Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2020/947 E. 2020/1809 K. 12.10.2020 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2020/947 E.  ,  2020/1809 K.
T.C.

D A N I Ş T A Y

İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU

Esas No : 2020/947

Karar No : 2020/1809

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …

KARŞI TARAF (DAVALI) : …

İSTEMİN KONUSU: Danıştay Onuncu Dairesinin 14/10/2019 tarih ve E:2019/505, K:2019/6592 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :

Dava konusu istem: … Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan davacı tarafından, 02/09/2012 tarih ve 28399 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinin, aynı maddenin 2. fıkrasının tamamının ve 8. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinin iptali istenilmiştir.

Daire kararının özeti:Danıştay Onuncu Dairesinin 14/10/2019 tarih ve E:2019/505, K:2019/6592 sayılı kararıyla;

Bir düzenleyici işleme karşı ilan tarihinden itibaren altmış gün içinde dava açılabileceği gibi söz konusu düzenleyici işleme dayanılarak tesis edilen uygulama işleminin varlığı halinde, işlemin tebliğinden itibaren altmış gün içinde bireysel veya düzenleyici işleme yahut her ikisine birden dava açılabileceği; süresinde açılmayan davaların ise, süre aşımı yönünden reddine karar verileceği,

Dava dosyasının incelenmesinden; davacının, terör örgütüne üye olmak suçundan yargılandığı ceza davası neticesinde, … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla mahkumiyetine karar verildiği, bu karara ilişkin istinaf başvurusunun ise … Bölge Adliye Mahkemesi … Ceza Dairesinin … tarih E:…, K:… sayılı kararıyla reddedildiği, 31/01/2019 tarihinde Danıştay Genel Yazı İşleri Müdürlüğü kaydına giren dilekçe ile bakılmakta olan davanın açıldığı,

Dairelerinin 13/02/2019 ve 13/05/2019 tarih ve E:2019/505 sayılı ara kararları ile; davacı hakkında verilen mahkumiyet kararının kesinleşip kesinleşmediği, davacının infazı gerçekleşen bir cezasının olup olmadığı, hakkında vasi atama kararı bulunup bulunmadığı ve açık ceza infaz kurumuna ayrılmak için idari bir başvurusunun bulunup bulunmadığının sorulduğu, ara kararına cevaben Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünce dosyaya sunulan 10/09/2019 tarih ve 2019/37973 sayılı yazıda, davacı hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı bulunmadığından ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunduğu, bu sebeple hakkında vasi kararı ile açık ceza kurumuna ayrılma kararlarının da bulunmadığı hususlarının belirtildiği,

Bu durumda, ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan ve hakkında kesinleşmiş bir ceza hükmü bulunmayan davacının, anılan Yönetmelik kapsamında açık ceza infaz kurumuna ayrılmak için bir başvurusu ve davalı idarenin bu hususa yönelik bir işlemi bulunmadığı, 13/06/2017 tarihinden beri tutuklu bulunan davacı tarafından genel dava açma süresi olan altmış gün içinde dava açılmadığı, 31/01/2019 tarihinde açılan davada ise süre aşımı bulunduğunun görüldüğü,

Öte yandan, davacının anılan Yönetmelik maddelerinin uygulanması istemiyle yapacağı başvurunun reddi üzerine bu işlemin davacıya tebliğini takiben 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde gösterilen dava açma süresi içinde dava açılabileceğinin tabii olduğu gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, hayatında ilk kez cezaevine girdiği için kendisinden tutuklandıktan sonra 2 ay içerisinde böyle bir başvuru yapmasının beklenemeyeceği, … Ağır Ceza Mahkemesi tarafından mahkumiyet hükmünün verildiği tarihin dikkate alınması gerektiği, bu tarihe göre altmış gün içerisinde açılan dava süresinde olduğundan Daire kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;

“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,

b) Hukuka aykırı karar verilmesi,

c) Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

1. Davacının temyiz isteminin reddine,

2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu 14/10/2019 tarih ve E:2019/505, K:2019/6592 sayılı kararının ONANMASINA,

3. Kesin olarak, 12/10/2020 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

X- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14. maddesinin 3. fıkrasında; dava dilekçelerinin, görev ve yetki, idari merci tecavüzü, ehliyet, idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve 3 ve 5. maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği, Kanun’un 15. maddesinin 1/c bendinde ise, davanın hasım gösterilmeden veya yanlış hasım gösterilerek açılması durumunda dava dilekçesinin belirlenecek gerçek hasma tebliğ edileceği, aynı Kanun’un 14. maddesinin 6. fıkrasında; yukarıda belirtilen usule aykırılığın ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde davanın her aşamasında 15. madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş, yine aynı Kanun’un 49. maddesinin 1/c bendinde ise; usul hükümlerine uyulmamış olunması, kararın bozulmasını gerektiren sebepler arasında sayılmıştır.

Davada taraf olabilme ya da kendisine karşı açılmış bir davayı yürütebilme yeteneği olarak da tanımlanan husumet (taraf sıfatı), gerek ilk inceleme gerekse kanun yolu aşaması dahil davanın tüm aşamalarında taraflarca ileri sürülebilen, ileri sürülmese bile idari yargı mercilerince kendiliğinden dikkate alınması gereken bir husustur.

İdari davaların doğru hasımla görülmesi, sağlıklı ve adil bir yargılama yapılması, savunma hakkına riayet edilmesi ve nihayet doğru ve uygulanabilir bir karar verilebilmesi açısından hayati bir öneme sahiptir. Bu önemi nedeniyle husumet, yasa koyucu tarafından yalnızca taraflarca ileri sürülen bir hukuki sav olmaktan öte, idari yargı mercileri tarafından re’sen dikkate alınması zorunlu kılınan bir dava şartı olarak düzenlemiştir. Bu nedenle idari yargılamada husumete ilişkin hususlar göz ardı edilerek hasımsız veya eksik, fazla ya da yanlış hasımla karar verilmesine hukuken imkan bulunmamaktadır.

Öte yandan, dava konusu işlem nedeniyle davalı konumunda bulunması gereken idarenin, yargılama adaletinin tecellisi açısından, kendisine karşı açılan davadan haberdar edilmesi gerekmektedir.

Her ne kadar, 2577 sayılı Kanun’un 14. maddesinin 3. fıkrasında, dava dilekçelerinin ilk inceleme konuları yönünden sırasıyla inceleneceği belirtilmiş ve husumet hususu, diğer bir ilk inceleme konusu olan süre aşımından sonra düzenlenmiş ise de, bu düzenlemelerin, ilk derece mahkemesine, hasımsız bir şekilde, davayı sonlandıran bir karar verme imkanı tanımadığı açıktır.

Uyuşmazlıkta, Danıştay Onuncu Dairesince verilen temyize konu “davanın süre aşımı nedeniyle reddi” yolundaki karar, davayı sonlandıran ve kanun yolu başvurusuna açık olan usuli bir nihai karar niteliğindedir.

Bu durumda, Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayırma Yönetmeliği’nin bazı maddelerinin iptaline karar verilmesi istemiyle açılan davada, dava dilekçeleri üzerinde yapılması gereken ilk incelemeye dair konulardan biri olan “süre aşımı” hususu nedeniyle davanın reddine karar verilmeden önce, dava dilekçesinin karşı tarafın savunması alınmak üzere tebligata çıkarılmasına gerek bulunmamakla birlikte, taraf (hasım) konumunda olması gereken kamu idaresi tespit edilerek, bu davadan haberdar olmasının temini amacıyla davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair kararın tespit edilen gerçek hasma da tebliğ edilmesi, Daire kararına karşı kanun yoluna başvurma imkanı tanınması ve kanun yolu başvurusu yönünden dosyanın tekemmülünün sağlanmasına imkan verilmesi gerekirken, hasımsız bir şekilde karar verilmesinde usul kurullarına uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.