Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2022/2140 E. 2022/3692 K. 19.12.2022 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2022/2140 E.  ,  2022/3692 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2022/2140
Karar No : 2022/3692

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Uluslararası Liman İşletmeciliği AŞ.
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onuncu Dairesinin 09/12/2021 tarih ve E:2020/3095, K:2021/6137 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: TCDD İskenderun Limanının işletme hakkını devralan davacı şirket tarafından; 08/01/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği’nin uygulanmasını gösteren 10/01/2020 tarih ve 2020/1 sayılı Genelge’nin bölgesel kılavuzluk ve römorkörcülük hizmet sahalarını yeniden düzenleyen 3 numaralı ekinin, İskenderun Liman sahası içinde yer alan (KGM) Karayolları Kıyı Tesisi, Sasa Terminali, POAŞ ve NATO iskelelerinin İskenderun Limanının sınırlarından çıkarılarak ayrı tesisler olarak düzenlenmesinin hukuka aykırı olduğundan bahisle, söz konusu tesislerin 2020/1 sayılı Genelge’nin 3 numaralı ekinde yer alan bölgesel kılavuzluk ve römorkörcülük hizmet sahaları tablosundan çıkarılması istemiyle yapılan 15/01/2020 tarihli başvurunun zımnen reddine dair işlemin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu Dairesinin 09/12/2021 tarih ve E:2020/3095, K:2021/6137 sayılı kararıyla;
10/07/2018 tarih ve 30474 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin, dava konusu Yönetmelik’in yayımı tarihindeki halinde yer alan “Deniz ve İçsular Düzenleme Genel Müdürlüğü” başlıklı 479. maddesinin 1. fıkrasının (k) bendinde, Türk kıyılarında faaliyet gösteren liman, iskele ve benzeri kıyı yapılarına yanaşacak gemiler ile Türk boğazlarını kullanacak gemilere verilecek kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerine ilişkin usul ve esasları belirlemek, bu hizmetleri vermek veya verebilecekleri yetkilendirmek ve denetlemenin Deniz ve İçsular Düzenleme Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri arasında ve “Döner Sermaye İşletme Dairesi Başkanlığı” başlıklı 490. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinde de kılavuzluk ve römorkörcülük hizmeti vermekte olan kamu kurumu ve özel kuruluşlarca elde edilen aylık gayrisafi hasılattan alınacak %6,5 oranında payın %50’sinin döner sermaye işletmesinin gelirleri arasında sayıldığı;
618 sayılı Kanun’un, 16/07/2008 tarih ve 5790 sayılı Kanun’la değişik 2. maddesinde, Türkiye limanlarına girip çıkan bütün gemiler ve deniz araçlarının bu Kanun hükümlerine tabi olduğu, limanların sınırları ile kamu limanlarının yetki alanlarını belirleyen deniz koordinatlarının, limanlara gelen gemilerin ve gemi dışında kalan her türlü deniz aracının liman içinde seyir, demirleme, rıhtım ve iskelelere yanaşma, şamandıralara bağlama ve buralardan ayrılmalarında uyulacak kurallar ile ticaret eşyası, patlayıcı, yanıcı ve benzeri tehlikeli maddelerin boşaltma ve yükleme yöntemi, yer ve zamanları, gemilerin limanda kalabilecekleri süreleri, çevre kirliliğinin önlenmesi ile limanda düzen ve disiplinin sağlanmasına ilişkin diğer hususların Denizcilik Müsteşarlığınca çıkartılacak yönetmelikle düzenleneceği; 17. maddesinde, gemi ve süvarilerinin icabında alacakları kılavuzların liman idarelerince müseccel olmasının şart olduğu hükümleri; 815 sayılı Kanun’un 1. maddesinde, Türkiye sahillerinin bir noktasından diğerine emtia ve yolcu alıp nakletmek ve sahillerde limanlar dahilinde veya beyninde cer ve kılavuzluk ve her hangi mahiyette olursa olsun bilcümle liman hidematını ifa etmenin yalnız Türkiye sancağını hamil sefain ve merakibe münhasır olduğu; 2. maddesinde, nehirler ve göller ve marmara havzasıyla boğazlarda bilumum kara sularıyla kara sularına dahil bulunan körfez, liman koy ve sairede vapur, romorkör istimbot, motörbot, mavna, salapurya, sandal, kayıt velhasıl makine, yelken, kürek ile müteharrik merakibi kebire ve sagire ile tarak, prizman, maçuna, algarina, şat ve her nevi nakliye ve su dubaları limyo, sefaini tahlisiye ve emsali ile şamandıra, sal gibi sabit ve sabih vesait bulundurmak ve bunlarla seyrüsefer ve nakliyat icra etmek suretleriyle ticaret hakkının Türkiye tebaasına münhasır olduğu hükümlerinin yer aldığı;
Aktarılan mevzuata dayanılarak çıkarılan ve 08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’in “Kapsam” başlıklı 2. maddesinin 4. fıkrasında, kamu kurum ve kuruluşları tarafından işletilmekte olan kıyı tesisleri ile özelleştirme sonucu işletme / imtiyaz hakkı elde etmiş olan kuruluşlar tarafından işletilmekte olan kıyı tesislerine verilen kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin bu Yönetmelik kapsamı dışında olup idarenin kontrol ve denetimine bağlı olarak verilmeye devam edeceği;
“Faaliyet lisansı verilmesine ilişkin temel usul ve esaslar” başlıklı 5. maddesinin 3. fıkrasında, idarenin A, B ve C sınıfı hizmet sahalarını belirleyeceği ve bu Yönetmelik’in yayımlanmasını müteakip 15 gün içerisinde bu hizmet sahalarını ilan edeceği; bu sahalardaki kılavuzluk ve/veya römorkörcülük hizmetlerinin yine A, B ve C sınıfı faaliyet lisansına sahip olup idare tarafından belirlenen ilave şartları da sağlayan hizmet izni ile yetkilendirilmiş teşkilatlar tarafından verileceği;
“Hizmet izni verilmesine ilişkin temel usul ve esaslar” başlıklı 6. maddesinin 4. fıkrasında, idarece belirlenmiş bir hizmet sahası içerisinde bulunan bir kıyı tesisine, kazanılmış hakkı çerçevesinde ve idarece belirlenen şartları da sağlamak kaydıyla verilecek kılavuzluk ve/veya römorkörcülük hizmeti yetkisinin sadece bu kıyı tesisi için geçerli olup başka hizmet sahalarına yönelik hak oluşturmayacağı, kendi tesisine komşu bir hizmet sahasına/kıyı tesislerine yönelik düzenlemenin idarece yapılacağı düzenlemelerinin yer aldığı;
2020/1 sayılı Genelge’nin dava konusu 3 numaralı ekinde ise, İskenderun Körfezinin ayrı bir hizmet sahası olarak belirlendiği, kılavuzluk hizmet sınıfı ve römorkörcülük hizmet sınıfının (A) sınıfı olarak öngörüldüğü ve hizmet alacak tesisler arasında (KGM) Karayolları Kıyı Tesisi, Sasa Terminali, POAŞ ve NATO iskelelerinin de sayıldığı;
Mevzuatın birlikte değerlendirilmesinden; davalı idarenin, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile verilmiş olan Türk kıyılarında faaliyet gösteren liman, iskele ve benzeri kıyı yapılarına yanaşacak gemiler ile Türk boğazlarını kullanacak gemilere verilecek kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerine ilişkin usul ve esasları belirlemek, bu hizmetleri vermek veya verebilecekleri yetkilendirmek ve denetlemek hususlarındaki görev ve yetkisi kapsamında Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’i çıkarmasında ve bu Yönetmelik kapsamında da dava konusu Genelge ile bölgesel kılavuzluk ve römorkörcülük hizmet sahalarını belirlemesinde hukuka aykırılık görülmediği;
Nitekim, Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’e karşı açılan ve işbu dava dosyası ile aynı gün görüşülen Dairelerinin E:2020/696, K:2021/6121, E:2020/697, K:2021/6130 ve E:2020/1596, K:2021/6131 sayılı dosyalarında da davaların reddine karar verildiği;
Davacı tarafından, TCDD ile imzalanan imtiyaz sözleşmesi ile İskenderun Limanının işletme hakkının 2011 yılından itibaren 36 yıl süre ile devralındığı, imtiyaz sözleşmesi uyarınca İskenderun Limanı, Karayolları Genel Müdürlüğü Kıyı Tesisi, Sasa Terminali, POAŞ ve NATO iskelelerine kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin şirketlerince verildiğinin ileri sürüldüğü;
Dava dosyasının ve Dairelerinin 23/09/2020 tarihli ara kararına cevaben gönderilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden; TCDD İskenderun Limanı’nın İşletme Hakkının Devrine İlişkin İmtiyaz Sözleşmesinin 5.1 maddesinde, devre konu limanın, “İskenderun Liman Başkanlığı yetki ve sorumluluk bölgesi içinde bulunan ve TCDD İskenderun Limanı olarak adlandırılan, TCDD İskenderun Liman İşletmesi Müdürlüğü tarafından kullanılmakta olan veya TCDD İskenderun Liman İşletmesinin tasarrufu, mülkiyeti altında olan kara tesisleri ve deniz alanı” olarak belirtildiği, Karayolları Genel Müdürlüğü Kıyı Tesisi, Sasa Terminali, POAŞ ve NATO iskelelerinin ise ayrı birer kıyı tesisi oldukları ve davacı ile imzalanan imtiyaz sözleşmesi kapsamında yer almadıklarının anlaşıldığı,
Esasen davacı tarafından 2020/1 sayılı Genelge’ye karşı aynı iddialarla açılan davada da, Dairelerinin 09/12/2021 tarih ve E:2020/2750, K:2021/6135 sayılı kararı ile belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verildiği,
Bu durumda, davacının 2020/1 sayılı Genelge’nin 3 numaralı ekinde yer alan bölgesel kılavuzluk ve römorkörcülük hizmet sahaları tablosuna yönelik 15/01/2020 tarihli başvurusunun zımnen reddine dair işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle,
davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, aleyhlerine verilen Daire kararının dayanağının ne olduğunun net bir şekilde izah edilmediği gibi gerekçesinin de yetersiz olduğu; dava konusu Genelge ile kazanılmış haklarının ihlal edildiği; Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği’nin ilgili hükmü gereğince sahaları ilan etmek, Yönetmelik’in uygulama esaslarını düzenlemek ve tereddüt hâsıl olan hususlara açıklık getirmek üzere hazırlandığı belirtilmekle birlikte, dava konusu Genelge’nin Yönetmelik’le verilen yetkiyi aşan nitelikte olduğu, Yönetmelik’te hizmet sahalarını ilan etme yetkisi davalı idareye ait ise de, bu belirlemenin hangi kriterlere dayalı olarak yapılacağının yani idarenin yetkisinin sınırlarının yasa ile çizilmesi gerektiği halde, yetki alanının Genelge ile belirlenmesinin, normlar hiyerarşisi ile idarenin yasallığı ilkesine açıkça aykırı olduğu; dava konusu Genelge düzenlemeleri yapılırken herhangi bir şekilde İskenderun Limanın işletmesi konusunda ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınmadığı, alınması halinde anılan düzenlemenin hukuka aykırı olduğunun ortaya çıkacağı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, istemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN DÜŞÜNCESİ : 2020/1 sayılı Genelge’nin dayanağı olan 08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’in iptali istemiyle açılan davada Danıştay Onuncu Dairesince verilen davanın reddine ilişkin 09/12/2021 tarih ve E:2020/696, K:2021/6121 sayılı karar, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 12/09/2022 tarih ve E:2022/1465, K:2022/2461 sayılı kararı ile bozulduğundan, bozma kararı üzerine oluşan duruma göre 2020/1 sayılı Genelge’nin 3 numaralı ekinde yer alan bazı tesislerin, bölgesel kılavuzluk ve römorkörcülük hizmet sahaları tablosundan çıkarılması istemiyle yapılan 15/01/2020 tarihli başvurunun zımnen reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan bu davada da yeniden bir karar verilmesi gerektiğinden, davacının temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik”in “Faaliyet lisansı verilmesine ilişkin temel usul ve esaslar” başlıklı 5. maddesinin 3. fıkrasındaki, idarenin A, B ve C sınıfı hizmet sahalarını belirleyeceği ve bu Yönetmelik’in yayımlanmasını müteakip 15 gün içerisinde bu hizmet sahalarını ilan edeceği; bu sahalardaki kılavuzluk ve/veya römorkörcülük hizmetlerinin yine A, B ve C sınıfı faaliyet lisansına sahip olup idare tarafından belirlenen ilave şartları da sağlayan hizmet izni ile yetkilendirilmiş teşkilatlar tarafından verileceği düzenlemesine dayanılarak Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığınca “Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri” konulu, 10/01/2020 tarih ve 2661 sayılı Genelge (2020/1)’nin yürürlüğe konulması üzerine, davacı şirket, Genelge ile belirlenen hizmet sahalarının imtiyaz sözleşmesine aykırı olduğu, imtiyaz sözleşmesi uyarınca İskenderun Limanı, Karayolları Genel Müdürlüğü Kıyı Tesisi, Sasa Terminali, POAŞ ve NATO iskelelerine kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin kendileri tarafından verildiği, Genelge ile bu tesislerin ayrı hizmet sahaları olarak düzenlendiği iddiaları ile söz konusu tesislerin 2020/1 sayılı Genelge’nin 3 numaralı ekinde yer alan bölgesel kılavuzluk ve römorkörcülük hizmet sahaları tablosundan çıkarılması istemiyle 15/01/2020 tarihli dilekçe ile davalı idareye başvurmuş, başvurusunun zımnen reddi üzerine, bu işlemin iptali istemiyle temyizen incelenen dava açılmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’in iptali istemiyle açılan ve Daire kararında atıf yapılan başka bir davada, Danıştay Onuncu Dairesince verilen davanın reddine ilişkin 09/12/2021 tarih ve E:2020/696, K:2021/6121 sayılı kararın, davacı tarafından temyizi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 12/09/2022 tarih ve E:2022/1465, K:2022/2461 sayılı kararıyla;
“Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrası ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi ve 24. maddesi dikkate alındığında idari yargı yerlerince idari işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden yargısal denetime tabi tutularak incelenmesi ve kararların gerekçeli olarak yazılarak dayandığı hukuki sebepler ile hükmün kararlarda belirtilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarında sıklıkla değinilen Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak bu maddede gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Anayasa’nın 36. maddesine “adil yargılanma” ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin birçok kararında yer almıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Anayasa Mahkemesi, Abdullah Topçu, B. No:2014/8868, 19/4/2017, p. 75).
Bu bağlamda, AİHM içtihatlarına göre, genel olarak her bir karar açık, konuyla ilgili herkesin, mahkemenin neden belirli bir kararı verdiğini anlamasına imkan verecek şekilde olmalıdır (AİHM, Seryavin ve diğerleri/Ukrayna p.57-61).
Mahkeme kararlarının, hüküm fıkrası ve hükmün dayandığı gerekçe ile bir bütün olduğu, gerekçesiz karar verilmesinin mümkün olmadığı açık olduğuna göre, gerekçenin hem temyiz incelemesini yapacak merci açısından, hem de kararı uygulayacak olan idare açısından yeterli açıklıkta olması gerektiğinde kuşku yoktur.
Yargılama hukukunda, yargı (hüküm), uyuşmazlığı çözmekle görevli ve yetkili yargı yerinin yargılama sürecinin sonunda ulaştığı “sonuç”tur. Gerekçe, yargıcın çözümlemek durumunda olduğu uyuşmazlığa uygulanması gereken soyut hukuk kuralının saptanmasında, yorumlanmasında ve tüm ayrıntılarıyla ortaya konulup nitelendirilen maddi olaya uygulanmasında izlemiş olduğu yöntemi gösteren ve bu özelliği sebebiyle, yargılamanın nesnelliği ile varılan yargının doğruluğu konusunda davanın taraflarına güven, üst yargı yerine de denetleme olanağı veren açıklamadır.
Bu durumda, davaya konu idari işlemin hukuka uygunluk denetimini yapmakla görevli idari yargı merciince, 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinde sayılan unsurlar yönünden, işlemin hukuka aykırı olup olmadığına dair yargısal denetim yapılması ve bu denetim sonucunda varılan kararın gerekçeli olarak ortaya konulması gerekmektedir.
Bu açıklamalar çerçevesinde uyuşmazlık ele alındığında, Daire tarafından, dava konusu Yönetmelik’in, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile davalı Bakanlığa verilmiş olan Türk kıyılarında faaliyet gösteren liman, iskele ve benzeri kıyı yapılarına yanaşacak gemiler ile Türk boğazlarını kullanacak gemilere verilecek kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerine ilişkin usul ve esasları belirlemek, bu hizmetleri vermek veya verebilecekleri yetkilendirmek ve denetlemek hususlarındaki görev ve yetki kapsamında çıkarılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak, idari yargı yerlerince idari işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden yargısal denetime tabi tutularak incelenmesi ve kararların gerekçeli olarak yazılarak dayandığı hukuki sebepler ile hükmün kararlarda belirtilmesi gerekliliği ile davacının dava konusu Yönetmelik ile üçüncü kişilere verilmesi öngörülen hizmet izninin yasal düzenlemelerin öngörmüş olduğu ihale ve/veya özelleştirme esas ve usullerine bağlı olmaksızın ve yarışmacı hiçbir kriter getirilmeksizin tamamen idarenin takdirine bırakılmasının hukuka aykırı olduğu yönündeki iddiaları birlikte değerlendirildiğinde, Daire kararında, sadece yetki yönünden hukuka uygunluğu saptanan dava konusu Yönetmelik’in davacının iddiaları dikkate alınmak suretiyle yargısal denetiminin tüm unsurları yönünden yapılması gerektiği açıktır.
Öte yandan, oyçokluğu ile verilen Daire kararının karşı oy gerekçesinde, “Yönetmelik’te, kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerine ilişkin faaliyet lisansı alan teşkilatların, hizmet izni başvurularının değerlendirilmesine, başka bir ifadeyle, hizmet sahasında görev yapacak teşkilatların belirlenmesine yönelik getirilen düzenlemelerin, uzun yıllar için görevlendirilecek teşkilatların seçiminde somut ve objektif kriterleri yeterince belirlemediği, başvuran teşkilatlar arasında bir yarışma yöntemi öngörülmediği, görevlendirilecek teşkilatın seçimi hususunun tamamen idarenin takdir yetkisine bırakılmış olduğu, Hizmet İzin Komisyonu tarafından yapılacak değerlendirmenin kriterlerinin de somut bir şekilde tespit edilmediği ” belirtilmişse de, çoğunluk kararında bu hususlara ilişkin olarak hukuka uygunluk denetimi yapılmamış ve herhangi bir gerekçeye yer verilmemiş olduğundan, Daire kararında bu yönüyle hukuka uygunluk bulunmamaktadır.” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bu durumda, 2020/1 sayılı Genelge’nin dayanağı olan 08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’in iptali istemiyle açılan davada Danıştay Onuncu Dairesince verilen davanın reddine ilişkin 09/12/2021 tarih ve E:2020/696, K:2021/6121 sayılı karar, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 12/09/2022 tarih ve E:2022/1465, K:2022/2461 sayılı kararı ile bozulduğundan, bozma kararı üzerine oluşan duruma göre bu davada da yeniden bir karar verilmesi gerekmekte olup, bu haliyle Daire kararında hukuki isabet görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu 09/12/2021 tarih ve E:2020/3095, K:2021/6137 sayılı kararının BOZULMASINA,
3.Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Daireye gönderilmesine,
4.Kesin olarak, 19/12/2022 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

X- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun dava şartlarını düzenleyen 114. maddesinin 1. fıkrasının (ı) bendinde; “Aynı davanın, daha önceden açılmış ve halen görülmekte olmaması” hükmüne, aynı fıkranın (i) bendinde ise, “Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması” hükmüne yer verilmek suretiyle “derdestlik” ve “kesin hüküm” olmaması halleri doğrudan dava açma şartları arasında sayılmış, Kanun’un 115. maddesinde ise, mahkemenin dava şartı noksanlığını tespit etmesi halinde davayı usulden reddedeceği kurala bağlanmış; 303. maddesinin 1. fıkrasında ise; “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir” hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda; “derdestlik” ve “kesin hüküm” müesseseleri düzenlenmemiş ve Kanun’un 31. maddesinde, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve onun yerine çıkarılan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili maddelerine atıfta bulunulmamış olmakla birlikte, tarafları ve konusu aynı olan bir davanın daha önce aynı veya başka bir mahkemede açıldığının ve görülmekte olduğunun saptanması halinde, usul hukukunun temel kavramlarından olan derdestlik müessesesinin temelinde yatan, ilk davanın aynısı olan ikinci davanın açılmasında davacının hukuki yararı bulunmadığı olgusundan hareketle, ikinci davanın derdestlik nedeniyle incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; davanın “Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri” konulu, 10/01/2020 tarih ve 2020/1 sayılı Genelge’nin 3 numaralı ekinde yer alan, (KGM) Karayolları Kıyı Tesisi, Sasa Terminali, POAŞ ve NATO iskelelerinin bölgesel kılavuzluk ve römorkörcülük hizmet sahaları tablosundan çıkarılması istemiyle yapılan 15/01/2020 tarihli başvurunun zımnen reddine dair işlemin, yani özü itibarıyla 2020/1 sayılı Genelge’nin 3 numaralı ekinin iptali istemiyle açıldığı, öte yandan aynı davacı tarafından aynı Genelge hükümlerinin iptali istemiyle Danıştay Onuncu Dairesinin E:2020/2750 sayılı dosyasında da dava açıldığı ve Dairenin 09/12/2021 tarih ve E:2020/2750, K:2021/6135 sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiği, anılan kararın Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 12/09/2022 tarih ve E:2022/2095, K:2022/2466 sayılı kararıyla bozulmasına karar verildiği ve bu davanın derdest olduğu anlaşılmakta olup, bu haliyle bakılmakta olan davanın aynı istemle açılmış ve tarafları da aynı olan ikinci bir dava olduğu sonucuna varıldığından, bu davanın derdestlik nedeniyle esasının incelenmesine hukuken olanak bulunmamaktadır.
Bu durumda, davanın derdestlik nedeniyle incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesinde sonucu itibarıyla isabetsizlik görülmediğinden, Daire kararının bu gerekçeyle onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.