Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2022/1968 E. 2022/3690 K. 19.12.2022 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2022/1968 E.  ,  2022/3690 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2022/1968
Karar No : 2022/3690

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onuncu Dairesinin 09/12/2021 tarih ve E:2020/3888, K:2021/6136 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği” ile bu Yönetmelik’e dayanılarak yürürlüğe konulan “Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri” konulu, 10/01/2020 tarih ve 2661 sayılı Genelge (2020/1)’nin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu Dairesinin 09/12/2021 tarih ve E:2020/3888, K:2021/6136 sayılı kararıyla;
Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin, bir hukuk Devleti olduğunun düzenlendiği; “Devletleştirme ve Özelleştirme” başlıklı 47. maddesinde, Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırabileceği veya devredebileceğinin kanunla belirleneceği; “Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümler” başlıklı kısmının “Genel ilkeler” başlıklı 128. maddesinde de, Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği hükümlerine yer verildiği;
08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik”in “Dayanak” başlıklı 3. maddesinde, bu Yönetmelik’in, 10/07/2018 tarih ve 30474 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 479. ve 490. maddeleri, 14/04/1341 tarih ve 618 sayılı Limanlar Kanunu, 19/04/1926 tarih ve 815 sayılı Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Karasuları Dahilinde İcrayı San’at ve Ticaret Hakkında Kanun’un ilgili hükümlerine dayanılarak hazırlandığının belirtildiği;
1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin, dava konusu Yönetmelik’in yayımı tarihindeki halinde yer alan “Deniz ve İçsular Düzenleme Genel Müdürlüğü” başlıklı 479. maddesinin 1. fıkrasının (k) bendinde, Türk kıyılarında faaliyet gösteren liman, iskele ve benzeri kıyı yapılarına yanaşacak gemiler ile Türk boğazlarını kullanacak gemilere verilecek kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerine ilişkin usul ve esasları belirlemek, bu hizmetleri vermek veya verebilecekleri yetkilendirmek ve denetlemenin “Deniz ve İçsular Düzenleme Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri arasında ve “Döner Sermaye İşletme Dairesi Başkanlığı” başlıklı 490. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinde de kılavuzluk ve römorkörcülük hizmeti vermekte olan kamu kurumu ve özel kuruluşlarca elde edilen aylık gayrisafi hasılattan alınacak %6,5 oranında payın %50’sinin döner sermaye işletmesinin gelirleri arasında sayıldığı;
618 sayılı Kanun’un, 16/07/2008 tarih ve 5790 sayılı Kanun’la değişik 2. maddesinde, Türkiye limanlarına girip çıkan bütün gemiler ve deniz araçlarının bu Kanun hükümlerine tabi olduğu, limanların sınırları ile kamu limanlarının yetki alanlarını belirleyen deniz koordinatlarının, limanlara gelen gemilerin ve gemi dışında kalan her türlü deniz aracının liman içinde seyir, demirleme, rıhtım ve iskelelere yanaşma, şamandıralara bağlama ve buralardan ayrılmalarında uyulacak kurallar ile ticaret eşyası, patlayıcı, yanıcı ve benzeri tehlikeli maddelerin boşaltma ve yükleme yöntemi, yer ve zamanları, gemilerin limanda kalabilecekleri süreleri, çevre kirliliğinin önlenmesi ile limanda düzen ve disiplinin sağlanmasına ilişkin diğer hususların Denizcilik Müsteşarlığınca çıkartılacak yönetmelikle düzenleneceği; 17. maddesinde, gemi ve süvarilerinin icabında alacakları kılavuzların liman idarelerince müseccel olmasının şart olduğu hükümleri; 815 sayılı Kanun’un 1. maddesinde, Türkiye sahillerinin bir noktasından diğerine emtia ve yolcu alıp nakletmek ve sahillerde limanlar dahilinde veya beyninde cer ve kılavuzluk ve her hangi mahiyette olursa olsun bilcümle liman hidematını ifa etmenin yalnız Türkiye sancağını hamil sefain ve merakibe münhasır olduğu; 2. maddesinde, nehirler ve göller ve marmara havzasıyla boğazlarda bilumum kara sularıyla kara sularına dahil bulunan körfez, liman koy ve sairede vapur, romorkör istimbot, motörbot, mavna, salapurya, sandal, kayıt velhasıl makine, yelken, kürek ile müteharrik merakibi kebire ve sagire ile tarak, prizman, maçuna, algarina, şat ve her nevi nakliye ve su dubaları limyo, sefaini tahlisiye ve emsali ile şamandıra, sal gibi sabit ve sabih vesait bulundurmak ve bunlarla seyrüsefer ve nakliyat icra etmek suretleriyle ticaret hakkının Türkiye tebaasına münhasır olduğu hükümlerinin yer aldığı;
Aktarılan mevzuata dayanılarak çıkarılan ve 08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’in “Kapsam” başlıklı 2. maddesinin 4. fıkrasında, kamu kurum ve kuruluşları tarafından işletilmekte olan kıyı tesisleri ile özelleştirme sonucu işletme/imtiyaz hakkı elde etmiş olan kuruluşlar tarafından işletilmekte olan kıyı tesislerine verilen kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin bu Yönetmelik kapsamı dışında olup idarenin kontrol ve denetimine bağlı olarak verilmeye devam edeceği;
“Faaliyet lisansı verilmesine ilişkin temel usul ve esaslar” başlıklı 5. maddesinin 3. fıkrasında, idarenin A, B ve C sınıfı hizmet sahalarını belirleyeceği ve bu Yönetmelik’in yayımlanmasını müteakip 15 gün içerisinde bu hizmet sahalarını ilan edeceği; bu sahalardaki kılavuzluk ve/veya römorkörcülük hizmetlerinin yine A, B ve C sınıfı faaliyet lisansına sahip olup idare tarafından belirlenen ilave şartları da sağlayan hizmet izni ile yetkilendirilmiş teşkilatlar tarafından verileceği düzenlemelerinin yer aldığı;
Mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden; 815 sayılı Kanun’da römorkörcülük ve kılavuzluk hizmetlerinin “yalnız Türkiye sancağını hamil sefain ve merakibe münhasır” olduğu kuralına yer verilmek suretiyle kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin yerine getirilmesinde yalnızca Türk bayrağı taşıma koşulunun arandığı, kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin genel anlamda kamu hizmeti olmakla birlikte bu hizmetlerin Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri ile diğer kamu tüzel kişilerinin eliyle yürütülmesinin zorunlu olduğu yönünde bir kanuni düzenlemenin de bulunmadığı, nitekim 1993 yılından bu yana söz konusu hizmetlerin makam olurları ile verilen izinler kapsamında özel teşkilatlarca yürütüldüğünün görüldüğü;
Anayasa’nın 128. maddesinde yer alan hükümde genel idare esaslarına göre yürütülen kamu hizmetlerinin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülmesi hükme bağlanmış olup, kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin bu kapsamda bulunmadığının anlaşıldığı;
Ayrıca kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin, Anayasa’nın 47. maddesinin, 4446 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle eklenen ek fıkrasında yer alan özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırılabileceği veya devredilebileceğinin kanunla belirleneceği öngörülen ve Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından yürütülen yatırım ve hizmetler arasında da olmadığı; 815 sayılı Kanun’da bu hizmetlerin yürütülmesinde sadece Türk bayrağı taşınmasının yeterli sayılması, bu hizmetlerin münhasıran kamu tarafından yürütülmesi gerektiği yolunda bir düzenlemenin bulunmaması, yürürlükten kaldırılmış dahi olsa yürürlükte kaldığı süre içinde kanun koyucunun iradesini ortaya koyması bakımından, Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair 5310 sayılı Kanun’da, anılan hizmetlerin özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerine yaptırılmasına izin verilmiş olması ve yıllardır sürdürülen uygulamalar dikkate alındığında, konu hakkında ayrıca kanuni bir düzenleme aranmasına gerek bulunmadığının anlaşıldığı;
Bu itibarla, dava konusu Yönetmelik’in, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile davalı Bakanlığa verilmiş olan Türk kıyılarında faaliyet gösteren liman, iskele ve benzeri kıyı yapılarına yanaşacak gemiler ile Türk boğazlarını kullanacak gemilere verilecek kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerine ilişkin usul ve esasları belirlemek, bu hizmetleri vermek veya verebilecekleri yetkilendirmek ve denetlemek hususlarındaki görev ve yetki kapsamında çıkarılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı;
Nitekim Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’e karşı açılan ve işbu dava dosyası ile aynı gün görüşülen Dairelerinin E:2020/696, K:2021/6121, E:2020/697, K:2021/6130 ve E:2020/1596, K:2021/6131 sayılı dosyalarında da davaların reddine karar verildiği;
Bu durumda, Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’te hukuka aykırılık görülmediğinden, davalı idarenin bu Yönetmelik kapsamında dava konusu Genelge ile bölgesel kılavuzluk ve römorkörcülük hizmet sahalarını belirlemesinde de hukuka aykırılık görülmediği;
Bununla birlikte, davacı tarafından, özelleştirme suretiyle elde edilen imtiyazların gözetilmediği, İzmit Tütünçiftlik rafinerisindeki kılavuzluk hizmetinin elinden alındığı, Aliağa Gemi Geri Dönüşüm Sahası, …, … ve MKE tesisleri ayrı hizmet sahaları olarak belirlenerek buralara sunulan kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerinin de ellerinden alındığının ileri sürüldüğü;
Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; dava konusu Genelge ile özelleştirme sonucu işletme / imtiyaz hakkı elde etmiş olan kuruluşlar tarafından işletilmekte olan kıyı tesislerinin kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerini vermeye devam edeceklerinin belirtildiği, bu doğrultuda da davacıya ait İzmir Aliağa tesisinin Genelge’de yer almadığı, İzmit Tütünçiftlik tesisinin de römorkörcülük hizmetleri yönünden Genelge’de yer almadığı, İzmit Körfezi hizmet sahasındaki 34 tesisten 33 tanesinin hem kılavuzluk hem de römorkörcülük hizmetleri için hizmet alacakları belirlenmiş iken Tüpraş Tütünçiftlik tesisinin sadece kılavuzluk hizmeti alacağı öngörülerek davacının kazanılmış haklarının korunduğu, bununla birlikte, davacı şirketin Aliağa Liman Başkanlığı yetki ve sorumluluk sahasındaki Gemi Geri Dönüşüm Sahası, …, … ve MKE tesislerine kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerini ise idare tarafından yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar ve kazanılmış hak sağlamamak kaydıyla geçici olarak vermek üzere Bakanlıkça yetkilendirilerek yürüttüğünün anlaşıldığı;
Bu durumda, davacının bu alanlara ilişkin iddiaları yerinde görülmemiş olup, dava konusu Genelge’de bu yönden de hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle,
davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, Yönetmelik ve ona dayalı olarak çıkarılan Genelge’nin kanuni dayanaktan yoksun olduğu, bu durumun Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun yürütmeyi durduruma kararında da ortaya konulduğu, 1 sayılı CB Kararnamesi’nin Deniz ve ve İçsular Düzenleme Genel Müdürlüğünün görev ve yetkilerini düzenleyen hükümlerinin, kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerinin kanunla düzenlendiği anlamına gelmediği, aksi kabulün, bir yetki maddesi ile idareye asli düzenleme yapma yetkisinin verilmesi anlamına geleceği; öte yandan kararda yer alan diğer kanun maddelerinin bu alanı doğrudan düzenlemediği, genel anlamda Türk denizcilik teşkilatının egemenlik hakkına ilişkin olduğu; davalı idare tarafından, herhangi bir sınırlama olmaksızın, tecrübe ve liyakat ilkeleri doğrultusunda tercih yapma yükümlülüğü kaldırılarak eşitlik ilkesine aykırı uygulamalara neden olunduğu, bu durumun idarenin denetlenebilir olmasını engellediği gibi teşebbüslerin hukuki güvencesini de ortadan kaldırdığı; dava konusu Yönetmelik ve Genelge ile hizmet sunma haklarının, özelleştirme suretiyle elde edilen imtiyazın hiçe sayılarak ellerinden alındığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, istemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN DÜŞÜNCESİ : Temyize konu Daire kararında, kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri ile diğer kamu tüzel kişilerinin eliyle yürütülmesinin zorunlu olduğu yönünde bir kanuni düzenleme bulunmadığı belirtilmekte ise de; Türkiye’nin deniz yetki alanlarında, Türk Boğazları Bölgesinde, kanallarda ve iç sularda, devletin asli görevi olan seyir emniyeti ile can, mal, deniz ve çevre güvenliğini sağlamak üzere gemilere seyir ve manevra yardımı amacıyla verilen kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetinin kamu hizmeti niteliğinde olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Nitekim, dava konusu Yönetmeliğin “Yasaklar ve yükümlülükler” başlıklı 17. maddesinde de “Kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri, seyir emniyeti ile can, mal, deniz ve çevre güvenliğini artırmaya yönelik, yetkilendirilmiş teşkilatlarca İdare adına verilen bir kamu hizmetidir.” denilmektedir.
Devlet tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırabileceği veya devredebileceğinin kanunla belirleneceğini düzenleyen Anayasa’nın 47. maddesi ile Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacağına ilişkin Anayasa kuralları birlikte değerlendirildiğinde, 10/07/2018 tarih ve 30474 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin, Deniz ve İçsular Düzenleme Genel Müdürlüğünün görev ve yetkilerinin düzenlendiği 479. maddesinde yer alan “kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerine ilişkin usul ve esasları belirlemek, bu hizmetleri vermek veya verebilecekleri yetkilendirmek ve denetlemek” hükmünün, kamu hizmetinin özel girişimcilere devrini düzenleyen dava konusu Yönetmeliğin dayanağı olarak kabulüne olanak bulunmamaktadır.
1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 479. maddesi ile Deniz ve İçsular Düzenleme Genel Müdürlüğüne verilen kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerine ilişkin usul ve esasları belirleme, bu hizmetleri verme veya verebilecekleri yetkilendirme ve denetleme görev ve yetkisi, idari teşkilat içinde bu hizmetlerin yürütülmesi konusundaki muhatabın belirlenmesini ihtiva etmekte olup, bu hizmetlerin özel kişilerce yerine getirilmesine imkan tanıma amacı ve anlamını taşımamaktadır.
Bu bağlamda, kamu hizmeti niteliğini haiz kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetinin, gerçek veya tüzelkişilere yaptırılabileceği veya devredilebileceğine ilişkin bir kanun hükmü olmaksızın, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile davalı Bakanlığa verilen görev ve yetkiyi aşar şekilde, söz konusu hizmetin özel girişimcilerce yapılması hususlarını düzenleyen dava konusu Yönetmelik’te ve bu Yönetmelik’e dayanılarak yürürlüğe konulan Genelge’de hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varıldığından, davacının temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17. maddesinin 2. fıkrası uyarınca davacının duruşma istemi yerinde görülmeyerek ve dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY :
08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik”in “Faaliyet lisansı verilmesine ilişkin temel usul ve esaslar” başlıklı 5. maddesinin 3. fıkrasındaki, idarenin A, B ve C sınıfı hizmet sahalarını belirleyeceği ve bu Yönetmelik’in yayımlanmasını müteakip 15 gün içerisinde bu hizmet sahalarını ilan edeceği; bu sahalardaki kılavuzluk ve/veya römorkörcülük hizmetlerinin yine A, B ve C sınıfı faaliyet lisansına sahip olup idare tarafından belirlenen ilave şartları da sağlayan hizmet izni ile yetkilendirilmiş teşkilatlar tarafından verileceği düzenlemesine dayanılarak Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığınca “Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri” konulu, 10/01/2020 tarih ve 2661 sayılı Genelge (2020/1)’nin yürürlüğe konulması üzerine, anılan Yönetmelik ile Genelge’nin iptali istemiyle temyizen incelenen dava açılmıştır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’in iptali istemiyle açılan ve Daire kararında atıf yapılan başka bir davada, Danıştay Onuncu Dairesince verilen davanın reddine ilişkin 09/12/2021 tarih ve E:2020/696, K:2021/6121 sayılı kararın, davacı tarafından temyizi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 12/09/2022 tarih ve E:2022/1465, K:2022/2461 sayılı kararıyla;
“Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrası ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi ve 24. maddesi dikkate alındığında idari yargı yerlerince idari işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden yargısal denetime tabi tutularak incelenmesi ve kararların gerekçeli olarak yazılarak dayandığı hukuki sebepler ile hükmün kararlarda belirtilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarında sıklıkla değinilen Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak bu maddede gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Anayasa’nın 36. maddesine “adil yargılanma” ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin birçok kararında yer almıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Anayasa Mahkemesi, Abdullah Topçu, B. No:2014/8868, 19/4/2017, p. 75).
Bu bağlamda, AİHM içtihatlarına göre, genel olarak her bir karar açık, konuyla ilgili herkesin, mahkemenin neden belirli bir kararı verdiğini anlamasına imkan verecek şekilde olmalıdır (AİHM, Seryavin ve diğerleri/Ukrayna p.57-61).
Mahkeme kararlarının, hüküm fıkrası ve hükmün dayandığı gerekçe ile bir bütün olduğu, gerekçesiz karar verilmesinin mümkün olmadığı açık olduğuna göre, gerekçenin hem temyiz incelemesini yapacak merci açısından, hem de kararı uygulayacak olan idare açısından yeterli açıklıkta olması gerektiğinde kuşku yoktur.
Yargılama hukukunda, yargı (hüküm), uyuşmazlığı çözmekle görevli ve yetkili yargı yerinin yargılama sürecinin sonunda ulaştığı “sonuç”tur. Gerekçe, yargıcın çözümlemek durumunda olduğu uyuşmazlığa uygulanması gereken soyut hukuk kuralının saptanmasında, yorumlanmasında ve tüm ayrıntılarıyla ortaya konulup nitelendirilen maddi olaya uygulanmasında izlemiş olduğu yöntemi gösteren ve bu özelliği sebebiyle, yargılamanın nesnelliği ile varılan yargının doğruluğu konusunda davanın taraflarına güven, üst yargı yerine de denetleme olanağı veren açıklamadır.
Bu durumda, davaya konu idari işlemin hukuka uygunluk denetimini yapmakla görevli idari yargı merciince, 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinde sayılan unsurlar yönünden, işlemin hukuka aykırı olup olmadığına dair yargısal denetim yapılması ve bu denetim sonucunda varılan kararın gerekçeli olarak ortaya konulması gerekmektedir.
Bu açıklamalar çerçevesinde uyuşmazlık ele alındığında, Daire tarafından, dava konusu Yönetmelik’in, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile davalı Bakanlığa verilmiş olan Türk kıyılarında faaliyet gösteren liman, iskele ve benzeri kıyı yapılarına yanaşacak gemiler ile Türk boğazlarını kullanacak gemilere verilecek kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerine ilişkin usul ve esasları belirlemek, bu hizmetleri vermek veya verebilecekleri yetkilendirmek ve denetlemek hususlarındaki görev ve yetki kapsamında çıkarılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak, idari yargı yerlerince idari işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden yargısal denetime tabi tutularak incelenmesi ve kararların gerekçeli olarak yazılarak dayandığı hukuki sebepler ile hükmün kararlarda belirtilmesi gerekliliği ile davacının dava konusu Yönetmelik ile üçüncü kişilere verilmesi öngörülen hizmet izninin yasal düzenlemelerin öngörmüş olduğu ihale ve/veya özelleştirme esas ve usullerine bağlı olmaksızın ve yarışmacı hiçbir kriter getirilmeksizin tamamen idarenin takdirine bırakılmasının hukuka aykırı olduğu yönündeki iddiaları birlikte değerlendirildiğinde, Daire kararında, sadece yetki yönünden hukuka uygunluğu saptanan dava konusu Yönetmelik’in davacının iddiaları dikkate alınmak suretiyle yargısal denetiminin tüm unsurları yönünden yapılması gerektiği açıktır.
Öte yandan, oyçokluğu ile verilen Daire kararının karşı oy gerekçesinde, “Yönetmelik’te, kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerine ilişkin faaliyet lisansı alan teşkilatların, hizmet izni başvurularının değerlendirilmesine, başka bir ifadeyle, hizmet sahasında görev yapacak teşkilatların belirlenmesine yönelik getirilen düzenlemelerin, uzun yıllar için görevlendirilecek teşkilatların seçiminde somut ve objektif kriterleri yeterince belirlemediği, başvuran teşkilatlar arasında bir yarışma yöntemi öngörülmediği, görevlendirilecek teşkilatın seçimi hususunun tamamen idarenin takdir yetkisine bırakılmış olduğu, Hizmet İzin Komisyonu tarafından yapılacak değerlendirmenin kriterlerinin de somut bir şekilde tespit edilmediği ” belirtilmişse de, çoğunluk kararında bu hususlara ilişkin olarak hukuka uygunluk denetimi yapılmamış ve herhangi bir gerekçeye yer verilmemiş olduğundan, Daire kararında bu yönüyle hukuka uygunluk bulunmamaktadır.” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, sadece yetki yönünden hukuka uygunluğu saptanan dava konusu Yönetmelik’in davacının iddiaları dikkate alınmak suretiyle yargısal denetiminin tüm unsurları yönünden yapılması gerektiği sonucuna varıldığından, temyize konu Daire kararının Yönetmelik’e ilişkin kısmında yukarıda özetlenen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 12/09/2022 tarih ve E:2022/1465, K:2022/2461 sayılı kararındaki gerekçelerle hukuka uyarlık bulunmadığı ve bozma kararı üzerine oluşan duruma göre dava konusu Genelge yönünden de yeniden bir karar verilmesi gerektiği sonucuna varıldığından, bu haliyle Daire kararında hukuki isabet görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu 09/12/2021 tarih ve E:2020/3888, K:2021/6136 sayılı kararının BOZULMASINA,
3.Kullanılmayan …-TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davacıya idareye iadesine,
4.Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Daireye gönderilmesine,
5.Kesin olarak, 19/12/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.