Danıştay Kararı Vergi Dava Daireleri Kurulu 1987/7 E. 1987/19 K. 19.06.1987 T.

Vergi Dava Daireleri Kurulu         1987/7 E.  ,  1987/19 K.
Daire : VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Karar Yılı : 1987
Karar No : 19
Esas Yılı : 1987
Esas No : 7
Karar Tarihi : 19/06/987

VERGİ MUAFİYETİ İDDİASININ MÜKELLEF TARAFINDAN 6183 SAYILI KANUNUN 58. MADDESİNDE YER ALAN “BÖYLE BİR BORCUN OLMADIĞI KAPSAMINDA, ÖDEME EMRİNE KARŞI AÇILAN DAVADA İLERİ SÜRÜLEBİLECEĞİ HK.

Uyuşmazlık; tahakkuk ettirilen Emlak Vergisi borcunun zamanında ödenmemesi nedeniyle düzenlenip yükümlü adına tebliğ edilen ödeme emrine karşı açılan davayı, dosyanın incelenmesinden, yükümlünün bildirimde gösterdiği taşınmazların tarımsal üretimde kullanılan nitelikte olduğunun ve yükümlüce muafiyetten yararlanmak amacıyla beyanname verildiğinin anlaşıldığı, ihtilaflı taşınmazların Emlak Vergisi Kanununun 4/h maddesi gereğince Bina Vergisinden muaf tutulmasıbnın gerektiği, ancak daha önce yatırılan vergilerin iadesi isteminin yerinde olmadığı gerekçesiyle kısmen kabul edip, düzenlenen ödeme emrini iptal eden Vergi Mahkemesi kararının vergi dairesi müdürlüğünce temyizi üzerine Danıştay Dokuzuncu Dairesinin kararıyla; 6183 sayılı Yasanın 58.maddesinin ödeme emrine itirazı tarhiyatın itiraz safhasından ayırarak itiraz nedenlerini sınırlamış bulunduğu, ödeme emrinr karşı açılan davaların bu madde çerçevesinde incelenmesinin zorunlu olduğu, tarhiyata yönelik dava aşamasında ileri sürülebilecek nitelikte olan muafiyet iddiasının ödeme emrine ilişkin dava sırasında incelenmesinin yerinde olmadığı, diğer taraftan 1977 genel beyan dönemi ile 1980 genel beyan dönemindeki vergi değerleri ve miktarları farklı olduğu halde savunmada 1977 yılından itibaren miktarın 5 yıl içinde (…) lira olduğunun belirtildiği, 1980 yılı tahakkuk fişinin mükellefe tebliğ edilip edilmediğinin, böylece tahakkukun gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirsiz olduğu, ödeme emri konusu 5 yıllık borcun bir kısmının ödendiği, ancak mahkeme kararında bu konularda bir açıklığın bulunmadığı bütün bu hususların incelenerek karar verilmesinin gerektiği gerekçesiyle bozulması üzerine; “borcum yoktur” deyiminin geniş kapsamlı olduğu, yöntemsel koşullarla sınırlandırılamayacağı, böyle bir sınırlamaya gidilmesi halinde haksız borç-alacak ilişkisinin doğacağı, 213 sayılı Kanunun 19.maddesinin 1.fıkrasında; vergi alacağının, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğacağının hükme bağlandığı, olayda ancak taşınmazlara ilişkin muafiyetin kalkması ile vergiyi doğuran olayın meydana geleceği, böyle bir durum oluşmadığına göre vergi alacağından söz edilemiyeceği, öte yandan bir kamu alacağının kesinleşmiş sayılabilmesi için verginin ihbarname, tahakkuk fişi veya başka bir belge ile yükümlüsüne yöntemine uygun bir biçimde tebliğ edilmesinin yerinde olmadığı, verginin kaynağının araştırılmasının ve dayanağını oluşturan uğraşın vergiye tabi olup olmadığının saptanmasının gerektiği, yasaların vergiden bağışık veya ayrık tuttuğu bir unsurun idarece vergilendirilerek her nasılsa tarh aşaması atlatılmak suretiyle kesinleştirilmesi ve bunun tahsili yoluna gidilmesi olanağını tanımanın idareyi yasaların üstünde bir yetkiyle donatmak olur biçiminde yorumlanabileceği, bu nedenle muafiyet iddiasının “borcum yoktur” kapsamında nitelendirilerek ödeme emrine karşı açılan dava aşamasında da incelenmesinin yasal ve hukuki bir zorunluluk olduğu, nitekim İşgaliye Resminin süresinde ödenmemesi nedeniyle Emekli Sandığı adına düzenlenen ödeme emrinin Danıştay Dava Daireleri Kurulunca İşgaliye Resminden muaf olduğu gerekçesiyle iptal edildiği, 1319 sayılı Kanunun 4/h maddesi gereğince ihtilaflı taşınmazların Bina Vergisinden muaf olacak nitelikte olduğu, zorunlu kovuşturma sonucu ve başka taşınmazlara ait sanılarak gerçekleştirilen vergilerin bir kısmının ödenmiş olması yükümlünün bildirdiği taşınmazlara muafiyet uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği, yatırılan vergilerin iadesi istemine gelince, yatırılan vergilerin bir kısmı için dava açma süresinin geçmiş olması, bir kısmının ise dönem itibariyle ödeme emri ile istenen kamu alacağı ile ilgisinin bulunmaması nedeniyle doğrudan doğruya vergi dairesine başvurulmasının gerektiği gerekçesiyle bozma kararına uymayarak ilk kararında ısrar eden Vergi Mahkemesi kararının bozulması isteminden ibarettir.
Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Kurulumuzca da uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına karar verildi.