Vergi Dava Daireleri Kurulu 1995/407 E. , 1997/153 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 1995/407
Karar No: 1997/153
Temyiz Eden: … Vergi Dairesi Başkanlığı
Karşı Taraf: … Anonim Ortaklığı
Vekili: …
İstemin Özeti: Repo işlemine konu yapılan devlet tahvili ve hazine bonoları nedeniyle banka lehine alınan paralar üzerinden vergi tahakkuk ettirilmemesi istemiyle beyanname veren Kurum adına, çekincesi kabul edilmeyerek tahakkuk ettirilen banka ve sigorta muameleleri vergisine karşı dava açılmıştır.
Davayı inceleyen … Vergi Mahkemesi; ihtilaflı mali yıl Bütçe Kanununun iç borçlanmaya ilişkin bölümünde yer alan kurallarında hiçbir ayırım yapılmaksızın devlet tahvili ve hazine bonolarının vadelerinde veya vadelerinden önce elden çıkarılmasından elde edilen gelirin her türlü vergi, resim ve harçtan müstesna tutulduğu, banka adına aynı nedenle ancak, inceleme ile bulunan fark üzerinden vergi tarhına ilişkin dosyalarda inceleme elemanının, bu gibi gelirlerin menkul sermaye iradı sayılmaması nedeniyle vergiye tabi olduğu görüşünü taşıdığı, oysa Bütçe Kanununun ilgili hükmünde menkul sermaye iradı olup olmama yönünden ayırım yapılmadığı, gerekçesiyle tahakkuku yasaya aykırı görerek kaldırmıştır.
Karara karşı yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay Yedinci Dairesi K:1995/2247 sayılı kararıyla; repo işleminin, vadesi içinde geri alım taahhüdü ile devlet tahvili ve hazine bonosu gibi kıymetlerin elden çıkarılması olduğu, reponun taraflarının, vade ve faiz oranını serbestçe belirledikleri ve bu faizin, geri alım taahhüdüyle yapılan satışa konu tahvil veya bononun kendi faizinden bağımsız olduğu, vergisi uyuşmazlık konusu yapılan mali yıla ilişkin Bütçe Kanununda öngörülen istisnanın, Hazine ile bankalar arasındaki işlemleri kapsayacağı, nitekim, inceleme elemanının da repo işlemine konu olan menkul kıymetin son geri alma tarihi ile itfa tarihine kadar geçen süre içinde elde edilen faizi vergi matrahı dışında bıraktığı, ihtirazi kayıtla beyan edilen ve davacı bankanın repo yoluyla elde ettiği paranın Bütçe Kanunu kapsamında faiz ve anapara ödemesi olmadığı, bu yüzden 6802 sayılı Yasanın 28 inci maddesi uyarınca vergiye tabi tutulmasında yasaya aykırılık bulunmadığı, gerekçesiyle vergi mahkemesi kararını bozmuştur.
Bozma kararına uymayan … Vergi Mahkemesi K: … sayılı kararıyla; her yıl bütçe kanunlarının iç borçlanma ile ilgili hükümlerine konulan bu yoldaki kuralların, teşvik amaçlı ve genel nitelikli istisna hükümleri olduğu, bu istisnanın kapsamı yönünden de hiçbir sınırlama yapılmadığı, kaldı ki, bir yıl vadeli ve % 50 faizli, 1000.- lira üzerinden ve nominal bedele faiz eklenerek ihraç edilen tahvilin, vadeden altı ay önce elden çıkarılması sırasında, 500.- liralık faizin işlemiş döneme ait kısmı olan 250.- lirasının elde edilmiş olacağı, bu kısmın, muhasebe kayıtlarına faiz geliri olarak intikal edeceği, bu farkın Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin son fıkrası uyarınca ticari kazanç olarak nitelenmesinin, gider vergisi yönünden faiz olma niteliğini kaldırmayacağı ve gider vergisi yönünden bu faizlerin vergiden müstesna olduğu, bir diğer yönden Bütçe Kanununun sadece faizleri değil, ana para ödemelerini de vergiden müstesna tuttuğu, çünkü bu tür menkul kıymetlerde faizin de ana paraya dahil olduğu, Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesinin 17 nci fıkrası hükmünün de karışıklığı önlemek amacıyla öngörüldüğü, tüm bu nedenlerle devlet tahvili ve hazine bonolarının vadeden önce elden çıkarılması halinde 6802 sayılı Yasanın 29 uncu maddesinin (c) bendine göre muaflıktan yararlandırılmamasının Bütçe Kanunu ile getirilen muaflıktan yararlanmasına engel teşkil etmeyeceği, gerekçesiyle ilk kararında direnmiştir.
Direnme kararı vergi idaresi tarafından temyiz edilmiştir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi …’nın Düşüncesi: Uyuşmazlık, bankaca, ihale veya diğer şekillerde hazineden belli bir vade ve faiz karşılığı satın alınan Devlet tahvili ve hazine bonolarının, anılan vade içinde kalmak kaydıyla banka tarafından üçüncü kişi ya da kuruluşlara, aralarında yaptıkları sözleşme ile ve bu tahvil ve bonoların sözleşmedeki vadede geri alım taahhüdü ile satımı (Repo) suretiyle nakden elde edilen paranın (bono veya tahvil bedelinin) banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi olup olmadığına ilişkindir.
Bankaların kısa vadeli fon sağlama yöntemi olan repo işlemi sırasında, bankalar, menkul kıymetlerin satımıyla borçlanmış olmakta, sattığı kıymetleri anlaşma ile belirlenen tarihte geri aldığında ise borcunu faiziyle birlikte ödemektedirler. Olayda faiz oranı ve vade, (Bono veya tahvilin kendi vadesi içinde kalmak kaydıyla) taraflar arasında yapılan anlaşma ile serbestçe belirlenmekte, belirlenen faiz oranı ise alınıp satılan kıymetlerin getiri oranından yani Hazine bonosu ve tahvilin kendi faizinden bağımsız olmaktadır. Banka tarafından repo işlemleri ana vade içinde müteaddit defalar yapılabilmekte, elde olunan para bankaca çeşitli şekillerde değerlendirilmektedir.
Repo işleminden sağlanan (nakten veya hesaben) para, menkul kıymetin (Bono ve tahvilin) asıl vade sonunda itfa edilmesi suretiyle hazineden elde edilen faiz geliri niteliğinde olmayıp, menkul kıymet satış karı niteliğindedir.
Zira repo işleminde; bankanın karşısında sözleşmenin tarafı olan kişi, repo süresi içinde almış olduğu menkul kıymet karşılığında, başka işlemler de yapabilme hak ve olanağına sahip olmaktadır.
Bu nedenle Bütçe Kanununda yer alan istisna hükmünün olaya uygulanması mümkün değildir.
Bu itibarla, davacı bankanın söz konusu menkul kıymetlerin vade tarihinden önce geri alım taahhüdü ile satımı suretiyle üçüncü kişilerden elde ettiği nakdin, Bütçe Kanunu kapsamında bir faiz ve ana para ödemesi niteliğinde olmaması karşısında, bahse konu meblağın 6802 sayılı Kanunun 28 inci maddesi uyarınca banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi tutulmasında kanuna aykırılık bulunmadığından, devlet tahvili ve hazine bonolarının vadesinden önce elden çıkarılmasından sağlanan paranın Bütçe Kanunu ile getirilen vergi istisnası kapsamında değerlendirilerek banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi tutulmayacağı yönündeki mahkeme kararında isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi: Temyiz başvurusu, davacı banka tarafından tahvil ve hazine bonosu alım satımı olarak yapılan repo işlemlerinin banka muamelesi olarak kabulü ile salınan banka ve sigorta muameleleri vergisini; terkin eden Vergi Mahkemesi kararının; davacı bankanın söz konusu menkul kıymetlerin vade tarihinden önce geri alım taahhüdü ile satımı suretiyle üçüncü kişilerden nakit elde ettiği ihtilafsız olduğundan ve söz konusu nakdin, Bütçe Kanunu kapsamında bir faiz ve ana para ödemesi niteliğinde olmaması karşısında bahse konu meblağın 6802 sayılı Kanunun 28.maddesi uyarınca banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi tutulmasında kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle Danıştay 7.Dairesince bozulmasından sonra aynı Mahkemece verilen ısrar kararının bozulması istemine ilişkindir.
Israr kararı, hazine bonosu ve devlet tahvilinin birer meta olmayıp parayı temsil eden kıymetli evrak olduğu, faiz ve ana para ödemelerinin ise Bütçe Kanunu ile her türlü vergi resim ve harçtan müstesna tutulduğu, bu durumda devlet tahvili ve hazine bonolarının vadelerinden önce elden çıkarılmasının 6802 sayılı Kanunun 29/c maddesine göre muaflık hükümlerinden yararlanmamış olmasının Bütçe Kanunu ile getirilen muaflık hükümlerinden yararlanmasına engel teşkil etmeyeceğinden, devlet tahvili ve hazine bonosu ana para ve faizlerinin ve bunlarla ilgili tüm işlemlerin banka sigorta muamele vergisinden muaf olduğundan ihtilaflı dönem için salınan banka ve sigorta muamelesi vergisinde yasal isabet görülmediği gerekçesine dayalıdır.
6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun 28.maddesinin 1.fıkrasında banka ve sigorta şirketlerinin herne şekilde olursa olsun yapmış oldukları bütün muameleler dolayısıyla, kendi lehlerine her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben aldıkları paraların banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi olacağı belirtilmiş olup, Bankalar Kanununun 51.maddesinin 2.fıkrasına göre; … Birliğince hazırlanıp Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının onayı ile yürürlüğe giren ve tüm bankalarda uygulanan Tek Düzen Hesap Planı ve İzahnamesinde, nazım hesapları içerisinde repo işlemi, bir bankanın kararlaştırılan şartlarla ve tesbit edilen bir tarihte geri alma koşuluyla aktifindeki devlet tahvili ve hazine bonolarını satma işlemi olarak tanımlandığı, 31.7.1992 gün ve 21301 Mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan V/7 Seri Nolu Menkul Kıymetlerin Geri Alma veya Satma taahüdü ile Alım Satım Hakkında Tebliğin 1.maddesinde de, repo işleminin menkul kıymetlerin geri alma taahüdü ile satımı olduğu belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi repo işlemi ile bankalar kısa vadeli fon sağlamakta, bu işlem sırasında ise menkul kıymetleri satan banka borçlanmış olmakta, sattığı kıymetleri anlaşma ile belirlenen tarihte geri aldığında ise borcunu faiziyle birlikte ödemektedir.
Bu durumda bankanın menkul kıymetleri vade tarihinden önce geri alım taahüdü ile satımı suretiyle üçüncü kişilerden nakit elde ettiği açık olduğundan bu meblağın yukarıda açıklanan 6802 sayılı Yasanın 28.maddesi hükmü uyarınca banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi tutulmasında isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü ile tarhiyatın terkini yolundaki ısrar kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Bankanın, Devlet Tahvili ve Hazine Bonosu ile yaptığı repo işleminden lehine aldığı paranın, vergisi uyuşmazlık konusu yapılan yılın Bütçe Kanunu hükümleri gereğince ve faiz niteliği taşımasından dolayı banka ve sigorta muameleleri vergisinden müstesna olduğu sonucuna ulaşan vergi mahkemesi ısrar kararı temyiz edilmiştir.
1992 Mali Yılı Bütçe Kanununun İkinci Kısmı, “Hazine ve Kamu Kuruluşlarına İlişkin Hükümler” başlığını taşımakta, Birinci Bölümde; Devlet borçlarının yönetimi, iç borçlanma ve dış borçlanma, İkinci Bölümde ise Hazine Bonoları ve avans işlemleri düzenlenmektedir. İç borçlanmayı düzenleyen 33 üncü maddede, anılan mali yılda hangi vade ve miktarda iç borç sözleşmesi yapılabileceği belirlendikten, sonra bu konuda Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkili kılınmış ve bu yetki sınırları içinde çıkarılacak Devlet tahvillerinin satışına katılacak bankalara ödenecek komisyon ve banka muameleleri vergisi ile aynı bankaların satış dolayısıyla yapacakları her türlü gider, vergi, resim ve harçların Hazinece bankalara geri ödenmesine ilişkin esasların mali servis anlaşmaları ile saptanması öngörülmüştür.
Aynı maddenin (b) bendinin üçüncü fıkrasında; çıkarılacak tahvillerin faiz ve anapara ödemeleri ile yukarıda değinilen mali servis anlaşmasında yer alacak ödemelerin ve bunlar dışında kalan konsolide devlet borçları ile ilgili gider ve işlemlerin Gelir ve Kurumlar Vergisi hariç, her türlü vergi, resim ve harçtan müstesna olduğu, ikinci fıkrasında cari yılda çıkarılacak veya daha önceki yıllarda çıkarılmış tahvillerin, işlemiş faizleri ödenmek suretiyle erken itfaya tabi tutulabileceği, dördüncü fıkrasında ise bu hükümlerin, Hazine Bonoları ile daha önceki yıllarda ihraç olunan tahvil ve bonolar ile diğer konsolide devlet borçları ile ilgili işlemlerde de geçerli olduğu kabul edilmiştir.
Hazine bonolarının çıkarılmasıyla ilgili olarak 39 uncu maddenin ilk iki fıkrasında benzer düzenleme yapıldıktan sonra üçüncü fıkrada, Hazine bonolarının faiz ve bedelleri ile bunlarla ilgili ödemeler ve borçlanmaya ilişkin bütün işlemlerin, Gelir ve Kurumlar Vergisi hariç, her türlü vergi ve resimden müstesna olduğu kurala bağlanmıştır.
Bütçe Kanununun değinilen kuralları, erken itfaya tabi tutulmadıkça, Devlet tahvili ve Hazine bonolarının itfa süresi sonundaki getirisi olan faizler ile bu menkul kıymetlerin bedellerini vergi dışı bırakmıştır. Vergi dışı bırakılan bu getiri ve bedeller, Devletin borçlanması ve borcunu ifa ile ilgili olduğundan, istisna hükmünün bankalarca evvelce satın alınmış Devlet tahvili ve Hazine bonoları üzerinden üçüncü kişilerle yapılan işlemler yönünden de hüküm ifade etmesi söz konusu değildir. Tersine yaklaşım, yorum yoluyla vergi istisnası yaratılması sonucunu doğuracağından yasallık ilkesine aykırı olacaktır.
Bilindiği gibi repo, Devlet tahvili, Hazine bonosu ve gelir ortaklığı senedi gibi kimi menkul kıymetlerin, bu işlemin taraflarının özgür iradeleriyle belirleyecekleri vade sonunda geri alım taahhüdüyle satılmasına ilişkin sözleşmedir. İşlemin gereği olarak repoya konu menkul kıymetlerin mülkiyeti, repo vadesi süresince müşteriye intikal etmektedir. Müşteriye, yapılan işlem nedeniyle emanet makbuzu verilmesi ve işlemin banka cüzdanı ile izlenmesi, bu sonuca etkili değildir.
Devlet tahvili ve Hazine bonosu gibi menkul kıymetlerin getirisi olan faiz, bu kıymetlerin itfa süresi sonunda gerçekleşmektedir. Erken itfaya tabi tutulmadıkça söz konusu menkul kıymetlerin el değiştirmesinden elde edilen getiri, faiz olarak nitelenemez.
Repoya konu menkul kıymetlerin vade sonu bedeli, ekonomik koşullar gözetilerek ve menkul kıymet satıcısı durumundaki bankanın likit gereksinmesine göre saptanmaktadır. Bu işlem, menkul kıymetlerin itfa süresi içindeki belirli bir zaman aralığı için yapıldığından, repo satış ve geri alım bedelinin bir anlamda repo vadesi kadar süreye ilişkin faizi içermesi, bu işlemden elde edilen paranın faiz olarak nitelenmesine olanak vermeyeceğinden işlemin, mülkiyet intikal ettirme özelliğinden dolayı repo yapan banka yönünden repo işlemi nedeniyle elde edilen paranın, menkul kıymet satış karı olduğunun kabulü zorunludur.
6802 sayılı Yasanın 28 inci maddesine göre bankaların yapmış oldukları işlemler dolayısıyla kendi lehlerine nakten veya hesaben aldıkları paralar banka ve sigorta muameleleri vergisine tabidir. 29 uncu maddenin (c) fıkrası ise özel yasalarla her türlü vergiden müstesna tutulmuş esham ve tahvilatın sadece faiz, temettü ve ikramiyelerini bu verginin dışında bırakmıştır. Repo işlemi nedeniyle bankalarca alınan paraların menkul kıymet satış karı olması nedeniyle banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi tutulması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Bu nedenlerle, … Vergi Mahkemesinin … günlü ve E: …, K: … sayılı direnme kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından diğer yargılama giderlerine ilişkin hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 6.3.1997 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
X – K A R Ş I O Y
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, davanın kabulü yolundaki vergi mahkemesi ısrar kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmamaktadır.
Bu nedenle, istemin reddi gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyoruz.