Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2022/2182 E. 2022/4060 K. 29.12.2022 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2022/2182 E.  ,  2022/4060 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2022/2182
Karar No : 2022/4060

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Beşinci Dairesinin 22/12/2021 tarih ve E:2017/2104, K:2021/4691 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararı ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin aynı Kurulun … tarih ve … sayılı kararının iptali ve 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (6749 sayılı Kanun) 3. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğundan bahisle iptali talebiyle Anayasa Mahkemesine başvurulması istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Beşinci Dairesinin 22/12/2021 tarih ve E:2017/2104, K:2021/4691 sayılı kararıyla;
Davalı idarenin usule ilişkin itirazları ile davacının Anayasa’ya aykırılık iddiası ciddi görülmemiş,
“Maddi Olay ve Hukuki Süreç” ile “İlgili Mevzuat”a yer verilmiş; “Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç”, “FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler”, “Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü”, “Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği” başlıkları altında genel; “Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi” başlığı altında hem genel hem de davacıya özel değerlendirmelerde bulunularak,
Davacı Yönünden Yapılan Değerlendirmede;
Davacı hakkında Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından açılan ceza soruşturması sonucunda, … Cumhuriyet Başsavcılığının … tarih ve Soruşturma No:…, Karar No:… sayılı kararı ile kamu davası açmaya yeter kanıt ve emare bulunmadığı gerekçesiyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinin görüldüğü,
Davacının kendi beyanları yönünden, barınma amacıyla kalmış olduğu FETÖ/PDY yapılanmasına ait yurttan 2003 yılında (üniversite 2. sınıfta öğrenim görmekte iken) ayrılmakla beraber, bundan sonra söz konusu yapıyla tüm bağını kopardığını beyan eden davacının bu beyanlarının, bir başka ifadeyle barınma ya da eğitim saikiyle hareket ettiğinin aksini ortaya koyabilecek bir tanık beyanı ya da bilgi ve belgenin davalı idarece dosyaya sunulamadığı görüldüğünden, davacının anılan beyanlarının örgütle irtibat ve iltisaklı sayılması için yeterli bir delil olarak değerlendirilmediği, öte yandan, davacının 2014 HSK seçimleri döneminde örgütün sözde “bağımsız” adaylarını desteklediği ve onlar lehine seçim çalışması yaptığı yönünde açık ve net bir beyanının da bulunmadığı,
Davacı hakkındaki tanık beyanları yönünden, yargı mensubu olarak görev yapan … isimli şahsın HSK Müfettişlerince alınan 23/03/2018 tarihli ifadesinde; Temmuz 2014-Ocak 2015 tarihleri arasında Kars Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yaptığı dönemde Kars Adliyesinin mülhakatı olan …Adliyesinde hakim olarak görev yapması nedeniyle davacıyı tanıdığını, 2014 yılında HSYK iradesinin paralel yapının kontrolünden çıktıktan sonra Kars Adliyesine atandığı için FETÖ/PDY terör örgütüne sempati duyan kişilerin kendisine karşı soğuk davrandığını ve uzak durduğunu, davacının görev yaptığı ilçede …’un odasında oturmuş olduğundan bahsettiğini, davacının kendisiyle temas kurmaktan kaçındığını, görevine başladığında kendisine nezaket ziyaretinde dahi bulunmadığını, tavır ve davranışlarıyla kendisine soğuk davrandığını, yine o dönemde HSYK seçimlerine ilişkin YBP’nin toplantılarına gelmediğini, yaptırdığı araştırmada o zaman ki ismiyle paralel yapı ekibi olan hakim ve savcılarla birlikte hareket ettiğini ve bu kişilerin programlarına iştirak ettiğini öğrendiğini, HSYK seçimlerinde paralel yapının adaylarına tam oy verdiğinin konuşulduğunu, bu gözlemleri nedeniyle davacının Sarıkamış ilçesinde görev yaptığı dönemde FETÖ/PDY terör örgütünün kontrolünde ve çizgisinde hareket eden biri olduğuna dair kendisinde kanaat oluştuğunu beyan ettiği görülmekte ise de, anılan tanık ifadesinde davacının 2014 HSYK seçimleri döneminde örgütün sözde “bağımsız” adaylarını desteklediği ve onlar lehine seçim çalışması yaptığı yönünde açık ve net bir beyanda bulunulmadığı ve davacıyı örgütle ilişkilendirecek herhangi bir ifadeye yer verilmediğinin görüldüğü,
Yargı mensubu olarak görev yapan … isimli şahsın davacı hakkındaki ceza soruşturmasında alınan ifadesinde; davacının görev yaptığı yerdeki diğer hakim ve savcılara da soğuk ve mesafeli bir mizacı olduğunu, 2014 yılında yapılan HSYK seçimlerinde YBP’de çalışmalara katılmadığını, YBP için çalışan hiçbir meslektaşına yakın durmadığı halde FETÖ/PDY üyeliğinden ihraç edilen dönemin hakim ve savcılarıyla samimi olduğunun gözlemlendiğini beyan ettiği görülmekte ise de, anılan tanık ifadesinde davacının 2014 HSYK seçimleri döneminde örgütün sözde “bağımsız” adaylarını desteklediği yönünde bir beyanda bulunulmadığı ve davacıyı örgütle ilişkilendirecek herhangi bir ifadeye yer verilmediği,
Öte yandan, …Cumhuriyet Başsavcılığının … tarih ve Soruşturma No:…, Karar No:… sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında, “… Şüpheli şahsın birlikte görev yapmış olduğu mesai arkadaşlarından …, …, …, …, …, …, …, …, …’in beyanlarının alındığı, bu tanıklar beyanlarında özetle; şüpheli şahsın FETÖ/PDY terör örgütüyle herhangi bir iltisakına rastlamadıklarını, 2014 yılı HSYK seçimlerinde ne Yargıda Birlik Adayları nede birliğin karşısında bulunan adayları desteler yönde herhangi bir söylemine rastlamadıklarını, …’un odasında oturma meselesinin …’un hakim olarak daha önce aynı yerde görev yaparken oturduğu odayla şüpheli şahsın oturduğu oda olmasından kaynaklı olduğunu, şüphelinin …’la görüştüğü yönünde herhangi bir bilgiye sahip olmadıklarını, şüphelinin genellikle işle meşgul olan boş vakitlerini evde geçiren dışa kapalı, dönem arkadaşlarıyla dahi çok görüşmeyen daha önce Yozgat’ta görev yaparken tanıştığı zabıt katibi olan eşiyle evli, FETÖ/PDY üyesi yada sempatizanı olabilecek herhangi bir tavır ve davranışlarına şahit olmadıkları bir şahıs olarak şüpheliyi tanıdıklarını ifade ettikleri … ” şeklinde davacının lehine tanık ifadelerinin yer aldığının görüldüğü,
Davacı hakkındaki Ankesör/Büfe Sorgu Raporu yönünden, davacının kullanımında olan GSM hattına ilişkin olarak her ne kadar tekil aranma kaydı bulunmakta ise de, bu arama kaydına yönelik davacının beyanlarının aksini ortaya koyabilecek dosyada bir bilgi ya da belge bulunmadığı gibi davacının ardışık aranma kaydının da olmadığı görülmekte olup, davacının örgütün örgütsel amaçlı haberleşme metotlarından olan “ankesörlü/sabit hatlardan aranma” gizli iletişim sistemine dahil olmadığı sonucuna varıldığı,
Sosyal çevre bilgileri yönünden, davacı hakkında somut bir tespiti içermeyen sosyal çevre bilgilerinin, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan delil olarak değerlendirilmesinin mümkün bulunmadığı sonucuna varıldığı,
Davacıyla ilgili soruşturma bilgisi yönünden, Dairelerince, davacı hakkında FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantılı olarak yürütülen başkaca soruşturma bulunup bulunmadığı yönünde yapılan ara kararına davalı idare tarafından verilen cevapta davacı hakkında yürütülmekte olan disiplin soruşturması bulunduğu belirtilmiş ise de, bu soruşturma kapsamında davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisakı ve irtibatına ilişkin elde edilen herhangi bir bilgi ve belge ortaya konulmadığından, söz konusu soruşturmanın, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisakı ve irtibatı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinde dikkate alınmadığı belirtilerek,
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile kararda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davalı idarece, davacının terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğuna ilişkin yeterli delil sunulmadığı, ayrıca ilgili kamu kurumları ve özel kuruluşlarca Dairelerinin 11/03/2021 tarihli ara kararına verilen cevaplarda da davacının iltisakını veya irtibatını ortaya koyan herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı anlaşıldığından dava konusu kararlarda hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle, dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, usule ilişkin itirazlarının neden yerinde görülmediğinin gerekçesinin kararda yer almadığı, dava konusu işlemin bir disiplin işlemi olmadığı, bu nedenle hukuki denetimin disiplin işlemi kapsamında yapılamayacağı, meslekten çıkarılan bazı hakim ve savcılar tarafından açılan davalarda Dairenin verdiği bir kısım ret kararlarında yer alan değerlendirmeler ile bu dosyadaki iptal kararının gerekçesinde çelişkilerin bulunduğu, yargı mensubu olarak görev yapan …’nın ifadesinde, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisaklı ve irtibatlı olduğunu belirten beyanları, davacının üniversite öğreniminde ilk yıl FETÖ’ye ait olduğu anlaşılan İzmir Buca’da bulunan Özel … Erkek Öğrenci Yurdunda kaldığına dair ikrarı, yargı mensubu olarak görev yapan …’nin ifadesinde, 2014 yılında yapılan HSYK seçimlerinde davacının YBP’de çalışmalara katılmadığını, YBP için çalışan hiçbir meslektaşına yakın durmadığı halde FETÖ/PDY üyeliğinden ihraç edilen dönemin hakim ve savcılarıyla samimi olduğunun gözlemlendiğini belirten beyanları, cep telefonuna ait HTS kayıtlarının incelenmesi sonucunda davacının haklarında FETÖ/PDY terör örgütü üyesi oldukları isnadıyla işlem yapılan kişilerle görüşmelerinin olduğunun tespit edilmiş olması, FETÖ/PDY terör örgütünün diğer üyeleri ile örgütsel faaliyetler kapsamında ankesörlü hatlardan iletişime geçip geçmediğine ilişkin yapılan çalışma neticesinde Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığınca düzenlenen raporda yer alan tespitler gibi davacının davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisaklı veya irtibatlı olduğuna ilişkin delillerin bulunduğu, davacının ifadesi, eşine ait dosyada bulunan 11/08/2016 tarihli dilekçe ve tanık …’nın ifadesi birlikte değerlendirildiğinde; davacı ve eşinin yıllık izin kullandıkları halde seçim için Yozgat/Sivas’tan Sarıkamış’a gittikleri, oy kullanmak için de kendi özel otomobilleri ile Kars il merkezine gittikleri anlaşılmakta olup, davacının adını dahi bilmediği adaylara arkadaş tavsiyesi ile karışık oy kullandığı yönündeki beyanının inandırıcılıktan uzak olduğu sonucuna varıldığı, davacı hakkında yürütülen ceza soruşturmasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ise de, dava konusu işlemler “üyelik” isnadıyla değil “iltisak ve irtibat” isnadına dayandığından, söz konusu kararın davacının durumunu değiştirmeyeceği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından, Danıştay Beşinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’NIN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra dosya tekemmül ettiğinden davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY :
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı’nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır.
Anayasa’nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
MGK’nın anılan toplantısında “demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır.
23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarih ve 6749 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararıyla, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi aynı Kurulun … tarih ve … sayılı kararıyla reddedilmiştir.
Bunun üzerine temyizen incelenen dava açılmıştır.
Öte yandan, davacı hakkında Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından açılan ceza soruşturması sonucunda, … Cumhuriyet Başsavcılığının … tarih ve Soruşturma No:…, Karar No:… sayılı kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, UYAP ortamında yapılan inceleme sonucu davacı hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararının 14/12/2018 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.

İLGİLİ MEVZUAT :
1) Anayasa
Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa’nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir.
Anayasa’nın 5. maddesi: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Anayasa’nın 9. maddesi: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. …”
Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Anayasa’nın 36. maddesi: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”

Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.”
Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar. …”

2) AİHS
AİHS’in 6. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.”
AİHS’in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
AİHS’in 15. maddesi: “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.”

3) Kanun
667 sayılı KHK’nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.”
Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır. …”

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
1) Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği
Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarih ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.
Dolayısıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına” ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.

Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir.
Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını “kavuşan, bitişen, birleşen”, irtibatlı kavramını ise “bağlantılı” olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır.

2) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi
Yargı mensubu olarak görev yapanlar hakkında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanması için ilgililerin terör örgütleri ve millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet veya iltisakını ya da bunlarla irtibatını ortaya koyan delil, bulgu ve bu yönde değerlendirme yapılmasına neden olan hususların idare tarafından ortaya konulması gerekmektedir.
Dava konusu kararların dayanağı olan delillerin, davalı idare tarafından dava konusu işlemin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulduğu anlaşılmakta ise de bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemlerin hukuka uygunluğunun değerlendirilmesinde dikkate alınabileceği tabiidir.
Öte yandan, 667 sayılı KHK’nın 3/1. maddesi uyarınca olağanüstü tedbir niteliğinde bir idari yaptırım olarak meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen yargı mensupları hakkında bu olağanüstü tedbirin sebebini oluşturan eylem ve davranışların niteliği ve mahiyeti itibarıyla aynı zamanda ceza hukuku bakımından da suç oluşturması halinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) uyarınca “Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak” suçundan ceza soruşturması ve kamu davası açıldığı da görülmüştür.
Bununla birlikte, 667 sayılı KHK uyarınca bir yargı mensubu hakkında terör örgütüne üyelik ve mensubiyeti olmasa da bu terör örgütü ile iltisaklı veya irtibatlı olması nedeniyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına yönelik olağanüstü idari tedbirin uygulanabilmesi karşısında, anılan yargı mensubu hakkında açılan ceza soruşturmasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olmasının, ilgili hakkında anılan olağanüstü tedbirin hukuka uygunluğu yönünden yürütülen yargılama faaliyeti için bağlayıcı olmayacağı açıktır.
Bu durumda, davacı hakkında Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından açılan ceza soruşturması sonucunda, … Cumhuriyet Başsavcılığının … tarih ve Soruşturma No:…, Karar No:… sayılı kararı ile kamu davası açılması için yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olmasının, davacının FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının bulunup bulunmadığı yönünden farklı bir değerlendirme yapılmasına hukuki engel oluşturmayacağı gibi Kurulumuz tarafından yapılacak idari yargılama yönünden bağlayıcılığı da bulunmamaktadır.

a) Davacının ve Eşinin Beyanları
Davacının kendi beyanı şu şekildedir:
… Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen … tarih ve Soruşturma No:… sayılı sorgulama tutanağı, “… 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini 2002 – 2006 yılları arasında okudum. İlk yıl Buca ilçesindeki ismini Burç olarak hatırladığım bir yurtta kaldım. Bu yurdun Fethullah Gülen grubuna ait olup olmadığını bilmiyorum. Bu yurt içerisinde herhangi bir sohbet toplantısı yapıldığını görmedim. Duymadım. Fethullah Gülen kasetlerinin ve sohbetlerinin yapıldığını görmedim duymadım. Daha sonraki yıllarda Hukuk Fakültesinin yanındaki kiralık eve … ve … isimli arkadaşlarımla çıktık. Bu arkadaşlarım Fethullah Gülen grubundan değildir. … 2014 yılı HSYK seçimleri öncesinde adaylar görev yaptığım Sarıkamış ilçesine gelmişler ben izindeydim karşılaşmadım. Posta yolu ile bir kısım adayın herkese gönderilen broşürleri geldi. HSYK seçimlerinde oyumu bağlı olduğumuz il olan Kars adliyesinde kullandım. Oy kullanırken cep telefonumu teslim etmiştim. Kesinlikle ne kendi oyumu ne de başkalarının oy kullanışını dışarıdan da olsa telefonumla veya başka bir cihazla kayıt etmedim. Ben hiçbir grubun listesine tam olarak oy vermedim. Her iki grubun listesindeki adaylara karışık olarak oy verdim. Bağımsız adaylara oy verip vermediğimi şuan hatırlamıyorum. Bu sorduğunuz sorulara kendi rızam ile cevap veriyorum. Hiçbir adayı tanımadığım için arkadaşlarımın kişisel tavsiyeleri üzerine oyumu kullandım. Bu arkadaşlarımın çoğunun Fethullah Gülen grubundan olmadığını biliyorum. O gruptan olan varsada benim bilgim yoktu. …”
Davacının eşi tarafından elektronik posta yoluyla HSK üyelerine gönderilen 11/08/2016 tarihli dilekçe, “… 2014 yılında yapılmış olan HSYK seçimlerinden önce senelik izin kullanarak memleketlerimiz olan Yozgat ve Sivas’ta idik. Seçimin olduğu Pazar günü Sarıkamış’a döndük ve oyunu Kars ilinde kullandı, HSYK seçimleri öncesinde adaylar görev yerimiz olan Sarıkamış ilçesine gelmişler, biz izinde olduğumuzdan dolayı gelen hiç kimse ile görüşmemiştir zira geldikleri dönemde biz eşimle senelik izindeydik. Bu konuyla alakalı olarak ta izin esnasında da herhangi bir telefon görüşmesi vb iletişimi de olmamıştır. Şahsi aracımız ile Kars iline HSYK seçimlerinde oy kullanmak için beraber gittik, ben adliye önünde arabanın içinde kendisini bekledim, seçim sonunda oyunu hangi listeye verdin diye sorduğumda, bana adayların hiç birini tanımadığını arkadaş tavsiyesi üzerine karışık listelere oy verdiğini söyledi. Seçim sonrasında Sarıkamış adliyesinde görevli diğer hakim savcılarla birlikte akşam yemeği yiyip Sarıkamış’a döndük. …”

b) Davacı Hakkındaki Tanık Beyanları
Davacı hakkındaki tanık beyanları şu şekildedir:
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan …’ya ait HSK Müfettişliğince düzenlenen 23/03/2018 tarihli tanık ifade tutanağı, “Ben halen Aksaray Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yapmaktayım. Temmuz 2014-Ocak 2015 yılları arasında Kars Cumhuriyet Başsavcısı olarak çalıştım. HSYK Genel Kurulu tarafından FETÖ/PDY irtibatı nedeniyle meslekten ihraç edilen …’ı Kars Adliyesinin mülhakatı olan Sarıkamış Adliyesinde Hâkim olarak görev yapmış olması nedeniyle tanırım. Daha öncesinden kendisi ile bir tanışıklığım yoktur. Hatırladığım kadarıyla HSYK seçim sürecinde 2-3 defa Sarıkamış Adliyesini gerek yalnız, gerekse de Adalet Bakanlığından gelen bir bürokrat ile birlikte ziyaret ettim. … Sarıkamış Adliyesindeki Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarından da bana resmi ziyaretler oldu. Yine o tarihte FETÖ örgütü üyelerinin yargıda yoğun bir şekilde yuvalandığı hususu dile getirildiği için Sarıkamış Adliyesinde de de bu örgüt ile iltisakı irtibatı olabilecek Hâkim ve Cumhuriyet Savcısı var mı diye çevreden ve oradakilerin dönem arkadaşlarından araştırma yaptım. Ben 2014 yılında HSYK’ın iradesi paralel yapının kontrolünden çıktıktan sonra Kars Adliyesine atandığım için bu örgüte sempati duyanlar bize karşı soğuk davranıyor uzak duruyorlardı. Sormuş olduğunuz … Asliye Hukuk veya Asliye Ceza Mahkemesine bakıyordu. Yanlış hatırlamıyorsam HSYK Genel Kurulu tarafından FETÖ/PDY irtibatı nedeniyle meslekten ihraç edilen …’un odasında oturduğundan bahsediyordu. Kendisi yukarıda anlattığım nedenden dolayı olacak ki benimle temas kurmaktan kaçınıyordu. Ben göreve başladığımda bana nezaket ziyaretinde de bulunmamıştı. Kendisiyle konuştuğumda yüzeysel kısa cevaplar veriyor, konuları geçiştiriyordu. Tavır ve davranış itibariyle düşüncelerini belli etmemeye çalışıyor uzak duruyordu. YBP’den gelen ziyaretçilere sıcak bir tavrı yoktu. YBP’nin Kars il merkezinde ve Erzurum ilinde düzenlediği toplantılara gelmedi. Çevreden de araştırdığımda o zamanki ismiyle paralel yapı ekibi olan Hâkim ve Cumhuriyet Savcıları ile birlikte hareket ettiğini ve bir kısım programlarına iştirak ettiğini öğrendim. Yine …’ın HSYK seçimlerinde paralel yapının adaylarına tam oy verdiği konuşuluyordu. Hatta seçimden sonra resmi bir iş için Kars’a gelen ve yanıma uğrayan HSYK Genel Kurulu tarafından FETÖ/PDY irtibatı nedeniyle meslekten ihraç edilip, daha sonra ise mesleğe iade edilen o dönemin Sarıkamış Cumhuriyet Savcısı … odama geldiğinde ‘Savcı Bey sizin adliye komple paralelcilere oy vermiş, bari 11 oyunuzdan 1 tanesini YBP adaylarına verseydiniz, tek düze nasıl oy verirsiniz’ dedim. O da sözlerimi onaylar mahiyette gülümseyerek ‘olabilir Başsavcım’ diyerek onayladı. … da Sarıkamış Adliyesindeki bu ekip ile birlikte hareket ediyordu. Benim … ile alakalı gözlemim HSYK seçim sürecinde ve Kars Adliyesindeki çalıştığım dönemde FETÖ/PDY örgütü kontrolünde ve çizgisinde hareket eden birisi olduğudur. …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan …’ye ait … Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen … tarih ve Talimat No:… sayılı ifade tutanağı, “Ben … isimli kişiyi … Cumhuriyet Savcısı olarak 2013-2015 yılları arasında görev yaptığım dönemde … ilçesinde hakim olarak görey yapmasından dolayı tanıyorum. Fakat kendisi ile ayını ilçede görev yapmamam nedeniyle çok iletişim halinde olmadım. Zaten Sarıkamıştaki diğer hakim ve savcılara göre de soğuk ve mesafeli bir mizacı vardı. 2014 yılı ekim ayında yapılan HSK üye seçimi öncesinde kendisini, yargıda birlik platformunun yaptığı çalışmalarda görmedim. O dönemde yargıda birlik platformu adayları için oy istediğimi, çalıştığımı bildiğinden benimle hiç iletişime geçmedi. Yargıda Birlik Platformunun Kars ilinde ve Erzurum ilinde yaptığı toplantılara da katıldığını görmedim. O dönem Kars ilinde görev yapan ve Yargıda Birlik Platformu için çalışan hiçbir meslektaşa da yakın durduğunu görmedim. İletişime geçmez ve mesafeli dururdu. Öbür taraftan Fetö/Pdy üyeliğinden ihraç olan dönemin hakim ve savcıları ile samimi olduğunu gözlemlemiştim. …”
Davacı tarafından; sosyal çevre anlamında örgüt ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı, Sarıkamış’ta görev yaptığı dönemdeki sosyal çevresinin burada görev yapan tüm hakim ve savcılardan ibaret sınırlı bir çevre olduğu, bunlarla eşit mesleki ilişkide bulunduğu, söz konusu hakim ve savcılardan bazılarının halen görevde olduğu, 2014 yılı HSYK seçimlerinde arkadaşlarının tavsiyelerini gözeterek belirli bir liste gözetmeden oy kullandığı, kimseye FETÖ’cü olduğu için oy vermediği, tanık ifadelerinde geçen hususların gerçeği yansıtmadığı, tanıkların yanlış algı ve kanaate dayalı olarak beyanda bulunduğu ileri sürülmüştür.
Bu durumda, davacının örgütün kontrolünde ve çizgisinde hareket eden biri olduğuna, 2014 yılı HSYK seçim döneminde örgüt mensubu hakim ve savcılarla birlikte hareket ettiğine, örgütün seçim programlarına iştirak ettiğine, örgütün sözde “bağımsız” adaylarına oy verdiğine ve diğer hususlara yönelik yukarıda yer verilen tanık ifadeleri ile geçmişte örgüte müzahir yurtta kaldığına ve 2014 yılı HSYK seçimlerinde sözde bağımsız adaylardan bazılarına oy verdiğine yönelik kendi beyanının değerlendirilmesi sonucunda, davacının tanık ifadelerine karşı beyanlarına itibar edilmeyerek FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varılmıştır.

3) Dava Konusu Kararların Temel Hak ve Özgürlükler Bağlamında Değerlendirilmesi
Dava konusu kararlarla ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı hususunun, AİHS ve Anayasa bağlamında, kanunilik, meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekli olma ile ölçülülük ilkeleri doğrultusunda irdelenmesi gerekmektedir.
Dava konusu kararlar, davalı idare tarafından, 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca tesis edilmiştir. Anılan KHK, 6749 sayılı Kanun’la TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmiş ve 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak davacı hakkında dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla bu kararlara dayanak KHK’nın yürürlükte olduğu ve öngörülen anayasal usul dâhilinde daha sonra kanunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle özel hayata saygı hakkına müdahale niteliği taşıyan dava konusu kararlar, öngörülebilir ve belirli bir kanun hükmü uyarınca tesis edilmiş olup müdahale kanunilik şartını taşımaktadır.
Dava konusu kararlar, FETÖ ile üyelik, mensubiyet, iltisak veya irtibatı bulunan ilgililer hakkında ülkenin içinde bulunduğu tehdit ve kamu düzeninin bozulması ihtimali doğduğundan ivedi şekilde karar alma zorunluluğu nedeniyle ve millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edilmiştir. Bu nedenle FETÖ ile iltisak ve irtibatı olan ve dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla kamu gücünün güçlü bir tezahürü niteliğinde yargı yetkisi kullanan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale meşru bir amaca dayanmaktadır.
Dava konusu kararlar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike”nin bulunduğu açıktır (Alparslan Altan/Türkiye, B. No: 12778/17, 16/04/2019, §§ 71-75). Bu tehlike, ulusun ve Devlet teşkilatının varlığı için tehdit teşkil eden, kamu düzenini etkileyen, olağandışı bir kriz niteliğindedir. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ’nün, yukarıda belirtildiği üzere atipik ve kendine özgü niteliği göz önüne alındığında, bu tehlikeye karşı alınan ve davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren dava konusu tedbirin de yaşanan özellikli durumun ortaya çıkardığı zorunluluktan ve bu durumun faili olan örgütün Devleti ele geçirmeyi amaç edinen niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan olağanüstü koşullar altında ve olağan demokratik düzene geri dönebilmek amacıyla söz konusu terör örgütü ile iltisak ve irtibatı bulunan davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren tedbirin demokratik bir toplumda gereklilik arz ettiği açıktır.
Bu itibarla, demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu kararlar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu anlaşılmıştır.

4) Sonuç olarak
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşıldığından dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmemiştir.
Bu itibarla, dava konusu işlemlerin iptali yolundaki Daire kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne;
2. Dava konusu işlemlerin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin Danıştay Beşinci Dairesinin temyize konu 22/12/2021 tarih ve E:2017/2104, K:2021/4691 sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Daireye gönderilmesine,
4. Kesin olarak, 29/12/2022 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

X- Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Beşinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, temyiz isteminin reddi ile temyize konu kararın onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.