Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 1996/83 E. 1997/348 K. 26.09.1997 T.

Vergi Dava Daireleri Kurulu         1996/83 E.  ,  1997/348 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 1996/83
Karar No: 1997/348

Temyiz Eden: … Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf: …

İstemin Özeti: … Anonim Şirketinin vadesinde ödenmeyen 1987, 1988, 1989 ve 1990 dönemlerine ilişkin kurumlar vergisi ve katma değer vergisi borçlarının tahsili amacıyla şirket adına düzenlenen ödeme emri, yönetim kurulu başkanı olan davacıya tebliğ edilmiştir.
Ödeme emrine karşı açılan davayı inceleyen … Vergi Mahkemesi ödeme emrini iptal etmiştir.
Vergi dairesi müdürlüğünün temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi E:1995/365, K:1995/2765 sayılı kararıyla; anonim şirketin vergi borçlarının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin söz konusu şirketin ortağı ve kanuni temsilcisi olan davacıya tebliğ edildiği ve bu ödeme emrine karşı açılan davada vergi mahkemesince ödeme emrinin şirket adına düzenlenmiş olduğu gerekçesiyle iptaline karar verildiği, borçlu şirket adına düzenlenip kanuni temsilciye tebliğ edilen ödeme emrinin şirketi borç altına sokmakla birlikte davacıyı borca muhatap etmeyeceği, bu durumda davacı yönünden hiçbir hukuki sonuç doğurmayacak olan ödeme emrine karşı açılan davanın ehliyet yönünden reddi gerekirken ödeme emrinin davacı adına düzenlenmediğinden bahisle iptaline karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle vergi mahkemesi kararını bozmuştur.
Bozma kararına uymayan … Vergi Mahkemesi … günlü ve E: …, K: … sayılı kararıyla; dava konusu ödeme emri, şirket tüzel kişiliği adına düzenlenmiş ve kanuni temsilci sıfatıyla davacıya tebliğ edilmiş olmakla beraber bu işlemin, tüzel kişiliğe ait mal varlığının bulunmaması ve 213 sayılı Yasanın 10 uncu maddesi uyarınca kanuni temsilcinin şahsi mal varlığına müracaat edilmesi amacıyla düzenlendiğinin anlaşıldığı, şirket tüzel kişiliği adına daha önce tarh edilen verginin tahsili amacıyla aynı işlemler yapılmış olmasına rağmen tüzel kişiliğin mal varlığı bulunmaması nedeniyle, Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesi uygulanmadan, yapılan işlemlerin sonuçsuz kalması üzerine Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesi uyarınca kanuni temsilcinin şahsi mal varlığına müracaat amacıyla düzenlenen ödeme emrine karşı kanuni temsilci olduğu tartışmasız olan davacının ehliyetsiz olduğundan söz edilemeyeceği, çünkü böyle bir davanın ancak kanuni temsilci tarafından açılabileceği, öte yandan, bozma kararında bu ödeme emrinin şirketi borç altına sokmakla beraber davacıyı borca muhatap etmeyeceğinin belirtildiği, oysa, borç altında olan şirketin mal varlığı bulunmadığından tesis edilen işlemin bir bakıma acz içinde olan şirketi bir yana bırakıp kanuni temsilciyi borca muhatap tutmak amacını taşıdığı, ödeme emrine karşı kanuni temsilci tarafından açılan davanın ehliyet yönünden reddinin kanuni temsilcinin mal varlığına haciz konulması sonucunu doğuracağı, bu durumun dahi bu işlemin davacı yönünden hukuki sonuç doğuracağının açık göstergesi olduğu, kaldı ki, katma değer vergisi yönünden şirket tüzel kişiliği adına düzenlenen ödeme emrine karşı kanuni temsilci tarafından açılan davada mahkemece verilen ödeme emrinin iptali yönündeki kararın Danıştay Onbirinci Dairesinin16.10.1995 gün ve E:1995/2084, K.1995/2558 sayılı kararıyla onandığı gerekçesiyle ilk kararında direnmiştir.
Direnme kararı, vergi dairesi müdürlüğü tarafından temyiz edilmiştir.

Savunmanın Özeti: Cevap verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak mahiyette bulunmadığından istemin reddi gerekeceği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı …’nın Düşüncesi: Danıştay Dördüncü Dairesinin bozma kararına uymayarak ilk kararında ısrar eden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmektedir.
Davacının, Ortağı ve Yönetim Kurulu Başkanı olduğu anonim şirketin varlığından alınamayan kamu alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrine karşı açtığı dava, Vergi Mahkemesince kabul edilerek, söz konusu ödeme emri, şirket tüzel kişiliği adına düzenlenmiş olması nedeniyle iptal edilmiştir, Kararın temyizi üzerine; Danıştay Dördüncü Dairesi, davanın ehliyet yönünden reddedilmesi gerekirken, kabulü ile ödeme emrinin iptal edilmesinde isabet görülmediğinden bahisle söz konusu Mahkeme kararını bozmuştur.
Olayda uyuşmazlık konusu ödeme emrinin, davacının ortağı ve yönetim kurulu başkanı olduğu anonim şirketin varlığından alınamayan kamu alacağının tahsili amacı ile ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10.maddesi hükmü uyarınca düzenlendiği ve davacıya tebliğ edildiği hususları taraflar arasında da ihtilafsızdır.
Bu durum karşısında, sözü edilen ödeme emrinde şirket adına da yer verilmiş olmasının, bu ödeme emrinin, düzenleniş nedeni ile amacını değiştirmiyeceğinin, davacı yönünden hukuki sonuç doğuracağının, dolayısı ile de, davacı tarafından dava konusu edilebileceğinin kabulü zorunludur.
Aksi halde, idarenin söz konusu ödeme emrini takiben, kamu alacağını tahsil edebilmek için yeni işlemler tesis edeceği, davacınında, bu nedenle, en azından, hukuki yollara başvurma zorunda kalacağı açıktır.
Bu nedenlerle ilk kararında ısrar eden Vergi Mahkemesi kararında, hukuka aykırılık bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile söz konusu kararın onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
… Anonim Şirketinin 1987, 1988, 1989 ve 1990 takvim yıllarına ilişkin kurumlar vergisi borçlarıyla aynı yılların tüm dönemlerine ilişkin katma değer vergisi borçlarının tahsili amacıyla şirket tüzel kişiliği adına düzenlenerek, yönetim kurulu başkanı da olan davacıya tebliğ edilen ödeme emrinin iptali yolunda verilen vergi mahkemesi direnme kararı temyiz edilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 8 inci maddesinde mükellef ve sorumlu tanımlanmış, 94 üncü maddesinde ise tebligatın mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere; tüzel kişilere yapılacak tebliğin bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine yapılması kurala bağlanmış, 6183 sayılı Yasanın ödeme emrine itirazı düzenleyen 58 inci maddesinin ilk fıkrasında, itirazın şekli yönünden Vergi Usul Kanunu hükümlerine uyulması öngörülerek kendisine ödeme emri tebliğ edilenlerin, borcun bulunmadığı, kısmen veya tamamen ödendiği ya da zamanaşımına uğradığı iddialarıyla itiraz edebilecekleri kabul edilmiştir. Bu nedenle, ödeme emrine karşı açılacak davalarda da Vergi Usul Kanununun 377 nci maddesi gereğince dava açma yetkisinin, mükellefler ve cezaya muhatap olanlara tanındığında kuşku bulunmamaktadır.
Davaya konu yapılan ödeme emrinin 8.12.1992 gününde düzenlendiği ve … takip sayısını taşıdığı, üzerinde “…” adresinin yazılı olduğu ve davacı adına Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesine ve yöneticinin sorumluluğuna dayanılarak düzenlendiğini gösteren herhangi bir yazı bulunmadığı görülmektedir.
Davanın açılmasından sonra … Vergi Mahkemesinin … gününde verdiği E: …- …-…- … sayılı ara kararı ile davacıya tebliğ edilen şirket borçlarının şirketin mal varlığından tahsili için yapılan işlemlerin sorulması üzerine … Vergi Dairesi Müdürlüğü tarafından gönderilen yazıların incelenmesinden; … Anonim Şirketinin kanuni iş merkezinde bulunamadığı, 26.6.1990 günlü olağanüstü genel kurul kararı ile şirket merkezinin, fabrikanın bulunduğu …- …’ye nakledildiği, 14.12.1992 günlü ve 20722 yazılarına karşılık olan … Vergi Dairesi Müdürlüğünün 23.12.1992 günlü ve 7895 sayılı yazılarında malvarlığı bulunmadığının bildirildiği yazılmış ise de bu yazıya eklenerek gönderilen … Vergi Dairesi Müdürlüğünün 22.12.1992 günlü yazısında; davaya konu yapılan ödeme emrinin tebliği istenen anılan şirketin temsilcilerinin ve bu arada davacının da …’de ikamet ettiklerini saptayarak bildirdiği görülmektedir.
Bu araştırma ve işlemlerin tümünün davaya konu olan ödeme emrinin düzenlendiği 8.12.1992 gününden sonraki tarihlerde yapıldığı da göz önüne alındığında, söz konusu ödeme emrinin şirkete ait borçların şirket tüzel kişiliğinden tahsili amacıyla düzenlenerek davacıya tebliğ edildiği sonucuna varılmaktadır. Bu durumda, söz konusu ödeme emrinin şirketin yasal temsilcisi olan davacıya tebliğinde hukuka aykırılık bulunmadığı gibi şirket tüzel kişiliği adına düzenlenen ödeme emrine karşı tüzel kişiliği temsile yetkili olanlar tarafından ve şirketi temsilen açılan bir davaya konu edilebileceğinde kuşku bulunmamaktadır.
Dosyanın incelenmesinden; davaya konu yapılan ödeme emrine karşı davanın şirket adına değil, davacı adına açıldığı ve dilekçede davacıyı ilgilendiren iddialar ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır.
Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesinde yer alan yöneticinin sorumluluğuna dayanılarak değil, şirketin takibi aşamasında şirket tüzel kişiliği adına düzenlenmiş olan ödeme emrinin, yönetim kurulu başkanı olan davacıyı şahsi mameleki bakımından bir borç altına sokması söz konusu değildir. Esasen Vergi idaresince bu ödeme emrinde yazılı sürenin geçmesi üzerine Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesindeki süreç izlenmeden, alacağın kanuni temsilcinin mal varlığına haciz konulması suretiyle takibi de mümkün değildir. Bu nedenle, şirket tüzel kişiliği adına düzenlenen ve bu aşamada davacının menfaatini ihlal ettiği de düşünülemeyecek olan ödeme emrine karşı davacının kendi adına dava açma ehliyeti bulunmamaktadır.
Bu durumda, kendisini hiçbir şekilde ilzam etmeyen ödeme emrine karşı davacı tarafından açılan dava incelenerek, şirket tüzel kişiliği adına düzenlenen ödeme emrinin iptali yolunda verilen ısrar kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Bu nedenlerle, … Vergi Mahkemesinin … günlü ve E: …, K: … sayılı direnme kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 26.9.1997 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

X – K A R Ş I O Y
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen sebepler, bozulması istenen mahkeme kararının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında yerinde ve ısrar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte değildir.
Bu nedenle, temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara katılmıyoruz.