Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2020/2199 E. 2020/3636 K. 30.12.2020 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2020/2199 E.  ,  2020/3636 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/2199
Karar No : 2020/3636

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Vergi Dairesi Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: İstanbul İli, Büyükçekmece İlçesi, … Mahallesi, … Caddesi, No:… adresinde bulunan ve davacı tarafından işletilen … isimli işyerine ilişkin düzenlenen … tarih ve … sayılı ödeme emrinin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin 10/09/2015 tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla;
Davanın, İstanbul İli, Büyükçekmece İlçesi, … Mahallesi, … Caddesi, No:…adresinde bulunan ve davacı tarafından işletilen … isimli işyerine ilişkin düzenlenen … tarih ve … sayılı ödeme emrinin iptali istemiyle açıldığı,
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un “Ödeme Emrine İtiraz“ başlıklı 58. maddesinde, kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödendiği veya zamanaşımına uğradığı iddialarıyla, tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde ödeme emrinin iptali istemiyle dava açabileceğinin düzenleme altına alındığı,
Dava dosyasının incelenmesinden, İstanbul Defterdarlığı tarafından davacı adına … tarih ve … sayılı ecrimisil ihbarnamesi ile 04/11/2009-03/11/2014 tarihleri arasındaki dönem için 109.479,74 TL tutarında ecrimisil tahakkuk ettirildiği; söz konusu ecrimisil alacağının tahsili amacıyla, davalı … Vergi Dairesi Müdürlüğü tarafından davacı adına … tarih ve … takip numaralı ödeme emrinin düzenlenerek tebliğ edildiği; söz konusu ecrimisil tutarının tamamının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin tebliği üzerine davacı tarafından bakılmakta olan davanın açıldığı; 26/08/2015 tarihinde tebliğ olunan ödeme emrine ilişkin en son (adli tatil içerisinde olmayan) 02/09/2015 tarihinde dava açılması gerekirken dava açma süresi olan 7 günlük süre geçirilerek 07/09/2015 tarihinde dava açıldığı; (son gün adli tatil içerisinde olmadığından dava açma süresi uzamadığı için) davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu Dairesinin 22/05/2017 tarih ve E:2016/3884, K:2017/2516 sayılı kararıyla;
Anayasanın 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğunun hükme bağlandığı; 40. maddesinde, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmünün yer aldığı,
İdari işlemlere karşı başvuru yollarının son derece ayrıntılı düzenlemelerde yer alması, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilebilmesi nedeniyle işlemlere karşı hangi idari birime, hangi sürede başvurulacağının idarelerce işlemlerde belirtilmesinin hukuk güvenliği ilkesinin gereği olduğu; anılan Anayasa hükmü ile de, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanmasının amaçlandığı; idareye, işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğünün getirildiği,
İdarenin, Anayasa’dan kaynaklanan yükümlülüğü yerine getirmesi esas olmakla birlikte, belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi, idari işlemlere karşı açılan davalarda dava açma sürelerinin işletilmeyip, ihmal edilmesi sonucunu da doğurduğu; Anayasa’nın 125. maddesinde idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idari işlemler üzerine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma süresinin işletilmesinin mümkün olduğu,
Ancak, idari işlemlerin nitelikleri gereği özel kanunlarda, genel dava açma sürelerinin dışında ayrı dava açma sürelerinin öngörülmüş olması halinde, idare tarafından idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süresi gösterilmedikçe özel dava açma sürelerinin işletilmesine olanak olmadığı; aksine bir yorumun, Anayasanın 40. maddesinin gözardı edilmesi sonucunu doğuracağı,
Bu itibarla, Anayasa’nın 40. maddesi hükmü dikkate alınarak, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen, bu hususun idari işlemde açıklanmaması halinde, dava konusu idari işlemin tebliğ tarihinden itibaren, özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği sonucuna varıldığı,
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 55. maddesinde, bir ödeme emrinde bulunması gereken hususlar ve ibareler sayılmakla birlikte ödeme emrinin tebliği üzerine hangi yargı yerine veya makama başvurulması gerektiği ve başvurunun süresinin ne olduğu yolunda bir belirleme bulunmadığı; bununla birlikte, Kanun’un 58. maddesinde, ödeme emri tebliğ olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde dava açılabileceği belirtilerek, dava açma süresinin, idari yargıda kabul edilen 30 ve 60 günlük sürelerden farklı şekilde 7 gün olarak belirlendiği,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulu Kanunu’nun 7. maddesinde, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu; bu sürelerin idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağının hükme bağlandığı,
Dava dosyasının incelenmesinden, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki deniz dolgu alanın davacı tarafından fuzulen işgal edildiğinden bahisle 109.479,74 TL tutarında ecrimisil tahakkuk ettirildiği; davacı tarafından itiraz edilmediği; söz konusu ecrimisil alacağının tahsili amacıyla, davalı tarafından davacı adına … tarih ve … takip numaralı ödeme emrinin düzenlenerek 26/08/2015 tarihinde tebliğ edildiği; davacı tarafından dava konusu ödeme emrinin iptali istemiyle 07/09/2015 tarihinde kayda giren dilekçe ile bakılan davanın açıldığının anlaşıldığı,
İdare Mahkemesince, davacı adına düzenlenen ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 günlük süre geçirildikten sonra açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği; ancak, dava konusu ödeme emrinde borcun nasıl ödenmesi gerektiği ve ödenmemesi halinde yapılacak işlemler ile ödeme emrine karşı 7 gün içinde dava açılması gerektiği belirtilmekle birlikte, ödeme emrine karşı dava açılması halinde yetkili mahkemenin vergi mahkemesi olduğu şeklinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na aykırı bir ifadeye yer verildiğinin tespit edildiği,
Bu durumda özel kanunda yer alan düzenleme gereği, tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde iptali istemiyle dava açılması gereken dava konusu ödeme emrinin içeriğinde, Anayasa’nın 40. maddesine aykırı biçimde başvurulacak kanun yolunun doğru gösterilmemiş olması karşısında, ödeme emrinin tebliğinden itibaren genel dava açma süresi olan 60 gün içinde açıldığı anlaşılan davanın süresinde olduğunun kabulü gerektiği; dolayısıyla, ödeme emrinin iptali istemine yönelik süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle,
… İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi ısrar kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla;
Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğunun belirtildiği; dolayısıyla mahkemeye erişim hakkının, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsuru olduğu; diğer yandan Anayasa’nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dahil edildiğinin vurgulandığı; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerecek şekilde anlaşıldığı (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/04/2017, § 34),
Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiği; dava açmak isteyen kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmadığı müddetçe dava açma koşullarına sınırlamalar getirilebileceği (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/06/2014, § 36),
Dava açmayı imkansız kılacak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesinin hukuki belirlilik ilkesinin bir geregi olduğu ve tek başına bu durumun mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmadığı (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 02/10/2013, § 27); bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmalarının gerektiği (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 07/11/2013, § 65),
Bakılan davada, Mahkemelerince davacı adına düzenlenen ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 günlük süre geçirildikten sonra açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği; bu kararın temyizi üzerine Danıştay Onuncu Dairesince “dava konusu ödeme emrinde borcun nasıl ödenmesi gerektiği ve ödenmemesi halinde yapılacak işlemler ile ödeme emrine karşı 7 gün içinde dava açılması gerektiği belirtilmekle birlikte, ödeme emrine karşı dava açılması halinde yetkili mahkemenin vergi mahkemesi olduğu şeklinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na aykırı bir ifadeye yer verildiği tespit edilmiştir.
Bu durumda özel yasasında yer alan düzenleme gereği, tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde iptali istemiyle dava açılması gereken dava konusu ödeme emrinin içeriğinde, Anayasa’nın 40. maddesine aykırı biçimde başvurulacak kanun yolunun doğru gösterilmemiş olması karşısında, ödeme emrinin tebliğinden itibaren genel dava açma süresi olan 60 gün içinde açıldığı anlaşılan davanın süresinde olduğunun kabulü gerekmektedir” gerekçesiyle bozma kararı verildiği,
Somut yargılama sürecinde, Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca idari işlemlerde, kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere ne kadar sürede başvuracağının belirtilmek zorunda olduğu; bu kapsamda dava konusu ödeme emrinde de bahse konu düzenlemeye uygun olarak 7 gün içinde dava açılması gerektiğinin belirtildiği; dava konusu ödeme emrine karşı dava açılması halinde yetkili mahkemenin, İdare Mahkemesi yerine Vergi Mahkemesi olduğu şeklindeki belirtmenin ise, dava açma süresini menfi yönde etkilemediği veya davacıya herhangi ek bir külfet getirmediği; zira, idari yargının görevli olduğu konularda görevli veya yetkili olmayan mahkemeye dava açılması durumunda, açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasının resen görevli veya yetkili mahkemeye gönderileceğinin hükme bağlandığı; dolayısıyla davacı açısından aynı yargı kolunda yer alan İdare ve/veya Vergi Mahkemesine dava açılması ve bunun sonuçları yönünden hiçbir fark bulunmadığı hususlarının anlaşıldığı,
Bu durumda, idari işlemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılmasının kanunlarla belli sürelere bağlanması karşısında, dava konusu ödeme emrindeki 7 gün içinde İdare Mahkemesi yerine Vergi Mahkemesi şeklinde belirtilen dava açma süresinin öngörülemez nitelikte olmadığı ve davacının dava açmasını aşırı derecede zorlaştıracak ya da imkansız kılacak nitelikte kati bir yaklaşım içermediği; dolayısıyla bu durumun davacının mahkemeye erişim hakkını engellemediği sonucuna varıldığı,
Kaldı ki, davacı tarafından da, gerek dava dilekçesinde ve gerekse de temyiz dilekçesinde, dava konusu işlemde kanun yolunun yanlış gösterilmesinden kaynaklı dava süresini kaçırdığına yönelik herhangi bir beyana yer verilmediği; doğrudan İdare Mahkemesinde dava açıldığının görüldüğü gerekçesi eklenmek suretiyle davanın süre aşımından reddi yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, Dairenin bozma kararında Anayasa, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, AİHM ve Danıştay içtihatlarına uygun şekilde hukukun evrensel kurallarının gözetildiği, dava konusu işlemde başvuru yolu ve süresinin doğru gösterilmemiş olması karşısında genel dava açma süresinin geçerli olduğu, ısrar kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesine atıfta bulunulmuş olsa da, mezkur maddenin ruhuna aykırı bir şekilde sonuca ulaşıldığı, davalı idarece ödeme emrinde kanuna aykırı bir biçimde hangi kanun yoluna ne kadarlık sürede başvurulacağı hususunun net bir şekilde açıklanmadığı, idari işlemlerde yazılı bildirimin şekil unsuru kapsamında ele alındığı, bu çerçevede yazılı bildirimin açık ve anlaşılır olmasının hukuki zorunluluk arz ettiği belirtilerek, Daire kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’NIN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile … İdare Mahkemesi ısrar kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c) Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacının temyiz isteminin reddine,
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin … İdare Mahkemesinin temyize konu … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının ONANMASINA,
3.Bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/12/2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.