Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 1999/44 E. 1999/444 K. 22.10.1999 T.

Vergi Dava Daireleri Kurulu         1999/44 E.  ,  1999/444 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 1999/44
Karar No: 1999/444

Temyiz Eden: …
Vekili: …
Karşı Taraf: … Vergi Dairesi Müdürlüğü

İstemin Özeti: İkrazatçılık yaptığı halde bu faaliyetini ve elde ettiği faiz gelirini beyan etmediğinden bahisle davacı adına 1992 takvim yılı için resen gelir vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi salınmış, kaçakçılık cezası kesilmiştir.
Tarhiyata karşı açılan davayı inceleyen … Vergi Mahkemesi, … günlü, E: …, K. … sayılı kararıyla; davacının, Mart 1992 ayında … ve … adlı şahıslara … lira faiz karşılığı borç para verdiği, borç para alan şahısların müteahhitliğini yaptığı kooperatife ait alacağın temliki, verilen çekin tahsili, …’nın eşine ait otomobilin devri, ipotek konulan taşınmazın satışının durdurulması karşılığında verilen parayla birlikte toplam … lira faiz geliri elde ettiğinin anlaşıldığı, tarhiyatın hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Yükümlünün temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi, 18.6.1998 günlü, E:1997/5962, K:1998/2726 sayılı kararıyla; borç para alan şahıslarla aynı şirkette çalışan bir şahsın ihbar dilekçesi üzerine inceleme yapıldığı ve matrahın borç alan şahısların ifadelerine dayanılarak belirlendiği, ifadeler dışında, davacının faiz geliri elde ettiği ve elde edildiği ileri sürülen faizin miktarı konusunda somut bir tesbit bulunmadığı gerekçesiyle mahkeme kararını bozmuştur.
Bozma kararına uymayan … Vergi Mahkemesi, … günlü, E: …, K: … sayılı kararıyla; ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe ile direnmiştir.
Direnme kararı yükümlü tarafından temyiz edilmiş, vergi inceleme raporunun, aralarında husumet bulunan kişilerin ifadesine dayalı olduğu, hesaplanan faiz miktarının hiç bir somut dayanağı bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi: Gerek Danıştay’ın yerleşik içtihatları, gerekse 104 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği ile aralarında yakın akrabalık veya sıkı iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında önemli miktarlardaki meblağların günün ekonomik koşullarında karşılıksız olarak alınıp verilemeyeceği kabul edilmiş, bir yılda birden çok kişiye veya birden çok yılda borç para verilmesi ikrazatçılık sayılmış, borç verme işlemlerinde faizin peşin alındığı, alacağın, senet veya ipotek tesisi suretiyle güvenceye bağlanmasının da faiz alındığına delil teşkil edeceği belirtilmiştir.
Dosyada mevcut davacının imzasını taşıyan tutanaklarda, borçlulara 1991 yılında 140 milyon lira verip karşılığında bono düzenlendiği, 1992 yılında … milyon lira verilip bunun alacağın temliki suretiyle tahsil edildiği, …milyon lira borç verilip karşılığında çek alındığı, ayrıca … A.Ş.’ne 1991 yılında … milyon lira borç verildiği açıkça ifade edilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda tüm bu önemli miktarlardaki paraların karşılıksız verildiğini kabul etmek mümkün değildir.
Ancak, 1992 yılı için tahakkuk eden faiz miktarı hesaplanırken, borç alanların çelişkili ifadesi üzerine 1992 yılının Mart ayında alınan … milyon lira dolayısıyla tüm borç alış verişinin yapıldığı kabul edilerek faiz hesaplandığı anlaşılmaktadır.
Bu hesaplamanın varsayıma dayalı ve ifadelerinde çelişkili olduğu sonucuna varıldığından bu dönem cezalı tarhiyatının onanması yolunda verilen vergi mahkemesi ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49 uncu maddesinin 1 inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi ısrar kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İkrazatçılık yaptığı halde faaliyetini ve bu faaliyetinden elde ettiği geliri vergi idaresinin bilgisi dışında bıraktığından bahisle adına 1992 yılı için salınan gelir vergisi ve banka sigorta muameleleri vergisi ile kesilen kaçakçılık cezalarına karşı açılan davayı reddeden vergi mahkemesi ısrar kararı yükümlü tarafından temyiz edilmiştir.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, gerçek kişilerin gelirlerinin gelir vergisine tabi olduğu, gelirin; bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı olduğu hükme bağlanmış, 2 nci maddesinde, ticari kazanç; gelire giren ve maddede sayılan kazanç ve iratlar arasında sayılmıştır.
Danıştay’ın yerleşik içtihatları ile yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında önemli miktarlardaki paraların günün ekonomik koşullarında karşılıksız olarak alınıp verilemeyeceği kabul edilmiş, bir yılda birden çok kişiye veya aynı kişiye birden çok yılda borç para verilmesi ikrazatçılık olarak kabul edilmiş, borç verme işlemlerinde faizin peşin alındığı, alacağın senet veya ipotek tesisi suretiyle güvenceye bağlanmasının da faiz alındığına delil teşkil edeceği belirtilmiştir.
İkrazatçılık faaliyetinden elde edilen ve ticari kazanç olan faizin gelir vergisine tabi olması yukarıda açıklanan hükümler gereğidir.
Dosyada bir örneği bulunan ve tarhiyatın dayanağı olan vergi inceleme raporu ve eklerini oluşturan banka kayıtları, tapu sicil müdürlüğü ve icra dairesi kayıtları ve borçluların ifadelerinden yükümlünün, 1992 yılında … ve … adındaki kişilere çek karşılığı ve ipotek tesisi suretiyle borç para verdiği, sözü edilen belgelerin faiz miktarını içerecek şekilde düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Aralarında yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayanlara karşılıksız borç para verilmesi düşünülemeyeceğinden davanın reddi yolundaki kararda hukuka aykırılık görülmemiştir.
Bu nedenlerle, temyiz isteminin reddine, 22.10.1999 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

X – K A R Ş I O Y
Israr kararının; Danıştay Dördüncü Dairesince verilen bozma kararı esasları doğrultusunda bozulması gerektiği görüşüyle karara katılmıyoruz.