Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2022/2472 E. 2022/3889 K. 21.12.2022 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2022/2472 E.  ,  2022/3889 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2022/2472
Karar No : 2022/3889

TEMYİZ EDENLER : 1- (DAVACI) : … Mühendisler Odası
VEKİLİ : Av. …
2-(DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onuncu ve Sekizinci Daireleri Müşterek Kurulunun 09/11/2021 tarih ve E:2016/16056, K:2021/5385 sayılı kararının aleyhlerine olan kısımlarının taraflarca karşılıklı olarak temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 26/10/2016 tarih ve 29869 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yetkili Teknik Sorumluların Görev, Yükümlülük ve Sertifikalandırılmasına Dair Tebliğ’in (SGM-2016/22) 4. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendinin; 5. maddesinin 1. ve 4. fıkralarının; 7. maddesinin 2. fıkrasının; 9. maddesinin 3. fıkrasının; 10. maddesinin 3. fıkrasının; 11. maddesinin 1. ve 4. fıkralarının; 12. maddesinin 1. fıkrasının; 13. maddesinin 3. fıkrasının; 14. maddesinin 1. fıkrasının; 16. maddesinin 1. fıkrasının (ğ) bendinin ve Geçici 1. maddesinin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu ve Sekizinci Daireleri Müşterek Kurulunun 09/11/2021 tarih ve E:2016/16056, K:2021/5385 sayılı kararıyla;
Dava konusu Tebliğ’in 4. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendi, 13. maddesinin 3. fıkrası ve 14. maddesinin 1. fıkrası yönünden;
Davalı Bakanlığın araçların karayolu yapısına ve trafik güvenliğine uygun üretilmesi için gerekli teknik mevzuatı hazırlayıp uygulamak, araçlara yönelik teknik gereklilik ve denetim esaslarını tespit etmek, araçların söz konusu teknik düzenlemelere uygunluğunu bizzat belgelendirmek veya belgelendirilmesini sağlamak konularında, dolayısıyla araçların teknik düzenlemelere uygunluğunu denetleyip onaylayacak yetkili teknik sorumluları eğitecek, sınava tabi tutacak ve sertifikalandıracak kurum/kuruluşlara ilişkin alanda düzenleme yapma yetkisinin bulunduğu;
2575 sayılı Kanun’un Ek 1. maddesi uyarınca oluşturulan Müşterek Kurulun 03/02/2021 tarihli ara kararına cevaben gönderilen belgelerin incelenmesinden; Mülga Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı tarafından yürütülen soruşturma neticesinde düzenlenen … tarih ve … sayılı İnceleme Raporu’nda; özetle, hangi yetkili makine mühendisinin hangi firma ile çalıştığı konusunda bir takip mekanizmasının bulunmadığı, bir firmanın kaç yetkili makine mühendisi ile çalışabileceği konusunda bir sınırlama olmamasının da takibi zorlaştırdığı belirtilerek yetkili Makine Mühendislerinin hangi firma ile çalıştıkları veya hangi firmanın belgelerini imzaladıkları konusunda bir takip mekanizmasının oluşturulması, gerekirse bir firmanın çalışabileceği yetkili makine mühendisi sayısına bir sınırlama getirilmesi, tip onay belgelerine firma adına işlem yapan makine mühendisinin yazılması, makine mühendisleri Odası ile yapılan protokolün tekrar gözden geçirilmesi, düzenlenen eğitimlerin süresi ve içerikleri anlamında düzenleme yapılması, yetki belgesi verilen makine mühendisleri ile ilgili olarak bir takip sisteminin oluşturulması ve Bakanlıkta da bu konuda bir veri tabanı oluşturularak değişikliklerin sürekli izlenmesinin sağlanması, yetki belgesi verilen Makine Mühendisleri ile ilgili denetim mekanizmasının kurularak bu kişilerin yaptıkları iş ve işlemlerle ilgili denetimler yapılması gerektiği değerlendirilerek gerekli işlemlerin başlatılması için konunun Sanayi Genel Müdürlüğüne bildirildiğinin görüldüğü;
Öte yandan; Anayasa’nın 135. maddesi ile 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu’nda, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları mensuplarının mesleki eğitimlerinin ve sertifikalandırılmalarının münhasıran anılan kuruluşlarca yapılacağına ilişkin bir hüküm yer almadığı;
Bu durumda; yukarıda aktarılan İnceleme Raporu’nda belirtilen hususların yerine getirilmesi amacıyla, güncel TS EN ISO IEC 17024 standardına göre akredite olması şartı bulunan, bir çok yönden Bakanlığın denetimine tabi tutulan ve personelinin sağlaması gereken şartlar da dava konusu Tebliğ ile düzenlenen kamu kurum/kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversiteler veya sivil toplum kuruluşlarının yetkili teknik sorumlu adaylarının eğitilmesi ve/veya sınava tabi tutulması ve sertifikalandırılması amacıyla Bakanlıkça görevlendirilmesine ilişkin düzenlemelerde hukuka ve kamu yararına aykırılık görülmediği;
Tebliğ’in 5. maddesinin 1. ve 4. fıkraları yönünden:
Ulusal araç tip onayının uygulanacağı araçlara ilişkin düzenlemenin, 26/10/2016 tarih ve 29869 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Araçların İmal, Tadil ve Montajı Hakkında Yönetmelik(AİTM)’in 22. maddesinde yer aldığı, anılan madde uyarınca; Motorlu Araçlar ve Römorkları Tip Onayı Yönetmeliği (MARTOY), Tekerlekli Tarım veya Orman Traktörleri Tip Onayı Yönetmeliği (TORTOY) ve İki Veya Üç Tekerlekli Motorlu Araçların Tip Onayı Yönetmeliği (MOTOY) kapsamında tam, tamamlanmış veya tamamlanmamış ulusal araç tip onayı, maddenin yürürlüğe girdiği 26/12/2016 tarihi itibarıyla sadece Türkiye’de üretimi yapılan araç tipleri için uygulanacağı;
Dava konusu düzenlemenin ise, teknik elemanların sınav sonucu sertifikalandırılarak yetkili teknik sorumlu olmalarını, yetkili teknik sorumluların görev ve yükümlülüklerini, çalışma usul ve esaslarını, kurum/kuruluşlar ve firmalar ile ilgili diğer hususları düzenlemek amacıyla hazırlandığı;
Bu amaçlar göz önüne alındığında, dava konusu Tebliğ’de ulusal araç tip onayının hangi araçlara uygulanacağına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmesinin dava konusu Tebliğ’in amaçlarıyla bağdaşmayacağı;
Nitekim; dava konusu Tebliğ’in, iptali istenen düzenlemelerin yer aldığı 5. maddesinin yetkili teknik sorumlu görevlendirme yükümlülüğüne ilişkin olduğu, maddenin 1. fıkrasında, imalatçı ve yurt dışı firmaların yetkili temsilcilerinin (ithalatçı) bir takım onayları alabilmeleri için bünyelerinde istihdam etmek veya sözleşme yapmak suretiyle yetkili teknik sorumlu çalıştırma zorunluluklarının düzenlendiği ve anılan fıkrada; hem imalatçıların hem de yurt dışı firmaların yetkili temsilcilerinin (ithalatçı) bir takım onayları alabilmeleri için yetkili teknik sorumlu çalıştırma zorunluluklarının bir arada düzenlenmiş olması nedeniyle, fıkranın devamında “ulusal araç tip onayı”, AİTM Yönetmeliği kapsamında “münferit araç onayı”, “seri tadilat onayı” ve “münferit tadilat onayı” sayılmışsa da, bu durum anılan onayların tamamının hem imalatçılar hem de ithalatçılar tarafından alınabileceği anlamına gelmediği,
Zira; gerek imalatçılar ile yurt dışı firmaların yetkili temsilcileri belirtilirken, gerekse de alınabilecek onaylar sayılırken “veya” ibaresinin kullanıldığı, yurt dışında imal edilen araçlara AİTM Yönetmeliği’nin 22. maddesi uyarınca ulusal araç tip onayı uygulanmayacağı hususu da dikkate alındığında, maddenin 1. fıkrasında yer alan “ulusal araç tip onayı alabilmeleri” ibaresinin imalatçılara ilişkin olduğu, anılan ibare ile yurt dışında imal edilen araçlara ulusal araç tip onayı uygulanmasına ilişkin düzenleme getirilmesinin söz konusu olmadığı, davalı idarece de bu durumun savunma dilekçesinde açıkça ifade edildiği, bu haliyle düzenleme ile AİTM Yönetmeliği’nin 22. maddesi arasında bir çelişki bulunmadığı;
Ayrıca; anılan Yönetmeliğin 26/12/2016 tarihinde yürürlüğe giren 22. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce Türkiye’de üretilmeyen araç tipi/tipleri için MARTOY, TORTOY ve MOTOY kapsamında alınmış ulusal araç tip onayı belgelerinin 01/01/2018 tarihine kadar geçerli olduğu, bu tarihe kadar söz konusu belgelere göre araç üretilip ithal edilebileceği;
26/12/2016 tarihinden önce alınan ulusal araç tip onayına istinaden 01/01/2018 tarihine kadar yurt dışında üretilip Türkiye’ye ithal edilecek araçlar bakımından dava konusu Tebliğin yürürlüğe girdiği 26/04/2017 tarihinden 01/01/2018 tarihine kadar yapılacak işlemlerde (uygunluk belgesi, münferit araç onayı, seri ve münferit tadilat onayı) hukuki boşluk oluşmaması amacıyla dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesinin 4. fıkrasının düzenlendiği ve düzenleme ile söz konusu 22. madde arasında bir çelişki görülmediği;
Bu durumda; davalı idareye 635 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile verilen araçların teknik düzenlemelere uygunluğunu belgelendirmek veya belgelendirilmesini sağlamak görevi kapsamında yapılan düzenlemelerde üst hukuk normlarına, hukuka ve kamu yararına aykırılık görülmediği;
Tebliğ’in 7. maddesinin 2. fıkrası yönünden:
6235 sayılı Kanun’un 33. maddesi belirtilerek;
Dava konusu Tebliğ kapsamında ilk defa sertifikalandırılarak yetkilendirilecek olan teknik sorumluların, bu sıfatlarının verdiği görev ve yetkilerle otomotiv mevzuatı çerçevesinde faaliyette bulunabilmesi için firmalarda istihdam edilmeleri veya firmalarla sözleşme yapmaları gerektiği;
Bu nedenle, dava konusu Tebliğ’de sayılan mühendislik fakültelerinden mezun olan kişilere, dava konusu Tebliğ kapsamında alınan eğitim ve sınav sonucunda sertifika verilmesinin, tek başına mühendislik mesleğinin icra edilmesi anlamına gelmediği, bu kişilerin anılan yetki belgesine istinaden firmalarda görev yapmak istemeleri durumunda 6235 sayılı Kanun’un 33. maddesi uyarınca uzmanlıklarına uygun meslek odasına kayıt olmaları ve bunu belgelendirmeleri gerektiği;
Öte yandan; Tebliğ’in Geçici 1. maddesi kapsamındaki teknik sorumlular ile sertifikalarını 3 yılın sonunda vize ettirecek olan yetkili teknik sorumluların ise, halihazırda tam zamanlı veya sözleşmeli olarak görev yaptıkları firmada çalışmaya başlamadan önce meslek odasına kaydolma ve bu durumu belgelendirme yükümlülüğünü yerine getirdikleri,
Bu durumda; dava konusu düzenlemenin, mühendislik mesleğini icra etmek isteyenlerin odaya kayıt zorunluluğunu ortadan kaldırmadığı sonucuna varıldığından, düzenlemede hukuka aykırılık görülmediği;
Ayrıca, 6235 sayılı Kanun’un 34. maddesi uyarınca, yabancı mühendislerin Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca verilen çalışma izni ile ülkemizde çalıştırılabildikleri, bu durumdaki yabancı mühendislerin Türkiye’de bir aydan fazla kaldıkları takdirde ihtisaslarına en yakın odaya müracaatla geçici aza olarak kaydolmaları gerektiği;
Dolayısıyla, yabancı mühendisler ile Türk mühendislerin çalışma usul ve esasları arasında bir farklılık bulunmadığı, dava konusu düzenlemede de bu doğrultuda, yabancı mühendisler yönünden farklı bir eğitim esası belirlenmemesi suretiyle yabancı mühendislerin alacakları eğitimler hakkında gerekli düzenlemelerin yapıldığı anlaşıldığından aksi yöndeki davacı iddiasının yerinde görülmediği;
Tebliğ’in 9. maddesinin 3. fıkrası yönünden:
Davalı idare tarafından; araçların teknik düzenlemelere uygunluğunu belgelendirmek veya belgelendirilmesini sağlamak görevi kapsamında, günümüz teknolojik koşulları dikkate alınarak, yetkili teknik sorumlu adayları için iş ve zaman yönünden kolaylık sağlanması amacıyla, sadece teorik eğitimler yönünden uzaktan eğitim yapılabileceğine ilişkin olarak yapılan düzenlemede hukuka ve hizmet gereklerine aykırılık görülmediği;
Tebliğ’in 10. maddesinin 3. fıkrası yönünden:
Sınav komisyonunun, esasen soru hazırlama komisyonu şeklinde faaliyet göstereceği, komisyonun oluşumuna ilişkin sayı ve sıfat yönlerinden kesin bir belirleme yapılmaksızın idare amirleri ve akademik çevrenin birleşiminden oluşan çoğulcu bir yapının öngörüldüğü, birden fazla kurum/kuruluşun görevlendirilmesi durumunda da, sınav içeriği ve sorularında yeknesaklığı sağlamaktan Bakanlığın sorumlu tutulduğu hususları dikkate alındığında, düzenlemede hukuka ve hizmet gereklerine aykırılık görülmediği;
Tebliğ’in 11. maddesinin 1. fıkrası yönünden:
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları mensuplarının, mesleki eğitimleri ve sertifikalandırılmaları konusunda ilgili meslek kuruluşunun münhasır bir yetkisinin bulunmadığı ve güncel TS EN ISO IEC 17024 standardına göre akredite olması şartı bulunan, bir çok yönden Bakanlığın denetimine tabi tutulan ve personelinin sağlaması gereken şartlar da dava konusu Tebliğ ile düzenlenen kamu kurum/kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversiteler veya sivil toplum kuruluşlarının yetkili teknik sorumlu adaylarının eğitilmesi ve/veya sınava tabi tutulması ve sertifikalandırılması amacıyla Bakanlıkça görevlendirilmesine ilişkin düzenlemede hukuka aykırılık bulunmadığı;
Ayrıca, dava konusu fıkrada düzenlenen sicil numarası verme işleminin, mühendislerin oda kayıt sicil numaralarına ilişkin olmadığı, Tebliğ kapsamındaki yetkili teknik sorumlu sertifikası sicil numarası olduğu, bu nedenle düzenlemeyle 6235 sayılı Kanun’la davacı Odaya verilen oda kayıt yetkisine müdahalede bulunulmadığı;
Buna göre, … tarih ve … sayılı İnceleme Raporu uyarınca, yetki belgesi verilen Makine Mühendisleri ile ilgili olarak bir takip sisteminin oluşturulması ve Bakanlıkta da bu konuda bir veri tabanı oluşturularak değişikliklerin sürekli izlenmesinin sağlanması, yetki belgesi verilen Makine Mühendisleri ile ilgili denetim mekanizmasının kurularak bu kişilerin yaptıkları iş ve işlemlerle ilgili denetimler yapılması amacıyla sertifikalara sicil numarası verilmesine ve sicil numarası verilmesi işlemlerinin kurulacak elektronik altyapı ile takip edilmesine yönelik düzenlemelerde hukuka aykırılık bulunmadığı;
Araçların karayolu yapısına ve trafik güvenliğine uygun üretilmesine ilişkin olarak önemli görev ve yükümlülükleri olan yetkili teknik sorumluların, bu görev ve yükümlülüklerini mevzuata uygun olarak yerine getirebilmeleri için güncel mevzuat ve otomotiv teknolojisine hakim olmaları gerekliliği dikkate alındığında da dava konusu düzenlemelerde hukuka aykırılık görülmediği;
Nitekim; 27/04/2003 tarih ve 25091 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve dava konusu Tebliğ’in yayımlanmasından önceki dönemde araç projelendirme mühendis yetki belgesi verilmesi konusunda uygulanan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Makina Mühendisleri Odası Araç Projelendirme Mühendis Yetki Belgesi Yönetmeliği’nin 6. maddesinde de, mühendis belgelerinin geçerlilik süresinin her yıl onaylanmak kaydıyla alındığı tarihten itibaren 5 yıl olduğu, belgelerin yıllık onaylarında belgenin geçerliliğini sürdürebilmesi için belge sahibinin Araç Projelendirme Belgelendirme Kurulu tarafından belirlenen meslek içi eğitimleri tamamlamak zorunda olduğu, gerekli meslek içi eğitimi tamamlayamayan belge sahibinin belgesinin bu koşulu sağlayıncaya kadar geçerliliğini yitireceği düzenlemelerine yer verildiği, Oda tarafından merkezi düzeyde açılan eğitim kursları ile sınavlara katılmak ve başarılı olmanın Araç Projelendirme Mühendis Yetki Belgesi verme koşulları arasında sayıldığı;
Öte yandan; MARTOY, TORTOY, MOTOY ile AİTM Yönetmeliği’nin farklı araçlar ve/veya farklı işlemlere ilişkin olmaları nedeniyle; yetkili teknik sorumluların anılan Yönetmelikler kapsamında faaliyet gösterebilmeleri için her bir Yönetmelik yönünden ayrı yetki sertifikası almaları, araçların karayolu yapısına ve trafik güvenliğine uygun üretilmesi amacına uygun olduğundan, dava konusu düzenlemede bu yönüyle de hukuka aykırılık görülmediği;
Ayrıca; her ne kadar, davacı Oda tarafından, düzenlemede sınavın kimlere yapılacağının ve eski belge sahiplerinin durumunun net olmadığı ileri sürülmekte ise de; dava konusu Tebliğ’in 11. maddesinin 2. fıkrasında, Tebliğ kapsamında yeni görev alacak teknik elemanların, Geçici 1. maddede belirtilen teknik sorumluların ve yetki sertifikasının süresi dolan teknik sorumluların sınava girmek zorunda oldukları düzenlemesine yer verildiği, dava konusu Tebliğ’in yayımından önce yetki belgesi bulunan teknik sorumlulara ilişkin olarak da Geçici 1. maddeyle geçiş süreci öngörülmesi karşısında, davacının bu yöndeki iddialarının yerinde görülmediği ve düzenlemede bu yönüyle de hukuka aykırılık bulunmadığı;
Tebliğ’in 12. maddesinin 1. fıkrası yönünden:
635 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin, dava konusu Tebliğin yayımlandığı tarihte yürürlükte olan 7. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendi belirtilerek;
Anılan maddede davalı idareye otomotiv mevzuatı kapsamında yetkilendirilmiş mühendislerin/teknik sorumluların yetki sertifikaları ile imza yetkilerinin askıya alınmasına, iptal edilmesine veya bu konuda düzenleme yapılabilmesine ilişkin bir görev verilmediği;
Bu hususun, araçların teknik düzenlemelere uygunluğunu belgelendirmek veya belgelendirilmesini sağlamak görevi kapsamında olduğunun da kabulünün mümkün olmadığı;
Bu durumda; dava konusu düzenleme ile dayanağı 635 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile davalı idareye verilmeyen bir yetkinin ilk elden düzenlendiği, yetkili teknik sorumlu olarak görev yapan kişilerin bir daha bu görevi yapamamaları sonucunu doğuracak yaptırımların daha üst bir normda düzenlenmeden doğrudan Tebliğ’de düzenlenmesinin mümkün olmadığı anlaşıldığından, dava konusu düzenlemede hukuka uyarlık bulunmadığı;
Tebliğ’in 16. maddesinin 1. fıkrasının (ğ) bendi yönünden:
Dava konusu düzenlemede; yapılan sınavlara itiraz edilmesi durumunda kurulması öngörülen itiraz komisyonunun hangi daire başkanları ve personelinden, toplamda kaç kişiden oluşacağının net olarak belirlenmediği, belirlenebilir nitelikte de olmadığı, soru hazırlama niteliği ağır basan sınav komisyonu için öngörülen çoğulcu yapının sağlayacağı yararların aksine itiraz komisyonu için, sınav sorularına veya sonuçlarına yapılacak itirazların bu konuda uzman kişilerce incelenip incelenmeyeceği hususundaki belirsizliğin, hukuki belirlilik ve hukuki güvenlik ilkeleriyle bağdaşmadığı;
Öte yandan; komisyonun kararlarını oy birliği ile alacağının kurala bağlandığı, komisyon kararlarında belirli bir çoğunluk şartı aranması gerekliliği tabii olmakla birlikte, oy birliği şartı aranmasının komisyonu karar alamaz hale getirebileceği hususunun göz ardı edildiği, oy birliğinin sağlanamadığı hususlarda ne şekilde ve ne yönde karar alınacağının belirtilmediği, oy çokluğu halinde itirazın ne şekilde sonuçlandırılacağı hususunun açıkça düzenlenmesi gerekirken, bu yönde bir düzenleme yapılmamasının da hukuki belirlilik ve hukuki güvenlik ilkeleriyle bağdaşmadığı;
İdarenin savunmasında da bu karar alma usulünün tercih edilmesinin sebep ve gerekçelerine ilişkin açıklamaya yer verilmediği;
Bu durumda; dava konusu düzenlemenin niteliği, içeriği ve kapsamının açık, net ve anlaşılır olmadığı, tam tersine belirsizlik içerdiği, itiraz komisyonunun oluşumuna ve çalışma şekline ilişkin dava konusu bendin 1. ve 2. cümlelerinin hukuki belirlilik ve hukuki güvenlik ilkeleriyle bağdaşmadığı ve idari işlemlerin belirliliği ve idari istikrar ilkelerine aykırı oldukları;
Davalı idare tarafından bu hususlar karşılanarak, itiraz komisyonu kurulmasına yönelik bir düzenleme yapılmasına bir engel de bulunmadığı,
Dava konusu bendin 3. cümlesine gelindiğinde; hukuka uygun bir şekilde kurulacak itiraz komisyonu tarafından alınacak kararların ilgililerine bildirilmesinin Anayasa’nın 74 ve 125. maddeleri gereği olduğu, bu haliyle anılan cümlede hukuka aykırılık görülmediği;
Tebliğ’in Geçici 1. maddesi yönünden:
Dava konusu Tebliğ’in yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe gireceği ve bu tarihten itibaren yapılacak ilk sınavdan altı ay sonra mevcut yetki belgelerinin geçersiz hale geleceği; sonuç olarak bir yılı aşkın bir geçiş sürecinin öngörüldüğü ve Tebliğ’in yayımlanmasından önce uygulanan mevzuata göre yetki belgelerinin her yıl yeniden vize edilmek suretiyle kullanıldığı da dikkate alındığında, dava konusu düzenlemede bu yönüyle hukuka aykırılık görülmediği;
Öte yandan; Tebliğ’in yayımından önce yetki belgesine sahip olan teknik sorumluların, araçların karayolu yapısına ve trafik güvenliğine uygun üretilmesine ilişkin görev ve yükümlülüklerini mevzuata uygun olarak yerine getirebilmeleri için güncel mevzuat ve otomotiv teknolojisine hakim olmalarını sağlamak amacıyla, diğer teknik sorumlular gibi sınava tabi tutulmaları ve sınavda başarılı olmaları durumunda sertifikalandırılmaları gerektiğinden düzenlemede bu yönüyle de hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle;
Dava konusu Tebliğ’in;
-12. maddesinin 1. fıkrası ile 16. maddesinin 1. fıkrasının (ğ) bendinin 1. ve 2. cümlelerinin iptaline,
-Diğer kısımlar yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI :
Davacı tarafından, dava konusu Tebliğ kapsamında halihazırda yalnızca Türk Standartları Enstitüsünün yetkilendirildiği, Tebliğ’in 5. maddesinin 1 ve 4. fıkralarının Araçların İmal, Tadil ve Montajı Hakkında Yönetmelik ile çelişki yarattığı, meslek odasına kayıt zorunluluğuna yer verilmemesinin bir eksiklik olduğu, bu nedenle oda ile ilgisi olmayan kişilerin tespitinin şikayetler dışında mümkün olmadığı, eğitim modülünün yüz yüze ve interaktif olması gerektiği, sınav komisyonunun akreditasyon standartlarıyla çeliştiği, Tebliğ’in 11. maddesinin 1. fıkrasında Makina Mühendisleri Odasının 6235 sayılı Kanun’dan kaynaklanan yetkilerinin yok sayıldığı, aynı maddenin 4. fıkrası yönünden ise davanın reddine karar verilmiş olmakla birlikte herhangi bir hukuka aykırılık sebebine yer verilmediği, Geçici 1. madde ile kazanılmış hakların ihlal edildiği, Müşterek Kurul kararının davanın reddine ilişkin kısmında hukuki isabet bulunmadığı ve bu kısmın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından, Tebliğ’in 16. maddesinde Sanayi Genel Müdürü, Otomotiv Sanayi Daire Başkanı ve personeli şeklinde ayrıntılı düzenlemeye yer verilmesinin mevzuat bütünlüğüyle uyuşmayacağı, zira idarelerde birim isimleri ve teşkilat yapılarının sıklıkla değiştiği, mülga 635 saylı Kanun Hükmünde Kararname ve aynı yöndeki 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 388. maddesinin (f) bendinde yer alan görevin hangi alt birim tarafından yerine getirileceğinin, Sanayi Genel Müdürlüğü Birim Yönergesi’nde gösterildiği, mevzuat bütünlüğünü sağlamak amacıyla dava konusu düzenlemenin yapıldığı, diğer yandan Tebliğ’in 12. maddesine gelindiğinde; yetkili teknik sorumluların işlerini layıkıyla yapmamaları halinde telafisi mümkün olmayan kazalara yol açıldığı, bu nedenle gerekliliklere aykırı hareket edenler açısından düzenleme yapıldığı ve sorumlulukların özenle yerine getirilmesinin amaçlandığı, Bakanlığın düzenleme yetkisi kapsamında kural tesis edildiği, anılan düzenlemelerde hukuka aykırılık bulunmadığı ve Müşterek Kurul kararının iptale ilişkin kısmının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI :
Davacı tarafından, savunma verilmemiştir.
Davalı idare tarafından, Danıştay Onuncu ve Sekizinci Daireleri Müşterek Kurulunca verilen kararın davanın reddine dair kısımlarının usul ve hukuka uygun bulunduğu ve davacının temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ: Temyiz istemlerinin reddi ile Müşterek Kurul kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (Mülga Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı) tarafından yürütülen otomotiv mevzuatı kapsamında faaliyette bulunan veya görev yapan teknik elemanların sınav sonucu sertifikalandırılarak yetkili teknik sorumlu olmalarını, bunların görev ve yükümlülüklerini, çalışma usul ve esaslarını, yetkili teknik sorumlu adaylarının eğitilmesi, sınava tabi tutulması ve başarılı olanların sertifikalandırılması konusunda görevlendirilecek kurum/kuruluşlar ve firmalar ile ilgili diğer hususları düzenlemek amacıyla, 635 sayılı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 7. maddesine dayanılarak hazırlanan “Yetkili Teknik Sorumluların Görev, Yükümlülük ve Sertifikalandırılmasına Dair Tebliğ (SGM-2016/22)”, 26/10/2016 tarih ve 29869 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bunun üzerine Tebliğ’in muhtelif maddelerinin iptali istemiyle temyizen incelenen dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT :
Anayasa’nın “Duruşmaların Açık ve Kararların Gerekçeli Olması” başlıklı 141. maddesinin 3. fıkrasında, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılacağı düzenlenmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, idari işlemlerin; yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurları yönünden yargısal denetime tabi tutulacağı kurala bağlanmış; 24. maddesinde ise, kararda bulunacak hususlar sıralanmış ve (e) bendinde kararın dayandığı hukuki sebepler ile gerekçesinin ve hükmün belirtileceği vurgulanmıştır.
Dava konusu Yetkili Teknik Sorumluların Görev, Yükümlülük ve Sertifikalandırılmasına Dair Tebliğ’in dayanağı olan 635 sayılı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 7. maddesinin 1. fıkrasında;
” f) Sanayi ürünlerine ilişkin teknik düzenlemeleri uyumlaştırmak, teknik mevzuatı ve ilgili standart listelerini hazırlamak ve uygulamaya koymak, teknik düzenlemesi ve standardı bulunmayan sanayi ürünlerinin denetimine esas olacak özelliklerini tespit etmek veya ettirmek,
(g) Sanayi ürünlerine ilişkin teknik düzenlemeler kapsamında yetkilendirilecek onaylanmış ve uygunluk değerlendirme kuruluşları ile teknik hizmet kuruluşlarının taşıması gereken nitelikleri belirlemek, bu kuruluşları görevlendirmek, gerektiğinde görevlendirmeyi geçici olarak durdurmak veya iptal etmek,
(ğ) Araçların karayolu yapısına ve trafik güvenliğine uygun üretilmesi için gerekli teknik düzenlemeleri hazırlamak ve uygulamaya koymak, araçların teknik düzenlemelere uygunluğunu belgelendirmek veya belgelendirilmesini sağlamak,”
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (Mülga Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı) Sanayi Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştır.
Öte yandan, Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulmasının, 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkün olduğu düzenlenmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Temyize konu kararın dava konusu Tebliğ’in 11. maddesinin 4. fıkrası yönünden davanın reddine ilişkin kısmı incelendiğinde;
Mahkeme kararlarının, hüküm fıkrası ve hükmün dayandığı gerekçe ile bir bütün olduğu, gerekçesiz karar verilmesi mümkün olmadığına göre, gerekçenin hem temyiz incelemesini yapacak merci açısından hem de kararı uygulayacak olan idare açısından yeterli açıklıkta olması gerektiğinde kuşku yoktur.
Yargılama hukukunda, yargı (hüküm), uyuşmazlığı çözmekle görevli ve yetkili yargı yerinin yargılama sürecinin sonunda ulaştığı “sonuç”tur. Yargı yerinin bu sonuca ulaşırken bir gerekçeye dayanması, hem Anayasamızda, hem de yargılama hukukumuzda yer alan ilkelerdendir. Gerekçe, yargıcın çözümlemek durumunda olduğu uyuşmazlığa uygulanması gereken soyut hukuk kuralının saptanmasında, yorumlanmasında ve tüm ayrıntılarıyla ortaya konulup nitelendirilen maddi olaya uygulanmasında izlemiş olduğu yöntemi gösteren ve bu özelliği sebebiyle, yargılamanın nesnelliği ile varılan yargının doğruluğu konusunda davanın taraflarına güven, üst yargı yerine de denetleme olanağı veren açıklamadır. Yukarıda sözü edilen ilke ile sağlanmak istenen amaç da budur.
Anlaşılabilir bir gerekçeye dayanmayan mahkeme kararlarının gerekçeli bir karar olarak kabulüne imkan bulunmadığı gibi ilgili mercilerin, kararın gerekçesinin ne olması gerektiği ya da gerekçe olarak belirtilen ifadelerin ne anlama geldiği konusunda bir yorum ya da belirlemede bulunmaları da beklenemez.
Temyize konu kararın incelenmesinden; dava konusu Tebliğ’in 11. maddesinin 4. fıkrası yönünden hüküm fıkrasında belirtilerek davanın reddine karar verilmiş ise de, söz konusu fıkraya yönelik herhangi bir hukuki değerlendirme yapılmadığı, gerekçeye yer verilmediği, bu durumun da, yukarıda aktarılan Anayasa ve 2577 sayılı Kanun’da yer alan, kararların gerekçeli olması gerektiğine ilişkin kurallara aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu nedenle, Danıştay Sekizinci ve Onuncu Daireleri Müşterek Kurulunca anılan düzenleme hakkında hukuki değerlendirme yapılarak yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
Daire kararının dava konusu Tebliğ’in 12. maddesinin 1. fıkrasının iptaline ilişkin kısım incelendiğinde;
635 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yukarıda metnine yer verilen 7. maddesinde; davalı idareye, araçların karayolu yapısına ve trafik güvenliğine uygun üretilmesi için gerekli teknik düzenlemeleri hazırlayıp uygulamaya koymak ve araçların teknik düzenlemelere uygunluğunu belgelendirmek veya belgelendirilmesini sağlamak ve sanayi ürünlerine ilişkin teknik düzenlemeler kapsamında yetkilendirilecek onaylanmış ve uygunluk değerlendirme kuruluşları ile teknik hizmet kuruluşlarının taşıması gereken nitelikleri belirlemek, bu kuruluşları görevlendirmek, gerektiğinde görevlendirmeyi geçici olarak durdurmak veya iptal etmek ve araçların teknik düzenlemelere uygunluğunu belgelendirmek veya belgelendirilmesini sağlamak görevleri verilmiştir.
Dava konusu Tebliğ’in “Sertifikanın ve imza yetkisinin askıya alınması veya iptali” başlıklı 12. maddesinin 1. fıkrasında ise;
“Bu Tebliğ ve ilgili otomotiv mevzuatı hükümlerine ve gerektirdiği hususlara aykırı hareket ettiği veya usulsüz işlem yaptığı şikâyet üzerine veya piyasa gözetim ve denetim esnasında da dâhil olmak üzere, Bakanlık veya kurum/kuruluş tarafından tespit edilen yetkili teknik sorumlunun yetki sertifikası ve uygunluk belgesini imzalamaya yetkili kişilerin imza yetkisi otuz günlüğüne askıya alınır. Askı süresinde uygunsuzluğunu düzeltmeyenlerin sertifikaları iptal edilir. Yetki sertifikası iki kez iptal edilenler yetkili teknik sorumlu olmak için başvuru yapamazlar.” kuralına yer verilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için, genel olarak, idarenin düzenleme yetkisinin kapsamı ve bu bağlamda idarenin özerk ve türev düzenleme yetkisi üzerinde durulmalıdır.
Anayasa’nın 124. maddesinde, kamu tüzel kişilerinin, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme, idarenin özerk ve türev düzenleme yetkisinin anayasal dayanağını oluşturmaktadır.
İdarenin düzenleme yetkisinin aslında ikincil, türev nitelikte olduğu hususunda bir duraksama bulunmamaktadır. Anayasa’ya göre, idarenin, düzenleme yetkisini kanunlar çerçevesinde ve kanunlara uygun olarak kullanması gereklidir.
Ayrıca, normlar hiyerarşisi olarak bilinen temel hukuk ilkesine göre, normlar arasında altlık ve üstlük ilişkisi söz konusu olmakta ve her norm geçerliliğini bir üst hukuk normundan almaktadır. Başka bir anlatımla normlar hiyerarşisi, her türlü normun hiyerarşik olarak bir sıra dahilinde sıralanması ve birbirine bağlı olması anlamına gelmekte olup; bunun doğal sonucu olarak, hiyerarşik sıralamada daha altta yer alan normun, kendisinden üstte bulunan norma aykırı hükümler içeremeyeceği, bir başka deyişle alt norm niteliğindeki düzenleyici işlemlerin, bir hakkın kullanımını üst normda öngörülmeyen bir şekilde daraltamayacağı veya kısıtlayamayacağı; dolayısıyla, düzenleyici bir işlemin kendinden önce gelen kanun ve yönetmelik hükümlerine aykırı düzenlemeler getiremeyeceği kabul edilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlığa bakıldığında, davalı idarenin dava konusu alandaki düzenleme yetkisinin ve bu yetkinin hukuka uygun olarak kullanılıp kullanılmadığının irdelenmesi gerekmektedir.
Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde; 635 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de araçların karayoluna ve trafiğe çıkmasından önce, karayolu yapısı ve trafik güvenliğine uygun üretilmelerini sağlamak amacıyla davalı idare tarafından teknik düzenlemeler yapıldığı, idarece teknik düzenlemeler kapsamında yetkilendirilecek onaylanmış ve uygunluk değerlendirme kuruluşları ile teknik hizmet kuruluşlarının taşıması gereken niteliklerin belirlenebileceği ve idarenin görevlendirdiği bu kuruluşların görevlendirmesini gerektiğinde geçici olarak durdurabileceği gibi iptal de edebileceği, söz konusu teknik düzenlemelere uygunluğun belgelendirilmesinin ise yetkili kurum/kuruluşlar tarafından verilen eğitim, sertifika ve mevzuattaki diğer koşulları sağlayan yetkili teknik sorumlular tarafından sağlandığı görülmektedir.
Bu haliyle anılan mevzuatta, davalı idarece kişilerin can ve mal güvenliği açısından önem taşıyan araçların teknik özelliklere uygunluğunun belgelendirilmesi amacıyla öngörülen süreçte, yetkili teknik sorumlulara eğitim ve sertifika vermekle görevlendireceği kuruluşların niteliklerini belirleyebileceğinin ve görevlendirmelerini sonlandırabileceğinin açıkça 635 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de düzenlenmiş olması karşısında, yine aynı görev ve yetkisi kapsamında söz konusu uygunluğunu değerlendirerek bu hususu belgelendirecek olan yetkili teknik sorumlular açısından da mevzuata aykırı hareket ettiklerinin veya usulsüz işlem yaptıklarının tespiti halinde sertifika ve imza yetkisinin askıya alınması ve devamında uygunsuzluğun düzeltilmemesi halinde sertifikanın iptaline ilişkin düzenleme yapabileceği tabii olduğundan, dava konusu Tebliğ’in 12. maddesinin 1. fıkrasında üst hukuk normuna aykırılık bulunmamaktadır.
Diğer yandan, yetkili teknik sorumlular tarafından yerine getirilen görevin önemi, teknik mevzuata uygun olamayan araçların trafiğe çıkmasının, karayolunda can ve mal güvenliği açısından telafisi imkansız zararlara yol açabileceği de dikkate alındığında, davalı idarece düzenleme yapma yetkisinin, kamu yararı doğrultusunda ve hukuka uygun olarak kullanıldığı sonucuna varılmaktadır.
Bu durumda, dava konusu Tebliğ’in 12. maddesinin 1. fıkrasında hukuka aykırılık, dava konusu düzenlemenin iptali yolundaki Müşterek Kurul kararının bu kısımda ise hukuki isabet bulunmamaktadır.
Temyize konu kararın diğer kısımlarına gelindiğinde ise;
Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi yukarıda açıklanan Danıştay Onuncu ve Sekizinci Daireleri Müşterek Kurulu kararının anılan kısımları, aynı gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş olup tarafların temyiz dilekçelerinde ileri sürülen iddialar, kararın bu kısımlarının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Tarafların temyiz istemlerinin kısmen kabulüne, kısmen reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle kısmen reddi, kısmen dava konusu düzenlemelerin iptali yolundaki Danıştay Onuncu ve Sekizinci Daireleri Müşterek Kurulunun temyize konu 09/11/2021 tarih ve E:2016/16056, K:2021/5385 sayılı kararının dava konusu Tebliğ’in 11. maddesinin 4. fıkrası yönünden davanın reddine ilişkin kısmı ile 12. maddesinin 1. fıkrasının iptaline ilişkin kısmının BOZULMASINA,
3. Anılan kararın diğer kısımlarının ONANMASINA,
4. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Danıştay Onuncu Dairesine gönderilmesine,
5. Kesin olarak, 21/12/2022 tarihinde, dava konusu Tebliğ’in 10. maddesinin 3. fıkrası ile 16. maddesinin 1. fıkrasının (ğ) bendinin 1. cümlesinde yer alan “…ilgili birim amiri, daire başkanları…” ibaresinin onanması yönünden oyçokluğu, diğer kısımlar yönünden oybirliği ile karar verildi.

KARŞI OY
X- Dava konusu Yetkili Teknik Sorumluların Görev, Yükümlülük ve Sertifikalandırılmasına Dair Tebliğ’in “Sorumluluklar” başlıklı 16. maddesinde;
“(1) Bakanlık ve görevlendirilen kurum/kuruluşların sorumlulukları aşağıda belirtilmiştir:

ğ) Bakanlık, düzenlenen sınavlara teknik elemanlar tarafından sonuçların açıklanmasına müteakip on iş günü içinde itiraz edilmesi durumunda, inceleme yapılması ve kişiye bilgi verilmesi için ilgili birim amiri, daire başkanları ve personeli olacak şekilde itiraz komisyonu oluşturulur…” kuralına yer verilmiştir.
Temyize konu kararda; komisyonun hangi daire başkanları ve personelinden, toplamda kaç kişiden oluşacağının net olarak belirlenmediği, belirlenebilir nitelikte de olmadığı bu haliyle yukarıda metnine yer verilen düzenlemenin hukuki belirlilik ve hukuki güvenlik ilkeleriyle bağdaşmadığı gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.
Halbuki idarelerin, iç işleyişlerinde, teşkilat şemalarından veya birim yönergelerinden ilgili birim amiri ile daire başkanlarının kimler olduğu açıkça anlaşılabileceğiden, bu kişilerin Tebliğ’de sayılmamasının bir belirsizliğe yol açması mümkün bulunmamaktadır.
Diğer yandan, idarenin teşkilat yapısında değişiklikler olabileceği dikkate alındığında, Tebliğ’de itiraz komisyonunda yer alan kişilerin sayılması halinde her mevzuat değişikliğinde Tebliğ’de de değişiklik yapılması sonucunun doğacağı, bu durumun da mevzuat hazırlama tekniğine uygun olmadığı gibi kamu yararına da uygun olmayacağı sonucuna varılmaktadır.
Bu haliyle dava konusu düzenlemede hukuka, kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle, temyize konu Danıştay Onuncu ve Sekizinci Daireleri Müşterek Kurulu kararının, dava konusu Tebliğ’in 16. maddesinin 1. fıkrasının (ğ) bendinin 1. cümlesinde yer alan “…ilgili birim amiri, daire başkanları…” ibaresinin iptaline ilişkin kısmının bozulması gerektiği oyuyla, çoğunluk kararına katılmıyoruz.

KARŞI OY
X- Dava konusu Tebliğ’in “Sınav” başlıklı 10. maddesinin 3. fıkrasının da düzenlenişi itibarıyla hukuki belirlilik ve hukuki güvenlik ilkeleriyle bağdaşmadığı, “idari işlemlerin belirliliği” ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle davacının temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının davanın reddine ilişkin bu kısmının da bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyorum.
KARŞI OY
XXX- Dava konusu Yetkili Teknik Sorumluların Görev, Yükümlülük ve Sertifikalandırılmasına Dair Tebliğ’in “Sorumluluklar” başlıklı 16. maddesinde;
“(1) Bakanlık ve görevlendirilen kurum/kuruluşların sorumlulukları aşağıda belirtilmiştir:

ğ) Bakanlık, düzenlenen sınavlara teknik elemanlar tarafından sonuçların açıklanmasına müteakip on iş günü içinde itiraz edilmesi durumunda, inceleme yapılması ve kişiye bilgi verilmesi için ilgili birim amiri, daire başkanları ve personeli olacak şekilde itiraz komisyonu oluşturulur. Komisyon kararı oy birliğiyle alınır…” kuralına yer verilmiştir.
Temyize konu kararda; oy birliği şartı aranmasının komisyonu karar alamaz hale getirebileceği hususunun göz ardı edildiği, oy birliğinin sağlanamadığı hususlarda ne şekilde ve ne yönde karar alınacağının belirtilmediği, bu yönde bir düzenleme yapılmamasının hukuki belirlilik ve güvenlik ilkeleriyle bağdaşmadığı gerekçesiyle 16. maddenin 1. fıkrasının (ğ) bendinin 2. cümlesinin iptaline karar verilmiştir.
Yetkili teknik sorumlulular hakkında düzenleme yapma yetkisini haiz idarenin, bu yetkisi kapsamında sınavlara itiraz komisyonun hangi çoğunluk ile karar alabileceğini belirleyebileceği işin doğası gereği olduğundan, davalı idarenin takdir hakkını kararların oy birliği ile alınması yönünde kullanmasına ilişkin dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle, temyize konu Danıştay Onuncu ve Sekizinci Daireleri Müşterek Kurulu kararının, dava konusu Tebliğ’in 16. maddesinin 1. fıkrasının (ğ) bendinin 2. cümlesinin iptaline ilişkin kısmının da bozulması gerektiği oyuyla, çoğunluk kararına katılmıyorum.