Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2020/637 E. 2020/1899 K. 21.10.2020 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2020/637 E.  ,  2020/1899 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/637
Karar No : 2020/1899

TEMYİZ EDENLER : 1- (DAVACI) : … Vakfı
VEKİLİ : Av. …
2- (DAVALI) : …
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …
DAVALI YANINDA MÜDAHİL : … Kurumu
İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onuncu Dairesinin 11/04/2019 tarih ve E:2014/942, K:2019/2837 sayılı kararının vekalet ücreti ve yargılama giderlerine ilişkin kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 23/02/2011 tarih ve 6167 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunup, 15/06/2011 tarih ve 2011/1962 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanan “İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Ek İhtiyari Protokol”de öngörülen görevleri yerine getirmek ve yetkileri kullanmak üzere Türkiye İnsan Hakları Kurumunun ulusal önleme mekanizması olarak belirlenmesine ilişkin 09/12/2013 tarih ve 2013/5711 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ve eki kararın iptali istenilmektedir.

Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu Dairesinin 11/04/2019 tarih ve E:2014/942, K:2019/2837 sayılı kararıyla;
Dava konusu 09/12/2013 tarih ve E:2013/5711 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ve eki kararı ile ulusal önleme mekanizması olarak kabul edilen Türkiye İnsan Hakları Kurumuna ilişkin 21/06/2012 tarih ve 6332 sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu’nun 20/04/2016 tarih ve 29690 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu ile yürürlükten kaldırıldığı, bu Kanun’un 28. maddesinde diğer mevzuatta mülga Türkiye İnsan Hakları Kurumuna yapılmış olan atıfların Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna yapılmış sayılacağı hükmüne yer verildiği,
6701 sayılı Kanun’un 9. maddesinin (ı) bendinde ise; “Ulusal Önleme Mekanizması” olma görevinin yeni oluşturulan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna verildiği, bu nedenle uygulama olanağı kalmadığı anlaşılan dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemi yönünden karar verilmesine olanak bulunmadığı,
Bununla birlikte; dava konusu Bakanlar Kurulu kararının, yasal düzenleme ile yapılan değişiklik nedeniyle uygulanma imkanının kalmadığı anlaşıldığından, belirtilen hukuksal durum karşısında, davalı idarenin, davada haksız çıkan taraf olarak kabulüyle yargılama giderlerinden (ve bu bağlamda avukatlık ücretinden) sorumlu tutulmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına ve vekalet ücretine hükmedilmemesi ile yargılama giderlerinin davacının üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI :
Davacı tarafından, temyize konu kararda davanın açıldığı tarihteki haklılık durumu ortaya konulmaksızın yargılama giderleri bakımından hüküm kurulduğu, davanın başından beri ulusal önleme mekanizması görevini üstlenecek olan kurumun kanunla belirlenmesi şeklindeki iddiaya istinaden dava konusu işlemin iptalini talep ettikleri, dolayısıyla davayı açmakta haklı oldukları, bu nedenle temyize konu kararın vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi ile yollamada bulunulan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 312. maddesinde feragat beyanında bulunan tarafın, davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkum edileceği yönünde düzenlemeye yer verildiği, yine 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 14. maddesinde ise davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edileceğine dair kuralın öngörüldüğü, bu düzenlemeler karşısında temyize konu kararda lehlerine vekalet ücretine hükmedilmemesinin mevzuata aykırılık teşkil ettiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI :
Davacı tarafından, davanın açıldığı tarihteki haklılık durumu gözetildiğinde davanın açılmasına idarenin sebebiyet verdiği, bu nedenle davalı idarenin temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.
Davalı idare tarafından, temyizi istenen kararda konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedildiğinden yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasının tabii olduğu, ancak lehlerine vekalet ücretine hükmedilmemesinin mevzuata aykırılık teşkil ettiği, bu nedenlerle davacının temyiz talebinin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Davalı yanında müdahil tarafından, savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’NIN DÜŞÜNCESİ : Davacının temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

İLGİLİ MEVZUAT :
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinin yargılama giderleri konusunda yollamada bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Yargılama giderlerinin kapsamı” başlıklı 323. maddesinde;
“Yargılama giderleri şunlardır:
a) Celse, karar ve ilam harçları.
b) Dava nedeniyle yapılan tebliğ ve posta giderleri.

ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücreti.
h) Yargılama sırasında yapılan diğer giderler.” ;
“Yargılama giderlerinden sorumluluk” başlıklı 326. maddesinde;
“(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır…” hükümlerine yer verilmiştir.
6100 sayılı Kanun’un 331. maddesinin 1. fıkrasında ise; “Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder.” kuralı yer almaktadır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Davalı idarenin temyiz istemi yönünden;
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür. Davalı idarenin temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar ise, anılan Kanun maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymamaktadır.

Davacının temyiz istemine gelince;
2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinde, düzenleyici veya bireysel bir işlem nedeniyle menfaati ihlal edilenler tarafından iptal davası açılabileceği belirtilerek, kişilere, dava açma yolu ile iddialarını yargı yerinde ileri sürme hakkı özel olarak düzenlenmiştir.
Hukukumuzda, iptal davası açıldıktan sonra, yargılama faaliyeti devam ederken, kamu hizmetinin sürekliliği ve değişkenliği kapsamında idarece işlemin, yürürlükten kaldırılması, hukuk aleminde geçerliliğinin kalmaması ve artık işin esasının incelenmesinde menfaat görülmeyen hallerde davanın konusuz kaldığından söz edilmektedir.
Davanın konusuz kaldığı durumlarda, yargı yerince dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilebileceği tabii olmakla birlikte, yargılama faaliyeti esnasında yapılan yargılama giderlerinin hangi tarafa yükletileceğinin de kararda ayrıca belirlenmesi gerekmektedir.
Bu noktada, 6100 sayılı Kanun’un yukarıda metnine yer verilen 331. maddesine bakıldığında, davanın konusuz kalması halinde, hakime, davanın açıldığı zamandaki haklılık durumunu değerlendirerek yargılama giderlerine hükmetme konusunda takdir hakkı tanındığı görülmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; davacı tarafından, “İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Ek İhtiyari Protokol”de öngörülen görevleri yerine getirmek ve yetkileri kullanmak üzere Türkiye İnsan Hakları Kurumunun ulusal önleme mekanizması olarak belirlenmesine ilişkin 09/12/2013 tarih ve 2013/5711 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ve eki kararın iptali istemiyle bu davanın açıldığı, ancak yargılama devam ederken, Türkiye İnsan Hakları Kurumunu ilga eden 6701 sayılı Kanun’un 9. maddesinin 1. fıkrasının (ı) bendi ile dava konusu işleme konu görevin yeni oluşturulan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna verildiği, bu nedenle uygulama olanağı kalmayan bahse konu Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile bu Kararnameye ekli kararın iptali istemiyle açılan davanın konusuz kaldığı anlaşılmaktadır.
6100 sayılı Kanun hükümleri uyarınca, konusuz kalan bu davada yapılan yargılama giderlerinden sorumlu tutulacak tarafın belirlenmesi için yargı yerince, tarafların davanın açıldığı tarihteki haklılık durumunun irdelenmesi zorunludur.
Somut olaya bakıldığında, davacı tarafından dava konusu Bakanlar Kurulu Kararnamesinin hukuka aykırılığı iddiasında bulunulduğu, ancak sonrasında bu Kararname ile Türkiye İnsan Hakları Kurumuna verilen görevin bizatihi 6701 sayılı Kanun’un 9. maddesiyle Türkiye İnsan Hakları Kurumunun yerine oluşturulan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna verildiği, bu suretle uygulama imkanı kalmayan dava konusu Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile eki kararına karşı açılan davanın konusuz bırakıldığı, bu haliyle davanın açılmasına davalı idarenin sebebiyet verdiği görülmektedir.
Öte yandan, her ne kadar temyize konu Daire kararında, kanuni düzenleme nedeniyle dava konusu Bakanlar Kurulu Kararnamesinin uygulama olanağı kalmadığı, bu nedenle de davalı idarenin davada haksız çıkan taraf olarak kabulüne imkan bulunmadığı gerekçesine yer verilmiş ise de; davanın açıldığı tarihte söz konusu kanuni düzenlemenin mevcut olmadığı ve davacıların uygulaması devam eden Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile eki kararına karşı dava açma hakkını kullandığı, ayrıca dava açma hakkını kötüye kullandığından da söz edilemeyeceği dikkate alındığında, kanuni düzenleme nedeniyle uygulama kabiliyeti kalmayan işlemi tesis eden davalı idarenin davada haksız çıkan taraf olarak kabulü gerekmektedir.
Yukarıda aktarılan hususlar birlikte değerlendirildiğinde; dava konusu işlemi yapan davalı idarenin davanın açılmasına sebebiyet verdiği ve Anayasa’nın 36. maddesinde öngörülen hak arama hürriyeti kullanan davacının davada haksız çıkan taraf olarak kabul edilemeyeceği, dolayısıyla, konusu kalmadığı için karar verilmesine yer olmadığına karar verilen bu davada, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davalı idareye yüklenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bu durumda; temyize konu kararın, davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi ve yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına ilişkin kısmında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin reddine,
2. Davacının temyiz isteminin kabulü ile, Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu 11/04/2019 tarih ve E:2014/942, K:2019/2837 sayılı kararının davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi ve yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına ilişkin kısmının BOZULMASINA,
3. Kesin olarak, 21/10/2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.