Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 1990/2 E. 1990/27 K. 06.04.1990 T.

Vergi Dava Daireleri Kurulu         1990/2 E.  ,  1990/27 K.
Daire : VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Karar Yılı : 1990
Karar No : 27
Esas Yılı : 1990
Esas No : 2
Karar Tarihi : 06/04/990

İSTİHSAL VERGİSİNİN YANSIMA ÖZELLİĞİNİN, BU VERGİDEN DOLAYI VERGİ İDARESİNE OLAN VE HENÜZ ÖDENMEMİŞ BORÇLARIN, VERGİ USUL KANUNUNUN 115.MADDESİNDEKİ KOŞULLARLA SİLİNMESİNE ENGEL OLMADIĞI HK.

İşyerindeki mamul ve yarı mamul ile hammaddeleri, 9-10 Eylül 1981 tarihindeki sel baskınından zarar gören yükümlü Kurumun, istihsal vergisi borçlarının, ynasıtıldığından bahisle silinemiyeceği yolundaki işleme karşı açtığı davanın reddine ilişkin Israr Kararı, temyiz edilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 115.maddesinde; yangın, yer sarsıntısı, yer kayması, su basması, kuraklık, don, muzir hayvan ve haşarat istilası ve bunlara benzer afetler yüzünden, varlıklarının en az üçte birini kaybeden mükelleflerin, bu afetlerin zarar verdiği gelir kaynakları ile ilgili bulunan vergi borçları ve cezalarının, Maliye ve Gümrük Bakanlığınca zararla mütenasip olmak üzere kısmen veya tamamen terkin olunması, zararın derecesi ve ilgili bulunduğu gelir kaynağının, mahalli idare heyetlerinin yaptıracağı araştırma üzerine tesbit olunması, kurala bağlanmıştır. Bu kurala benzer bir düzenleme, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 105.maddesinde yapılmıştır.
Söz konusu hükümlerle, doğal afetin yol açtığı zararın, sadece yükümlüler üzerinde bırakılmaması suretiyle mali gücünün bir bölümünü yitiren yükümlülerin, geçmiş dönemlerle ilgili vergi borçlarını, zararla uyumlu düzeyde silinmesi amaçlanmıştır.
Vergi Usul Kanununun 115.maddesi ile getirilen olanak, doğal afetin meydana geldiği yıl işlemleri için Yasanın değerleme ile ilgili hükümlerinde öngörülen olanağa ek nitelik taşımakta ve sadece afetin meydana geldiği tarih itibariyle mevcut vergi ve ceza borçlarını kapsamaktadır. Bu nedenle, doğal afetin meydana geldiği hesap dönemine ait işlemlerin muhasebeleştirilmesi sırasında öngörülen kolaylıklardan yararlanılması, aynı yükümlünün o tarihten önceki dönemlere ait henüz ödenmemiş borçları için Vergi Usul Kanununun 115.maddesinin uygulanmasına en
gel değildir.
Olayda, silinmesi istenen verginin, doğal afetin meydana geldiği tarihten önceki dönemlere ait olduğu, henüz ödenmediği, zararın derecesinin, Yasada öngörülen oranı aştığı vergi ile zarar arasında aranan nedensellik ve ilgi koşulunun gerçekleştiği tartışmasızdır.
Yükümlünün istihsal vergisi borçlarının silinemeyeceği yolunda kurulan işleme, bu verhinin yansıma özelliği ve inceleme raporuyla yapılan ürün alıcısına yansıtıldığı yolundaki tesbittir.
Yasa yapıcının 115.maddeyi düzenlerken sadece yansımayan vergilerin silinebileceği yolunda bir ayırım yapmamış olması karşısında, işleme idarece gösterilen neden yasaya uygun bulunmamaktadır. Dahilde alınan istihsal vergisinin özelliğinden dolayı, satışa konu ürününün teslimi sırasında alıcısından tahsil edilip, henüz vergi idaresine ödenmemiş olması, bu verginin yükümlüsünün, verginin silinmesini isteyen davacı Kurum olmasından dolayı ayırım yapılmasını da gerektirmemektedir. Esasen böyle bir yaklaşım, Vergi Usul Kanununun 115.maddesinin düzenleniş amacına da uygun düşmemektedir.
İdarece yükümlü Kurumun terkin isteminin koşulların gerçekleşmesi yolundaki tesbitlere göre değerlendirilmesi ve vergilerin, zararla mütenasip ölçüde silinmesi gerekirken, istihsal vergisinin kimi özellikleri gözönüne alınarak istemin reddinde ve bu işleme karşı açılan davanın aynı nedenlerle reddi yolundaki Vergi Mahkemesi Kararında, yasaya uygunluk bulunmamaktadır.
Bu nedenlerle, Vergi Mahkemesi Israr Kararının bozulmasına karar verildi.

KARŞI OY:
Tabii afet dolayısıyla istihsal vergilerinin terkin edilmesine Türk Vergi Sistemi ve istihsal vergilerinin özelliği nedeniyle olanak bulunmamaktadır.
1-) Vergi sistemimizde ticari varlığın unsurlarını teşkil eden sabit ve dönen değerlerde, ticari icaplar dışında meydana gelen değer azalışları ilke olarak zarar kabul edilmemiştir. Zararın tabii afet sonucu meydana gelmesi bu ilkenin bir istisnası olup, bu durum Vergi Usul Kanunumuzda belli bir sistem içinde düzenlenmiştir.
Tabii afet nedeniyle ticari varlıkta zarar meydana gelmesi halinde, aslolan bunun, düşük bedelli değerleme veya fevkalade amortisman yolu ile zararın vuku bulduğu yıldaki sonuç hesaplarına intikal ettirilmesidir. (213 V.U.K.MD.273.317) Bu şekilde dönem matrahı ve buna bağlı olarak ödenecek vergi azalır veya tamamen ortadan kalkar.
Terkin, buna ilave olarak, fakat daha sınırlı bir ölçü içinde mükellefe tanınan bir diğer imkandır. Meydana gelen zararın belli bir oranın üzerinde olması halinde ise, mali yönden etkisini ileri tarihlerde gösterecek imkanla yetinilmemiş, mükellef için anında yarar sağlayacak terkin imkanıda sağlanmıştır.
İşte düşük bedelle değerleme, fevkalade amortisman ve 115.madde de hükme bağlanan terkin aynı espiri ve temele dayanmakta, ancak, terkin daha sınırlı bir çerçeve içinde, zararın belli bir ölçüyü aşması halinde uygulanır.
Böyle olunca, Vergi Usul Kanununun 278 ve 317.maddeleri uyarınca, düşük bedelle değerleme ve fevkalade amortisman uygulamasının etki yapmayacağı vergi borçlarının terkin edilmesi mümkün olmamak gerekir. Verginin terkini, ilave olarak tanınan bir imkan olması bakımından, zararın önem derecesi ile kısıtlanırken, kapsamınnın vergi türü itibariyle genişletilmesi düşünülemez.
Bu açıdan mütalaa edilince, istihsal vergilerinin terkin edilemeyeceği anlaşılır. Zira meydana geldiği hesap dönemi içinde bile, zararın muamele vergisi matrahı ile ilgilendirilmesi mümkün değildir.
2-) İstihsal Vergileri bakımından özellik şudur:
Vergiye tabi mal ve hizmet satışı peşin olarak yapıldığında, vergisi tahakkuk süresi içinde ödenir. Vadeli satışlarda ise, mal veya hizmet bedeli ile birlikte, buna bağlı olarak hazineye ödenmek üzere alınacak vergide ileriki bir tarihte tahsil edilir. Afet tarihinde bu bedellerin henüz tahsil edilmemiş bulunması mümkündür. Daha doğrusu, normal olarak vergi afet tarihinde ya henüz tahsil edilmemiştir. Yahut tahsil edilip ödenmiştir. Verginin tahsil edilip mükellefin uhdesinde bulunması istisnai bir durumdur. Bu durumda ise, afet yüzünden zarara uğrayan mükellefin, ticari varlığına maddi değer olarak henüz girmemiş ve mükelleflerce, afetten sonra, sırf muamele vergisinin varlığı sebebi ile tahsil edilecek olan bir verginin, terkin edilmesinin izahı herhangi bir şekilde yapılamaz. Esasen, bu durumda vergi yüküne katlanan malı satmış olan mükellef değil, satın almış olandır. Oysa satın alan kimsenin, tabii afet yüzünden zarara uğraması halinde, terkin söz konusu olmaz.
Bu hususun, dahili sarf dolayısiyle tahakkuk etmiş istihsal vergisi borçları için geçerli olmayacağı düşünülebilirse de, dahili sarf halinde, bir aylık vergilendirme dönemine ait vergi ertesi ayın 15.günü akşamına kadar verilen beyannameye göre tahakkuk ettirilir. ödemenin ise
altı ay sonra yapılması imkanı vardır. Buna göre dahili sarf üzerinden vergisi tahakkuk ettiği halde henüz ödenmemiş vergili maddelerden imal edilen malullar, tabii afet sonucu tamamen zarara uğradığında istihsal vergisinin terkini gerekeceği söylenebilirse de, gözden uzak tutulmaması gereken husus, belirtilen durumlarda, istihsal vergisinin, farklı bir nedenle, esasen terkin edileceğidir. 6802 sayılı kanunun 49.maddesinde dahili sarf dolayısıyle borçlanılan istihsal vergisinin normal ödeme vadesi, bu maddelerden vücuda getirilen mamullerin satışına bağlanmıştır. Mamulün afetten zarar görmesi halinde satışı söz konusu olamayacağı cihetle dahili sarf dolayısıyle borçlanılan verginin bu yüzden icab eder. 6802 sayılı kanunun 49.maddesinde mamuller ve dahili sarf konusu vergili maddeler arasındaki irtibatın genel olarak kurulmuş olması, mamulün ziyaı halinde, ilk madde üzerinden tahakkuk eden verginin terkinini önlemez.
Tüm bu nedenlerle, tabii afetin ticari işletmede yarattığı zararın derecesi ne olursa olsun, istihsal vergisinin terkin edilmesine hukuken olanak bulunmadığından aksi yolda verilen karara katılmıyoruz.