DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2022/2764 E. , 2022/3881 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2022/2764
Karar No : 2022/3881
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Odası Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : …
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onüçüncü Dairesinin 29/06/2022 tarih ve E:2022/2855, K:2022/2981 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: MüIkiyeti Maliye Hazinesi, Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ) ve Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) adına kayıtlı olan ve ekli listede yer alan taşınmazların ve hisselerin; özelleştirme kapsam ve programına alınmasına, satış, kiralama, gelir ortaklığı modeli ve işin gereğine uygun sair hukuki tasarruflar, mülkiyetin gayri ayni hakların tesisi veya işletme hakkının verilmesi yöntemlerinden biri ya da birkaçının birlikte uygulanarak özelleştirilmesine ve özelleştirme işlemlerinin 31/12/2025 tarihine kadar tamamlanmasına ilişkin 18/05/2022 tarih ve 5591 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptaline karar verilmesi istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onüçüncü Dairesinin 29/06/22022 tarih ve E:2022/2855, K:2022/2981 sayılı kararıyla;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi, 14. maddesinin 3/c bendi ve 15. maddesinin 1/b bendine yer verilerek;
İdarî işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesinin ön şartlarından birisi olan “dava açma ehliyeti”nin, her idarî işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçütler içinde menfaat alâkasının varlığını ifade ettiği; aksi durumun kabulünün, toplum yararına olduğu düşünülen her konuyu tüm gerçek ve tüzel kişilerin dava konusu yapabilmesi ihtimalini beraberinde getireceği, bu durumun dava açma ehliyetine ilişkin kanunî düzenlemenin amacına aykırı olacağı;
Bu nedenle, iptal davası açılabilmesi için idarî işlem nedeniyle ilgilinin menfaatinin etkilenmiş olması, etkilenen menfaatin kişisel, güncel ve meşru bir menfaat olması, iptali istenen işlem ile davacı arasında makûl ve ciddi bir alâkanın bulunması gerektiği, ancak menfaatin kişisel olmasının, idarî işlemin mutlaka davacı hakkında tesis edilmiş olmasını gerektirmediği; sözü edilen menfaat alâkasının varlığının ve sınırlarının, her olayda yargı yerince uyuşmazlığın niteliğine göre belirlenmesi gerektiği;
Anayasa’nın kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını düzenleyen 135. maddesi ile
6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği Kanunu’nun 2. ve 19. maddeleri, anılan Kanun’a dayanılarak hazırlanan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Mimarlar Odası Ana Yönetmeliği’nin “Odanın amaçları” başlıklı 6. maddesine yer verilerek; aktarılan mevzuata göre kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının kuruluş kanunlarında gösterilen amaçları doğrultusunda dava açma ehliyetinin bulunduğu, nitekim, konuyla ilgili yasal düzenlemelerde, bu kuruluşların amaçları dışında faaliyette bulunamayacaklarının açık bir şekilde yer aldığı;
Davacı Oda tarafından dava dilekçesinde, kaynağını Anayasa’dan alan kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olup, ülkemizin tarihi, doğal ve kültürel varlıklarının korunması için gereken her türlü girişimde bulunmakla yükümlü olduğu, bu bağlamda kamuya ilişkin hak ve varlıklarla, kamu kaynaklarının özel kesime aktarılmasına dair dava konusu Cumhurbaşkanı kararına karşı, kamu yararını koruma amacıyla dava açmakta menfaati bulunduğu belirtilerek davayı açmakta ehliyetli olduğunun ileri sürüldüğü;
Dava konusu Cumhurbaşkanı kararı ile Mimarlar Odasının kuruluş amaçları ve görev alanı birlikte değerlendirildiğinde, davacı Odanın, dava konusu işlem ile arasında somut, güncel ve meşru bir menfaat alâkasının bulunmadığı, menfaatinin etkilenmediği, dava konusu işlemin Odanın ve mimarlık mesleği mensuplarının ne tür bir menfaatini ihlâl ettiği hususunun açık, anlaşılır ve somut bir biçimde ortaya konulamadığı, Odanın kuruluş amaçlarıyla bir ilgisinin bulunmadığı, dolayısıyla davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14/3-c ve 15/1-b maddeleri uyarınca davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, imar planlarında bir kısmı kentsel hizmet alanı, park, yol, meydan, yeşil alan, otopark, ağaçlandırılacak alan, sosyokültürel tesis alanı ya da rekreasyon alanı, bir kısmı ise özel çevre koruma bölgesi, ya da sit alanı niteliğiyle korunan alan statüsünde bulunan kamu taşınmazlarının özel mülkiyete devrine ilişkin kararın, Odanın TMMOB Ana Yönetmeliği’nin 3. maddesinde belirlenen amaçları kapsamında olduğu, söz konusu taşınmazların bazılarının imar planlarına karşı Odanın dava açtığı, dolayısıyla söz konusu taşınmazların özelleştirme kapsamına alınmasına dair kararla menfaat ilgilerinin bulunduğu, davanın ehliyet yönünden reddi kararının Danıştay içtihatları ile çeliştiği, 2577 sayılı Kanun’da “kişisel hak ihlali”ni dava açabilmenin koşulu sayan düzenlemenin Anayasa Mahkemesinin E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararı ile iptal edildiği, Anayasa’nın çevresel, tarihi ve kültürel değerlerin korunması ile ilgili hükümleri, kuruluş belgelerinde veya kanunlarında açıkça yazılı olmasa dahi ilgili meslek kuruluşunun çevreyi, tarihi ve kültürel değerleri ilgilendiren konularla ilgili olarak gerçek kişiler gibi subjektif dava açma ehliyetinin bulunduğu, dava konusu kararın kamu yararını doğrudan ilgilendirmesi nedeniyle Odanın kamu yararını koruma görev ve yükümlülüğünden dolayı dava açma ehliyetinin bulunduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Danıştay Onüçüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle ehliyet yönünden reddine ilişkin Danıştay Onüçüncü Dairesinin temyize konu 29/06/2022 tarih ve E:2022/2855, K:2022/2981 sayılı kararının ONANMASINA,
3. 21/12/2022 tarihinde oyçokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
X- Anayasa’nın 56. maddesinde; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.” 63. maddesinde; “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.
” 125. maddesinde; “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” 135. maddesinde ise; “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzel kişilikleridir.” hükümleri yer almaktadır.
6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu’nun yukarıda anılan Anayasal hükme paralel olarak düzenlenen 2. maddesinde; “…Birliğin kuruluş amacı: a) Bütün mühendis ve mimarları ihtisas kollarına ayırmak ve her kol için bir oda kurulmasına karar vermek; Bu suretle aynı ihtisasa mensup meslek mensuplarını bir Odanın bünyesinde toplamak; merkezde idare heyeti, haysiyet divanı ve murakıplar gibi görevlilere yetecek kadar üyesi bulunmayan Odanın merkezini, Umumi Heyetin belirleyeceği yerde açmak; b) Mühendislik ve mimarlık mesleği mensuplarının, müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplinini ve ahlakını korumak için gerekli gördüğü bütün teşebbüs ve faaliyetlerde bulunmak; c) Meslek ve menfaatleriyle ilgili işlerde resmi makamlarla işbirliği yaparak gerekli yardımlarda ve tekliflerde bulunmak, meslekle ilgili bütün mevzuatı normları, fenni şartnameleri incelemek ve bunlar hakkındaki görüş ve düşünceleri ilgililere bildirmektir. Birlik ve organları, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.” hükmüne yer verilmiştir.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Ana Yönetmeliği’nin “Birliğin ve Bağlı Odaların Amaçları” başlıklı 3. maddesinin üçüncü fıkrasında “kamunun ve ülkenin çıkarlarının korunmasında, yurdun doğal kaynaklarının bulunmasında, korunmasında ve işletilmesinde, çevre ve tarihi değerlerin ve kültürel mirasın korunmasında, tarımsal ve sınai üretimin artırılmasında, ülkenin sanatsal ve teknik kalkınmasında gerekli gördüğü tüm girişim ve etkinliklerde bulunmak” TMMOB ve bağlı odaların amaçları arasında sayılmıştır.
6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu’na dayanılarak hazırlanan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Mimarlar Odası Ana Yönetmeliği’nin “Odanın amaçları” başlıklı 6. maddesinde, Odanın başlıca amaçları arasında “a) Mesleki alanda ülke ve kamu çıkarları ile uluslararası gelişmeler çerçevesinde çalışmalar yapmak, mesleğin ve üyelerin değişen toplumsal ve ekonomik yapı içindeki değişen konumlarını izlemek, tespit etmek, değerlendirmek, mesleğin ve üyelerin görev, yetki ve sorumluluklarını düzenlemek, ulusal ve uluslararası ölçekte mesleğin gelişmesini izlemek ve sağlamak, b) Meslek onurunu ve üye haklarını korumak” sayılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; iptal davalarının idari işlemler hakkında yetki, sebep, şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacağı hükme bağlanmıştır.
Anayasa’nın yukarıda aktarılan 56. maddesinde, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı konusunda “herkes” denilerek bu hakkın kullanımında gerçek ve tüzel kişi ayrımı yapılmamış, ayrıca, çevrenin korunması yalnızca Devlet için değil vatandaşlar için de bir ödev olarak belirlenmiştir. Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı, Anayasa’da, gerçek-tüzel kişi ayrımı gözetilmeksizin herkes için tanınmıştır.
Böylelikle, Anayasa’nın çevresel, tarihi ve kültürel değerlerin korunması ile ilgili hükümleri, kuruluş belgelerinde veya kanunlarında açıkça yazılı olmasa dahi, ilgili meslek kuruluşunun, çevreyi, tarihi ve kültürel değerleri ilgilendiren konularla ilgili olarak, aynen gerçek kişiler gibi subjektif dava ehliyetine sahip olduğu açıktır.
Yukarıda anılan hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden; dava açma ehliyetinin, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçütler içinde menfaat ilişkisinin varlığını ifade ettiği, her olay ve davada, idari işlem ile dava açacak kişi arasında öngörülen subjektif ehliyet koşulu olarak menfaat ihlalinin kişisel, meşru ve güncel bir menfaat olması ölçütleri ekseninde yargı mercilerince değerlendirilerek takdir edileceği, bununla birlikte, iptal davalarındaki subjektif ehliyet koşulunun, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılmasına ve sürdürülmesine ilişkin bir sorun olması dolayısıyla, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde anlaşılması gerektiği, nitekim; çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren veya bütün ülkeyi ve kamuoyunu etkileyen konularda subjektif ehliyet koşulunun, bu durum dikkate alınarak yorumlanması gerektiğine ilişkin Danıştay kararları, yerleşik içtihat niteliği kazanmıştır.
Bu durumda; gerek çevresel, tarihi ve kültürel değerlerin korunması gibi kamu yararını ilgilendiren konularda dava açma ehliyetinin geniş yorumlanması sonucunu doğuran Anayasa’nın 56. maddesi, gerekse yukarıda bahsedilen mevzuat hükümleri dikkate alındığında, taşıdığı çevresel, tarihi ve kültürel önem nedeniyle, mülkiyeti Maliye Hazinesi, EÜAŞ ve TEİAŞ adına kayıtlı olan ve ekli listede yer alan taşınmazların ve hisselerin özelleştirme kapsam ve programına alınmasına, satış, kiralama, gelir ortaklığı modeli ve işin gereğine uygun sair hukuki tasarruflar, mülkiyetin gayri ayni hakların tesisi veya işletme hakkının verilmesi yöntemlerinden biri ya da birkaçının birlikte uygulanarak özelleştirilmesine ve özelleştirme işlemlerinin 31/12/2025 tarihine kadar tamamlanmasına ilişkin dava konusu 18/05/2022 tarih ve 5591 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nın, kamu yararını doğrudan ilgilendiren bir düzenleme olması nedeniyle, davacının kamu yararını koruma görev ve yükümlülüğünden dolayı dava açma ehliyetinin bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla karara katılmıyorum.