Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2021/725 E. 2023/52 K. 23.01.2023 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2021/725 E.  ,  2023/52 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2021/725
Karar No : 2023/52

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kurulu
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Beşinci Dairesinin 07/10/2020 tarih ve E:2017/162, K:2020/4161 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararı ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin … tarih ve … sayılı kararının iptali ile yoksun kaldığı parasal ve özlük haklarının yasal faiziyle birlikte iadesi istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Beşinci Dairesinin 07/10/2020 tarih ve E:2017/162, K:2020/4161 sayılı kararıyla;
Davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmeyerek işin esasına geçilmiş; “Maddi Olay ve Hukuki Süreç” ile “İlgili Mevzuat”a yer verilmiş; “Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç”, “FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler”, “Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü”, “Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği” başlıkları altında genel; “Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi” başlığı altında hem genel hem de davacıya özel değerlendirmelerde bulunularak,
Davacı Yönünden Yapılan Değerlendirmede;
… Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile silahlı terör örgütüne üyelik suçundan davacı hakkında beraat kararı verildiği, bu kararın kesinleştiği görülmüş ise de, davacının terör örgütüne üyelik suçundan beraat etmiş olmasının, FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının bulunup bulunmadığı yönünden farklı bir değerlendirme yapılmasına hukuki engel oluşturmayacağı gibi Daireleri tarafından yapılacak idari yargılama yönünden bağlayıcılığının da bulunmadığı,
Davacı hakkındaki tanık beyanları ile kendi beyanları yönünden, davacının örgütün içinde yer aldığına, örgüt toplantılarına katıldığına, üniversitede örgüt evlerinde kaldığına, çocuklarını örgüte müzahir okullara gönderdiğine ve diğer hususlara yönelik ifadeler ile davacının bu ifadelere karşı beyanlarının değerlendirilmesi sonucunda, davacının beyanlarına itibar edilmeyerek FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varıldığı belirtilerek,
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile kararda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, dava konusu kararlarla özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir niteliğinde olduğu anlaşıldığından dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmediği,
Dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmediğinden davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal ve özlük haklarının yasal faiziyle birlikte iadesi isteminin de reddi gerektiği, gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, hakkındaki görevden uzaklaştırma kararına ve meslekten ihraç kararına dayanak belgelerin kendisine tebliğ edilmediği, yargı organları nezdindeki etkili başvuru ve adalete erişim haklarını kullanamamasına neden olduğundan silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği; meslekten çıkarma işlemi tesis edilirken hakkındaki tespiti bildirmek suretiyle karşı beyanda bulunma ve kendini savunma imkânının tanınmadığı; Dairece, 667 sayılı KHK’da savunma alınmayacağına dair bir hüküm bulunmadığı hususu göz ardı edilerek işlemin hukuka uygun olduğunun değerlendirilmesinin hukuka aykırı olduğu; idari işlemlerin geriye yürümezliği ilkesinin ihlal edildiği, hakkındaki soruşturma tarihi itibarıyla 2802 sayılı Yasa hükümlerine uyulması gerektiği 16/07/2016 tarihi itibarıyla henüz olağanüstü hal ortada bulunmadığından olağanüstü hal hukukunun hakkında uygulanmasının olanaklı olmadığı, yetkide ve usulde paralellik ilkesi gereği 2802 sayılı Yasa hükümlerine göre hakkında başlatılan işlemlerin devamının gerektiği; 667 sayılı KHK’nın 3/1. maddesindeki düzenlemenin geriye yürütülmesinin kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesine aykırı olduğu; dava konusu işleme karşı itiraz yolunun işlemde belirtildiği, dolayısıyla işlemin disiplin hukuku kapsamında tesis edilen bir işlem olduğunun kabulünün gerektiği; “iltisak” ve “irtibat” kavramlarının belirsiz kavramlar olduğu, bu düzenlemenin yürürlük tarihinden önce işlendiği iddia edilen yasal faaliyetlere uygulandığı; açığa alınma ve meslekten çıkarma tarihinde davalı idarenin elinde herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı; üniversite 1. sınıfta okurken bir müddet vakıf evinde kaldığını beyan ettiği, söz konusu tarihte bu yapının illegal bir yapı olduğuna dair hiçbir mahkeme kararı veya idari bir kararın bulunmadığı, çocuklarını gönderdiği okulların söz konusu yapıya müzahir olduğuna ve bu yapının o tarihte terör örgütü yapılanması olduğuna dair bir mahkeme kararı bulunmadığı; … Ağır Ceza Mahkemesi’nin organik bağ kurmaya yeterli görmediği yasal faaliyet kapsamındaki fiillerinin Dairece terör örgütü ile organik bağ kurmaya yeterli fiiller olarak gördüğü, ortaya konulan delillerden başka bir delil varsa gösterilmesi ve bu kanaate nasıl ulaşıldığının gösterilmesinin gerektiği; savcılık aşamasında alınan ifadenin idari soruşturmada kullanılmasının hukuka aykırı olduğu; ceza yargılamasında aleyhe olan hususlar dikkate alınırken lehe hususların Daire kararında dikkate alınmadığı; makul sürede yargılanma ilkesine riayet edilmediği; …’nin mahkemede talimatla alınan lehe beyanına Daire kararında değinilmediği, beyanında yemekli dönem toplantılarına katılmadığını belirttiği, aleyhe ya da lehe ortaya çıkan yeni delil ya da var olan delilin içeriğinin değişmesinin kararda değerlendirilmemesi ve sadece aleyhe olan hususların idare lehine değerlendirmesinin hukuka ve yargılama usulüne aykırı olduğu; ismi gizlenen avukatın beyanında belirttiği kanaatini doğuracak hangi fiillerine şahit olduğunun kendisine sorulması gerektiği, HSK’ya ifade verdiğinden soruşturma sonucunun istenip bu kararın mahkemece değerlendirilmesinin gerektiği, afaki ve kanaat bildirdiğinden bu tanık beyanına ceza mahkemesince itibar edilmediği; verdiği ifadedeki beyanların itiraf gibi değerlendirilmesinin hukuka aykırı olduğu, ceza mahkemesi kararı ile çeliştiği, organik bağ bulunsaydı ceza tayini yoluna gidileceği, 1989 senesine ait davranışın ne şekilde sadakat yükümlülüğünü bozduğunun ortaya konulmadığı; herhangi bir vakıf evinde kalan ya da çocuklarını söz konusu yapının olduğu iddia edilen okullara gönderen birçok hâkim ve savcı hakkında işlem yapılmadığı; Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 74. maddesine aykırı olarak maaşının kararın kesinleşmesi beklenmeksizin kesildiği, ceza yargılaması bahane edilerek maaş hesaplarına tedbir konulduğu, eylül, ekim ve kasım maaşlarının ödenmediği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Danıştay Beşinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’ÜN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c) Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Davacı temyiz dilekçesinde, “…’nin mahkemede talimatla alınan lehe beyanına Daire kararında değinilmediği, beyanında yemekli dönem toplantılarına katılmadığını belirttiği, aleyhe ya
da lehe ortaya çıkan yeni delil ya da var olan delilin içeriğinin değişmesinin kararda değerlendirilmemesi, sadece aleyhe olan hususların idare lehine değerlendirmesinin hukuka ve yargılama usulüne aykırı olduğu” yolunda beyanda bulunmuştur.
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan …’nin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12/10/2016 tarihli sorgulama tutanağının Daire kararında yer verilen davacı hakkındaki kısmında; “Fetullah Gülen mensupları olup benim dönemimde bulunan, ve …’nin organize ettiği bu piknik ve yemeklere …, …, …,…, … katılırdı…” şeklinde beyanı olduğu görülmüştür.
…’nin, davacının yargılandığı … Ağır Ceza Mahkemesindeki tanıklığında ise “Sanık … hâkimlik mesleğinde benim dönem arkadaşım olur. Kendisiyle birlikte kura çekmiştik. Ancak arkadaşlığım ve samimiyetim yoktu. Hatırladığım kadarıyla en son İzmir merkezde çalışıyordu. Zira İzmir de bir seminerde konuşmacı olarak katıldığımda en son kendisini görmüştüm. Bu şahsın FETÖ/PDY yapılanması ile herhangi bir iltisakının olup olmadığını bilmiyorum. Kendisini yakınen tanımam. Sadece dönem arkadaşım olması hasebiyle merhabam vardır. Kendisiyle herhangi bir örgüt sohbetinde karşılaşmadım. Olaya ilişkin bilgim ve görgüm bundan ibarettir.” ve Soruşturma aşamasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında vermiş olduğu 12/10/2016 tarihli ifadesi ile çelişki nedeniyle sorulması üzerine, “O ifadem de belirtmiş olduğum bir kısım şahısların cemaatin organize ettiği piknik ve yemeklere katıldığı doğrudur. Ancak bu şahıslar arasında sanık … yoktur. İsimler yazılırken sehven bu şahsın adı da eklenmiştir. Yoksa ben bu şahsı cemaatin herhangi bir organizasyon ya da toplantısında görmedim. Başka ekleyeceğim herhangi birşey yoktur.”
şeklinde beyanda bulunduğu görülmektedir.
UYAP kayıtlarının incelenmesinden, …’nin, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan -etkin pişmanlık hükümleri uygulanmak suretiyle- hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, anılan mahkumiyet kararının onanarak kesinleştiği; ayrıca HSK Genel Kurulunca 667 sayılı KHK uyarınca meslekten çıkarıldığı, bu işleme karşı açılan davanın reddine karar verildiği ve bu kararın da Kurulumuzca onanarak kesinleştiği görülmüştür.
…’nin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen sorgulama tutanağında yer alan ifadesinde, davacıyı, Fetullah Gülen mensupları olup …’nin organize ettiği piknik ve yemeklere katılanlar arasında saydığı, fakat Ceza Mahkemesince sonradan talimatla alınan ifadesinde ise, davacı hakkında FETÖ/PDY yapılanması ile herhangi bir iltisakının olup olmadığını bilmediği, kendisiyle herhangi bir örgüt sohbetinde karşılaşmadığı, sorgulama tutanağında davacının isminin sehven eklendiği yolunda ifade verdiği görülmüşse de; davacı hakkındaki dosyada mevcut diğer tanık …’nin “davacının da isminin de yer aldığı bir grup savcı ve hâkim hakkında Fethullah Gülen cemaatine mensup olduğuna yönelik İzmir kamuoyu ve Barodaki meslektaşları arasındaki ciddi görüş birliği olduğu; davacının, başsavcıvekili … ve hâkim … ile birlikte adliye içinde HSYK’nın İzmir temsilcisi olduklarını lanse etmek suretiyle kendilerinden olmayan meslektaşları üzerinde baskı kurmaya çalıştıkları, paralel yapılanmaya mensup oldukları” yolundaki ifadesi ile davacının “Üniversite 1. sınıfta Fetullah Gülen’le bağlantılı olan cemaat evinde kaldığı ve çocuklarını örgüte müzahir okullara gönderdiği” yolundaki kendi ifadesi birlikte değerlendirildiğinde, Daire kararında …’nin anılan ifadeleri doğrular mahiyetteki Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği ifadesine dayanılması, kararı sakatlayıcı nitelikte görülmemiştir.
Öte yandan, davacının, ceza yargılaması sonucunda … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile silahlı terör örgütüne üyelik suçundan, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 223/2-e maddesi uyarınca anılan suçu işlediğinin sabit olmadığı (delil yetersizliği) gerekçesiyle beraatine karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği görülmüştür.
667 sayılı KHK uyarınca, hâkimlerin ve savcıların terör örgütüne üyelik ve mensubiyeti bulunmasa da terör örgütü ile iltisaklı veya irtibatlı olmaları nedeniyle meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına yönelik işlem tesis edilebilmesi mümkündür. Nitekim dava konusu işlem de davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisak ve irtibatının bulunduğu gerekçesiyle tesis edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ”kavuşan, bitişen, birleşen”, irtibatlı kavramını ise ”bağlantılı” olarak tanımlamış, bu kavramların hukuki niteliği ve objektif anlamının yargı içtihatlarıyla belirlenebileceğini belirtmiştir. Bu kavramlar ile, kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hâl ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterlidir.
Bu itibarla, davacının silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan beraatine karar verilmiş ise de, ceza muhakemesinde terör örgütüne üye olma suçu yönünden delil olarak değerlendirilemeyecek bir kısım fiil ve davranışlar ile bunlara ilişkin bilgi ve belgeler, üstün bir kamu gücü olan yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcılar hakkında tesis edilen idari tedbir niteliğindeki işlemlerde terör örgütüne irtibat veya iltisakın sübut bulup bulmadığı yönünden örgüt üyeliğine göre farklı değerlendirilebilecektir.
Bu çerçevede, davacının terör örgütü ile iltisak veya irtibatının bulunup bulunmadığına yönelik yargısal denetime ilişkin işbu dava dosyasında yer verilen tespitler birlikte değerlendirildiğinde, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu sonucuna varıldığından bahisle verilen Danıştay Beşinci Dairesi kararı usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Beşinci Dairesinin temyize konu 07/10/2020 tarih ve E:2017/162, K:2020/4161 sayılı kararının ONANMASINA,
3. Kesin olarak, 23/01/2023 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY
X- Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davalı idarece, temyizen bakılmakta olan dosyada, davacının terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğuna ilişkin yeterli delil sunulmadığı, sunulan delillerin ise davacının iltisakı veya irtibatını ortaya koyacak yeterlilikte ve nitelikte olmadığı, bu nedenle, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle tesis edilen dava konusu kararda hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varıldığından, aksi değerlendirmeyle verilen Daire kararında hukuki isabet bulunmadığından, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz.