Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 1999/466 E. 2000/165 K. 21.04.2000 T.

Vergi Dava Daireleri Kurulu         1999/466 E.  ,  2000/165 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 1999/466
Karar No: 2000/165

Temyiz Eden: … Anonim Şirketi
Karşı Taraf: Maliye Bakanlığı

İstemin Özeti: 1995 yılına ilişkin kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden tahakkuk eden vergileri vadesinde ödememesi nedeniyle davacı şirket adına hesaplanarak ödeme emriyle istenen daha sonra da haciz varakası düzenlenen gecikme zammının düzeltilmesi amacıyla yapılan şikayet başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açılmıştır.
… Vergi Mahkemesi … günlü ve E: …, K: … sayılı kararıyla; 6183 sayılı Kanunun 41 inci maddesine göre yapılan ödemelerde ödemenin; çekin tahsil dairesine veya bankaya verildiği, paranın bankaya veya postaneye yatırıldığı, münakale emri üzerine paranın tahsil dairesi hesabına geçtiği gün yapılmış sayılacağının belirtildiği, davacı şirketin vergi borcunu ödemek için düzenlediği çeki posta vasıtasıyla vergi dairesine gönderdiği, çekin posta işletmesinde olduğu, çekin düzenlendiği tarih ile vergi dairesi kayıtlarına girdiği tarih arasında geçen sürede çek bedelinin tahsil dairesinin tasarrufu dışında kaldığı, bu durumda sözü edilen madde uyarınca vergi borcu çekin düzenlendiği tarihte değil, vergi dairesi kayıtlarına girdiği tarihte ödenmiş sayılacağından gecikme zammı hesaplanmasının yasaya aykırı olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Yükümlü şirketin temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi 18.6.1998 günlü ve E:1998/164, K:1998/2740 sayılı kararıyla; 6183 sayılı Yasanın özel ödeme şekillerinde ödeme tarihi başlıklı 44 üncü maddesinde 41 inci maddeye göre yapılan ödemelerde ödemenin, çekin tahsil dairesine veya bankaya verildiği, paranın bankaya veya postaneye yatırıldığı gün yapılmış sayılacağı, davacı şirketin tahakkuk eden vergi borçlarını ödemek üzere vade tarihinde çek düzenleyerek çek bedellerini vergi dairesi namına bloke ettirdiği ve aynı tarihte posta vasıtasıyla çekleri tahsil dairesine gönderdiği, çek bedelinin vergi dairesi adına bloke edilmesiyle davacının tasarrufundan çıkan paranın
vergi dairesi tasarrufuna girdiği tartışmasız olduğundan vergi borcunun bu tarihte ödendiğinin kabulü gerektiği, aksi kabul edilerek gecikme zammı hesaplanmasında isabet görülmediği gerekçesiyle kararı bozmuştur.
Bozma kararına uymayan … Vergi Mahkemesi … günlü ve E: …, K: … sayılı kararıyla; 6183 sayılı Yasanın 4108 sayılı Yasanın 4 üncü maddesiyle değişik 44 üncü maddesinde, aynı Kanunun 41 inci maddesine göre yapılan ödemelerin ikiye ayrıldığı, çekle ödemede ödemenin, çekin tahsil dairesine veya bankaya verildiği gün yapılmış sayıldığı, nakit para ile yapılan ödemede ise paranın bankaya veya postaneye yatırıldığı gün yapılmış sayıldığı, olayda çekle yapılan ödemede çekin tahsil dairesine veya bankaya verilmeyerek posta ile tahsil dairesine gönderildiği, bu durumda ödemenin, çekin tahsil dairesine ulaştığı gün yapılmış sayılması gerektiği, bunun sonucu olarak doğan
gecikme nedeniyle hesaplanan gecikme zammı ile haciz işlemlerinde ve düzeltme isteminin reddi yolundaki işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle kararında direnmiştir.
Direnme kararını temyiz eden yükümlü; çek tutarının bloke ettirildiği tarihte kendi tasarrufundan çıktığını uygulanan gecikme zammı ve haciz işlemlerinin hukuka uygun olmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerekeceği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi:1995 yılı kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden tahakkuk eden verginin ödenmesi amacıyla davacı tarafından vade tarihinde düzenlenen çek bankada vergi dairesi adına bloke ettirilerek dilekçe ekinde posta vasıtasıyla gönderilmiş olup; çek bedelinin bankada bloke ettirilip postaya verildiği tarihte yükümlünün değil vergi dairesinin tasarrufunda bulunduğunun kabulü gerekir.
Bu nedenle çekin vergi dairesi kayıtlarına girdiği tarih esas alınarak uygulanan gecikme zammı hukuka uygun görülmediğinden temyiz isteminin kabulü ile ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: 1995 yılı kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden tahakkuk eden verginin ödenmesi amacıyla, davacı tarafından vade tarihinde düzenlenip vergi dairesi namına bloke ettirilen çekin posta vasıtasıyla gönderilmesi üzerine çekin tahsil dairesine vadesinden sonra verildiği kabul edilerek hesaplanan gecikme zammının düzeltilmesi istemiyle yapılan şikayet başvurusunun reddine ilişkin işleme karşı
açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararının; çek bedelinin vergi dairesi adına bloke edilmesiyle, Davacının tasarrufundan çıkan paranın vergi dairesinin tasarrufuna girdiği hususu tartışmasız olduğuna göre vergi borcunun bu tarihte ödendiğinin kabulü gerektiği gerekçesiyle Danıştay Dördüncü Dairesince bozulması üzerine ilk kararında ısrar eden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmektedir.
Danıştay Dördüncü Dairesinin 18.6.1998 gün ve E:1998/2740 sayılı kararında belirtilen gerekçeyle yükümlü temyiz isteminin kabul edilerek Vergi Mahkemesince verilen ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
1995 yılına ilişkin kurumlar vergisi borcunun vadesinde ödenmemesi nedeniyle hesaplanarak ödeme emriyle istenen daha sonra hakkında haciz varakası düzenlenen gecikme zammının düzeltilmesi amacıyla yapılan şikayet başvurusunun reddine ilişkin işleme karşı açılan davanın reddi yolundaki vergi mahkemesi ısrar kararı temyiz edilmiştir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 41 inci maddesinde amme alacaklarının Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslar dahilinde bankalar veya postaneler vasıta kılınmak suretiyle ödenebileceği, 44 üncü maddesinde de 41 inci maddeye göre yapılan ödemelerde ödemenin; çekin tahsil dairesine veya bankaya verildiği, paranın bankaya veya postaneye yatırıldığı gün yapılmış sayılacağı kurala bağlanmıştır.
Olayda davacı kurum tahakkuk eden vergi borçlarını ödemek üzere vade tarihinde çek düzenleyerek çek bedelini vergi dairesi namına bloke ettirmiş, aynı tarihte posta yoluyla çeki, ekindeki dilekçeyle birlikte tahsil dairesine göndermiştir.
Vergi dairesi adına bloke edilerek davacının tasarrufundan çıkan çek bedelinin vade tarihinde vergi dairesinin tasarrufuna girdiğinin kabulü gerektiğinden, davanın reddi yolundaki ısrar kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Bu nedenlerle temyiz isteminin kabulüne, … Vergi Mahkemesinin … günlü ve E: …, K: … sayılı kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 21.4.2000 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

X – K A R Ş I O Y
Dosyada; beyanname üzerine tahakkuk ettirilen, ancak vadesinde ödenmeyen kurumlar vergisi için hesaplanan gecikme zammının düzeltme ve şikayet yoluyla kaldırılması için yapılan başvurunun reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararının Danıştay Dördüncü Dairesince bozulmasından sonra aynı Mahkemece verilen direnme kararının temyizen bozulması istenilmektedir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 116 ncı maddesinde, vergi hatası, vergiye müteallik hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik olarak vergi istenmesi veya alınması olarak tanımlanmış; aynı Kanunun 124 üncü maddesinde de, vergi mahkemesinde dava açma süresi geçtikten sonra yaptıkları düzeltme talepleri reddolunanların şikayet yolu ile Maliye Bakanlığına müracaat edebilecekleri açıklanmıştır.
Gidilmesi halinde ilgilisine, tarh işleminden ayrı olarak, yeni bir idari dava açma hakkı veren düzeltme ve şikayet başvurusu yolu, Vergi Usul Kanununda öngörülen ve bu Kanunun 1 inci maddesi kapsamına giren vergi, resim ve harçlarda, yukarıda açıklanan 116 ncı maddede tanımlanan anlamda, vergi hatası sayılan hataların düzeltilmesi amacına yönelik bir idari başvuru yoludur.
Hata içerdiğinden bahisle düzeltilmesi istenilen gecikme zammı ise, Vergi Usul Kanununun 1 inci maddesi kapsamında değildir. Ayrıca, vadesinde ödenmeyen kamu alacağının (bu alacak, vergi ve benzeri mali yüküm de olabilir), haksız olarak borçlusunun kullanımında kalması sebebiyle, bu kullanımın karşılığı olarak alınan; dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin 21.9.1988 gün ve E:1988/7, K:1998/27 sayılı kararında da belirtildiği gibi, mali yüküm niteliği taşımayan bir kamu alacağıdır.
Vergi niteliği olmayan ve esasen 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanundan kaynaklanan bir kamu alacağı olan gecikme zammının, özel bir gönderme olmadıkça, Vergi Usul Kanununun vergilerde yapılan açık vergi hataları için öngörmüş olduğu istisnai idari başvuru yolundan yararlanılarak düzeltilmesine, hukuken olanak yoktur. Sözü edilen türden özel gönderme ise, mevcut değildir.
Bu nedenle, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, sonucu itibariyle isabetli bulunan direnme kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığından; istemin reddi gerekeceği oyu ile aksi yolda verilen karara katılmıyorum.

XX – K A R Ş I O Y
Dosyanın incelenmesinden, ödenmeyen gecikme zammı nedeniyle davacı adına ödeme emri düzenlendiği, buna karşı düzeltme şikayet başvurusunda bulunulduğu, sonra vergi mahkemesinde bu başvurunun reddi üzerine dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Vergi Usul Kanununun 122 ve 124 üncü maddelerinde düzenlenmiş bulunan düzeltme şikayet yoluna başvurulabilmesinin önşartı tarhiyata veya ödeme emrine karşı dava açma süresinin geçirilmiş olmasıdır. Kanun koyucu vergilendirme hatasının vergi yargısı yoluyla giderilememesi halinde yükümlülere idari yoldan (sonucunda gene vergi yargısı yolu ile) hatanın giderilmesi için ikinci bir imkan tanımıştır.
Olayda yükümlü 6.8.1996 günlü ödeme emirlerinin tebliği üzerine 28.8.1996 tarihli dilekçe ile düzeltme yoluna başvurmuştur. Ödeme emirlerinin tebliği adli ara vermeye rastladığı için yükümlü 12 Eylül 1996 tarihine kadar bunların iptali için vergi mahkemesinde dava açabilirdi. Halbuki henüz ödeme emirlerine karşı dava açma süresi dolmadan şikayet yoluna başvurmuştur. Bu durumda Vergi Usul Kanununun yukarıda sözü geçen 124 üncü maddesindeki şart oluşmadığından şikayet yolundan sonra açılan davanın esası incelenmeden reddi gerekmektedir.
Vergi mahkemesinin davanın reddine dair kararına ısrarda, yukarıda açıklanan gerekçe ile sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmadığından aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.

XXX – K A R Ş I O Y
Vergi hukukunda düzeltme ve şikayet yolu 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 117 ve 118 inci maddelerinde sayılan hallerle sınırlandırılmış olup, uyuşmazlığın hukuksal bir sorun olarak ortaya çıkması ve yorum gerektirmesi durumunda bu yolun uygulanması olanağı bulunmamaktadır.
Söz konusu maddelerde belirtilen kurallara göre bir vergilendirme işleminde vergi hatasından söz edebilmek için ortada açık biçimde vergi miktarında fazlalık veya eksikliğe ya da vergi yükümlülüğünün saptanmasına neden olan yanlışlıkların bulunması gerekmektedir.
Olayda davacı şirketin tahakkuk eden vergi borçları dolayısıyla vade tarihinde düzenleyip aynı tarihte posta vasıtasıyla tahsil dairesine gönderdiği çekle yaptığı ödemenin, çekin düzenlendiği tarihte mi yoksa, vergi dairesi kayıtlarına girdiği tarihte mi yapılmış sayılacağı, sonuçta bu nedenle gecikme zammı hesaplanmasının yasaya aykırı olup olmadığı hususu tartışma konusudur. Yoruma ve tartışmaya açık konuların Vergi Usul Kanununun vergi hataları ile ilgili kuralları kapsamında irdelenmesi mümkün olmayıp bu tür işlemler hakkında yargı yerlerine başvurmakla çözüm aranabilecektir.
Açıklanan nedenlerle vergi mahkemesince uyuşmazlığın esası incelenmeden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile karar verilmesi hukuka uygun görülmemiştir. Israr kararının bu gerekçeyle bozulması gerektiği görüşüyle karara katılmıyoruz.

XXXX – K A R Ş I O Y
Mükellef kurum adına hesaplanan gecikme zammının tahsil için düzenlenip tebliğ edilen ödeme emrine karşı yapılan düzeltme isteminin reddi üzerine dava açılmış ve bu dava; gerek ilk derece mahkemesince, gerekse Danıştay’ın ilgili dairesince, konunun şikayet ve düzeltme yoluna girdiği zımnen kabul edilerek davanın esası görüşülüp, karara bağlandığından, bu hususun, mükellef kurum yönünden usulü müktesep hak kabul edilmesi, usul hukukunun genel prensibi gereği olduğundan ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında bu Kanunun “Hususi ödeme şekillerinde ödeme tarihi” başlıklı 44 üncü maddesinin 1 Ağustos 1995 te yürürlüğe giren 4108 sayılı kanunun 12 inci maddesiyle değişik “41 inci maddeye göre yapılan ödemelerde çekin tahsil dairesine veya bankaya verildiği….. gün ödeme yapılmış sayılır” şeklindeki hüküm açık olup, bu değişik hükmün yürürlüğe girdiği 1 Ağustos 1995 tarihinden sonra yapılan çekle ödemelerde çekin tahsil dairesine veya bankaya verildiği gün ödeme yapılmış sayılacaktır.
Olayda ise; 2 Mayıs 1996 tarihli çekle yapılan ödeme, vergi dairesine 6 Mayıs 1996 tarihinde intikal ettiği, 31 Temmuz 1996 tarihli çekle yapılan ödeme, 6 Ağustos 1996 tarihinde vergi dairesine intikal ettiği, nedeniyle ihtilaf konusu gecikme zamlarının istendiği, olayın cereyan ettiği, çeklerin düzenlendiği tarihte, yürürlükte bulunan ve yukarıda anılan yasanın değişik 44 üncü maddesi hükmüne göre ödemelerin; vergi dairesine intikal ettiği tarih itibarıyla geçiktiği sabit olduğundan, davanın reddi yolundaki ısrar kararında usule ve hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle istemin reddi gerektiği
görüşü ile karara katılmıyorum.