Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2022/407 E. 2022/466 K. 16.02.2022 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2022/407 E.  ,  2022/466 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2022/407
Karar No : 2022/466

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …Kılavuzluk ve Römorkör Hiz. İnş. San. ve Tic. A.Ş.
VEKİLLERİ : Av. …, Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : …Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onuncu Dairesinin 11/03/2021 tarih ve E:2019/470, K:2021/1117 sayılı “dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı” yolundaki kararına karşı davacı şirketin temyiz istemine yönelik aynı Daire tarafından verilen 14/09/2021 tarih ve E:2019/470, K:2021/1117, T:2021/201 sayılı “temyiz süre ret kararı”nın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Deniz ve İçsular Düzenleme Genel Müdürlüğünün …tarih ve …sayılı, 2019/3 no’lu Genelgesi’nin 2, 3, 4, 5 ve 7. maddelerinin ve tamamının iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu Dairesinin 14/09/2021 tarih ve E:2019/470, K:2021/1117, T:2021/201 sayılı kararıyla;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ile 7201 sayılı Tebligat Kanunu düzenlemelerine yer verilerek,
Dairelerinin 11/03/2021 tarih ve E:2019/470, K:2021/1117 sayılı kararının, davacı şirket vekilinin UYAP sisteminde kayıtlı elektronik tebligat adresine 29/07/2021 tarihinde gönderildiği ve aynı tarihte elektronik tebligat adresine ulaşarak mesaj kutusuna bırakıldığı, 7201 sayılı Kanun’un 7/a maddesi ve Elektronik Tebligat Yönetmeliği’nin 9. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca bu tarihi izleyen beşinci gün olan 03/08/2021 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, davacı Şirket tarafından bu karara karşı otuz günlük süre içerisinde, en geç 02/09/2021 tarihinde temyiz isteminde bulunulması gerekirken, temyiz dilekçesinin 03/09/2021 tarihinde …İdare Mahkemesi kaydına girdiği görüldüğünden, yasal süre geçirildikten sonra yapılan temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddi gerektiği,
Öte yandan, temyiz dilekçesinde, temyiz edilmek istenen kararın davacı şirket vekilince 29/07/2021 tarihinde tebliğ alındığı ileri sürülmekte ise de; anılan tarihin davacı Şirket vekilince tebligatın açıldığı tarih olduğu, mevzuat gereğince elektronik yolla tebligatın, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılacağı açık olduğundan, tebliğ işleminin 03/08/2021 tarihinde usul ve yasaya uygun bir şekilde gerçekleştiği,
Bu nedenle, temyiz başvuru süresinin son gününün çalışmaya ara verme zamanına (adli tatil) rastlamadığı açık olduğundan, davacı Şirketin temyiz dilekçesinin, 2577 sayılı Kanun’un 8. maddesinde düzenlenen, sürelerin bitmesinin çalışmaya ara verme zamanına rastlaması halinde ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzayacağına ilişkin düzenleme kapsamında değerlendirilmesine hukuken olanak bulunmadığı,
gerekçeleriyle, davacı şirketin temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı şirket tarafından, temyize konu kararın savunma ve adil yargılanma hakkını açıkça ihlal ettiği, Dairenin esasa ilişkin kararının 29/07/2021 tarihinde, taraflarına elektronik tebligat yoluyla tebliğ edildiği, elektronik tebligat usulünde mesajın iletildiği günün değil, tebligata muttali olunduğu günün tebliğ tarihine esas alınması gerektiği, yasadaki beş günlük sürenin istisnai bir hak olduğu, 29/07/2021 tarihi esas alındığında, temyiz süresinin son günü çalışmaya ara verme zamanına rastladığından, temyiz başvurusunun en geç 07/09/2021 tarihinde yapılması gerektiğinin de tartışmasız olduğu, buna göre 03/09/2021 tarihinde yapılmış olan temyiz başvurusunun süresinde olduğu açık olduğundan, hukuka bağlı devlet anlayışını zedeler nitelikteki temyiz süre ret kararının bozulması ve temyiz taleplerinin incelenmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c) Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması”,
sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacı şirketin temyiz isteminin REDDİNE;
2. Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu 14/09/2021 tarih ve E:2019/470, K:2021/1117, T:2021/201 sayılı kararının ONANMASINA,
3. Kesin olarak, 16/02/2022 tarihinde, esasta oybirliği gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.

EK GEREKÇE:
X- Davacı şirket vekili tarafından sunulan temyiz dilekçesinde, temyize konu kararın savunma ve adil yargılanma hakkını açıkça ihlal ettiği, elektronik tebligat usulünde mesajın iletildiği günün değil, tebligata muttali olunan günün tebliğ tarihine esas alınması gerektiği, yasadaki beş günlük sürenin istisnai bir hak olduğu, tebliğe muttali olunan günü izleyen tarih itibarıyla temyiz süresinin başlatılması, buna göre de temyiz süresinin son günü çalışmaya ara verme zamanına rastladığından, temyiz başvurusunun süresinde olduğunun kabulü gerektiği ileri sürülmektedir.
Uyuşmazlıkta, temyize konu davacı şirketin temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki Daire kararının, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar göz önünde bulundurularak, elektronik tebligata ve çalışmaya ara verme dönemine ilişkin yasal düzenlemeler çerçevesinde, adil yargılanma hakkı bağlamında mahkemeye erişim hakkı yönünden ayrıca değerlendirilmesi gerekli görülmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” kuralına yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme, AİHS) 6/1. maddesinde ise, “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir.” kuralı yer almıştır.
Her ne kadar anılan Sözleşme’nin 6. maddesinde mahkemeye başvurma hakkı açıkça düzenlenmemiş ise de, bunun temel ilkelerden birisi olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır.
İlgili kişinin, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilme ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını talep edebilme hakkı mevcut olup; bu durumun, yukarıda aktarılan Anayasa hükmünden anlaşılacağı üzere aynı zamanda “hak arama hürriyeti” çerçevesinde de irdelenmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Golder/Birleşik Krallık (B. No. 4451/70, 21/02/1975) kararında; Sözleşme’nin 6. maddesinde mahkemeye başvurma hakkı açıkça düzenlenmemekle beraber, “mahkemeye başvurma hakkı”nın hukukun temel ilkesi olduğu, mahkemeye başvurma hakkı olmaksızın hakkaniyete uygun, aleni bir yargılamadan söz edilemeyeceği ve adil yargılanma hakkının içerdiği güvencelerden yararlanmanın olanaksız hale geleceğinin kabulü gerektiği vurgulanmıştır.
Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilme ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilme anlamına gelmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlâl edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 14/10/2008 tarih ve 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu/Türkiye kararında da; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşme’nin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir esneklikten kaçınmaları gerektiği ifade edilmiştir.
Uyuşmazlıkta da, elektronik tebligata ve çalışmaya ara verme dönemine ilişkin yasal düzenlemelerin, tutarlı bir sitem oluşturup oluşturmadığının, ilgilisine mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlar sunup sunmadığının değerlendirilmesi ve anılan kurallara dayalı temyize konu Daire kararında yer alan gerekçelerle varılan sonucun hukuken isabetli olup olmadığının irdelenmesi icap etmektedir.
2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 86. maddesinin birinci fıkrasında, “Danıştay daireleri her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuz bir ağustosa kadar çalışmaya ara verirler.” hükmü yer almaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrasında, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümünün, bu Kanun’da gösterilen usullere tabi olacağı belirtilmiştir.
Aynı Kanun’un 8. maddesinde, bu Kanun’da yazılı sürelerin, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı, tatil günlerinin sürelere dahil olduğu, sürenin son gününün tatil gününe rastlaması durumunda, sürenin tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzayacağı, bu Kanun’da yazılı sürelerin bitmesinin çalışmaya ara verme zamanına rastlaması durumunda, bu sürelerin, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılacağı; 46. maddesinde, Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının, başka kanunlarda aksine hüküm olsa dahi Danıştay’da temyiz edilebileceği ve bu kararlara karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği; 60. maddesinde ise, Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerine ait her türlü tebliğ işlerinin Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılacağı kurala bağlanmıştır.
Çalışmaya ara verme döneminde, ilgililerince, dava dosyalarına her türlü dilekçenin sunulması mümkündür.
Ancak yine de, 2577 sayılı Kanun’da, bu Kanun’da yazılı sürelerin (Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarına karşı temyiz için öngörülen otuz günlük süre de bu Kanun’da belirlenmiş sürelerden biridir) bitmesinin çalışmaya ara verme dönemine rastlaması durumunda, bu sürelerin, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılacağı düzenlenmesiyle, ilgililerine yedi günlük ilave bir hak tanınmıştır.
Bu ilave haktan yararlanabilmek için ise, 2577 sayılı Kanun’da yazılı sürelerin son gününün çalışmaya ara verme dönemine, yani her yılın 20 Temmuz – 31 Ağustos (bu tarihler dahil) tarihleri arasına rastlaması gerekmektedir. Aksi takdirde, 2577 sayılı Kanun’un 8. maddesiyle tanınan, yedi günlük ilave süreden faydalanma olanağı bulunmamaktadır.
Çalışmaya ara verme dönemine ilişkin yasal düzenlemeler, bu haliyle, mahkemeye erişim hakkını genişleten, destekleyen, bu konuda tutarlı bir sistem oluşturan, aksine yorum yapılması mümkün olmayan, açık kurallar ihtiva etmektedir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’na, 19/01/2011 tarih ve 27820 sayılı Resmi Gazete’te yayımlanan 6099 sayılı Tebligat Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile eklenen ve 14/03/2018 tarih ve 30361 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 7101 sayılı İcra ve İflâs Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 48. maddesi ile değişik, 7/a maddesinde ise; baro levhasına yazılı avukatlara elektronik yolla tebliğ yapılmasının zorunlu olduğu, elektronik yolla tebligatın, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılacağı düzenlenmiştir.
6099 sayılı Kanun’a ilişkin Tasarı’da yer alan, elektronik yolla tebligatın, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen üçüncü günün sonunda yapılmış sayılacağına ilişkin düzenlemenin, sürenin kısa olması ve tebellüğ edenler açısından sorunlara yol açmaması bakımından TBMM Adalet Komisyonu’nca kabul edilen metinde, “Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır.” şekliyle değiştirildiği ve düzenlemenin “…beşinci günün sonunda…” olacak şekilde yasalaştığı anlaşılmaktadır.
6099 sayılı Kanun’un 2. maddesinin gerekçesinde;
“…Maddenin dördüncü fıkrasında, elektronik yolla tebligatın ne zaman yapılmış sayılacağı açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre, e-tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihte değil, ulaştığı tarihi izleyen üçüncü günün sonunda yapılmış sayılacaktır. Her ne kadar (sermaye şirketleri dışında) e-tebligatın ihtiyarî olması esası kabul edilmişse de kişilerin fizikî ortamda bulunmayan elektronik adreslerini her gün kontrol edemeyebilecekleri ve kendileri izin vermedikçe onların yerine bir başkasının da bu adrese ulaşması söz konusu olamayacağından, üç günlük süre öngörülmüştür. Bu şekilde üç gün sonra tebligat yapılmış sayılsa da bu usûl, klasik tebligata göre yine de hızlı olacaktır. Burada hesaplama bakımından, elektronik yolla tebligatın muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarih dikkate alınmaksızın, bu tarihi takip eden üçüncü günün sonunda tebligat yapılmış sayılacaktır. Örneğin, elektronik posta 1/12/2009 tarihinde elektronik posta kutusuna ulaşmışsa, bugün hesaba katılmayacak, bugünü takip eden üçüncü günün sonunda, 4/12/2009 tarihi bittiğinde tebligat yapılmış sayılacaktır. Dolayısıyla süre 5/12/2009’da işlemeye başlayacaktır…”
ifadeleri yer almaktadır.
Anılan madde gerekçesinden hareketle, Kanun Koyucunun, elektronik tebligat nedeniyle oluşabilecek hak kayıplarını önlemek adına, herkes için geçerli olacak bir tedbir geliştirdiği, buna göre; elektronik yolla tebligatın muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılacağını kurala bağladığı ve madde gerekçesinde de elektronik yolla tebligatta, tebligatın muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihin dikkate alınmayacağını ifade ettiği anlaşılmaktadır.
Bu haliyle, elektronik yolla tebligata ilişkin düzenlemelerin de, tıpkı çalışmaya ara verme dönemine ilişkin yasal düzenlemeler gibi, adil yargılanma hakkı bağlamında mahkemeye erişim hakkını genişleten ve destekleyen kurallar içerdiği, ilgililerinin lehine olduğu açıktır.
Ayrıca, elektronik yolla tebligatın muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılmasına ilişkin kural; ilgililerine istisnai bir hak tanımamakta, aksine, her olayda ve herkes için aynı şekilde uygulanacak bir nitelik taşımaktadır.
Dolayısıyla, elektronik yolla tebligata ilişkin yasal düzenlemeler de, mahkemeye erişim hakkı yönünden tutarlı bir sistem oluşturan, aksine yorum yapılması mümkün olmayan, açık kurallar ihtiva etmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; mevzuatımızda yer alan hem çalışmaya ara verme dönemine hem de elektronik yolla tebligata ilişkin düzenlemeler, ilgililerinin haklarını korumakta, uygulanma şartları ve doğuracağı sonuçları önceden belirli kurallar içermek suretiyle, mahkemeye erişim hakkı yönünden tutarlı bir sitem oluşturmaktadır.
Bu durumda, davacı şirket vekili tarafından, tebliğe muttali olunan günü izleyen tarih itibarıyla temyiz süresinin başlatılması, buna göre de temyiz süresinin son günü çalışmaya ara verme dönemine rastladığından, temyiz başvurusunun süresinde olduğunun kabulü gerektiği ileri sürülmekte ise de; elektronik yolla tebligata ilişkin yasal düzenlemeler uyarınca, tebliğe muttali olunan günün dikkate alınma olanağı bulunmamakta olup, elektronik yolla tebligatın muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılacağı kuralı çerçevesinde hesaplama yapıldığında, davacı şirketin, temyiz yoluna başvurabileceği son gün, çalışmaya ara verme dönemine rastlamadığından, 2577 sayılı Kanun’un 8. maddesiyle tanınan, yedi günlük ilave süreden faydalanma olanağı bulunmamaktadır.
Bu kapsamda, davacı şirket vekilinin, savunma ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiasına itibar edilmemiştir.
Bu itibarla, çalışmaya ara verme dönemine ve elektronik yolla tebligata ilişkin kurallara dayalı olarak verilen Daire kararında ve dayandığı gerekçelerde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacı Şirketin temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki Daire kararına yönelik temyiz isteminin, yukarıda belirtilen gerekçe de eklenmek suretiyle onanması gerektiğini düşünmekteyim.