Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 2008/670 E. 2009/173 K. 17.04.2009 T.

Vergi Dava Daireleri Kurulu         2008/670 E.  ,  2009/173 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 2008/670
Karar No: 2009/173

Temyiz Eden: …
Vekili: …
Karşı Taraf: … Vergi Dairesi Müdürlüğü

İstemin Özeti: Eylül 1997 döneminde maliyetlerine dahil ettiği gerçek bir emtia teslimine dayanmayan faturalardaki vergileri indirim konusu yapması nedeniyle katma değer vergileri indirimleri kabul edilmeyen davacı adına aynı dönem için resen salınan kaçakçılık cezalı katma değer vergisinin gecikme faiziyle tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emri dava konusu yapılmıştır.
Davayı inceleyen … Vergi Mahkemesi, …günlü ve E: …, K: … sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7’nci maddesinin 1’inci fıkrası, 14’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasının (e) bendi, 15’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendi ile 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 58’inci maddesinin 1’inci fıkrasındaki kurallara göre beyannamelerini vermeyen ve vergi idaresine bildirmeksizin iş yeri adresini terk eden davacı adına düzenlenen 10.7.2000 günlü ihbarnamenin bilinen adreslerinde tebliğ edilememesi nedeniyle ilan yoluyla tebliğ edildiği, ikametgah belgesinde “…” olarak gösterilen adresin tebligata elverişli olmadığının …Mahallesinde “…” numaralı sokak bulunmadığına ilişkin 14.5.1998 tarihinde düzenlenen adres tespit tutanağıyla saptandığı, “…” adresinden Eylül 1997 tarihi itibarıyla ve 31.12.1997 tarihinde ayrıldığının ve yeni adresinin bilinmediğinin 5.10.1999, 9.8.2000 ve 6.11.2002 tarihli yoklama tutanaklarıyla tespit edildiği, işyeri adresi olan “…” adresinde bulunamadığının 21.10.2002 tarihli tutanakla tespit edildiği, idarenin daha sonra bilgisine giren “…” adresinde tanınmadığı, dava dilekçesine ekli vekaletnamede gösterilen “…” adresini 1998 yılında terk ettiğinin 27.1.2004 tarihli yoklama tutanağı ile tespitli olduğu, idarece bilinen tüm adreslerinde bulunamadığı saptanan davacı adına düzenlenen ihbarnamenin 13.7.2000 günlü yerel …Gazetesinde ve 5.7.2002 tarihli … Gazetesinde, ödeme emirlerinin ise … Gazetesi ile 15.7.2004 tarihinde ulusal çapta yayımlanan … Gazetesinde yayımlanarak ilanen tebliğ edildiği, davacının, ödeme emrinin ilanen tebliğ edildiği tarihten sonra 28.2.2005 tarihinde idareye yaptığı başvuruya verilen yanıt üzerine dava açtığı, bu tespitler doğrultusunda tebliğin usulüne uygun olduğu ve başvuru üzerine verilen cevabın tebligatı yeniden ihya etmeyeceği sonucuna varıldığından, ilanen tebliğ tarihine göre süresinden sonra açılan davanın esası hakkında karar verilmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle ve süre aşımı nedeniyle davayı reddetmiştir.
Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi, 28.9.2006 günlü ve E:2005/4329, K:2006/3535 sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 101’inci, 102’nci, 103’üncü ve 107’nci maddelerine göre ilan yoluyla tebliğ, mükellef adresinin bilinmemesi halinde başvurulacak bir tebliğ şekli olduğundan mükellefin bilinen adreslerinde bulunamadığı usulüne uygun şekilde tespit edilmedikçe, yükümlülere bu yolla yapılacak tebliğin hüküm ifade etmeyeceği, vergi ve cezalara ilişkin ihbarname ve ödeme emri davacının bilinen adreslerinde tebliğ edilemediğinden ilanen tebliğ edilmesine karşın, davacının 28.4.1997 tarihinde davalı vergi dairesine yaptığı mükellefiyet tesisine ilişkin başvuru sırasında ikamet adresi olarak bildirdiği “…” adresine hiç tebligat çıkarılmadığı gibi bu adreste bulunmadığına dair herhangi bir tesbit de yapılmadığı, 14.5.1998 tarihinde ikametgah belgesinde yer alan “…” adresinde arandığında bu mahallede “667” numaralı bir sokak bulunmadığını tespit eden tutanağın davacının bilinen adresinde bulunmadığını gösteren tespitler arasında sayıldığı, diğer ikamet ve iş yeri adresinde bulunmadığına ilişkin bir takım tespitler ile ihbarnamenin tebliğ edilmediğinden söz edilerek ilanen tebliğat yapıldığı, tarh dosyasında bulunan ve mükellefiyet kaydı yapılırken bildirilen adrese hiç tebligat çıkarılmadan ve bu adreste aranıp bulunmadığına ilişkin bir tespit yapılmadan ilanen tebliğ yapılması Vergi Usul Kanununun değinilen kurallarına aykırı olduğundan ve tebliğ işlemleri usulüne uygun şekilde tamamlanmadığından kesinleşmiş bir kamu alacağından söz edilemeyeceği, ıttıla tarihine göre davanın süresinde açıldığı gerekçesiyle kararı bozmuş; vergi idaresinin karar düzeltme istemini 4.7.2007 günlü ve E:2007/1549, K:2007/2725 sayılı kararıyla, reddetmiştir.
Bozma kararına uymayan …Vergi Mahkemesi, … günlü ve E:…, K:… sayılı kararıyla; ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak, davalı idarece karar düzeltme istemine ilişkin dilekçenin ekinde sunulan, 8.10.2001 günlü adres tespit tutanağına göre, davacının, “…” adresinde ve muhtarlık kayıtlarında bulunmadığı ve tanınmadığının usulüne uygun olarak tespit edildiği, bu tespitin de, ihbarnamenin düzenlenmesinden sonra ve ilanen tebliğden önce yapıldığı gerekçesiyle ilk kararında ısrar etmiştir.
Israr kararı davacı tarafından temyiz edilmiş, mükellefiyet kaydı yapılırken bildirilen adrese tebliğ yoluna başvurulmadan yapılan ilanen tebligatın usulüne uygun olmadığı ileri sürülerek bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hâkimi …’ün Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar ısrar kararının bozulmasını sağlayacak durumda görülmediğinden istemin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: … Vergi Mahkemesince verilen … tarih ve E: …, K: …sayılı “ISRAR” kararının temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
6183 sayılı Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 8’inci maddesinde, aksine bir hüküm olmadıkça bu kanuna göre tebliğ yapılmasında Vergi Usul Kanunundaki kuralların uygulanması öngörülmüştür. 213 sayılı Vergi Usul Kanununun tebliğlerin yapılmasına ilişkin adresleri düzenleyen 101’inci maddesine göre, bilinen adreslerin, mükellef tarafından işe başlamada, adres değişikliğinde, işi bırakmada, vergi beyannamelerinde bildirilen, yoklama fişinde tesbit edilen, vergi mahkemesinde açılan dava dilekçelerinde ve cevaplarda gösterilen, ilgilinin imzası bulunmak şartıyla yetkili memurlar tarafından bir tutanakla tesbit edilen bina ve arazi vergilerinde komisyonlarca tahrir varakalarında tespit edilen adresler olduğu ve mektupların gönderilmesinde bu adreslerden tarih itibarıyla tebligat yapacak makama en son bildirilmiş veya bu makamca tesbit edilmiş olanın nazara alınacağı; 103’üncü maddesinde ise, muhatabın adresi hiç bilinmezse, muhatabın bilinen adresi yanlış veya değişmiş olur ve bu yüzden gönderilmiş olan mektup geri gelirse, başkaca sebeplerden dolayı posta ile tebliğ yapılmasına imkan bulunmazsa ve yabancı memleketlerde bulunanlara tebliğ yapılmasına imkan bulunmazsa tebliğin ilan yoluyla yapılacağı; ilanın şeklini düzenleyen 104’üncü maddede, ilan yazısı tebliğ yapan vergi dairesinin ilan koymaya mahsus mahalline asılacağı ve 3’üncü bende göre ilana çıkarılacağı, tebliğin konusunun, her biri için ayrı ayrı olmak üzere, bir milyar liradan az vergi veya vergi cezasına ilişkin olması halinde ayrıca 3’üncü bende göre ilan yapılmayacağı ve ilan yazısının askıya çıkarıldığı tarihi izleyen onbeşinci günün ilan tarihi olarak kabul edileceği, ilan yazısının bir suretinin mükellefin bilinen son adresinin bağlı olduğu muhtarlığa gönderileceği, ilânen yapılan tebliğin konusu birmilyar ila yüzmilyar lira arasındaki vergi veya vergi cezasına ilişkin olduğu takdirde ilanın, ilgili vergi dairesinin bulunduğu yerin belediye sınırları içinde çıkan bir veya daha fazla gazetede yayımlanacağı, tutarın yüzmilyar lirayı aşması halinde ilanın, Türkiye genelinde yayın yapan günlük gazetelerden birinde ayrıca yapılacağı kurala bağlanmıştır.
Bu hükümlerden, 6183 ve 213 sayılı Yasalar uyarınca tebliğlerin mükelleflerin bilinen adreslerinde yapılacağı, bilinen adresin ise yükümlüler tarafından mükellefiyetlerinin bulunduğu idareye en son bildirilen veya ilgili idare tarafından tespit edilen adres olduğu, yükümlünün adresi yanlış olursa veya postayla tebligat yapılamazsa tebliğin 104’üncü maddede açıklanan şekilde ilanen yapılabileceği sonucuna varılmaktadır.
Tebliğin yapılacağı tarihten önce bilinen adreslerinden hiçbirinde bulunamayan ve başka bir adresi de saptanamayan davacının, evvelce değiştirdiği anlaşılan işe başlamada bildirilen ikamet adresine posta yoluyla tebliğe başvurulmasına, Vergi Usul Kanununun 101’inci maddesindeki açık düzenlemeden dolayı gerek ve yarar bulunmadığından, davacının temyiz iddiası, aynı hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca Kurulumuzca da uygun bulunan ısrar kararının bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.
Bu nedenlerle temyiz isteminin reddine, 17.4.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

X – K A R Ş I O Y
Temyiz isteminin kabulüyle, ısrar kararının Danıştay Dokuzuncu Dairesinin bozma kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.

Ö Z E T
Bilinen adreslerinden hiçbirinde bulunamayan ve başka bir adresi de saptanamayan davacının evvelce değiştirdiği anlaşılan işe başlamada bildirilen ikamet adresine posta yoluyla tebliğe başvurulmasına gerek ve yarar bulunmadığından, ilanen tebliğ yoluna gidilmesinde ve ödeme emrine karşı ilanen tebliğ tarihine göre yasal süreden sonra açılan davanın reddinde hukuka aykırılık bulunmadığı hk.