Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2021/1314 E. 2022/3877 K. 21.12.2022 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2021/1314 E.  ,  2022/3877 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2021/1314
Karar No : 2022/3877

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Anonim Şirketi
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kurumu
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onüçüncü Dairesinin 22/12/2020 tarih ve E:2018/2910, K:2020/3772 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 30/05/2018 tarih ve 30436 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği’nin 4. maddesinin 1. fıkrasının (y) bendinin, 58., 62., 13., 14., 15., 16., 18., 20., 9., ve 10. maddelerinin tamamının, 35. maddesinin 2., 3. ve 4. fıkralarının, 35. maddesinin 5. fıkrasının (a) bendinin 1 ve 2 numaralı alt bentlerinin, 12. maddesinin 1. fıkrasının, 37. maddesinin 8. fıkrasının ve 57. maddesinin 2. fıkrasının iptaline karar verilmesi istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onüçüncü Dairesinin 22/12/2020 tarih ve E:2018/2910, K:2020/3772 sayılı kararıyla;
30/05/2018 tarih ve 30436 sayılı Resmî Gazete’de serbest, serbest olmayan ve son kaynak tedariki kapsamındaki tüketicilere elektrik enerjisi ve/veya kapasite satışı ile buna ilişkin hizmetlerin sunulmasında tüketici, tedarikçiler ve/veya dağıtım şirketleri arasındaki iş ve işlemlere esas asgari standart, usul ve esasların belirlenmesi amacıyla tüketicilere hizmetlerin yeterli, kaliteli ve sürekli olarak sunulması için; (a) Tedarikçiler ile tüketimi düşük serbest tüketiciler arasında yapılacak ikili anlaşmada yer alacak asgari usul ve esaslara, (b) Görevli tedarik şirketleri ile serbest olmayan tüketiciler ya da son kaynak tedariki kapsamındaki tüketiciler arasında yapılacak perakende satış sözleşmesinde yer alacak asgari usul ve esaslara, (c) Dağıtım şirketleri ile tüketiciler ve tedarikçiler arasında; (1) Sayaç ve sayaca erişim, okunmasına ve kontrolüne, (2) Kaçak ve usulsüz elektrik enerjisi kullanımının tespiti ve bu kapsamda yapılacak iş ve işlemlere, (3) Elektriğin kesilmesi ve bağlanmasına, (ç) Tüketici şikâyetlerinin yapılması, bu şikâyetlerin değerlendirilmesi ve sonuçlandırılması ile tüketicilerin bilgilendirilmesine yönelik usul ve esaslara, (d) Tüketicilerin hak ve yükümlülüklerine ilişkin hükümleri kapsamak üzere Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği’nin yayımlandığı;
Davalı idarenin usûle ilişkin diğer itirazının geçerli görülmediği;
4628 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 4. maddesi, 5. maddesinin altıncı fıkrasının (c) bendi, 7. fıkrasının (a) bendi ve 9. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 1. maddesi, 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendi, 4. maddesinin 2. fıkrası ve 10. maddesinin 1. fıkrasına yer verilerek;
Düzenleyici kurumların, ilgili bulundukları piyasada düzenleme ve denetleme görevi üstlenmekte olup, bu kuruluşların temel işlevinin, toplumsal ve ekonomik hayatın temel hak ve özgürlükler ile yakından ilişkili alanlarındaki kamusal ve özel kesim etkinliklerini, birtakım kurallar koyarak düzenlemek, konulan kurallara uyulup uyulmadığını izlemek ve denetlemek olduğu, elektrik piyasası ile ilgili olarak düzenlemeler yapma yetkisine sahip olan davalı Kurumun, 4628 sayılı Kanun ve 6446 sayılı Kanun ile kendisine tanınan bu yetkiyi dava konusu kuralları yürürlüğe koymak suretiyle kullandığı;
Elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren, malî açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulmasında düzenleme ve denetleme yapmakla görevli Kurumun, piyasa aktörlerinin eylemlerini gözetleme ve bundan hareketle tedbir alma konusunda görevli olduğu;
Elektrik piyasasında serbest olmayan tüketicilerin, elektrik enerjisi ve/veya kapasite alımlarını davalı idare tarafından belirlenen tarifeler üzerinden sadece bölgesinde bulunduğu görevli tedarik şirketinden yapabilecekleri, görevli tedarik şirketlerinin de, serbest olmayan tüketicilere elektrik tedarik etmek zorunda olduğu, söz konusu tüketicilerin elektrik alabilmek için, bölgelerindeki görevli tedarik şirketi ile Kurul onayına tabi perakende satış sözleşmesi imzalamak zorunda olduğu;
Serbest tüketicilerin ise, istedikleri tedarik şirketi ile mali hükümleri ve içeriği karşılıklı belirlenebilecek ikili anlaşma imzalamak suretiyle elektrik enerjisi alabilecekleri, ikili anlaşmaların ise 6446 sayılı Kanun’da tanımı yapıldığı gibi Kurum onayına tabi olmayan anlaşmalar olduğu, ancak bu ikili anlaşmaların, tüketiciyle tek tek müzakere edilmek suretiyle karşılıklı olarak şartlarının kararlaştırılmadığı, aksine tedarikçi tarafından önceden tek taraflı olarak düzenlenip tüketicilere imzalattırıldığı ve bu anlaşma hükümlerine göre piyasanın işleyerek şekillendiği; Kuruma tüketici ve tedarikçiler tarafından yapılan şikâyet ve bilgi edinme başvuruları üzerine yapılan inceleme ve araştırmalarda ikili anlaşmaların tüketici aleyhine şekillenerek mağduriyete yol açtığından bahisle konuyla ilgili tedbirlerin alınması ihtiyacı doğduğu anlaşıldığından dava konusu Yönetmeliğin yürürlüğe konduğunun görüldüğü;
Yönetmeliğin; serbest, serbest olmayan ve son kaynak tedariki kapsamındaki tüketicilere elektrik enerjisi ve kapasite satışı ile buna ilişkin hizmetlerin sunulmasında tüketici, tedarikçiler ve dağıtım şirketleri arasındaki iş ve işlemlere esas asgarî standartlar ile usûl ve esasların belirlenmesine yönelik olup, elektrik piyasasında, tedarikçiler ile tüketimi düşük serbest tüketiciler arasında yapılacak ikili anlaşmada yer alacak asgari usul ve esaslarla, görevli tedarik şirketleri ile serbest olmayan tüketiciler ya da son kaynak tedariki kapsamındaki tüketiciler arasında yapılacak perakende satış sözleşmesinde yer alacak asgari usul ve esasları ve dağıtım şirketleri ile tüketiciler ve tedarikçiler arasında yapılacak bazı iş ve işlemlere ilişkin kuralları kapsadığı;
Yönetmeliğin 4. maddesinin 1. fıkrasının (y) bendinde, “Tüketimi düşük serbest tüketici”nin, “Yıllık elektrik enerjisi tüketimi 100.000 kWh’tan düşük olan serbest tüketici” şeklinde tanımlandığı; 9. maddesinde,”Bu bölümde yer alan ikili anlaşmaya ilişkin usul ve esaslar, tüketimi düşük serbest tüketicilerle tedarikçiler arasında yapılan ikili anlaşmaları kapsar.” kuralına; 10. maddesinde, (1) Tedarikçiler tüketimi düşük serbest tüketicilere belirli süreli ya da belirsiz süreli ikili anlaşma önerebilir. (2) Belirli süreli ikili anlaşmaların süresi üç yıldan fazla olamaz. (3) İkili anlaşma ve ekleri ile Tüketici Hakları Bilgilendirme Formu (EK-1), İkili Anlaşma Ön Bilgilendirme Formu (EK-2-A) ve İkili Anlaşma Değişiklik Bildirimi (EK-3) en az on iki punto büyüklüğünde, anlaşılabilir bir dilde, açık, sade ve okunabilir bir şekilde düzenlenir. (4) Tedarikçinin ikili anlaşmanın kurulmasına, yenilenmesine ve ikili anlaşmada değişiklik yapılmasına ilişkin önerisi karşısında tüketicinin susması veya açıkça reddetmemesi önerinin kabulü olarak yorumlanamaz ve aksi hükme ikili anlaşmada yer verilemez” kuralına; 12/1. maddesinde de, “Tedarikçi ikili anlaşma kurulmadan önce EK-1 ve EK-2’de yer alan standart formlarla açık ve anlaşılabilir bir şekilde kayıt altına almak suretiyle kâğıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı ile tüketiciyi bilgilendirmek ve tüketicinin söz konusu bilgileri edindiğini teyit etmesini sağlamak zorundadır. Söz konusu bilgilendirmenin yapıldığına ve tüketici tarafından teyit edildiğine ilişkin ispat yükü tedarikçiye aittir. Bilgilendirmenin gereği gibi ya da hiç yapılmamış olması tüketici için haklı fesih sebebidir.” kuralına yer verildiği;
Yönetmeliğe göre, elektrik enerjisini satın alacağı tedarikçiyi seçme hakkına sahip olan serbest tüketicilerden, yıllık elektrik enerjisi tüketimi 100.000 kWh’dan düşük olanların “tüketimi düşük serbest tüketici” şeklinde tanımlanarak, bunların tedarikçisi ile yapacağı ikili anlaşmaların bu Yönetmelik’te belirlenen usûl ve esaslara uygun olmasının öngörüldüğü, diğer serbest tüketicilerin ikili anlaşmalarının Yönetmelik kapsamına alınmasına zorunluluk getirilmediği; burada hedeflenenin, tedarikçilerin tüketimi düşük serbest tüketicilerle yapılan ikili anlaşmalarda Yönetmelik’le öngörülen kurallara riayet etmelerine zorunluluk getirerek, bu tür tüketicilere hukuki güvenlik sağlamak ve tedarikçilerin anlaşma öncesi bazı yükümlülüklerini yerine getirmelerini sağlayarak tüketici aleyhine oluşabilecek ve piyasa düzenini bozacak aksamaların önüne geçilmesi olduğu; mesken, tarımsal sulama, küçük ticarethane ve sanayi grubu tüketicilerin tedarikçiler ile denk hukukî ve teknik bilgi gücüne sahip olması düşünülemeyeceğinden, tedarikçiler tarafından standart veya genel işlem koşulu içerecek şekilde düzenlenen ikili anlaşmalarda öngörülen haksız şart ve tüketici aleyhine uygulanan muğlak ifadeler nedeniyle oluşan tüketici mağduriyetinin önüne geçmek düşüncesiyle, tüketimi düşük serbest tüketici ile yapılacak ikili anlaşmaların asgari standardının belirlenmesindeki asıl amacın; ikili anlaşmaların kurulması öncesinde tüketiciyi bilgilendirme yükümlülüğünün gereği gibi yerine getirilmemesi, belirli süreli ikili anlaşmaların süresi sonunda sona ermesinin ikili anlaşma hükümleri ile zorlaştırılması ve engellenmesi, tüketicinin bilgisi ve iradesi dışında anlaşma hükümlerinde değişiklik yapılması, fesih hâllerinde tüketiciden yüksek tutarlarda ceza koşulu istenilmesi ve bütün bunların sonucunda perakende elektrik piyasasının etkin ve verimli şekilde işleyişine zarar verilmesi, diğer tedarikçiler aleyhine piyasayı kapama ve haksız rekabete sebep olma gibi birtakım olumsuzlukları önlemek olduğunun anlaşıldığı; davalı idarenin düzenleme yetkisi ve piyasa koşulları dikkate alındığında, genelde tedarikçilerin kurduğu anlaşma modelinin tüketicinin aleyhine olduğu ve adeta bu anlaşmaya hapsolunduğu, bu nedenle tüketimi belli bir seviyenin altında kalan piyasa tüketicilerinin yapacağı ikili anlaşmalarda asgari bir standardın getirilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı;
İkili anlaşmanın kurulması sırasında tüketimi düşük tüketicinin iradesinin zaafa uğratılmaması açısından susması ya da açıkça reddetmemesinin kabul anlamına gelmediği, açık irade beyanı ile anlaşmanın kurulması zorunluluğu da tüketiciyi koruma amacına yönelik olduğundan sözleşme serbestisini kısıtlayan bir husus olarak görülmediği;
Diğer taraftan, belirli süreli ikili anlaşmaların en fazla 3 yıl ile sınırlandırılmasının ve tedarikçiye getirilen tüketiciyi bilgilendirme ve bunu ispatlama yükümlülüğünün tek taraflı olarak tedarikçi aleyhine aşırı yük getirdiği düşünülemeyeceği gibi, sözleşme hürriyeti ve düzenleyici işlemlerin ölçülülüğü ilkesine de aykırılık taşımadığı;
Yönetmeliğin “Cayma hakkı” başlıklı 13. maddesinde, “Tüketimi düşük serbest tüketici, ikili anlaşmanın kurulduğu ya da yenilendiği tarihten itibaren 14 gün içerisinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cayma bedeli ödemeksizin telefonla, e-postayla veya yazılı olarak bildirim yapmak suretiyle anlaşmadan cayma hakkına sahiptir.” kuralının yer aldığı;
Düzenleme ile ikili anlaşmanın kurulmasından ya da yenilenmesinden itibaren ceza koşulu ödemeksizin kullanılan cayma hakkının 14 gün ile sınırlandırıldığı ve bildirim yükümlülüğünün yazılı yapılabileceği gibi telefon veya e-postayla da yapılabileceği belirtilerek kolaylık sağlandığı; tedarikçi tarafından tüketiciye fiziken elektrik tesliminde bulunulmadan, yani tüketicinin tedarikçiden hiç elektrik almadan ikili anlaşmadan cayabileceği öngörüldüğünden tedarikçinin bir zarara uğraması da söz konusu olmadığı gibi, tüketicinin haklarını olumsuz yönde etkileyen uygulamaların engellenmesi amaçlanarak, tüketicinin tedarikçi seçme hakkının ceza koşulu ödenmeksizin kullanılmasının önünün açıldığı; tüketimi düşük serbest tüketiciyi koruma amaçlı getirilen düzenlemede sözleşme serbestine ve hukuka aykırılık görülmediği;
Öte yandan, Yönetmelik maddesi ile tedarikçinin Kanunlardan doğan cayma hakkına dokunulmadığı gibi, mülga Ticaret Kanunu’ndaki kuralın aksine Türk Ticaret Kanunu’nun 18. maddesinde tacirler arasında bildirimlere ilişkin şekil kurallarının geçerlilik şartı olmadığı göz önüne alındığında, tacirlerin cayma hakkını tek taraflı ve telefonla kullanması imkânının getirilmesinin, sözleşmedeki taraf dengesini tüketimi düşük serbest tüketici tacir lehine bozduğunun söylenemeyeceği;
Yönetmeliğin 14. maddesinde, belirli süreli ikili anlaşmanın süre sonunda kendiliğinden sona ereceği ve otomatik yenilenmeyeceği, sözleşmeye aksine hüküm konulamayacağı, tedarikçinin ikili anlaşmanın sona ereceği tarihten en az 60 gün önce durumu tüketiciye bildirmek ve bunu kayıt altına almak zorunda olduğu; 15. maddesinde de, ikili anlaşma hükümlerinde sözleşme süresince tüketici aleyhine değişiklik yapılamayacağı, tedarikçiye tek taraflı değişiklik yapma yetkisi veren hükmün sözleşmeye konulamayacağı, tedarikçinin değişiklik teklifinin kayıt altına alınarak iletilmesi ve tüketici tarafından kabulü hâlinde yürürlüğe girebileceği, buna ilişkin ispat yükünün tedarikçide olduğu, aksi hâlde değişikliğin yapılmamış sayılacağı düzenlemelerinin yer aldığı;
Bir yıllık bir anlaşmanın hukuken belirlenen süre sonunda sona ermesi beklenirken tedarikçiler tarafından anlaşmanın sona ermesi için tüketicilerden 2-3 aylık süre öncesinden noter kanalıyla fesih bildiriminde bulunmalarının istendiği, aksi hâlde anlaşmanın aynı süre kadar ya da belirsiz süreli uzayacağına ilişkin anlaşmalarda düzenlemeler bulunduğu, öte yandan, tüketicilerin anlaşma fesih bildirimlerinin tedarikçiler tarafından dikkate alınmadığı, alınsa dahi tüketiciden yüksek tutarda ceza koşulu istendiği, dolayısıyla, anlaşmayı süresinde feshettiğini düşünen tüketicinin başka bir tedarikçiyle anlaşma yapıp sonraki faturasını yeni tedarikçiden almayı beklerken eski tedarikçinin anlaşmanın devam ettiğinden bahisle fatura düzenlemeye devam ettiği, yeni tedarikçinin de anlaşmaya aykırı davrandığı gerekçesiyle tüketiciden cayma bedeli ya da ceza koşulu istediği ya da yeni tedarikçinin yeni anlaşma kapsamında fatura düzenlemeye başladığı ve fakat eski tedarikçinin ceza koşulu istediği görüldüğünden, anılan maddelerin tüketimi düşük serbest tüketicinin açık iradesi ile Türk Ticaret Kanunu ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümlerine uygun olarak ikili anlaşmanın kurulması ve yenilenmesi amacına matuf olduğundan, Yönetmelik maddelerinin idarenin düzenleme yetkisi sınırları içinde olan ve ölçülülük ilkesini aşmayan kurallar olduğu;
İkili anlaşma hükümlerinde sözleşme süresince tüketici aleyhine değişiklik yapılamayacağı, tedarikçiye tek taraflı değişiklik yapma yetkisi veren hükmün sözleşmeye konulamayacağı, tedarikçinin değişiklik teklifinin tüketici tarafından kabulü hâlinde yürürlüğe girebileceği, buna ilişkin ispat yükünün tedarikçide olması hususlarının, sözleşmelerde irade serbestisi ilkesi ile çelişen bir husus olarak görülmediği;
Yönetmeliğin “Haklı fesih sebepleri” başlıklı 16. maddesinde, tüketimi düşük serbest tüketici ya da tedarikçinin belirli süreli ikili anlaşmayı süresi sona ermeden önce maddede sayılanlarla sınırlı olmamakla birlikte maddede yer verilen haklı sebeplerden bir veya birkaçına dayanarak cayma bedeli ve/veya ceza koşulu ödemeksizin önceden bildirim yapmak suretiyle feshedebileceğinin kurala bağlandığı; anılan madde ile, hem tüketimi düşük tüketiciler için hem de tedarikçiler için örnekseyici sayımla haklı nedenle fesih sebeplerinin gösterildiği; davalı idarenin düzenleme yetkisi ve piyasa koşulları dikkate alındığında, hakkaniyet ilkelerine de uygun olan düzenlemede hukuka aykırılık görülmediği;
Yönetmeliğin “İkili anlaşma kapsamında yer alacak bedeller” başlıklı 18. maddesinde, “(1) İkili anlaşma kapsamında elektrik enerjisi ve kapasite satışına ilişkin aktif enerji bedeli ile tahsilatına aracı olunan ilgili mevzuat gereği uygulanan dağıtım sistem kullanım bedeli ve diğer mevzuat gereği fon, pay ve vergiler ile bunun dışında Kurulca onaylanmış ve tahsilinde aracı olunan bedeller de yer alır. Tahsilatına aracı olunan bu bedellerin neler olduğu ile bunların anlaşmanın düzenlendiği tarihteki tutarı ve değişmesi durumunda yeni tutarların tüketiciye ne şekilde bildirileceğine ilişkin bilgiye ikili anlaşmada yer verilir. (EK-2-B) (2) Tedarikçi ikili anlaşma kapsamında yapacağı elektrik enerjisi ve/veya kapasite satışı için tek ya da çok zamanlı dilimlerinde olmak üzere aktif enerji bedelini kr/kWh olarak fiyatlandırır. Fiyatlandırma yönteminde düzenlemeye tabi fiyatlarla mukayese edebilirlik esas alınır. ” düzenlemelerinin getirildiği;
Genel olarak ikili anlaşmanın kurulması, yenilenmesi, sona ermesi, cayma ve fesih hakkı, anlaşmada değişiklik yapılması, anlaşmanın kapsamına, ceza koşuluna ve fatura düzenlenmesine, ikili anlaşma kapsamında yer alacak bedellerin belirlenmesine ve bildirimine ilişkin kurallara yer verilmesinin, ikili anlaşmanın kurulmasına müdahale, tarafların sözleşme iradesinin tecellisinin engellenmesi ve bu konudaki üst hukuk normları ile Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu hükümlerine aykırılık olduğu ileri sürülmekte ise de; idarenin kanunla verilen düzenleme yetkisinin sınırları içinde kalan ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil etmeyen ve piyasada dengeyi sağlamak, tüketiciye birtakım kolaylıklar sunmak amacıyla yürürlüğe konan Yönetmeliğin bu maddelerinde hukuka aykırılık görülmediği;
Yönetmeliğin 18. maddesinin 2. bendi açısından ise, tüketicinin gerçekten ucuza elektrik enerjisi alıp almadığını öğrenebilmesinin ve ikili anlaşma önerisinde bulunan tedarikçinin fiyatını kabul edip etmeyeceğine karar verebilmesinin, tedarikçiler tarafından kendisine önerilen fiyatların karşılaştırılabilir olmasına bağlı olduğu, bunun ise ancak aktif enerji bedelinin aynı ölçü ile fiyatlandırılması ile mümkün olduğu, aktif enerji bedelinin kr/kWh olarak fiyatlandırılmasına ilişkin kuralda, şeffaflık ilkesi uyarınca, tüketicinin aldığı hizmetin bedelini net olarak görmesini sağlayacak olması nedeniyle hukuka aykırılık bulunmadığı;
Yönetmeliğin “Ceza koşulu/cayma bedeli” başlıklı
20. maddesinde, “(1)Belirli süreli ikili anlaşmada tedarikçi ya da tüketimi düşük serbest tüketici aleyhine ceza koşulu ancak haksız fesih işlemleri için kararlaştırılabilir. Haksız fesih, haklı bir sebebe dayanmaksızın yapılan fesihtir. (2) 7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili ikincil mevzuat kapsamındaki tüketiciler hariç tüketimi düşük serbest tüketicinin ödeyeceği cayma bedeli ve/veya ceza koşulu cayma tarihi ya da fesih tarihi öncesi tüketicinin son 12 aylık tüketim toplamı ile cayma tarihinde ya da fesih tarihinde uygulanan fiyat esas alınarak hesaplanan toplam tutarın % 10’unu geçemez. (3) Tedarikçi tarafından anlaşmanın haksız feshedilmesi durumunda tedarikçi tüketimi düşük serbest tüketiciye ikinci fıkra kapsamında belirlenen tutarda ceza koşulu öder.” kuralının yer aldığı;
Yönetmeliğin 16. maddesinde, tedarikçi ve tüketimi düşük serbest tüketici bakımından haklı fesih nedenlerine yer verilerek, sayılan fesih hâllerinin sınırlı sayıda olmadığının ifade edildiği, anılan maddede sayılan hâllerde, yani haklı fesih hâllerinde tüketicinin cayma bedeli ödemesinin söz konusu olmadığı, Yönetmelik’te haksız fesih hâllerinin neler olduğuna ilişkin bir düzenlemeye ise yer verilmediği, iptali istenen madde uyarınca haksız feshin, haklı bir sebebe dayanmaksızın yapılan fesih olarak nitelendirildiği, bu durumda, ceza koşulunun ancak haksız fesih işlemleri için kararlaştırılabileceğine ilişkin düzenlemede, idarenin bu konudaki piyasayı düzenleme yetkisinin ölçülülük ilkesi çerçevesinde kullanıldığı dikkate alındığında üst hukuk kurallarına ve hukuka aykırılık görülmediği;
Yönetmeliğin “Zamanında ödenmeyen borçlar” başlıklı 35. maddesinin 2. ve 3. fıkrası, 5. fıkrasının (a) bendinin birinci ve ikinci paragrafı ile “Sayacın doğru tüketim kaydetmemesi hâlinde tüketim miktarının tespiti” başlıklı 37. maddesinin 8. fıkrasında yer verilen “(8) Bu madde kapsamında hesaplamalara ilişkin EK-7’de yer alan form düzenlenir ve EK-7 formu ilgili tedarik şirketi tarafından ödeme bildirimi/fatura ile birlikte ya da ödeme bildirimi/fatura gönderilmeden önce tüketiciye gönderilir. Ayrıca kalıcı veri saklayıcısı ile de tüketiciler bilgilendirilir.” kuralı açısından; Yönetmeliğin 35. maddesinde, perakende satış sözleşmesi kapsamında zamanında ödenmeyen borçlarla ilgili düzenlemelere yer verildiği, buna göre, tüketici elektrik enerjisi tüketimine ilişkin ödemeleri faturada belirtilen son ödeme tarihine kadar yapmazsa görevli tedarik şirketinin tüketiciye ikinci bildirimde bulunacağı, bu bildirimde hem tüketiciye borcunu ödemesi için en az 5 iş günü ödeme süresi tanınacağı, hem de bu süre içinde borcunu ödemezse elektriğin kesileceğinin bildirileceği; tüketici bu süre içinde de borcunu ödemezse görevli tedarik şirketinin bölgedeki dağıtım şirketine tüketicinin elektriğini kesmesini bildirmesinin ardından, bildirim tarihinden itibaren en geç 5 iş günü içinde tüketicinin elektriğinin dağıtım şirketince kesileceği, bundan önceki mülga Yönetmelik’te de bu hususa ilişkin olarak benzer kurallara yer verildiği ve yazılı bildirimin yanı sıra tüketiciye ayrıca e-posta, kısa mesaj gibi diğer haberleşme kanallarıyla bildirimde bulunulması görevli tedarik şirketinin takdirine bırakılmış iken, dava konu Yönetmelik ile mülga Yönetmelik’ten farklı olarak ikinci bildirimin hem yazılı hem de kalıcı veri saklayıcılarından (e-posta, kısa mesaj) en az birisi ile gönderilmesi koşulu getirilerek bu kurala uymaksızın kalıcı veri saklayıcı ile bildirimde bulunulmayan yerlerin elektriğinin kesilemeyeceğinin de düzenlendiği;
Yönetmeliğin 4. maddesinde, kalıcı veri saklayıcısının, “Tüketicinin gönderdiği veya kendisine gönderilen bilgiyi, bu bilginin amacına uygun olarak incelemesine elverecek şekilde kaydedilmesini ve değiştirilmeden kopyalanmasını sağlayan ve bu bilgiye aynen ulaşılmasına imkân veren kısa mesaj, elektronik posta, internet, disk, CD, DVD, hafıza kartı ve benzeri her türlü araç veya ortamı” şeklinde tanımlandığı, elektriğin kesilmesinin perakende satış sözleşmesine taraf olan mesken, ticarethane, sanayi, tarımsal sulama, aydınlatma tüketici grubundaki tüm tüketicilerin hem günlük hem de ticari hayatını büyük ölçüde etkileyeceği dikkate alındığında, elektriğin kesilmesinden önceki ikinci bildirimden tüketicinin zamanında haberdar edilmesinin büyük önem arz ettiği, dolayısıyla, tüketici şikâyetleri de göz önünde bulundurulduğunda yazılı bildirimle birlikte günlük kullanımda yaygın olan ve tüketiciye ulaşması yönünden daha garanti e-posta, kısa mesaj yoluyla da bildirim yapılmasında piyasa açısından kamu yararı bulunduğunun açık olduğu;
Tüketicinin GSM numarasının ya da e-posta adresinin görevli tedarik şirketine beyan edilmemesi, perakende satış sözleşmesinin kurulmasına engel oluşturmadığından, görevli tedarik şirketinin bildirimine rağmen, bildirimlerin yapılacağı GSM numarasının ya da e-posta adresinin bulunmadığını beyan eden tüketicilerin ödenmeyen borcu nedeniyle elektriğinin kesilmesine Yönetmelik kapsamında bir engel bulunmadığı; zira, dağıtım şirketlerinin tüm uyarılara rağmen bu iletişim araçlarına ilişkin bilgileri paylaşılmadığından bahisle tüketiciye bu bildirimin yapılmasının imkânsız olduğu durumlarda, kalıcı veri saklayıcılarıyla tüketiciye bildirim yapılması zorunluluğunun ortadan kalkacağının açık olduğu;
Yönetmeliğin 57. maddesinin 2. fıkrasında, “(2) Tedarikçi, tüketiciye ait bilgileri başka bir amaçla kendisinin ilişkide bulunduğu faaliyetlerde kullanamaz, aksi belirtilmemiş hususlar dışında diğer tedarikçilerle paylaşamaz.” kuralına yer verildiği;
Yönetmeliğin 57/2. maddesinin, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ve ilgili mevzuat bakımından sağlanan hakları ve getirilen uygulamaları engeller nitelikte olduğundan üst hukuk normlarına aykırı olduğu, kanunda kişinin açık rızası hâlinde genel hükümler çerçevesinde verilerin işleneceği ve paylaşılacağı öngörüldüğünden, Yönetmeliğin Kanun’a ve rekabet ortamının tesis edilmesi amacına aykırı olduğu ileri sürülmekte ise de, tüketicinin bilgilerinin başka tedarikçiler ile paylaşılamayacağı ve başka bir amaç için kullanılamayacağı yolundaki kuralın kişisel verilerin korunması ve gizliliğin sağlanması amacına yönelik olduğu ve tüketicinin hukuken korunması gereken bir menfaati bulunduğundan anılan kuralda hukuka aykırılık bulunmamdığı;
Yönetmeliğin “İkili anlaşma uyuşmazlıklarında yetkili çözüm mercii” başlıklı 58. maddesinde, ikili anlaşmayla veya müstakil bir yetki sözleşmesiyle, mahkemelerin ve icra dairelerinin yetkisinin tüketicinin hak arama özgürlüğünü ve savunma hakkını kullanmasını güçleştirecek şekilde belirlenemeyeceği ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile İcra ve İflas Kanunu hükümlerince yetkili sayılan mahkemelerin ve icra dairelerinin yetkisinin kaldırılamayacağının kurala bağlandığı; idarenin kanunla verilen düzenleme yetkisinin sınırları içinde kalan, ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil etmeyen ve piyasada dengeyi sağlamak, tüketiciye birtakım kolaylıklar sunmak amacıyla yürürlüğe konan Yönetmeliğin bu maddesinde hukuka aykırılık görülmediği;
Yönetmeliğin “Yürürlük” başlıklı” 62. maddesinde “(1) Bu Yönetmeliğin Üçüncü Bölüm ve Altıncı Bölüm hükümleri 1/7/2018 tarihinde, diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.” kuralına yer verilerek, tüketimi düşük serbest tüketicilerle tedarikçiler arasında yapılan ikili anlaşmalara ilişkin kurallara yer verilen Yönetmeliğin Üçüncü Bölümü ile, “Tedarikçi ve Tüketicilerin Hak ve Yükümlülükleri, Serbest Tüketici Limitinin Belirlenmesi” başlıklı Yönetmeliğin Altıncı Bölümü’nün 01/07/2018 tarihinde, diğer maddelerinin ise 30/05/2018 olan Yönetmeliğin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğinin kurala bağlandığı Yönetmelik ile ilk defa kurala bağlanan düzenleme alanları için yaklaşık bir ay süre verilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Davacı tarafından; dava konusu Yönetmelik maddelerinin uygulanması halinde mali yapılarının olumsuz yönde etkileneceği, bu durumun ise 6446 sayılı Kanun’un amacına ve lafzına aykırı olduğu, kamu yararı ve hizmet gerekleriyle bağdaşmadığı, ikili anlaşma şartlarının Kurul tarafından belirlenebileceğine ilişkin Kanun maddesi bulunmadığından ikili anlaşmaların içeriğini düzenleyen Yönetmelik maddelerinin yetki ve şekil yönünden hukuka aykırı olduğu, Yönetmeliğin “İkili anlaşmanın tarafları” başlıklı 9. maddesi ile “Tanımlar” başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasının (y) bendinde yer alan “tüketimi düşük serbest tüketici” tanımının 6446 sayılı Kanun’a, Türk Borçlar Kanunu’na ve Türk Ticaret Kanunu’na aykırı olduğu, Yönetmeliğin 10. maddesinde yer verilen “İkili anlaşma türleri ve genel esaslar” başlıklı düzenlemenin üst hukuk normlarına uygun olmadığı, Yönetmelik’te tüketicilerin telefon numarası ve e-posta adreslerinin bulunması hâlinde kayıt altına alınacağı öngörülmüşken, tüketiciye kalıcı veri saklayıcısı ile bildirim yapılmasının zorunlu tutulduğu, tüketicilere cayma hakkı tanınmasının hukuka aykırı olduğu, Kanunlarda sınırlı sayıdaki sözleşme tipleri için cayma hakkının düzenlendiği, cayma hakkı için verilen sürenin uzun olduğu, sözleşme imzalandıktan sonra enerji alımı yapıldığı, bu maddenin tedarik şirketlerine malî külfet yaratacağı, Yönetmeliğin 18. maddesi, 20. maddesi ve 57. maddesinin 2. fıkrasının üst hukuk normlarına aykırı olduğu, Yönetmeliğin 58. maddesi ile taraflara 6100 sayılı Kanunla verilen yetkili mahkemeyi sözleşmeyle belirleyebilme haklarının ihlal edildiği, Yönetmeliğin 62. maddesinde öngörülen sürenin idari yaptırıma maruz kalmalarına ve zarara uğramalarına neden olacak kadar kısa olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Danıştay Onüçüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Onüçüncü Dairesinin temyize konu 22/12/2020 tarih ve E:2018/2910, K:2020/3772 sayılı kararının ONANMASINA,
3. 21/12/2022 tarihinde, dava konusu Yönetmeliğin 16. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendi yönünden oyçokluğu, diğer kısımları yönünden oybirliği ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY
X- Dava konusu Yönetmeliğin 16. maddesinin 1. fıkrasında, ikili anlaşmanın tüketici tarafından cayma bedeli ödemeksizin haklı nedenle feshedilebileceği haller sayılmış olup, (ç) bendinde, “Tüketimi düşük serbest tüketicinin başka bir kullanım yerine taşınması ya da başka bir kullanım yerine taşınmaksızın kullanım yerini tahliye etmesi hali” haklı fesih sebepleri arasında sayılarak, bu durumda tüketimi düşük serbest tüketiciye cayma bedeli ödemeksizin sözleşmeyi feshetme hakkı verilmiştir.
Tüketicinin yerleşim yerini değiştirmesi ve fakat buna karşın tedarikçinin yeni yerleşim yerinde aynı hizmeti vermesinin fiilen mümkün olmaması durumunda tüketicinin sözleşmeyi haklı nedenle feshedebilmesi hakkaniyete ve hukuka uygun olmakla birlikte, düzenlemede yer aldığı üzere adres değişikliğinin başlı başına tüketiciye cayma bedeli ödemeksizin fesih hakkı tanınması, taraflar arasındaki hak ve menfaat dengesini bozucu nitelikte olup, ölçülülük ilkesine de aykırıdır.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kısmen kabulü ile, temyize konu Daire kararının, dava konusu Yönetmeliğin 16. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendi yönünden bozulması gerektiği oyuyla, kararın bu kısmına katılmıyorum.