Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 2008/378 E. 2009/135 K. 20.03.2009 T.

Vergi Dava Daireleri Kurulu         2008/378 E.  ,  2009/135 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 2008/378
Karar No: 2009/135

Kararın Düzeltilmesini İsteyen: Maliye Bakanlığı
Karşı Taraf: … Limited Şirketi
Vekili: …

İstemin Özeti: Dava; 4.9.2004 gün ve 25573 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 85 sayılı Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 2.1.1’inci maddesinin 2’nci fıkrasının “Diğer taraftan, sözü edilen istisna serbest bölgelerde yürütülen faaliyetlerden elde edilen kazançlara ilişkin olduğundan, serbest bölgelerde elde edilmiş olsa dahi faiz, repo ve benzeri faaliyet dışı gelirlere teşmil edilebilmesi mümkün değildir…” şeklindeki düzenlemesinin iptali istemiyle açılmıştır.
Davayı inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi, 26.12.2006 günlü ve E:2005/1890, K:2006/3186 sayılı kararıyla; 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun muafiyet ve teşvikler başlıklı 6’ncı maddesinde, serbest bölgelerin gümrük bölgesi dışında sayılacağı, bu bölgelerde gümrük ve kambiyo mükellefiyetine dair mevzuat hükümlerinin uygulanamayacağı hükmüne yer verilmiş, aynı Kanuna 5084 sayılı Kanunun 9’uncu maddesiyle eklenen geçici 3’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanuna göre kurulan serbest bölgelerde faaliyette bulunmak üzere ruhsat almış mükelleflerin, bu bölgelerde gerçekleştirdikleri faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazançların, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla faaliyet ruhsatlarında belirtilen süre ile sınırlı olmak üzere gelir ve kurumlar vergisinden müstesna olduğunun hükme bağlandığı, bu düzenlemelere ilişkin açıklamalar getirmek üzere Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan 85 sayılı Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 2.1.1’inci maddesinin birinci fıkrasında, istisnanın, sadece faaliyet ruhsatlarında belirtilen süre ile sınırlı olmak üzere serbest bölgelerde yürütülen faaliyetlerden elde edilen kazançlara ilişkin olduğu, dolayısıyla, serbest bölgelerde şubesi bulunan mükellefler ile işyeri, kanuni yada iş merkezi serbest bölgelerde olan mükelleflerin, bölgeler dışında yürüttükleri faaliyetlerden elde ettikleri kazançların istisna kapsamında olmadığının ifade edilmesinden sonra iptali istenen ikinci fıkrasının düzenlendiği, 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13’üncü maddesine göre kurumlar vergisinin birinci maddede yazılı mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağının kurala bağlandığı, aynı maddede yapılan göndermeden dolayı kurum kazancının, Gelir Vergisi Kanununun 38 ve 39’uncu maddelerine göre tespitinin öngörüldüğü, bu maddelerde gelir türleri açısından bir ayrıma gidilmediği, 75’inci maddesinin ikinci fıkrasının 7 numaralı bendine göre mevduat faizlerinin, menkul sermaye iradı olarak nitelendirildiği, maddenin son fıkrasında “Yukarıda yazılı iratlar, bunları sağlayan sermaye sahibinin ticari faaliyetine bağlı bulunduğu takdirde, ticari kazancın tespitinde nazara alınır” şeklinde bir hükme yer verildiği, bu maddeler birlikte değerlendirildiğinde, yasa koyucunun kurumlar vergisi mükelleflerinin her türlü kazancını ticari kazanç niteliğinde kabul ettiği sonucuna varıldığı, bu gelirlerin bir kısmının menkul sermaye iradı olarak elde edilmesinin, bu iradın elde eden kişiye göre ticari kazanç sayılması ve ticari faaliyetin ayrılmaz bir unsuru olması vasfını değiştirmediği, sermayenin veya naktin bankalarda değerlendirilmesinin ekonomik ve ticari hayatın bir gereği olduğu, bu gelirlerin ticari faaliyetin kapsamı dışında düşünülmeyeceği, nitekim, 3218 sayılı Kanunda da kurumlar vergisi istisnasından yararlanma şartlarının belirlendiği, Kanunda, elde edilen gelirlerin niteliği açısından bir ayrıma gidilmediği, bu durumda, 85 sayılı Genel Tebliğin 2.1.1’inci maddesinin ikinci fıkrasıyla getirilen, kurum kazancının bir unsuru olan banka faiz gelirlerinin ana faaliyet konusu işlerden elde ettikleri ticari kazanç kapsamında olmadığı şeklindeki düzenleme ile Kanunda öngörülmeyen bir sınırlama getirildiği gerekçesiyle 85 sayılı Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 2.1.1 maddesinin ikinci fıkrasını iptal etmiştir.
Gelir İdaresi Grup Başkanı tarafından imzalanan Maliye Bakanlığının temyiz dilekçesini inceleyen Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 15.6.2007 günlü ve E:2007/141 sayılı kararıyla; genel düzenleyici işlemlere karşı ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da açılan davalarda, Maliye Bakanı tarafından Gelir İdaresi Grup Başkanlarına yetki devri yapılmasına ilişkin belgenin eklenmesi için onbeş gün süre verilmesine, bu süre içinde eksiklikler tamamlanmadığı takdirde temyiz isteminde bulunulmamış sayılacağının istemde bulunan tarafa duyurulmasına karar vermiştir. Karar üzerine verilen Maliye Bakanlığının dilekçesini inceleyen Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 9.11.2007 günlü ve E:2007/141, K:2007/373 sayılı kararıyla; Gelir İdaresi Başkanı tarafından imzalanan cevap yazısında, şikayet başvuruları reddolunanların açtığı davalar için Maliye Bakanı tarafından verilen yetkinin, genel düzenleyici işlemlere karşı açılan davaları kapsadığı belirtilmişse de bu sonuca ulaşılmasına hukuken olanak bulunmadığı gibi 5615 sayılı Kanunla değişik 5345 sayılı Kanunda, genel düzenleyici işlemler yönünden, Gelir İdaresi Başkanlığına Maliye Bakanlığını temsil yetkisi verildiğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu durumda, Maliye Bakanlığınca yayımlanan genel düzenleyici işlemlerin iptali istemiyle ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da açılan davalarda verilen kararlara karşı, Gelir İdaresi Başkanlığı grup başkanlarınca kanun yollarına başvurulabilmesi için Maliye Bakanı tarafından bu konuda yetki verilmiş olması gerekmesine karşın, yetki devri yapıldığını gösteren belgenin verilen sürede temyiz dilekçesine eklenmediği anlaşıldığından, 2577 sayılı Kanunun 48’inci maddesinin 2’nci fıkrasına göre temyiz isteminin incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davalı idarenin temyiz isteminde bulunmamış sayılmasına karar vermiştir.
Maliye Bakanlığı tarafından, Gelir İdaresi Grup Başkanına Bakanlık aleyhine açılan ve düzenleyici işlemleri konu edinen davalara ait dosyalara savunma, itiraz, temyiz, karar düzeltme ve her türlü dilekçeleri “Bakan adına” imzalama yetkisi verildiğine ilişkin 31.1.2008 tarihli yetki belgesi eklenerek; 5084 sayılı Kanun ile 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununda yapılan değişikliklerle bu bölgelerde faaliyette bulunanlara uygulanan vergi muafiyeti kaldırılarak, kazanç istisnası getirildiği, bu şekilde haksız rekabetin önlendiği, geçici 3’üncü madde ile daha önce ruhsat alanların kazanılmış haklarının korunduğu, istisnanın sadece bu bölgede yapılan faaliyetler nedeniyle elde edilen gelirlere ve bu gelirler nedeniyle doğan alacaklar için alınan kur farkı ve vade farkına uygulanabileceği, bir miktar paranın bankalara tevdi edilmesinden doğan faiz, repo ve benzeri faaliyet dışı gelirlere istisna uygulanmayacağı ileri sürülerek kararın düzeltilmesi istenmiştir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi …’ün Düşüncesi: Kanunun geçici 3’üncü maddesinde, serbest bölgelerde ticari faaliyette bulunan mükelleflerin tüm kazançları değil, sadece faaliyet konusu ile sınırlı olarak elde ettikleri kazançları vergiden müstesna tutulmuştur. Dolayısıyla, istisna kuralı, iş yerinde yürütülen etkinlik dışında elde edilen kazanç ve iratları kapsamamaktadır. Bu nedenle, ticari faaliyetin bir gereği de olsa atıl kalan paranın bankaya tevdi edilmesinden elde edilen faiz, işyerinde yürütülen etkinlikten doğan bir kazanç olmayıp, nakdi sermayenin getirisi olduğundan; bu bölgede elde edilen tüm kazançlar değil, serbest bölgede yürütülen faaliyet nedeniyle elde edilen kazancı ve bu faaliyetlerden doğan alacaklara ilişkin kur farkı ve vade farkı gelirlerini vergi dışı bırakan ve faiz, repo ve benzeri faaliyet dışı gelirlerin istisna kapsamında olmadığını kurala bağlayan düzenlemenin, 3218 sayılı yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmesinde hukuka uygunluk görülmediğinden, kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı …’nun Düşüncesi: Uyuşmazlıkta, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun “davalı idarenin temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına” ilişkin 9.11.1997 tarih ve E:2007/141; K:2007/373 sayılı kararının düzeltilmesi istenilmektedir.
İdarenin kanunen kendisine tanınmış olan bir yetkiyi kullanırken yapmış olduğu usul hatalarının düzeltilmesini hukuki bir yol olarak kabul etmek gerekmektedir.
Karar düzeltme dilekçesi eki belge ile, Gelir İdaresi Başkanlığı Grup Başkanlıklarınca kanun yollarına başvurulabilmesi için yetki verilmiş olduğu görüldüğünden işin esasının incelenmesine engel bulunmamaktadır.
Bu nedenle düzeltme isteminin kabulü gerekmektedir.
İşin esasının incelenmesine gelince;
Uyuşmazlıkta; yükümlü şirketin, … Serbest Bölgesinde elde etmiş olduğu banka mevduatı faiz geliri istisna kapsamında değerlendirilerek vergiye tabi tutulmaması gerektiği, bu nedenle 85 seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 2.1.1 bölümünün ikinci fıkrasının; Serbest Bölgeler Kanununun 5084 sayılı Kanunla değişik 6.maddesi ile bu Kanunun Geçici 3.maddesine aykırı olduğu öne sürülerek iptali istemiyle açılan davayı kabul eden Danıştay Dördüncü Dairesinin 26.12.2006 tarih ve E:2005/1890, K:2006/3186 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununda değişiklik yapan 5084 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi ile bu Kanunun Geçici 3 üncü madde eklenmiş, eklenen maddenin 1 inci fıkrasının (a) işaretli bendinde de, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanuna göre kurulan serbest bölgelerde faaliyette bulunmak üzere ruhsat almış mükelleflerin, bu bölgelerde gerçekleştirdikleri faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazançlarının, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla faaliyet ruhsatlarında belirtilen süre ile sınırlı olmak üzere gelir ve kurumlar vergisinden müstesna olduğu belirtilmiştir.
Maddenin incelenmesinden, öngörülen istisnanın, münhasıran bu bölgelerde faaliyet ruhsatı çerçevesinde yürütülen faaliyetlerden elde edilen kazançlara ilişkin olduğu ve tebliğin iptali istenilen kısmında yasadaki düzenlemelere aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 4.9.2004 gün ve 25573 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 85 seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 2.1.1 maddesinin ikinci fıkrasını iptal eden Daire kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Maliye Bakanlığı tarafından, Gelir İdaresi Grup Başkanına Bakanlık aleyhine açılan ve düzenleyici işlemleri konu edinen davalara ait dosyalara; savunma, itiraz, temyiz, karar düzeltme ve her türlü dilekçeleri “Bakan adına” imzalama yetkisi verildiğine ilişkin 31.1.2008 tarihli yazıdan, Gelir İdaresi Grup Başkanının Maliye Bakanlığını temsile yetkili görülmesi nedeniyle, Maliye Bakanlığının karar düzeltme isteminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının (c) bendi uyarınca kabulü ile Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 9.11.2007 günlü ve E:2007/141, K:2007/373 sayılı kararının kaldırılmasına karar verildikten sonra Maliye Bakanlığının temyiz istemi incelendi.
Temyiz istemi; 85 sayılı Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 2.1.1’inci maddesinin 2’nci fıkrasındaki serbest bölgelerde elde edilmiş olsa dahi 3218 sayılı Kanuna 5084 sayılı Kanunla eklenen geçici 3’üncü maddenin 1’inci fıkrasının (a) bendindeki istisnanın, faiz, repo ve benzeri faaliyet dışı gelirlere uygulanamayacağı yolundaki düzenlemeyi iptal eden Dördüncü Daire kararının bozulması istemine ilişkindir.
3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun 6’ncı maddesi, 5084 sayılı Yasanın 8’inci maddesiyle değiştirilmiş ve 9’uncu maddesiyle 3218 sayılı Yasaya geçici 3’üncü madde eklenmiştir. Geçici 3’üncü maddenin birinci fıkrasına bağlı (a) bendinde, serbest bölgelerde faaliyette bulunmak üzere ruhsat almış mükelleflerin, bu bölgelerde gerçekleştirdikleri faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazançların, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla faaliyet ruhsatlarında belirtilen süre ile sınırlı olmak üzere gelir ve kurumlar vergisinden müstesna olduğu hükme bağlanmıştır. Davaya konu yapılan 85 sayılı Kurumlar Vergisi Genel Tebliği, bu düzenlemenin uygulanmasını göstermek amacıyla yapılmıştır.
3218 sayılı Kanunun 1’inci maddesinde Yasanın, serbest bölgelerin; Türkiye’de ihracat için yatırım ve üretimi artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji girişini hızlandırmak, ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve düzenli şekilde temin etmek, dış finansman ve ticaret imkanlarından daha fazla yararlanmak üzere; kurulması, yer ve sınırlarının tayini, yönetimi, faaliyet konularının belirlenmesi, işletilmesi, bölgelerdeki yapı ve tesislerin teşkili ile ilgili düzenlemeleri kapsamak amacıyla yapıldığı kurala bağlanmıştır.
5084 sayılı Kanunun 8’inci maddesinin gerekçesinde, Türkiye’de uygulanmakta olan serbest bölge rejiminin en belirgin özelliğinin bölgede faaliyette bulunan kullanıcılara (mükelleflere) hiçbir koşula bağlı olmaksızın tanınan, sınırsız ve süresiz vergisel teşvikler olduğu, bu teşviklerin 6.6.1985 tarihli ve 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun 6’ncı maddesinde yer alan, bölgede vergi, resim ve harç mükellefiyetlerine dair hükümlerin uygulanmayacağı ve bölgede elde edilen kazançların Türkiye’nin diğer yerlerine getirilmesi halinde gelir ve kurumlar vergisinden muaf olacağına ilişkin düzenlemelerde ifadesini bulduğu, bölgede faaliyet gösteren mükelleflerin elde ettikleri kazançları üzerinden vergiye tâbi olmamaları ve aynı zamanda bu mükelleflerin bölgeden Türkiye’ye doğru herhangi bir sınırlama olmaksızın faaliyette bulunabilmeleri, aynı alanlarda serbest bölge dışında çalışan mükellefler açısından haksız rekabete neden olduğu, serbest bölgede dolaysız vergi yükümlülüğü olmamasının transfer fiyatlandırması yoluyla vergiye tâbi olacak kazançların bölgeye kaydırılmasına neden olduğu, bölgede yer alan mükelleflerin incelemeye tâbi olmaması ve bu mükelleflerden Türkiye’deki mükelleflerle ilişkileri konusunda bilgi alınamamasının bu durumun önlenmesini de engellediği, tüm bu nedenlerle 3218 sayılı Yasada yapılan düzenlemelerin amacına uygun sonuç yaratamaması nedeniyle yapılan değişiklikle, bölgede Türk vergi kanunlarının geçerli olmasının sağlandığı, ancak, serbest bölgelerde faaliyet gösteren mükelleflerin uluslararası açılımları dikkate alınarak kayıt ve belge düzeni konusunda esneklik sağlanması amacıyla Maliye Bakanlığına bölgede yer alacak firmalar ile ilgili özel düzenlemeler yapılabilmesi konusunda yetki verildiği, yapılan düzenleme sonrasında, katma değer vergisi ve benzeri dolaylı vergiler açısından bugüne kadar geçerli olan uygulamanın devam edeceği; 9’uncu maddesinin gerekçesinde ise bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla faaliyet ruhsatı bulunan mükelleflerin, bu ruhsatlar üzerinde yazılı olan süre boyunca dolaysız vergilere yönelik haklarının korunmasının amaçlandığı, istihdam edilen personelin ücretlerine yönelik gelir vergisi istisnasından yararlanma haklarının, 31.12.2008 tarihi itibarıyla sınırlı tutulduğu, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla faaliyet ruhsatı bulunan mükelleflerin bölgede yaptıkları faaliyetlerine ilişkin işlemlerin, 31.12.2008 tarihine kadar damga vergisi, harç veya başka bir işlem vergisine tâbi olmayacağı, ayrıca, genel olarak ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmak ve serbest bölgelerin istihdam yaratan alanlar olmasını teşvik edebilmek için serbest bölgelerde imalat faaliyetinde bulunan mükelleflerin bu faaliyetleri kapsamında elde ettikleri kazançların Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleştiği tarihi içeren yıllık vergilendirme döneminin sonuna kadar vergiden istisna edildiği, bu istisnadan bölgede yeni faaliyete geçen mükellefler ile faaliyet ruhsatlarında yer alan sürenin dolmasıyla normal vergileme rejimine tâbi olacak mükelleflerin yararlanabileceği belirtilmiştir.
Vergi muafiyet ve istisnalarını düzenleyen kurallarda öngörülen koşulların, yasa yapıcının bu düzenlemeleri öngörüş amacına aykırı ya da bu amacı aşarak uygulanması, Anayasanın 73’üncü maddesinde eşitlik ilkesinin yansıması olarak yer alan mali güce göre vergilendirme ve vergi adaletine aykırı sonuç yaratır. Bu nedenle yasadaki istisna hükümlerinin uygulanmasında, söz konusu amaçların göz önünde bulundurulması gereklidir.
Ticari faaliyetin bir gereği olsa da atıl kalan paranın bankaya tevdi edilmesinden elde edilen faiz, işyerinde yürütülen etkinlikten doğan bir kazanç olmayıp, nakdi sermayenin getirisi olduğundan, serbest bölgede yürütülen faaliyet nedeniyle elde edilen bir kazanç olarak nitelendirilemez. 5084 sayılı Yasanın 8 ve 9’uncu maddelerinin yukarıda değinilen gerekçeleri göz önüne alındığında, 3218 sayılı Yasanın 5084 sayılı Yasa ile değişik kurallarının, serbest bölgelerdeki kullanıcıların, faaliyet ruhsatlarındaki etkinliklerden doğan kazançların gelir ve kurumlar vergisinden müstesna tutulması amacıyla yürürlüğe konulduğu anlaşılmaktadır. Serbest bölgede faaliyet gösteren vergi yükümlüleri ile aynı alanda faaliyet gösteren bölge dışındaki mükellefler arasında rekabet eşitsizliğini de gidermek amacı içeren bu düzenleme karşısında, bir miktar nakit kıymetin bankaya tevdi edilmesinden doğan faiz, repo ve benzeri faaliyet dışı kazanç ve iratların da düzenleme kapsamında olduğunu kabule olanak bulunmamaktadır.
Kurumlar Vergisi Kanununa göre kurum kazancı, Gelir Vergisi Kanununun 2’nci maddesinde öngörülen ticari, zırai, mesleki kazançlarla diğer kazanç ve iratlardan, ücretlerden, gayrimenkul sermaye iradı ve menkul sermaye iradı olan gelir unsurlarından oluşmaktadır. Gelir Vergisi Kanununun menkul sermaye iradını düzenleyen 75’inci maddesinin son fıkrasında bu iratların, iradı sağlayan sermaye sahibinin ticari faaliyetine bağlı olması halinde ticari kazancın tespitinde dikkate alınacağını öngören kuralı, gayrısafi iradın vergiye tabi tutulacak kısmı olan safi iradın tespit şekline yapılmış bir gönderme içermektedir. Bu göndermenin, gelir unsurunun niteliğini değiştirici etkide bir düzenleme içermediği, sadece matrahın belirlenmesiyle ilgili olduğu açıktır. Dolayısıyla menkul sermaye iradının, gelirin veya kurum kazancının unsurlarından olması ile serbest bölgelerde faaliyet ruhsatı doğrultusunda yürütülen etkinliklerden doğan kazançları vergiden müstesna tutan kuralın uygulanmasında Gelir Vergisi Kanununun 75’inci maddesinin son fıkrasına dayanılarak bağ kurulması suretiyle verilen ve 85 sayılı Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 2.1.1’inci maddesinin ikinci fıkrasında, yasada öngörülmeyen bir sınırlama yapıldığı gerekçesine dayanan kararda hukuka uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Danıştay Dördüncü Dairesinin, 26.12.2006 günlü ve E:2005/1890, K:2006/3186 sayılı kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda hüküm altına alınacağından, yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 20.3.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

X – K A R Ş I O Y
Gelir İdaresi Grup Başkanına, Maliye Bakanlığı aleyhine açılan ve düzenleyici işlemleri konu edinen davalara ilişkin her türlü dilekçeleri Bakan adına imzalama yetkisinin, dosyada görüşülen 26.12.2006 tarihli temyiz konusu kararın temyiz edildiği 13.4.2007 gününden sonraki bir tarihte, 31.1.2008 gününde verilmiş olduğu anlaşıldığından, temyiz ettiği tarihte temyiz etme ehliyeti ve yetkisi bulunmayan grup başkanının söz konusu kararın düzeltilmesi isteğinin bu nedenle reddi gerekeceği oyu ile karara karşıyım.

XX – K A R Ş I O Y
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar Danıştay Dördüncü Daire kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden karara katılmıyoruz.