Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2022/1128 E. 2022/3955 K. 22.12.2022 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2022/1128 E.  ,  2022/3955 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2022/1128
Karar No : 2022/3955

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kurulu
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Beşinci Dairesinin 18/03/2021 tarih ve E:2019/1042, K:2021/739 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin geçici 35. maddesinin (A) fıkrası uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … kararının iptaline karar verilmesi istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Beşinci Dairesinin 18/03/2021 tarih ve E:2019/1042, K:2021/739 sayılı kararıyla;
Davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmemiş,
“Maddi Olay ve Hukuki Süreç” ile “İlgili Mevzuat”a yer verilmiş; “Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç”, “FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler”, “Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü”, “Dava Konusu Edilen Kararın Hukuki Niteliği” başlıkları altında genel; “Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi” başlığı altında hem genel hem de davacıya özel değerlendirmelerde bulunularak,
Davacı Yönünden Yapılan Değerlendirmede;
Davacının, ceza yargılaması sonucunda … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih E:…, K:… sayılı kararı ile silahlı terör örgütüne üyelik suçundan 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 231. maddesinin 5. ve 6. fıkraları uyarınca davacı hakkında kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği; UYAP ortamında yapılan inceleme sonucunda davacı hakkında verilmiş olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz edilmeden 16/01/2021 tarihinde kesinleştiğinin görüldüğü,
Davacı hakkındaki tanık beyanları yönünden,davacının örgütün içinde yer aldığına örgüt toplantılarına katıldığına, üniversitede örgüt evlerinde kaldığına, sınavlara örgütün hakim-savcı sınav çalışma evlerinde hazırlandığına ve diğer hususlara yönelik ifadeler ile davacının etkin pişmanlık hükümleri kapsamında vermiş olduğu beyanlarının değerlendirilmesi sonucunda, davacının FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varıldığı,
Öte yandan, davacı hakkında verilen … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı gerekçeli kararında; “06.12.2017 tarihli Rapor ve ByLock Analiz Tutanağı’ ndaki tespitlere göre, Kocaeli ilinde faaliyet gösteren ve FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatı nedeniyle kapatılan özel okullarda SGK kaydı bulunan ve firari olması nedeniyle hakkında yakalama emri çıkarılan, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü’nün tüm Türkiye’ deki avukatlara yönelik yapılanmasında görev alan, hukuk fakültesi mezunu örgüt mensuplarına avukatlık stajı yapacakları yeri belirleyen, avukatlıktan hâkim ve savcılığa geçiş sınavlarına hazırlayan ekibin içerisinde olan …(ID …) tarafından …(ID …)’ya gönderilen Bylock yazışma içeriklerinde “… kendi, kardeş …” şeklinde belirtilen şahsın; sanık olduğu her iki GSM hattının da sanığın adına kayıtlı olduğu, … Numaralı GSM hattını ise sanığın kardeşi olan … isimli şahsın kullandığı” şeklinde tespitin yer aldığı,
Netice itibarıyla ByLock kullanıcılarına yönelik olarak yürütülen FETÖ/PDY silahlı terör örgütü soruşturmaları kapsamında yapılan araştırmalarda davacının kullanmış olduğu GSM numaralarının yer aldığı ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanaklarının, yukarıda yer verilen diğer ifadeler ile birlikte değerlendirildiğinde, davacının anılan örgütle iltisak ve irtibatına yönelik unsur olduğu sonucuna varıldığı belirtilerek,
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile kararda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, dava konusu kararla özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir niteliğinde olduğu anlaşıldığından dava konusu kararda hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, HSK Genel Kurul Kararı incelendiğinde, FETÖ/PDY Terör Örgütü, kuruluşu yapısı, yapılanmaları anlatılarak genel bilgiler verildiği, hangi eylemleriyle terör örgütü mensubiyeti bulunduğuna dair durum veya delillerden bahsedilmediği; söz konusu ihraç işleminde ispat yükü HSK’da olması gerekirken ispat yükünün ait olduğu tarafın hukuksuzca değiştirilmeye çalışıldığı; bu durumun adil yargılama hakkını ve masumiyet karinesini ihlal ettiği; hakkında tesis edilen işlemin dayanağı dava konusu işlemde belirtilmediğinden meslekten ihracına ilişkin süreç ve bu süreçte tesis edilen işleme karşı etkili savunma yapma olanağının elinden alındığı; dava konusu işlemin tesis edildiği tarih itibarıyla hakkında verilmiş ve kesinleşmiş bir cezai hüküm bulunmadığı; ceza soruşturmasında ihraç kararından çok sonraki tarihlerde verilen beyanların geriye yürütülürek ihraç kararına delil olarak gösterilmesinin hukuksuzluk olduğu; isnat edilen eylemleri bilememekle birlikte, isnat edilen şey ne ise 375 sayılı KHK’dan öncesi ile ilişkilendirildiği dolayısıyla “iltisak ve irtibat” ve benzeri KHK ile sonradan getirilen yeni kavramlar üzerinden suç isnat edilmeye çalışılmasının kanunların geriye yürümezliği ve kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkelerinin açık ihlali olduğu; muğlak kavramlar üzerinden sonradan getirilen düzenleme ile kişiler hakkında sonuçları ağır işlemler tesis edilmekle hukuki belirlilik ve güvenliğin ortadan kaldırıldığı; gerek Anayasa gerekse 2802 sayılı Kanun’un, yargıçların hangi hallerde ve hangi usuller ile meslekten ihraç edilebileceğini düzenlediği, yargıçların usulüne uygun yapılacak disiplin soruşturması sonucunda ihraç edilebileceği ya da ceza davası söz konusu ise yetkili mahkemece nihai hükmün verilmiş olmasının gerektiği; dava konusu işlem üzerine HSYK’ya yapılacak yeniden inceleme başvurusunda kullanılmak üzere hakkında hiçbir belge ve bilgi verilmediğinden, bu yönüyle HSYK’ya itirazın etkisiz olduğu, silahların eşitliği de dahil olmak üzere adil yargılanma ilkelerinin ihlal edildiği; dava konusu olayın, savunma hakkı, silahların eşitliği, yargıç güvencesi, suç ve cezaların şahsiliği, geriye yürümezliği, yasanın vermediği bir yetkinin kullanılması gibi birçok yönden hukuka aykırı olduğu gibi salt HSYK’nın yapısı nedeniyle de hukuka aykırılık taşıdığı; söz konusu ihraç kararı tarihinde davalı idarenin dayanacağı bir mahkumiyet kararı bulunmadığı; daha sonraki tarihlerde başlatılan cezai yargılama safahatında ortaya çıkan iddia ve delillerin iptali istenen ihraç kararı tarihinde mevcut olmadığı; idari işlem tarihinde suçluluğunu kanıtlayan hiçbir delil bulunmamasına, hakkında kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı olmamasına karşın Resmi Gazete’de isminin terör örgütü mensubu olarak yayımlanması sebebiyle lekelenmeme hakkının ihlal edildiği; yargıç olarak görev yaparken, gerekçesiz ve dayanaktan yoksun bir şekilde meslekten ihracı ile “hiç kimse haysiyet kırıcı ceza ve muameleye tabi tutulamaz kuralı”nın ihlal edildiği; aynı zamanda hakimlik teminatının yok sayıldığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Danıştay Beşinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra dosya tekemmül ettiğinden davacının yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin, gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
İLGİLİ MEVZUAT:
31/07/2018 tarih ve 30495 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7145 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 26. maddesi ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen geçici 35. maddenin (A) fıkrasında; “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç (18/07/2021’de dört olarak değiştirilmiştir.) yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen … hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca, … meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazetede yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazetede yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Bu kişiler hakkında alınan kararlar on beş gün içinde Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.
Bu fıkranın birinci paragrafı uyarınca görevine son verilenler hakkında bu maddenin (B) fıkrasının ikinci paragrafı hükümleri uygulanır. Ayrıca askeri hâkimlerin askeri rütbeleri, mahkûmiyet kararı aranmaksızın alınır. ” hükmüne yer verilmiş,
Anılan maddenin (B) fıkrasının ikinci paragrafında; “Bu fıkranın birinci paragrafı uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemez; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır… Bu paragrafta sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu paragraf hükümleri uygulanır.” hükmü;
Aynı maddenin son fıkrasında ise “Bu maddenin (A) ve (B) fıkraları uyarınca haklarında işlem tesis edilecek olanlara yedi günden az olmamak üzere ilgili kurum tarafından uygun vasıtalarla savunma hakkı verilir. Verilen süre içinde savunmasını yapmayanlar, savunma hakkından vazgeçmiş sayılır.” hükmü düzenlenmiştir.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, temyiz incelemesi sonunda, Danıştayın; kararın sonucu hukuka uygun olmakla birlikte gösterilen gerekçeyi doğru bulmaz veya eksik bulursa, kararı, gerekçesini değiştirerek onayacağı; ikinci fıkrasında ise, temyiz incelemesi sonunda Danıştayın;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde kararı bozacağı hükme bağlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Temyize konu Daire kararının istem özetinde davacının 375 sayılı KHK’nın Geçici 35. maddesi uyarınca meslekten çıkarıldığı belirtilmesine rağmen karar içeriğinden Dairece hem OHAL dönemine ilişkin 667 sayılı KHK hem de OHAL sonrası yürürlüğe konulan 375 sayılı KHK hükümlerine yer verilerek ve OHAL dönemi için yapılabilecek değerlendirmeler de yapılarak bir karar verildiği anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamından davacının OHAL sürecinin sona ermesinden sonra 375 sayılı KHK hükümlerine dayanılarak meslekten çıkarıldığı görüldüğünden, dava konusu uyuşmazlığın çözümünde 375 sayılı KHK hükümlerinin esas alınması gerekmektedir.
375 sayılı KHK’nın Geçici 35. maddesiyle “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenler” hakkında dört yıl süreyle uygulanmak üzere meslekten çıkarma yaptırımı öngörülmüştür. Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat; anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu yaptırımın uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan yaptırımın uygulanabilmesi için yeterlidir.
Yargı mensubu olarak görev yapanlar hakkında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin bahse konu yaptırımın uygulanması için ilgililerin terör örgütleri ve millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet veya iltisakını ya da bunlarla irtibatını ortaya koyan delil, bulgu ve bu yönde değerlendirme yapılmasına neden olan hususların idare tarafından ortaya konulması gerekmektedir.
Dava konusu kararın dayanağı olan deliller davalı idare tarafından dava konusu kararın tesisinden önce tespit edilerek ve savunması alınmak suretiyle davacıya bildirilmiştir. Bunun yanında, dava konusu karar ile ilgili olarak karar tarihinden sonra tespit edilerek davalı idare tarafından dosyaya sunulan birtakım delillerin, terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olması halinde, dava konusu kararın hukuka uygunluğunun değerlendirilmesinde dikkate alınabileceği tabiidir. Kaldı ki, dava konusu kararın gerekçesi olarak daha önce davacıya bildirilmemiş olmakla birlikte yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilerek bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.
Öte yandan, dava konusu edilen karar, davacının meslek yaşamının sona ermesi sonucunu doğurduğundan, özel hayata saygı hakkı üzerindeki sonuçları itibarıyla AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddeleri ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahale oluşturmaktadır.
Daire kararının ‘Dava Konusu Kararların Temel Hak ve Özgürlükler Bağlamında Değerlendirilmesi’ başlıklı kısmında özel hayata saygı hakkı yönünden bir değerlendirme yapılmış olmakla birlikte bu değerlendirmenin olağanüstü halin varlığı koşullarına göre yapıldığı görüldüğünden, yukarıda belirtildiği üzere dava konusu işlemler ise 375 sayılı KHK hükümlerine dayalı olarak olağan dönemde tesis edildiğinden, değerlendirmenin olağan dönem koşullarına göre yeniden yapılması gerekmektedir.
Dava konusu kararlarla ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı hususu, AİHS ve Anayasa bağlamında, kanunilik, meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekli olma ile ölçülülük ilkeleri doğrultusunda irdelenmelidir.
Dava konusu karar, davalı idare tarafından, 375 sayılı KHK’nın Geçici 35. maddesinin (A) fıkrası uyarınca tesis edilmiştir. Anılan madde hükmü, 7145 sayılı Kanun’un 26. maddesiyle 375 sayılı KHK’ye eklenmiş ve 31/07/2018 tarih ve 30495 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak, dava konusu kararın tesis edildiği tarih itibarıyla, karara dayanak olan düzenlemenin mevzuatta öngörülen usuller dâhilinde kanunlaşmış ve yürürlükte olduğu görülmektedir. Bu durumda, özel hayata saygı hakkına müdahale niteliği taşıyan dava konusu karar, öngörülebilir ve belirli bir kanun hükmü uyarınca tesis edilmiş olduğundan, müdahale kanunilik şartını taşımaktadır.
Dava konusu karar, FETÖ terör örgütünün darbe teşebbüsü üzerine ilan edilen olağanüstü halin sona ermesinden sonra olağan dönemde de örgütle mücadelenin hukuk devleti ilkesine uygun ve etkin bir şekilde devam ettirilmesi, FETÖ terör örgütünün ve bu örgütle iltisak veya irtibatı bulunanların yargıdaki varlığının ortadan kaldırılması ve bu bağlamda millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edilmiştir. Bu nedenle, FETÖ ile iltisak ve irtibatı olan ve dava konusu kararın tesis edildiği tarih itibarıyla kamu gücünün güçlü bir tezahürü niteliğinde yargı yetkisi kullanan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale meşru bir amaca dayanmaktadır.
Dava konusu karar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike”nin bulunduğu açıktır. Bu tehlike, ulusun ve Devlet teşkilatının varlığı için tehdit teşkil eden, kamu düzenini etkileyen, olağandışı bir kriz niteliğindedir. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ’nün, atipik ve kendine özgü niteliği göz önüne alındığında, olağanüstü hal sona erdikten sonra olağan dönemde de devam eden bu tehlikeye karşı alınan ve davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren dava konusu yaptırımın da yaşanan özellikli durumun ortaya çıkardığı zorunluluktan ve bu durumun faili olan örgütün Devleti ele geçirmeyi amaç edinen niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle söz konusu terör örgütü ile iltisak ve irtibatı bulunan davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren yaptırımın demokratik bir toplumda gereklilik arz ettiği açıktır.
Bu itibarla, demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu karar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir yaptırım olduğu anlaşılmıştır.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında, temyizen incelenen Daire kararının, “Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi” kısmında yer alan davacı hakkındaki tespit ve değerlendirmeler Kurulumuzca da benimsenmiş olup, davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği; bu nedenle 375 sayılı KHK uyarınca tesis edilen dava konusu kararda hukuka aykırılık görülmediğinden, Danıştay Beşinci Dairesince verilen temyize konu davanın reddine yönelik kararın, belirtilen gerekçeyle onanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Elektronik tebligat” başlıklı 7/a maddesinde, baro levhasına yazılı avukatlara tebligatın elektronik yolla yapılmasının zorunlu olduğu belirtilmiş, aynı maddenin 4. fıkrasında da, elektronik yolla yapılan tebligatın, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılacağı hüküm altına alınmış; aynı yöndeki düzenlemelere 06/12/2018 tarih ve 30617 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Elektronik Tebligat Yönetmeliği’nin 15/1(ğ) ve 16. maddesinde de yer verilmiştir.
Temyize konu kararla ilgili dosyanın incelenmesinden savcı düşüncesi ile duruşma gününe ilişkin tebligatın davacı vekiline de davalı idare vekiline de e-tebligat usulü ile avukatların elektronik tebligat adreslerine 08/02/2021 tarihinde yapıldığı, 23/02/2021 tarihinde ise mevzuat gereği okundu sayıldığı anlaşılmıştır. İki taraf vekiline de aynı şekilde yapılan tebligata rağmen 18/03/2021 tarihinde yapılan duruşmaya davalı vekilinin geldiği ancak davacı vekilinin katılmadığı görülmüştür.
Bu nedenle, davacı vekilinin tebliğ edilmesi gereken resmi dava işlem ve evrakların kendilerine veya müvekkillerine tebliğ edilmediği; duruşma gününün ve saatinin bildirilmediği, haberdar edilmelerinin engellendiği yönündeki iddialarına itibar edilmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın reddine ilişkin Danıştay Beşinci Dairesinin temyize konu 18/03/2021 tarih ve E:2019/1042, K:2021/739 sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA,
3. Kesin olarak, 22/12/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.