Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2022/3624 E. 2023/691 K. 05.04.2023 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2022/3624 E.  ,  2023/691 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2022/3624
Karar No : 2023/691

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Sendikası
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : …
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onikinci Dairesinin 17/03/2022 tarih ve E:2018/4516, K:2022/1243 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 08/01/2016 tarih ve 29587 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Cuma İzni” konulu 2016/1 sayılı Başbakanlık Genelgesi’nin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onikinci Dairesinin 17/03/2022 tarih ve E:2018/4516, K:2022/1243 sayılı kararıyla;
Dava konusu Genelge ile tüm kamu görevlilerini kapsayan bir mesai düzenlemesi yapılmadığı, çalışma saatleri konusunda mevcut düzende bir değişikliğe gidilmediği, hiçbir kamu görevlisine doğrudan izin verilmediği gibi Genelge ile öngörülen izni kullanmak istemeyen kamu personeli açısından bir hak kaybına da sebep olunmadığı, mesai saatlerinin değiştirilmediği ve öğle tatilinde bir kısıtlamaya gidilmediği; sadece cuma namazının mesai saatlerine denk geldiği zamanlarda ve namaz vaktiyle sınırlı olarak izin verilmesi hususunda, kamu görevlilerinden isteyenlere imkan tanıyan ancak diğerleri açısından herhangi bir kısıtlama ya da yükümlülük getirmeyen bir düzenleme yapıldığının görüldüğü,
Yukarıdaki açıklamalar ve Anayasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; dini inanç hürriyeti gereği kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlardan isteyenlere Cuma namazı saatinde izin verilmesine ilişkin dava konusu düzenlemenin, kamu yararı, hizmet gerekleri ve üst hukuk normlarına aykırı olmadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu Genelge’nin, Anayasa’nın “Başlangıç” kısmında yer alan laiklik ilkesine aykırı olduğu, Genelge ile Devlet yönetiminin dini kurallara uygun hale getirilmeye çalışıldığı, inanç özgürlüğü ve laiklikle bağdaşmadığı, düzenlemenin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Danıştay Onikinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’ÜN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve hukuka uygun olan Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

İLGİLİ MEVZUAT :
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, iptal davaları, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmış; 14. maddesinin üçüncü fıkrasında, dava açıldıktan sonra dilekçelerin ilk incelemeye tabi tutulacağı; dördüncü fıkrasında, dilekçeler ilk inceleme konuları yönünden kanuna aykırı görülürse, 15. madde hükümlerinin uygulanacağı; altıncı fıkrasında, bu hususların ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde de, davanın her safhasında 15. maddesindeki kuralın uygulanacağı; 15. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ise dava dilekçesinde ehliyet yönünden kanuna aykırılık görülmesi halinde davanın reddine karar verileceği, hükme bağlanmıştır.
Dava konusu Genelge ile, “Anayasa ve ilgili mevzuatta güvence altına alınan dini inanç hürriyetinin bir gereği olarak; cuma namazı saatinin mesai saatine denk gelmesi haline, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlardan isteyenlere mesai kaybına neden olmaksızın izin verir.” düzenlemesine yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Hukuk devletinin özünü; devletin hukuka bağlılığı, devlet organlarının hukukun içinde kalarak işlem ve eylemler yapabilmesi oluşturmaktadır. Anayasal bir ilke olarak, devletin tüm faaliyetlerinin yargısal denetime açık olması hukuk devletinin vazgeçilmez bir niteliği olup; yargı denetimi, hukuk devleti ilkesinin en önemli unsurlarından biri konumundadır. Bununla birlikte bir idari işlemin yargı denetimine tabi tutulması için yapılacak başvurular belirli usuli koşullara tabiidir. Bu bağlamda bir idari işlemden dolayı iptal davası açılabilmesi için iptali istenilen idari işlem ile davacı arasında bir menfaat ilişkisinin bulunması gerekir. İdari işlem ile davacı arasındaki bağı ve ilgiyi anlatan menfaat ilişkisi kavramından söz edilebilmesi için; gerek doktrin, gerekse içtihatlar, bu ilişkinin meşru, davacıyı etkileyecek bir biçimde kişisel ve güncel olması gerektiğinde birleşmektedirler.
Nitekim, Anayasa Mahkemesinin 18/07/2018 tarih ve 2015/3690 başvuru numaralı kararında da; “2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinde yer alan ve iptal davasının subjektif ehliyet koşulu olan “menfaat ihlali” kavramı; idari makamlar tarafından gerçekleştirilen ancak bireyin menfaatini etkilemeyen, bir başka ifadeyle birey üzerinde herhangi bir hukuksal sonuç doğurmayan işlemlerin uyuşmazlık konusu yapılarak hem yargının hem de idarenin sürekli ve gereksiz bir biçimde meşgul edilip işleyemez hâle gelmesini engellemek, bu suretle gerek yargı hizmetinin gerekse idarenin asli görevi olan kamu hizmetlerinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesiyle davacı ile arasında menfaat bağı kurulamayan işlemlerden doğan uyuşmazlıkların esasının incelenmemesi maksadıyla idari yargıya ilişkin bir usul kuralı olarak düzenlenmiştir.” ifadelerine yer verilerek sözü edilen usul kuralının düzenlenme amacı ortaya konulmuştur.
Bu bağlamda, sözü edilen menfaat ilişkisinin varlığı ve sınırları ise, her olayda yargı yerince uyuşmazlığın niteliğini ve ilgili mevzuat hükümlerini gözönünde bulundurarak dava konusu işlemin davacının hukuki durumu üzerinde yaratabileceği etki ve sonuçlardan hareketle değerlendirilir.
Davacı … Sendikası, Devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin yürütmekle görevli oldukları kamu hizmetlerinin görüldüğü genel, katma ve özel bütçeli idareler, il özel idareleri ve belediyeler ile bunlara bağlı kuruluşlarda kamu iktisadî teşebbüslerinde, özel kanunlarla veya Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ya da bunların verdiği yetkiye dayanarak kurulan banka ve teşekküller ile bunlara bağlı kuruluşlarda ve diğer kamu kurum veya kuruluşlarında işçi statüsü dışında çalışan kamu görevlileri hakkında uygulanan 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu hükümlerine göre “eğitim, öğretim ve bilim hizmetleri” kolunda faaliyet göstermektedir.
4688 sayılı Kanun’un “Sendika ve konfederasyonların yetki ve faaliyetleri” başlıklı 19. maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendine göre ise sendikalar, “üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukukî yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak” yetkisine sahiptir.
Konuya ilişkin yasa kuralları ile yargı kararları bir arada değerlendirildiğinde, kamu görevlileri sendikalarının, tüzel kişiliklerinden kaynaklanan genel hak ve fiil ehliyetine dayanarak menfaatlerini ihlal eden idari işlemler ile üyelerinin ortak çıkarlarının korunması için bizzat dava açabilecekleri, hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda ise üyelerini veya bunların mirasçılarını temsil ederek idari yargıda dava açabilecekleri konusunda tartışma bulunmamaktadır.
Davacı Sendika tarafından, dava konusu Genelge’nin, Anayasa’nın “Başlangıç” kısmında yer alan laiklik ilkesine aykırı olduğu, Genelge ile Devlet yönetiminin dini kurallara uygun hale getirilmeye çalışıldığı, inanç özgürlüğü ve laiklikle bağdaşmadığı, düzenlemenin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.
Somut olayda, dava konusu edilen düzenlemeyle, cuma namazının mesai saatlerine denk geldiği zamanlarda ve namaz vaktiyle sınırlı olarak izin verilmesi hususunda, kamu görevlilerinden isteyenlere imkan tanıyan ancak diğerleri açısından herhangi bir kısıtlama ya da yükümlülük getirmeyen bir düzenleme yapıldığı görülmektedir. Devletin, temel hak ve hürriyetler kapsamında yer alan din ve vicdan hürriyeti çerçevesinde, kişilerin inandıkları gibi yaşayabileceği uygun bir ortamı ve bunun için gerekli imkânları sağlamak şeklindeki pozitif yükümlülüğü kapsamında tesis edilen ve belirtilen niteliği bakımından davacı sendikanın ve üyelerinin hak veya menfaatlerini olumsuz olarak etkileyebilecek bir yönü bulunmayan dava konusu Genelge ile davacı Sendikanın güncel, kişisel ve meşru bir menfaat ilişkisinin varolduğunun kabulüne imkan bulunmamaktadır.
Bu itibarla, davacı Sendikanın dava açma ehliyeti bulunmaması nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmesine hukuken olanak bulunmamakta olup, davanın reddi yolundaki Daire kararında sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın reddine ilişkin Danıştay Onikinci Dairesinin temyize konu 17/03/2022 tarih ve E:2018/4516, K:2022/1243 sayılı kararının, yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA,
3. 05/04/2023 tarihinde oyçokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY
X- İptal davasının içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki nitelikleri göz önüne alındığında, İdare Hukuku alanında tek taraflı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin, bu idari işlemlerle kişisel, meşru ve güncel bir menfaat ilgisi olanlar tarafından iptal davasına konu edilebileceğinin kabulü zorunludur.
Taraf ilişkisinin kurulması için gerekli olan kişisel, meşru ve güncel bir menfaat ilgisinin varlığı, davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı yerlerince belirlenmekte, davacının idari işlemle ciddi ve makul, maddi ve manevi bir ilişkisinin bulunduğunun anlaşılması, dava açma ehliyeti için yeterli sayılmaktadır.
Ayrıca, iptal davaları ile idari işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının saptanmasına, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına, böylece de idarenin hukuka bağlılığının belirlenmesine, sonuçta hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilebilmesine olanak sağlandığından bu davalarda menfaat ilişkisinin bu amaç doğrultusunda yorumlanması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, dava konusu Genelge ile mesai (çalışma) saatlerini süreklilik arz eden biçimde değiştiren ve Ülke genelindeki tüm kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanları kapsayacak şekilde bir düzenleme getirildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, Ülke genelindeki kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan üyeleri bulunan davacı Sendikanın hukukunun işbu dava konusu işlemden etkileneceği dikkate alındığında, bu davada dava açma ehliyetinin bulunduğu tartışmasızdır.
Açıklanan nedenlerle, davacının ehliyetli olduğunun kabulü ile Daire kararının esasının incelenerek karar verilmesi gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.