Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 2001/89 E. 2001/301 K. 12.10.2001 T.

Vergi Dava Daireleri Kurulu         2001/89 E.  ,  2001/301 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 2001/89
Karar No: 2001/301

Temyiz Eden: Maliye Bakanlığı
Karşı Taraf: … Birliği
Vekili: …

İstemin Özeti: 6.2.2000 günlü ve 23956 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 67 seri nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “Repo, Ters Repo İşlemlerinde ve Vadeli Mevduat Hesaplarında Değerleme” başlıklı 7 nci bölümünde repo ve ters repo işlemlerine bağlı olarak yapılması istenen değerleme uygulamasına ilişkin düzenlemenin iptali istemiyle dava açılmıştır.
Davayı inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi, 6.12.2000 günlü ve E:2000/1856, K:2000/5057 sayılı kararıyla; repo ve ters repo yoluyla borç para alanların bu işlemlerden elde ettikleri vergiye tabi kazançlarını bu işlemlere konu olan menkul kıymetlerin piyasa değerlerinden bağımsız olarak belirledikleri, bu durumda repo ve ters repoya konu menkul kıymetlerin her zaman menkul kıymeti geri almakla yükümlü olan tarafından Vergi Usul Kanununun 279 uncu maddesi çerçevesinde değerleme işlemine tabi tutulması gerektiği, diğer yandan vadesi değerleme gününden sonra olan repo ve ters repo işlemleri ile ilgili olarak değerleme gününe kadar tahakkuk eden faiz tutarlarının repoya taraf olanlarca ticari kazancın elde edilmesi ile ilgili Gelir Vergisi Kanununun 38 ve 39 uncu, Kurumlar Vergisi Kanununun 13 üncü maddeleri uyarınca gelir veya gider olarak dikkate alınacağının belirtildiği, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 22 inci maddesinin k bendinde, menkul kıymetlerin geri alma veya satma taahhüdü ile alım ve satımını, ilgili sözleşmeleri ve bu sözleşmelere ilişkin piyasa işlem kurallarını düzenlemeye ve bu işlemlerle ilgili faaliyet ilke ve esaslarını belirlemeye Sermaye Piyasası Kurulu’nun yetkili olduğunun öngörüldüğü, bu doğrultuda yayımlanan seri V. No:7 “Menkul Kıymetlerin Geri Alma veya Satma Taahhüdü ile Alım Satımı Hakkında Tebliğ”in 2 nci maddesinde reponun, menkul kıymetlerin geri alma taahhüdü ile satımını, ters reponun ise menkul kıymetlerin geri satma taahhüdü ile alımını ifade ettiği şeklinde tanımlandığı, Tebliğ’in 8 inci maddesinde repo işleminde menkul kıymetin mülkiyetinin alıcıya geçtiği ve getirilerinin de çerçeve anlaşmasında aksine hüküm bulunmadıkça bu kuruluşa veya kişiye ait olacağı, vade tarihinde menkul kıymetin mülkiyetinin kararlaştırılan bedelin ödenmesi ile tekrar yetkili kuruluşa geçeceği, ters repo işlemi ile menkul kıymet alımında ise menkul kıymetin mülkiyetinin yetkili kuruluşa geçeceği ve getirilerinin de çerçeve anlaşmasında aksine hüküm bulunmadıkça yetkili kuruluşa ait olacağı, vade tarihinde menkul kıymetin mülkiyetinin kararlaştırılan bedelin ödenmesi ile tekrar karşı tarafa geçeceğinin belirtildiği, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Menkul Kıymetler” başlıklı 279 uncu maddesi ve konuya ilişkin bu düzenlemeler dikkate alındığında bir iktisadi işletmeye dahil menkul kıymetin hukuken mülkiyetini elinde bulunduranın değerleme yapmasının mümkün olduğu, Sermaye Piyasası Kurulunca yayımlanan Tebliğ’de repo ve ters repo işlemlerinde mülkiyetin kimde olacağına açıklık getirildiği, davalı İdarece bu düzenleme bir yana bırakılırken repoya konu kıymetlerin teminat olduğundan bahisle değerlemenin de repoya konu menkul kıymeti geri almakla yükümlü olan tarafından yapılacağından söz edildiği, Vergi Usul Kanununun “değerleme” başlıklı Üçüncü Kitap, birinci kısım, ikinci bölümünün başlığı “İktisadi işletmelere dahil kıymetleri değerleme” olup hukuki açıdan iktisadi işletmeye dahil bulunmayan menkul kıymetin değerlemesi yapılamayacağından 67 seri nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 7 nci bölümünde bu anlayışa aykırı olarak getirilen düzenlemede yasaya uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu düzenlemeyi iptal etmiştir.
Karar Maliye Bakanlığınca temyiz edilmiş ve ülkemizde repo kazancının repoya konu menkul kıymetin satış ve alış fiyatı arasındaki farktan değil, piyasa faiz oranları üzerinden belirlendiği ve bunun yatırımcı tarafından önceden bilindiği, söz konusu menkul kıymetlerin bu işlemlerde bir nevi teminat unsuru olarak kullanıldığı, repo işlemlerinde menkul kıymetin getirisinin repo yapan kuruma (bankaya) ait olduğu, repo yapan müşterinin menkul kıymetin zilyedi olmadığı gibi bu kıymeti herhangi bir şekilde elinden çıkarması veya teminat olarak kullanmasının da mümkün olmadığı, menkul kıymetin, vade tarihinde repo yapan kuruma döndüğü, repo faizinin repoya konu menkul kıymet faizinden bağımsız olduğu ve repo tarihindeki piyasa faiz koşullarına göre belirlendiği ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi: Uygulamada, repo ve ters repo işlemlerine konu menkul kıymetler işlemde bir teminat unsuru olmaktan öte bir işleve sahip değildir. Bu sonuç, repo faizinin menkul kıymetin faiz getirisinden bağımsız olarak saptanması, sürenin menkul kıymetin vadesi aşılmamak suretiyle serbestçe saptanabilmesi ve kıymetin birden fazla repoya konu edilmesinden doğmuştur.
Bu nedenle, repo ve ters repoya konu menkul kıymetin geri almakla yükümlü olanlarca değerlendirilmesi gerekli olup, bu yöndeki düzenlemede hukuka aykırılık görülmediğinden temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49.maddesinin 1.fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp Danıştay Dördüncü Dairesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle temyiz isteminin reddi Danıştay Dördüncü Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
6.2.2000 günlü ve 23956 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 67 seri nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “Repo, Ters Repo İşlemlerinde ve Vadeli Mevduat Hesaplarında Değerleme” başlıklı 7 nci bölümünde repo ve ters repo işlemlerine bağlı olarak yapılması istenen değerleme uygulamasına ilişkin düzenlemeyi iptal eden Danıştay Dördüncü Dairesinin kararı temyiz edilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3 üncü maddesinin (B) işaretli fıkrasında; vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu kurala bağlanmış, Yasanın iktisadi işletmelere dahil kıymetleri değerleme başlıklı İkinci Bölümünün 279 uncu maddesinde de menkul kıymetlerin değerlemesi ile ilgili düzenlemeye yer verilmiştir.
Dava konusu tebliğin 7 işaretli bölümünün 3 üncü paragrafında, repo ve ters repoya konu menkul kıymetlerin her zaman menkul kıymeti geri almakla yükümlü olan tarafından Vergi Usul Kanununun 279 uncu maddesi çerçevesinde değerlemeye tabi tutulması gerektiği belirtilmiştir.
Söz konusu maddeye göre maddede sayılanlar dışındaki bütün menkul kıymetler borsa rayici ile değerlenmekte, borsa rayici yoksa veya borsa rayicinin muvazaalı bir şekilde oluştuğu anlaşılırsa, değerlemeye esas bedel, menkul kıymetin alış bedeline vadesinde elde edilecek gelirin iktisap tarihinden değerleme gününe kadar geçen süreye isabet eden kısmının eklenmesi suretiyle hesaplanmaktadır.
Uyuşmazlık, repo işlemlerine konu menkul kıymetin banka ve aracı kurumların portföyünde mi yoksa repo yapan işletmenin bünyesinde mi olduğu, dolayısıyla değerlemenin kimin tarafından yapılacağına ilişkin bulunmaktadır.
Repo ve ters repo işlemleri, Sermaye Piyasası Kanununun 22 nci maddesinin (k) bendi uyarınca verilen yetkiye dayanılarak Sermaye Piyasası Kurulunca çıkarılan Menkul Kıymetlerin Geri Alma veya Satma Taahhüdü ile Alım Satımı Hakkında V/7 seri nolu Tebliğ ile düzenlenmiştir.
Tebliğde repo; menkul kıymetlerin geri alma taahhüdü ile satımı, ters repo ise, menkul kıymetlerin geri satma taahhüdü ile alımı olarak tanımlanmış, bu işlemleri 2984 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 34 üncü maddesi uyarınca faaliyet izni almış bankanlar ile sermaye piyasası mevzuatı çerçevesinde faaliyet gösteren ve Sermaye Piyasası Kurulunca yetkili kılınmış aracı kurumların yapabilecekleri belirtildikten sonra, repo ve ters repoya konu olabilecek menkul kıymetler özellikle belirtilmiştir.
Uygulamada repo işlemleri, para piyasasında, bankalar ve aracı kurumların kısa vadeli nakit ihtiyacını karşılayan bir işlemdir. Ödünç para toplama yollarından biri olan repo, mevduat gibi para toplama fonksiyonunu yerine getirmektedir. Repo ve ters repo işlemlerinde, işleme konu menkul kıymetin fiziki transferi söz konusu olmayıp, defter kayıtları ile yetinilmekte, ancak borçlu konumundaki banka veya aracı kurum bu menkul kıymeti teminat göstererek borç altına girmekte, ödünç paranın faiz oranı menkul kıymetin getirisinden bağımsız olarak günün piyasa koşullarına göre belirlenmekte, menkul kıymet, itfa
tarihini aşmamak koşuluyla, birden fazla işleme konu olabilmekte ve vade tarihinde repo yapan kuruma geri dönmektedir.
Repo işlemlerinde menkul kıymet mülkiyetinin intikali, repo yapan müşterinin menkul kıymetin zilyetliğine sahip olması veya bu menkul kıymeti elden çıkarması söz konusu değildir.
Repo işlemlerinin açıklanan özellikleri, gerçek bir satış işlemi olmadığını gösterdiğinden ve 213 sayılı Yasanın 3 üncü maddesindeki düzenleme dikkate alındığında değerlemenin, menkul kıymeti her zaman geri almak zorunda olan kurum tarafından yapılması gerektiği sonucuna varıldığından, aksi gerekçeyle verilen kararda hukuka uygunluk görülmemiştir.
Bu nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Danıştay Dördüncü Dairesinin 6.12.2000 günlü ve E:2000/1856, K:2000/5057 sayılı kararının bozulmasına yeniden verilecek kararda karşılanacağından yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 12.10.2001 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

X – K A R Ş I O Y
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara katılmıyorum.