Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 1988/158 E. 1989/19 K. 24.03.1989 T.

Vergi Dava Daireleri Kurulu         1988/158 E.  ,  1989/19 K.
Daire : VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Karar Yılı : 1989
Karar No : 19
Esas Yılı : 1988
Esas No : 158
Karar Tarihi : 24/03/989

BANKACILIK YAPAN DAR MÜKELLEF KURUMUN BANKALARDAKİ MEVDUATI NEDENİYLE ELDE ETTİĞİ FAİZİN VERGİSİ TEVKİF YOLUYLA ÖDENDİĞİNDEN, BU GELİRİN TİCARİ KAZANÇ OLARAK BEYANA İLAVESİNİN İHTİYARİ OLDUĞU HK.

Uyuşmazlık; kurumlar vergisine karşı açılan davayı onayan Vergi Mahkemesi kararının temyiz edilmesi üzerine Danıştay Dördüncü Dairesi kararıyla bozulması sonucu ısrar kararı veren Vergi Mahkemesi kararının bozulması isteminden ibarettir.
5442 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 24.maddesinin A bendinde, dar mükellefiyete tabi kurumların ücret, serbest meslek kazancı, gayrimenkul sermaye iradı ve telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret ünvanı, alameti farika ve benzeri gayrimaddi hakların satışı, devri ve temliki karşılığında alınan bedel niteliğindeki kazanç ve iratların kurumlar vergisi tevkifatına tabi olduğu hükme bağlandıktan sonra, maddenin A bendinin son fıkrasında, bu maddeye göre vergisi tevkif suretiyle alınan kazanç ve iratlar için 20 ve 22.maddelere göre beyanname verilmesinin veya bu madde şumulüne girmeyen kazanç ve iratların ithalinin ihtiyari olduğu belirtilmiştir.
Kurumlar Vergisi Kanununun 1.maddesinin son fıkrasınında, kurum kazancının, Gelir Vergisi mevzuuna giren gelir unsurlarında terekküp edeceği, 13.maddesinin 2.fıkrasında, safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı, maddenin son fıkrasında da dar mükellefiyete tabi kurumların kurum kazançlarının, ticari kazanç gibi tespit edilmesi gereken kazanç ve iratlar da dahil olmak üzere, ticari veya zirai kazançlar dışında kalan kazanç ve iratlardan ibaret bulunması halinde, Gelir Vergisi Kanununun bu gibi kazanç ve iratların tespiti hakkındaki hükümlerinin, kurumlar vergisi matrahının tespitinde de uygulanacağı açıklanmakta ve Gelir Vergisi Kanununun “Menkul Sermaye İradı” başlıklı 75.maddesinin son fıkrasında; yukarıda yazılı iratları bunları sağlayan sermaye sahibinin ticari faaliyetine bağlı bulunduğu takdirde, ticari kazancın tesbitinde nazara alınır denilmekte ise de, bütün bu hükümlerin, kazancın miktar olarak belirlenmesine ve ne şekilde beyan edileceğine ilişkin genel hükümler olduğunu gözden uzak tutmak gerekir.
Kurumlar Vergisi Kanununun 24.maddesiyle, dar mükellef kurumların bir kısım kazanç ve iratları stopaja tabi tutulmuş, vergisi bu şekilde kaynakta kesilen kazanç ve iratların beyannameye ithalinin ihtiyari olduğu belirtilerek özel bir hüküm getirilmiştir. Bu özel hükmün, diğer hükümlerle ilgilendirilmeden aynen uygulanması gerekir. Esasen, kurumlar vergisinin oranı kurum stopajının oranları ve Gelir Vergisi Kanununun 75.maddesinin 4 numaralı bendiyle ve yine 94.maddede belirlenen stopaj oranlarıyla tam ve dar mükellef kurumların nihai vergi yükü arasında bir denge sağlanması amaçlanmaktadır. Kaldı ki, kaynakta vergileme bakımından kazanç unsurunun elde eden yönünden niteliği değil fakat yapısına göre hangi gelir grubuna girdiği önem taşır. Yükümlü dar mükellef kurumun diğer bankalar nezdindeki mevduatına uygulanan faiz Gelir Vergisi Kanununun 75.maddesi uyarınca menkul sermaye iradı olduğu için
ödeyen kurum tarafından kurum stopajına tabi tutulmuştur. Aynı ödemenin, bu defa dar mükellef kurumun elde ettiği ticari kazanç sayılarak vergi beyannamesine ithali suretiyle tarhiyat yapılmasında yasaya uyar lık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, yükümlü şirket temyiz isteminin kabulüne Vergi Mahkemesi ısrar kararının bozulmasına karar verildi.

KARŞI OY:
Uyuşmazlık, bankacılık sektöründe faaliyet gösteren yükümlü kurumun, diğer bankalardaki mevduatı dolayısıyla elde ettiği ve kaynakta stopaja tabi tutulmuş faiz gelirini, kurumlar vergisi beyannamesinde gösterip gösteremiyeceği yolunda seçim hakkı bulunup bulunmadığına ilişkindir.
Gerçekten, Kurumlar Vergisi Kanununun 24.maddesinin ilk fıkrası dar mükellef kurumların ticari, zirai ve sair kazanç ve iratları dışında kalan kazanç ve iratları ile fıkrada sayılan diğer bazı gelirlerinin kurumlar vergisi tevkifatına tabi olduğunu belirlemiş, aynı maddenin 5. fıkrasında da “Bu maddeye göre vergisi tevkif suretiyle alınan kazanç ve iratlar için 20 ve 22.maddelere göre beyanname verilmesi veya bu madde kapsamına girmeyen kazanç ve iratlar için verilecek beyannamelere mezkür kazanç ve iratların ithali ihtiyaridir.” hükmüne yer verilmiştir.
Madde, ilk bakışta, dar mükellef kurumun elde ettiği faiz gelirini kurumlar vergisi beyannamesine ithal edip etmemekte serbest olduğu görünümünü veriyorsa da, konuyu Vergi Usul Kanununun 3.maddesi espirisi ve direktifi çerçevesinde incelediğimizde daha farklı bir sonuca ulaşmaktayız. Anılan madde, vergi yasalarının uygulanmasında, ekonomik gerçeği yakalamayı esas almıştır.
Bankacılık faaliyeti, gerek öz kaynaklardan, gerekse mevduattan likit kaynakların, başka kurum, kişi ve kuruluşlara, faiz ya da kar payı karşılığı plase edilmesi olarak tezahür eden bir faaliyettir. Bu faaliyetin gerek Bankalar Kanunu, gerek Ticaret Kanunu gerekse Vergi Kanunlarımıza göre ticari faaliyet olduğunda kuşku yoktur. Böyle bir durumda herhangi bir bankanın aktifinde yer alan kıymetlere dayanarak, herhangibir şirkete açtığı krediden elde ettiği faiz geliri ile, belli bir
anda likit kaynak sıkıntısı çeken bir bankaya kısa ya da uzun süre için yatırdığı mevduattan elde ettiği faiz geliri arasında herhangi bir fark olmadığı açıktır.
Bilindiği gibi, son yıllarda … Bankamız özel bir servis kurarak “… Bank” işlemleri denilen işlemleri başlatmış bulunmaktadır. Bu işlemlerle, elinde likit fazlası olan bankalar, ihtiyaç duyan bankalara 1,2 günlük yada daha uzun süreli krediler açmakta, piyasanın durumu
na göre bir günlük faiz %30 ları bulmaktadır.
Dosya içeriği, elde edilen faiz gelirine bakıldığında milyarlarca lirayı bulan mevduatın yükümlü kurumca diğer bankalar nezdinde tutulduğunu göstermektedir. Bankalar yönünden aslelan kredi likit kaynaklarını kendi bankacılık faaliyetinde kullanmak olduğuna göre, ciddi büyüklükteki
meblağların kamufle bir biçimde diğer Bankaların fianansmanında kullanılışını iazh etmek mümkün görünmemektedir. Elde edilen faiz gelirinin, tevkifata tabi tutulmuş olması, beyan edilerek mahsub işlemi yapılmak suretiyle vergilendirilmesine engel olmadığı gibi, Banka yönünden onun bankacılık faaliyeti olarak (ticari faaliyet) kendi aktifinde yer alan kıymetler dolayısıyle elde ettiği mevduat faizi gelirini, ticari gelir dışında kabul etmeye de imkan yoktur.
Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına karşıyız.