan dilekçede, davacının sahibi olduğu taşınmazdan elde ettiği kira gelirine uygulanan haciz işleminden dilekçe tarihi itibarıyla haberdar olduğu anlaşıldığından ve bu tarihten itibaren söz konusu haciz işlemine karşı dava açma süresinin son günü olan 26.7.2007 tarihi geçirilmek suretiyle otuz günlük süre bittikten sonra 12.11.2007 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 35, 54, 55 ve 62’nci maddeleri hükümlerine göre, vadesinde ödenmeyen alacakların öncelikle yükümlülere ödeme emri ile tebliğ edileceği, tebliğ edilen ödeme emrine konu kamu alacağının ödenmemesi durumunda, ya borçlunun mal bildiriminde göstermiş olduğu ya da idarenin tespit ettiği, borçluya ait menkul ve gayrimenkuller üzerinde haciz uygulamasına geçileceğinin açık olduğu, dolayısıyla, borçluya ait olmayan herhangi bir malın haczinin mümkün olmadığı, nitekim; aynı Kanunun 59’uncu maddesinde mal bildiriminin, “borçlunun gerek kendisinde, gerekse üçüncü şahıslar elinde bulunan mal, alacak ve haklarından borcuna yetecek miktarın, nevini, mahiyetini, vasfını, değerini ve her türlü gelirlerini veya haczi kabil mal veya geliri bulunmadığını ve yaşayış tarzına göre geçim kaynaklarını ve buna nazaran borcunu ne suretle ödeyebileceğini yazı ile veya sözle tahsil dairesine bildirmesi” olarak tanımlandığından, mal bildirimine ancak borçlunun mülkiyetine ait bir malın konu edilebileceği, bu malın borçlunun veya üçüncü şahısların elinde olmasının önem taşımadığı, ancak borçluya ait olmayan herhangi bir mal, alacak veya hakların, mal bildirimine konu edilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varıldığı, dolayısıyla, borçluya ait olmayan malın mal bildiriminde gösterilmiş olması, bu malın haczedilmesini gerekli kılmayacağı gibi, eğer mala haciz uygulanmış ise haciz işlemini de hukuka aykırı hale getireceği, davacıya şirket borcuna ilişkin herhangi bir ödeme emrinin tebliğ edilmediği, dolayısıyla şirket ortağı olan davacı bakımından kesinleşmiş bir borcun bulunmadığı ve kesinleşmeyen borcun tahsili amacıyla da davacının mal varlığına haciz konulamayacağı, şirket ortağı olan davacıya ait olup, şirket tüzel kişiliğine ait bir mal niteliği taşımayan taşınmazın, şirket nezdinde devam eden cebri takibat aşamasında, henüz ortağın takibatı safhasına geçilmeden haczedilmesinin hukuki dayanağının bulunmadığı, öte yandan, 6183 sayılı Kanunun 59 ve 62’nci maddeleri hükümlerine göre, şirkete ait olmayan bu taşınmazın şirket tarafından verilmiş bulunan mal bildiriminde gösterilmiş olmasının, şirket hakkında yürütülen takibat safhasında söz konusu taşınmaza uygulanan haczi meşru kılmayacağının da açık olduğu, kaldı ki, olayda mal bildiriminin 19.9.2006 tarihinde verildiği, ancak haczin, mal bildirim tarihinden önce 27.12.2004 tarihinde uygulandığı görüldüğünden, söz konusu mal bildiriminin dava konusu haciz işleminin tesisinde herhangi bir katkısının bulunmadığının da anlaşıldığı, ayrıca, davalı idarenin 24.12.2004 tarih ve 46892 sayılı yazısı üzerine ilgili tapu sicil müdürlüğünce davacıya ait taşınmaza 27.12.2004 tarihinde haciz şerhi konulmadan önce şirkete tebliğ edilmesi gereken ödeme emirlerinin, hacizden sonraki 5.4.2007 tarihinde şirkete tebliğ edildiği dosyadaki mevcut tebliğ alındısından anlaşıldığından, ödeme emri tebliği suretiyle borç kesinleşmeden uygulanan haciz işleminde bu nedenle de hukuka uyarlık bulunmadığı, gerekçesiyle kısmen bozma kararına uyarak davanın taşınmazdan elde edilen kira gelirine konulan haciz işlemine ilişkin kısmını süre aşımı nedeniyle reddetmiş; kısmen de bozma kararına uymayarak taşınmaza konulan haciz işleminin iptali yönünden ilk kararında ısrar etmiştir.
Israr kararı vergi idaresi tarafından temyiz edilmiş, borçlu şirketin mal bildiriminde gösterilen taşınmaza uygulanan hacizde hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi: …
Düşüncesi: Davanın taşınmazın kiralanmasından elde edilen gelire uygulanan hacze ilişkin kısmının bozma kararına uyularak süre aşımı nedeniyle reddedildiği anlaşıldığından, bu aşamada ısrar, taşınmazla ilgili haczin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptali yönündeki hüküm fıkrasına ilişkindir.
Davacının ortağı olduğu limited şirket tarafından verilen ve hacze konu taşınmazı da kapsayan mal bildiriminin daha önce uygulanan hacze hukuken dayanak olması mümkün olmadığından uyuşmazlığın çözümünde haczin 6183 sayılı Kanun hükümlerine uygun şekilde gerçekleşip gerçekleşmediğinin esas alınması gerekir.
Asıl borçlu şirketle ilgili takibat kapsamında davacının taşınmazına 6183 sayılı Kanunun kamu alacağının takibi ile ilgili öngördüğü işlemlere dayanmaksızın uygulanan haciz işleminde hukuka uygunluk bulunmadığından temyiz isteminin bu gerekçeyle reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Ortağı olduğu limited şirketin vergi borçları nedeniyle sahibi olduğu taşınmaz ile bu taşınmazdan elde edilen kira gelirine uygulanan haciz işleminin iptali yönündeki karara yöneltilen temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesinin bozma kararına uyulmayarak verilen taşınmaza uygulanan haczin iptali yönündeki hüküm fıkrası vergi dairesi müdürlüğü tarafından temyiz edilmiştir.
Vergi mahkemesinin ısrar hükmü, borçluya ait olmayan malın mal bildiriminde gösterilmiş de olsa haczedilmesinin hukuka aykırı olduğu; şirket borcuna ilişkin herhangi bir ödeme emri tebliğ edilmeden şirket ortağı davacı bakımından kesinleşmiş olmayan borcun tahsili amacıyla şirket hakkında yürütülen cebri takibat aşamasında davacıya ait taşınmazın haczedilmesinin hukuki dayanağının bulunmadığı ve şirkete ödeme emri tebliği suretiyle borç kesinleşmeden uygulanan haciz işleminde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesine dayanmaktadır.
Davacının ortağı olduğu limited şirket tarafından verilen ve hacze konu taşınmazı kapsayan mal bildiriminin daha önce uygulanan hacze hukuken dayanak olması mümkün olmadığından, uyuşmazlığın çözümünde haczin şirket hakkında yürütülen cebri takibat kapsamında 6183 sayılı Kanun hükümlerine uygun şekilde gerçekleşip gerçekleşmediğinin esas alınması gerekir.
Gerçek bir teslim veya ifaya dayanmayan faturaların yasal defterlere aktarılması nedeniyle doğan ve 4811 sayılı Yasa kapsamında yapılandırılan borçların vadesinde ödenmemesi nedeniyle şirket adına 17.12.2004 tarihinde ödeme emri düzenlenmiş, ancak, yaklaşık üç yıl sonra 5.4.2007 tarihinde tebliğ edilmiş, bu arada 27.12.2004 tarihinde şirket ortağı olan davacının taşınmazına davaya konu haciz uygulanmıştır.
Ortağı olduğu limited şirketin vergi borçları nedeniyle davacı hakkında dava konusu haciz işleminden önce başlanmış ve yürütülen bir cebri takibatın bulunmadığı ihtilafsızdır.
Davacının, ortağı olduğu asıl borçlu şirkete tebliğ edilmiş bir ödeme emrine dayanmaksızın ve 6183 sayılı Yasa hükümleri kapsamında hakkında cebri takibata başlanmaksızın asıl borçlu şirketle ilgili takibat kapsamında taşınmazına uygulanan haciz işleminde, hukuka uygunluk bulunmamıştır.
Temyiz isteminin bu nedenle reddine, 29.5.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

X-KARŞI OY
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, ısrar kararının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından, davalı idare isteminin bu nedenle reddi gerektiği oyu ile kararın gerekçesine katılmıyoruz.

XX-KARŞI OY
Temyiz başvurusu; … Limited Şirketinin ödenmeyen vergi borçları nedeniyle davacının gayrimenkulüne haciz konulması yolunda tesis edilen işlemi istemin özeti bölümünde yazılı gerekçeyle iptal eden mahkeme kararının bozulması istemine ilişkindir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 62’inci maddesinde; borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarının tahsil dairesince haczolunacağı; 64’üncü maddesinde ise; haciz muamelelerinin, tahsil dairelerince düzenlenen ve alacaklı amme idaresinin, mahalli en büyük memuru veya tevkil edeceği memur tarafından tasdik edilen haciz varakalarına dayanılarak yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Öte yandan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2’nci maddesine göre de; idari yargı yerlerinde idari dava açılabilmesi, ortada, bir idari uyuşmazlık olması ve bu idari uyuşmazlığın da İdarenin kamu hukuku alanında yapmış olduğu idari işlem veya eylemden ya da idari sözleşmeden kaynaklanmış bulunması gerekmektedir.
Olayda, davacının gayrimenkulüne uygulanan haczin, davacı adına alınmış bir haciz varakasına dayanmadığı hususu tartışmasızdır.
Bu şekilde; yani, 6183 sayılı Kanunun yukarıda sözü edilen 64’üncü maddesi uyarınca davacı adına alınmış bir haciz kararı (varakası) olmadan konulan haciz, herhangi bir idari işlemin uygulanması niteliğinde olmadığından; Borçlar Kanunu anlamında haksız fiil oluşturan el atmadan ibarettir ve dolayısıyla Özel Hukuk hükümlerinden kaynaklanan ve adli yargı yerince çözümlenmesi gereken bir uyuşmazlığa neden olmaktadır. Uyuşmazlık Mahkemesinin kararları da, herhangi bir idari işleme dayanmayan, onun uygulaması (icrası) niteliğinde olmayan el atmalardan doğan uyuşmazlığın, Özel Hukuk hükümlerine göre adli yargı yerince çözümleneceği yolundadır.
Bu bakımdan; idari yargının görev alanına girmeyen uyuşmazlık hakkında Vergi Mahkemesince inceleme yapılarak işlemin iptaline ilişkin hüküm fıkrası, anılan 2577 sayılı Kanunun 49’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde öngörüldüğü şekilde, Mahkemece, görevi dışında işe bakılarak kurulmuş hüküm niteliğindedir.
Açıklanan nedenle; temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.