Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 2001/172 E. 2001/311 K. 12.10.2001 T.

Vergi Dava Daireleri Kurulu         2001/172 E.  ,  2001/311 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 2001/172
Karar No: 2001/311

Temyiz Eden: Maliye Bakanlığı
Karşı Taraf: … Anonim Şirketi
Vekili: …- …

İstemin Özeti: 6.2.2000 günlü ve 23956 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 67 Seri Nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “Repo, Ters Repo İşlemlerinde ve Vadeli Mevduat Hesaplarında Değerleme” başlıklı 7 inci bölümünün son paragrafında yer alan “vadeli mevduat hesapları ile ilgili olarak değerleme gününe kadar tahakkuk eden faiz tutarları da repo ve ters repo işlemlerinde olduğu gibi ticari kazancın elde edilmesi ile ilgili hükümler çerçevesinde elde edenler tarafından gelir olarak dikkate alınacaktır.” şeklindeki düzenlemenin iptali istemiyle dava açılmıştır.
Danıştay Dördüncü Dairesi 6.12.2000 günlü ve E:2000/2098, K:2000/5056 sayılı kararıyla; ticari kazancın elde edilmesinde tahakkuk esası benimsenerek, gelirin mahiyet ve tutar itibarıyla kesinlik kazanmasının arandığı, ticari kazancın tespitinde önemli bir başka hususun ise dönemsellik ilkesi olduğu, Gelir Vergisi Kanunu’nun 38 ve 39 uncu maddeleri ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13 üncü maddesinde kazancın hesap dönemleri itibarıyla tespit edileceğinin belirtildiği, hesap döneminin takvim yılı olduğu, vadeli mevduat hesaplarından elde edilen faiz gelirlerine bu iki ilke açısından bakıldığında, dönem sonunda
vadesi dolmamış mevduat hesaplarında bu şartların yerine geldiğini ve yıl sonuna kadar işlemiş faizin gelir yazılması gerektiğini söylemenin mümkün olmadığı, faiz gelirini oluşturacak vadeli mevduat işleminin henüz tamamlanmadığı, vadeli mevduat sahibi vade dolmadan parasını çekmek istediğinde ana para ile birlikte, şayet banka vadesiz mevduata faiz uyguluyorsa bu kadar bir faiz geliri elde edeceği, faiz gelirinin mahiyet ve tutar olarak kesinleşmesinin, yani tahakkukun yıl sonunda gerçekleşmediği, ancak vadenin dolmasıyla sözkonusu olabildiği, bu açıdan bakıldığında 67 seri nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin iptali istenen bölümündeki düzenlemeye dayanak gösterilen Gelir Vergisi Kanunu’nun 38 ve 39 uncu maddeleri ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13 üncü maddesinin, bu maddelere konu ilkeler nedeniyle vadesi dolmamış faiz gelirinin değerleme günü esas alınarak gelir kaydına olanak vermediği, diğer yandan söz konusu düzenlemeye ilişkin olarak gerek Vergi Usul Kanunun’da gerekse Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanununda Maliye Bakanlığı’na düzenleme yapma yetkisi veren herhangi bir madde de bulunmadığı, vergilerin kanunla konulup, değiştirileceği veya kaldırılacağı yolundaki Anayasa hükmünün bu düzenlemeyle bertaraf edilmiş olduğu, konuya menkul kıymetlerin değerlemesine ilişkin Vergi Usul Kanunu’nun 279 uncu maddesi yönünden bakılacak olursa, menkul kıymetin tanımının Sermaye Piyasası Kanunu’nun 3/b maddesinde yapıldığı, buna göre ortaklık ve alacaklılık sağlayan, belli bir meblağı temsil eden, yatırım aracı olarak kullanılan, dönemsel gelir getiren, misli nitelikte, seri halde çıkarılan, ibareleri aynı olan ve şartları kurulca belirlenen kıymetli evrakın menkul kıymet olduğu, Sermaye Piyasası Kurulunun V ve 2 seri No’lu Tebliğlerinde Sermaye Piyasası Kanunu’nun Uygulamasında menkul kıymet kabul edilen evrak türlerinin sayıldığı, vadeli mevduatın menkul kıymet niteliği taşımadığının açık olduğu, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 75 inci maddesinin 7 numaralı bendinde mevduat faizlerinin (Bankalara, bankerlere, tasarruf sandıklarına, tevdiat kabul eden diğer müesseselere yatırılan vadeli, vadesiz paralara ödenen faizler ile bunlar dışında kalan kişi ve kuruluşlardan devamlı olarak para toplama işi ile uğraşanların her ne şekil ve ad altında olursa olsun toplanan paralarla sağladıkları gelirler ve menfaatler de mevduat faizi sayılır) menkul sermaye iradı olarak vergilendirileceklerinin hükme bağlandığı, bu durumda menkul kıymet niteliği taşımayan vadeli mevduatın menkul kıymetlerle ilgili düzenlemeden esinlenerek değerlemeye tabi tutulmasının söz konusu edilemeyeceği, vadeli mevduattan elde edilen faiz gelirinin vadesi dolmadan değerleme gününde gelir kaydedilebilmesinin mevcut yasal düzenlemeler karşısında mümkün bulunmadığı, davalı idarece, vadeli mevduat faizinin bu hesapların açıldığı bankalarca dönem sonlarında tahakkuk ettirilerek gider yazılmasının bu faiz gelirini elde edenler açısından da gelir yazılmasına dayanak oluşturacağı iddiasında bulunulmakta ise de, bankaların Vergi Usul Kanunu’nun 285 inci maddesindeki hüküm uyarınca söz konusu borçları değerleyerek hesaplanan faizleri gider yazdıklarının açık olduğu, oysa faiz gelirini elde edecek olanların yıl sonunda bunu gelir yazacaklarına dair herhangi bir düzenleme bulunmadığı, 67 seri nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin iptali istenilen bölümündeki düzenlemenin uygulanması durumunda karşılaşılacak en büyük güçlüğün mevduat faizlerinde istihkak sahibinin gelir vergisine mahsuben yapılan stopajın mahsubunun nasıl gerçekleşeceği olduğu, faiz gelirinin elde edilebilmesi için vadeli mevduat hesabının vadesinin dolması gerektiğinden ve faiz ödemesi sırasında stopaj yapıldığından, ilgililerin Tebliğ hükümleri uyarınca dönem sonu itibarıyla vadeli mevduat hesaplarıyla ilgili değerleme yapmaları halinde, vade sonunda
kesilecek vergilerin mahsubunu yapamayacakları, zira 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 121 ve 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 44 üncü maddesinde “kesilen” vergilerin mahsubuna olanak tanındığı, bu durumda ilgililerin stopaj mahsubu yapmaksızın vergi ödeyecekleri, Tebliğle getirilen düzenlemenin Kanunun diğer hükümleriyle de uyumsuzluğunun açık olduğu ve yasal dayanağının bulunmadığı, gelirin elde edilmesi ve değerlemeye ilişkin mevcut düzenlemelere aykırı nitelik taşıdığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle dava konusu 67 seri nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 7 nci bölümünün son paragrafında yer alan “vadeli mevduat hesapları ile ilgili olarak değerleme gününe kadar tahakkuk eden faiz tutarlarının da repo ve ters repo işlemlerinde olduğu gibi ticari kazancın elde edilmesiyle ilgili yukarıda belirtilen kanun hükümleri çerçevesinde elde edenler tarafından gelir olarak dikkate alınacağı” na ilişkin düzenlemenin iptaline karar vermiştir.
Maliye Bakanlığı tarafından Tebliğin mevcut düzenlemelere aykırı olmadığı ileri sürülerek karar temyiz edilmiştir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmediğinden istemin reddi gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49.maddesinin 1.fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp Danıştay Dördüncü Dairesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle temyiz isteminin reddi ile Danıştay Dördüncü Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi Kararın özet bölümünde yazılı Danıştay Dördüncü Dairesinin 6.12.2000 günlü ve E:2000/2098, K:2000/5056 sayılı kararı, aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş ve temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.
Bu nedenlerle temyiz isteminin reddine, 12.10.2001 gününde oybirliği ile karar verildi.