Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2021/3617 E. 2022/389 K. 10.02.2022 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2021/3617 E.  ,  2022/389 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2021/3617
Karar No : 2022/389

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- …Mobilya Sanayi Ticaret Anonim Şirketi
2- …Gayrimenkul Yatırımları Anonim Şirketi
VEKİLLERİ : Av. …, Av. …

KARŞI TARAF (DAVALILAR) : 1- …
2- …Bakanlığı
VEKİLLERİ: Av. …

DAVALI İDARELER
YANINDA MÜDAHİLLER : 1- …Bank A.Ş.
VEKİLİ: Av. …

2- …Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.
VEKİLİ: Av. …-Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Altıncı Dairesinin 12/10/2021 tarih ve E:2020/4518, K:2021/11245 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: İstanbul ili, Ümraniye ilçesi, …ada, …parsel sayılı taşınmazın, “İstanbul Uluslararası Finans Merkezi”nin tamamlanması amacıyla tapuda Türkiye Varlık Fonu Yönetimi A.Ş. adına tescil edilmek üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırılmasına ilişkin 21/04/2020 tarih ve 31106 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 20/04/2020 tarih ve 2444 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Altıncı Dairesinin 12/10/2021 tarih ve E:2020/4518, K:2021/11245 sayılı kararıyla;
Taşınmazın 24/05/2011 tarihinde davacılar tarafından satın alındığı ve 25/12/2012 tarihinde tapuda davacılar adına tescil edildiği, “İstanbul Uluslararası Finans Merkezi” projesinin gerçekleştirilmesine ilişkin mutabakat ve protokol metninin 24/04/2012 tarihinde davacıların da yer aldığı ilgili taraflarca imzalandığı, anılan protokol uyarınca davacılar tarafından 08/12/2015 tarihinde inşaata başlanılması gerektiği halde başlanılmadığı, 21/03/2017 tarihinde 24/04/2012 tarihli Mutabakat ve Protokol Metni’ne Ek Protokol-1’in imzalandığı, bu protokole göre işe başlama tarihi olarak 01/01/2018 tarihinin belirlendiği, projedeki imalatların ilerleme seviyelerine yönelik yapılan değerlendirme sonucu revize master iş programının onaylandığı ve bu programa göre davacıların imalat başlangıç tarihinin 12/10/2019 olarak belirlendiği, davacılar tarafından davaya konu parsel üzerinde inşai faaliyete başlanılmaması üzerine Türkiye Varlık Fonu tarafından 30/03/2020 tarihli yazı ile acele kamulaştırma kararı alınmasının talep edildiği,
Uyuşmazlıkta; kamu tüzel kişilerinin kamulaştırma yetkisinin bulunduğu, davaya konu projedeki taşınmazların önemli oranda çoğunluğunun, Anayasa Mahkemesinin 18/01/2018 tarih ve E:2016/180, K:2018/4 sayılı kararı ile Anayasa’nın 165. maddesi içinde sayılan bir kamu kuruluşu olarak kabul edilen Türkiye Varlık Fonuna ait olduğu, proje alanında Ülkemize ait ekonomi ile ilgili kamu kuruluşlarının da faaliyet göstereceği ve projenin amacının Ülkemiz ekonomisinin büyümesi amacına yönelik olduğu hususları dikkate alındığında, İstanbul Finans Merkezinin faaliyete geçebilmesi için çevre yollarının bitirilmesi gerektiği, ancak altyapının geçeceği bu yol imalatının yapılabilmesi için yolların bir tarafının bodrum kat perdelerine dayanması nedeniyle projede yer alan paydaşların tamamının binalarının podyum katına kadar olan yedi katlı bodrum katlarının bitirilmesinin teknik olarak zorunlu olduğu, bodrum katlar ve podyum katında bulunan “shopmix”lerin proje paydaşları arasındaki bütünlüğü sağladığı, paydaşlardan birinin binasını yapmaması durumunda proje kapsamındaki bütünlüğün bozulacağı ve projenin tamamı bitirilinceye kadar İstanbul Uluslararası Finans Merkezinin faaliyete geçemeyeceği,
Dava konusu parselin proje alanının tam ortasında kaldığı, inşa sürecinin aynı zamanda bitirilmesinin büyük önem taşıdığı, taşınmazın proje kapsamına dahil edilmemesi durumunda ciddi gecikmeler yaşanacağı, proje bütünlüğünün bozulacağı, proje faaliyete geçtikten sonra bu bölgede inşaat yapılmasının imkansız hale geleceği, Ülkemizin kalkınma programlarında yer alan ve Ülkemizin temel stratejik hedeflerinden İstanbul’un uluslararası bir finans merkezi haline getirilmesi suretiyle Türkiye ekonomisinin büyümesi amacıyla yapılması planlanan projenin paydaşlarından olan davacılardan, birçok kez inşaata başlamalarının istenilmesine rağmen 2015 yılından bu yana inşaata başlamamaları sebebiyle, inşaatı belirli bir aşamaya gelen proje inşaatının tamamlanarak İstanbul Finans Merkezinin faaliyete geçirilmesi amacıyla alınan davaya konu acele kamulaştırma kararında kamu yararının bulunduğu sonucuna varıldığı,
Bu durumda; kamu yatırımı olan proje ile Ülke ekonomisinin büyümesine katkı sağlaması, yabancı yatırımcıların Ülkeye yatırım yapmalarının önünün açılması ve bu suretle Ülkemizdeki istihdamın artırılması hedefleri dikkate alındığında kamu yararının varlığının açık olduğu gibi, davacılar tarafından imza altına alınan protokoller doğrultusunda taahhüt ettikleri inşaata dava konusu acele kamulaştırma kararının alındığı tarihe kadar başlanılmadığı, dava konusu parselin proje alanının tam ortasında kaldığı ve proje bütünlüğü bakımından proje paydaşlarının tümü tarafından binaların tamamının yapılması gerekliliği hususları da göz önüne alındığında, inşaatı belirli bir aşamaya gelen İstanbul Finans Merkezi Projesinin bir an evvel tamamlanması amacıyla yapılacak kamulaştırmada acelelik halinin bulunduğu sonucuna varıldığından, taşınmaza el konulmasına imkan veren dava konusu Cumhurbaşkanı kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, “İstanbul Finans Merkezi”nin bir kamu projesi olarak lanse edilmediği, özel mülkiyet rejimine tabi olduğu, devlet projesi olmaktan öte yabancı yatırımcılar için cazibe merkezi olmasının hedeflendiği, özel hukuk kişilerinin bu merkezde mülkiyet hakkı sıfatıyla yer alabilmelerinin “eşyanın tabiatı gereği” olduğu, yatırımın tamamen özel kesim tarafından yapılacağı ve işletileceği inancı ile taşınmazın satın alındığı, Türkiye’nin taraf olduğu “Türkiye Cumhuriyeti ile Belçika-Lüksemburg Ekonomik Birliği Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması”nın 4. maddesine göre ülkelerin ilke olarak birbirlerinin gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin malvarlığı hakkında kamulaştırma yapmama üzerinde uzlaştıkları, 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımları Kanunun 3. maddesine göre kamu yararı gerektirmedikçe yabancılara ait taşınmazların kamulaştırılamayacağı, taşınmaz imar planında tamamen özel mülkiyet rejimi içinde iken kamulaştırma yapıldığı, …Gayrimenkul Yatırımları A. Ş.’nin hisselerinin tamamının …’ye ait olduğu, …Mobilya Sanayi Ticaret A.Ş.’nin hisselerinin tamamının ise …Gayrimenkul Yatırımları A. Ş.’ye ait olduğu, taşınmaz adına tescil edilecek olan Türkiye Varlık Fonunun kamu tüzel kişisi olmadığı ve kamu hizmeti alanında faaliyette de bulunmadığından kamulaştırma yetkisi bulunmadığı, Türkiye Varlık Fonunun 6471 sayılı Kanun uyarınca özel hukuk hükümlerine tabi olarak kurulmuş bir sermaye şirketi olduğu, Türk Ticaret Kanununa göre tacir olduğu ve ticari faaliyet göstermek üzere kurulduğu, ortada acelecilik halinin bulunmadığı ve ölçülülük ilkesinin ihlal edildiği ileri sürülerek temyize konu kararın bozularak dava konusu işlemin iptali talep edilmiştir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idareler ve davalı idareler yanından müdahil …Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. tarafından, Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuş, …Bank A.Ş. tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …DÜŞÜNCESİ :
Anayasa’nın “Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlıklı 90. maddenin birinci fıkrasında; “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.” hükmü, son fıkrasında ise; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü uyarınca, usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların iç hukuk sistemine yansıtılma yöntemi belirlenerek, bu andlaşmalardan temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanlarla yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası andlaşma kurallarının esas alınması anayasal gerekliliktir.
20/03/1952 tarihinde kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunması’na İlişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol, Türkiye tarafından 19/03/1954 tarihinde onaylanmıştır.
Anılan Protokol’un “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesinde; “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” kuralı yer almıştır.
Anayasa’nın “Kamulaştırma” başlıklı 46. maddesinin birinci fıkrasında; Devlet ve kamu tüzel kişilerinin; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamının veya bir kısmının, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkili oldukları belirlenmiş, 125. maddesinin birinci fıkrasında da; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra son fıkrasında; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanarak idarenin hukuki sorumluluğunun çerçevesi çizilmiştir.
Anayasa’nın 13. ve 35. madde hükümleri uyarınca mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla Anayasaya uygun olarak yasayla sınırlandırılması mümkündür. Bu hükümlerden hareketle bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kamulaştırma yolu ile kaldırılması (mülkiyetin el değiştirmesi) ancak kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 3. maddesinde; “İdareler, kanunlarla yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu hizmetlerinin veya teşebbüslerinin yürütülmesi için gerekli olan taşınmaz malları, kaynakları ve irtifak haklarını; bedellerini nakden ve peşin olarak veya aşağıda belirtilen hallerde eşit taksitlerle ödemek suretiyle kamulaştırma yapabilirler.” ve 6. maddesinin son fırkasında ise; “Onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek yoktur.” hükümlerine yer verilmiştir.
Kamulaştırmanın, imar planına ya da kamu yararı kararına dayalı olarak idarelerin görmekle yükümlü bulundukları görevleri yerine getirmek amacıyla, ancak kamu yararı amacıyla yapılabileceği; İstanbul Uluslararası Finans Merkezi projesinin hayata geçirilmesinde de kamu yararı bulunmakla birlikte, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çeşitli kararlarında belirtildiği üzere herhangi bir kimsenin, ancak kamu yararı sebebiyle ve kanunda öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine göre mal ve mülkünden yoksun bırakılabileceği açıktır.
Davaya konu taşınmaz, finans merkezi alanında yer almakla beraber yürürlükte bulunan 1/1000 ölçekli uygulama imar planında, “T2 ticaret alanı” kullamında belirlendiği ve proje kapsamında herhangi bir kamusal kullanıma ayrılmadığı (projede; resmi kurum alanı, ilköğretim tesisleri alanı, ortöğretim tesis alanı, temel eğitim öncesi tesis alanları, dini tesis alanı gibi kamusal kullanımlar da yer almaktadır); imar planı notlarında, belirtilen kullanım açısından; “… E:2.5, H=serbesttir. Bu alanda, alışveriş merkezi, rezidans, yönetim merkezi, konaklama tesisleri, sinema, tiyatro, vb. sosyal kültürel tesis alanları, ticaret, büro, işhanı, lokanta, gazino, çarşı, çok katlı mağazalar, bankalar, oteller, özel hastane, özel eğitim alanları, katlı otopark vb. fonksiyonlar yer alabilir …” şeklinde yapılaşma imkanı tanındığı görülmektedir.
İmar planında, kamu kullanım alanları ile sosyal ve teknik altyapı alanlarına ayrılan taşınmazların kamulaştırılması esas iken; konut, ticaret vb. kullanımlara ayrılmış bir taşınmazın, sadece proje kapsamında kalması nedeniyle kamulaştırılıp kamulaştırılmayacağının tartışılması gerekmektedir.
Davalı idarelerce; dava konusu parselin proje alanının tam ortasında kaldığı ve projedeki paydaş parsellerdeki yapıların tam faaliyete geçebilmesi için çevre yolların bitirilmesinin gerektiği, ancak altyapının geçeceği bu yol imalatının yapılabilmesi için yolların bir tarafının bodrum kat perdelerine dayanması nedeniyle, projede yer alan paydaşların tamamı tarafından binaların podyum katına kadar olan yedi katlı bodrum katının bitirilmesinin teknik anlamda zorunlu olduğu, paydaşlardan birisinin binasını yapmaması durumunda proje bütünlüğünün bozulacağı, bu durumun diğer paydaşların ve ihale edilmiş olan alanlardaki inşaat firmalarının zararına sebebiyet vereceği, ayrıca dava konusu taşınmaz üzerinde yüklü ipotek ve hacizlerin yer aldığı ve davacıların borca batık olduğu gerekçesiyle acele kamulaştırma kararı alındığı belirtilmiş ise de; …. Asliye Ticaret Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararı ile, davacıların borca batık olmadığının tespiti ile konkordato tasdiki taleplerinin reddine, daha önce verilen kesin ve geçici mühletlerin kaldırılmasına, konkordato komiserlerinin görevlerine son verilmesine karar verildiği göz önüne alındığında ve Ülkemiz açısından bir prestij projesi şeklinde nitelendirilebilecek İstanbul Uluslararası Finans Merkezinde yer alabilmek amacıyla taşınmazın, 2011 yılında özel bir müzayedede, davacılar tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’ndan satın alındığı gözetildiğinde, kamu mülkiyetinden özel şahısa devredilen ve imar planlarında ticaret olarak belirlenen bir taşınmazdaki kullanım türü açısından, davacı tarafından da uygulamaya geçilebileceği açıktır.
Uyuşmazlığa konu işlemin gerekçesi olarak ileri sürülen diğer hususların ise, kamulaştırma işlemi açısından mevzuatta öngörülen koşullar arasında değerlendirilemeyeceği, imar planlarında da herhangi bir kamusal kullanıma ayrılmayan ve hukuken kamulaştırılması mümkün olmayan taşınmaz açısından acele kamulaştırma işlemi de tesis edilemeyeceği sonucuna ulaşıldığından, Kamulaştırma Kanunu’na aykırı dava konusu kararda hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozularak dava konusu işlemin iptaline karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20/A maddesi uyarınca gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacıların temyiz istemlerinin reddine,
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Altıncı Dairesinin temyize konu 12/10/2021 tarih ve E:2020/4518, K:2021/11245 sayılı kararının ONANMASINA,
3. Kullanılmayan …-TL yürütmeyi durdurma harcı ile fazladan ödenen …-TL harcın istemi hâlinde davacılara iadesine,
4. Kesin olarak, 10/02/2022 tarihinde, oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY
X- Anayasa’nın “Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlıklı 90. maddenin birinci fıkrasında; “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.” hükmü, son fıkrasında ise; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü uyarınca, usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların iç hukuk sistemine yansıtılma yöntemi belirlenerek, bu andlaşmalardan temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanlarla yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası andlaşma kurallarının esas alınması anayasal gerekliliktir.
20/03/1952 tarihinde kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunması’na İlişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol, Türkiye tarafından 19/03/1954 tarihinde onaylanmıştır.
Anılan Protokol’un “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesinde; “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” kuralı yer almıştır.
Anayasa’nın “Kamulaştırma” başlıklı 46. maddesinin birinci fıkrasında; Devlet ve kamu tüzel kişilerinin; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamının veya bir kısmının, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkili oldukları belirlenmiş, 125. maddesinin birinci fıkrasında da; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra son fıkrasında; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanarak idarenin hukuki sorumluluğunun çerçevesi çizilmiştir.
Anayasa’nın 13. ve 35. madde hükümleri uyarınca mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla Anayasaya uygun olarak yasayla sınırlandırılması mümkündür. Bu hükümlerden hareketle bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kamulaştırma yolu ile kaldırılması (mülkiyetin el değiştirmesi) ancak kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 3. maddesinde; “İdareler, kanunlarla yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu hizmetlerinin veya teşebbüslerinin yürütülmesi için gerekli olan taşınmaz malları, kaynakları ve irtifak haklarını; bedellerini nakden ve peşin olarak veya aşağıda belirtilen hallerde eşit taksitlerle ödemek suretiyle kamulaştırma yapabilirler.” ve 6. maddesinin son fırkasında ise; “Onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek yoktur.” hükümlerine yer verilmiştir.
Kamulaştırmanın, imar planına ya da kamu yararı kararına dayalı olarak idarelerin görmekle yükümlü bulundukları görevleri yerine getirmek amacıyla, ancak kamu yararı amacıyla yapılabileceği; İstanbul Uluslararası Finans Merkezi projesinin hayata geçirilmesinde de kamu yararı bulunmakla birlikte, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çeşitli kararlarında belirtildiği üzere herhangi bir kimsenin, ancak kamu yararı sebebiyle ve kanunda öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine göre mal ve mülkünden yoksun bırakılabileceği açıktır.
Davaya konu taşınmaz, finans merkezi alanında yer almakla beraber yürürlükte bulunan 1/1000 ölçekli uygulama imar planında, “T2 ticaret alanı” kullamında belirlendiği ve proje kapsamında herhangi bir kamusal kullanıma ayrılmadığı (projede; resmi kurum alanı, ilköğretim tesisleri alanı, ortöğretim tesis alanı, temel eğitim öncesi tesis alanları, dini tesis alanı gibi kamusal kullanımlar da yer almaktadır); imar planı notlarında, belirtilen kullanım açısından; “… E:2.5, H=serbesttir. Bu alanda, alışveriş merkezi, rezidans, yönetim merkezi, konaklama tesisleri, sinema, tiyatro, vb. sosyal kültürel tesis alanları, ticaret, büro, işhanı, lokanta, gazino, çarşı, çok katlı mağazalar, bankalar, oteller, özel hastane, özel eğitim alanları, katlı otopark vb. fonksiyonlar yer alabilir …” şeklinde yapılaşma imkanı tanındığı görülmektedir.
İmar planında, kamu kullanım alanları ile sosyal ve teknik altyapı alanlarına ayrılan taşınmazların kamulaştırılması esas iken; konut, ticaret vb. kullanımlara ayrılmış bir taşınmazın, sadece proje kapsamında kalması nedeniyle kamulaştırılıp kamulaştırılmayacağının tartışılması gerekmektedir.
Davalı idarelerce; dava konusu parselin proje alanının tam ortasında kaldığı ve projedeki paydaş parsellerdeki yapıların tam faaliyete geçebilmesi için çevre yolların bitirilmesinin gerektiği, ancak altyapının geçeceği bu yol imalatının yapılabilmesi için yolların bir tarafının bodrum kat perdelerine dayanması nedeniyle, projede yer alan paydaşların tamamı tarafından binaların podyum katına kadar olan yedi katlı bodrum katının bitirilmesinin teknik anlamda zorunlu olduğu, paydaşlardan birisinin binasını yapmaması durumunda proje bütünlüğünün bozulacağı, bu durumun diğer paydaşların ve ihale edilmiş olan alanlardaki inşaat firmalarının zararına sebebiyet vereceği, ayrıca dava konusu taşınmaz üzerinde yüklü ipotek ve hacizlerin yer aldığı ve davacıların borca batık olduğu gerekçesiyle acele kamulaştırma kararı alındığı belirtilmiş ise de; …. Asliye Ticaret Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararı ile, davacıların borca batık olmadığının tespiti ile konkordato tasdiki taleplerinin reddine, daha önce verilen kesin ve geçici mühletlerin kaldırılmasına, konkordato komiserlerinin görevlerine son verilmesine karar verildiği göz önüne alındığında ve Ülkemiz açısından bir prestij projesi şeklinde nitelendirilebilecek İstanbul Uluslararası Finans Merkezinde yer alabilmek amacıyla taşınmazın, 2011 yılında özel bir müzayedede, davacılar tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’ndan satın alındığı gözetildiğinde, kamu mülkiyetinden özel şahısa devredilen ve imar planlarında ticaret olarak belirlenen bir taşınmazdaki kullanım türü açısından, davacı tarafından da uygulamaya geçilebileceği açıktır.
Uyuşmazlığa konu işlemin gerekçesi olarak ileri sürülen diğer hususların ise, kamulaştırma işlemi açısından mevzuatta öngörülen koşullar arasında değerlendirilemeyeceği, imar planlarında da herhangi bir kamusal kullanıma ayrılmayan ve hukuken kamulaştırılması mümkün olmayan taşınmaz açısından acele kamulaştırma işlemi de tesis edilemeyeceği sonucuna ulaşıldığından, Kamulaştırma Kanunu’na aykırı dava konusu kararda hukuka uyarlık görülmemiştir.

Diğer yandan, 2942 sayılı Kanun’un 27. maddesi incelendiğinde, kamulaştırma işlemlerinde öngörülen yöntemlerin bir kısmının uygulanmayarak taşınmaza acele el konulabilmesi yolu istisnai olarak başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlendiğinden, madde hükmü ile acele kamulaştırmada olağan kamulaştırmaya oranla özel koşulların varlığı aranmış ve üç durumda acele kamulaştırma yolu ile taşınmaza el konulmasına olanak tanınmıştır. Bu koşullardan ikisi Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’nun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya özel kanunlarda öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olması halleri şeklinde açıkça sayılmak suretiyle üstün kamu yararının ve kamu düzeninin korunmasının gerçekleştirilmesi amacıyla acele kamulaştırma yoluna gidilebileceği belirtilmiştir.
Bu kapsamda, üçüncü koşul olan aceleliğine Cumhurbaşkanınca karar verilebilmesi için de, kamu yararı ve kamu düzenine ilişkin olma halinin, maddede yer alan diğer iki koşula paralel nitelik taşıması gerektiği açıktır.
Olayda, ilk olarak 02/10/2009 tarih ve 27364 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yüksek Planlama Kurulu’nun 29/09/2009 tarih ve 2009/31 sayılı kararı ile İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planının resmi olarak duyurulduğu, projeye yönelik olarak 2012 yılında imar planlarının onaylandığı; davalılarca, 2020 yılı Ağustos ayı itibarıyla projedeki kümülatif iş ilerlemesinin henüz %36,97 oranında olduğunun beyan edildiği, bu durumda projedeki gecikmenin nedeninin, uyuşmazlığa konu parselde yapılaşmaya başlanılmaması olarak değerlendirilemeyeceği, acele kamulaştırma yapılmasını gerektiren nedenlerin somut şekilde ortaya konulmadığı, acelelik halinin, özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması gereken kamu yararının ve kamu düzeninin korunmasını gerektiren hallerin de açıklanmadığı; bu durumda, acele kamulaştırmaya ilişkin olarak 2942 sayılı Kanun’da aranan özel ve istisnai koşullar bulunmadan ve idarelerce ortaya konulmadan, salt belirtilen nedenlerle acele kamulaştırma yapılması da hukuken olanaklı değildir.
Bu itibarla, temyiz isteminin kabulü ile temyize konu kararın bozulmasına ve dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği oyuyla, karara katılmıyorum.