Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2020/1654 E. 2020/3258 K. 17.12.2020 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2020/1654 E.  ,  2020/3258 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/1654
Karar No : 2020/3258

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLLERİ : Av. …, Av. …

KARŞI TARAF (DAVALILAR) : 1- …
2- …Başkanlığı
VEKİLİ: Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Altıncı Dairesinin 19/02/2020 tarih ve E:2019/2516, K:2020/2166 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: İstanbul İli, Bakırköy İlçesi, …Mahallesi içerisinde bulunan ve ekli krokilerde sınırları belirtilen alanın, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un 2 ve 14. maddeleri uyarınca afete maruz bölge olarak ilanına ilişkin 25/01/2016 tarih ve 2016/8466 sayılı ve 25/03/1963 tarih ve 6/1547 sayılı Bakanlar Kurulu kararları ile İmar ve İskan Bakanlığı tarafından hazırlanan 25/09/1962 tarihli jeolojik raporun ve 22/01/1963 tarihli Küçükçekmece heyelan sahası hakkındaki raporun iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Altıncı Dairesinin 19/02/2020 tarih ve E:2019/2516, K:2020/2166 sayılı kararıyla;
Davacının Anayasa’ya aykırılık iddiaları ile davalı idarelerin dava açma süresi ve husumete yönelik itirazlarının yerinde görülmediği belirtilerek,
Davanın, 25/01/2016 tarih ve 2016/8466 sayılı Bakanlar Kurulu kararına ilişkin kısmı yönünden;
Dosyadaki bilgi ve belgeler ile mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporun birlikte değerlendirilmesinden, dava konusu işlemin yeni bir jeolojik çalışma yapılmadan koordinatsız olan afete maruz bölgenin koordinatlı hale getirilmesi işlemi olduğu, afete maruz bölge ilan edilen alanın 1. derece deprem bölgesinde ve jeolojik yapısı itibarıyla heyelanlı olan Avrupa yakasında bulunan Bakırköy- Büyükçekmece hattının içinde yer aldığı, dava konusu işlemin dayanağı 1962 ve 1963 tarihli jeolojik etüt raporlarında, davacılara ait sitenin de içerisinde bulunduğu alanın hareket halindeki heyelan sahası olduğu, arazinin heyelan sebebiyle göle doğru tamamen dalgalı bir topografya göstererek iskan için kullanılamayacak derecede tabii durumunu kaybettiği, oluşan zemin kolezyonu sonucunda alanın eğim istikameti olan göle doğru hareket ettiği tespit edilerek afete maruz bölge ilan edildiği, keşif tarihi itibarıyla, alanda geçmişte meydana gelen heyelan hareketinin ve halen devam eden zemin hareketlerinin yüzey yapısında, duvarlarda ve yollarda bulunan çatlaklar, ağaç gövdelerindeki eğilmelerden çok net bir şekilde görüldüğü, alanın zemin yapısının zayıf olması nedeniyle dış etkilere oldukça hassas olduğu, küçük zemin hareketlerinin toprak yüzeyinde çatlama yaratmadan da devam edebileceği, bölgede halen mevcut olan düşük hıza sahip heyelan riskinin etkilerinin yeterli veri olmadığından tam olarak bilinemediği, alanda geçmişte meydana gelmiş ve halen küçük zemin hareketleri ile devam eden heyelanın niteliği gereği yağış, drenaj sorunu, deprem gibi dış etkilerle tekrar tetiklenerek aktif hale gelebileceğinin anlaşıldığı,
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından hazırlanan mikro bölgeleme rapor ve haritalarında dava konusu alanın Önlemli Alanlar-2(a) (ÖA)-2(a) lejantı içinde gösterildiği, anılan verilerin afete maruz bölge kararıyla çelişmediğinin görüldüğü,
Diğer yandan, davacılar tarafından, afete maruz bölge ilan edilen alanda bulunan yapılarda herhangi bir hasar, can ve mal kaybı riski olmadığı iddia edilmiş ve bilirkişi raporunda da keşif tarihi itibarıyla, binalarda yapısal hasar bulunmadığı, heyelanın alana ya da davacılara ait binaya etkisinin afete maruz bölge ilanını gerekli kılacak düzeyde olmadığı, alanın alt kotunda Marmaray hattı için alınan mühendislik önlemlerinin, Marmaray projesi kazıları sırasında oluşan heyelanın durdurulmasını sağladığı belirtilmiş ise de; 7269 sayılı Kanun’un 2. maddesinin, afetlere uğrayabilir bölgelerin de afete maruz bölge olarak kararlaştırılabileceğine ilişkin düzenleme içermesi, bilirkişi raporundaki bu bölgede geçmişte meydana gelmiş ve halen çok düşük hıza sahip heyelan riskinin mevcut olduğu, ancak etkilerinin ne olacağı hususunda yeterli veri olmadığından etkilerinin tam olarak bilinemediği, bunun tespit edilebilmesi için uzun dönemde inklinometreler yardımıyla dava konusu alan ile yakın çevresinin izlenmesi ve krip hareketinin hızı ile derinliğinin belirlenmesi gerektiği, ancak dosyaya sunulan çalışmalarda heyelanın bu özelliklerine ait bilgilerin bulunmadığı, alandaki heyelanın niteliği gereği, zaman içerisinde oluşabilecek küçük tetiklemeler (yağış, drenaj sorunu, deprem, topuk kazılması/erozyonu vb.) ile tekrar hareket edebileceği yönünde tespitlerin bulunması ve ayrıca, alanda bulunan yapılara ilişkin 7269 sayılı Kanun’un 13. maddesi hükümleri gereği işlem yapılması gerektiğinden, bu iddialara itibar edilmediği,
Bu nedenle, afete maruz bölge ilan edilen alandaki heyelanın; geçmişte hareket etmiş, halen yavaş zemin hareketleri ile devam eden ve zaman içerisinde oluşabilecek küçük tetiklemeler (yağış, drenaj sorunu, deprem, topuk kazılması/erozyonu vb.) ile tekrar aktif hale gelebilecek nitelikte olduğu, heyelan riskinin devam ettiği ve afete maruz bölge kararının kaldırılmasının can ve mal kaybına yol açabileceği sonucuna ulaşıldığından, afete maruz bölge ilanına ilişkin 25/01/2016 tarih ve 2016/8466 sayılı Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık görülmediği,
Davanın, 25/03/1963 tarih ve 6/1547 sayılı Bakanlar Kurulu kararına ilişkin kısmı yönünden;
25/01/2016 tarih ve 8466 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile; dava konusu İstanbul İli, Bakırköy (Küçükçekmece) ilçesi, …Mahallesinde bulunan alanın, afete maruz bölge olarak belirlenmesine ilişkin 25/03/1963 tarih ve 6/1547 sayılı Bakanlar Kurulu kararının kapsamından çıkartılarak, anılan Bakanlar kurulu kararı ile yeniden afete maruz bölge ilan edildiği anlaşıldığından, 25/03/1963 tarih ve 6/1547 sayılı Bakanlar Kurulu kararının konusunun kalmadığının anlaşıldığı,
Davanın, İmar ve İskan Bakanlığı tarafından hazırlanan 25/09/1962 tarihli jeolojik rapor ile 22/01/1963 tarihli Küçükçekmece heyelan sahası hakkındaki rapora ilişkin kısmı yönünden ise;
Afete maruz bölge kararının alınması, kararın kaldırılması veya sınırlarının genişletilip daraltılması önerilerini içeren jeolojik etüt raporlarının, asıl işlemlerin hazırlayıcısı, diğer bir ifade ile ön işlem niteliğinde olmalarından dolayı, nihai ve icrai bir işlem olarak tek başlarına idari davaya konu edilemeyecekleri, ancak dayanağı oldukları Bakanlar Kurulu kararı ile birlikte yargısal denetime tabi olabilecekleri dikkate alındığında, dava konusu bu raporların, idari davaya konu olabilecek, icrai, kesin ve yürütülebilir işlem niteliğinde olmadıkları, bu nedenle incelenmelerinin mümkün olmadığı gerekçesiyle,
25/01/2016 tarih ve 2016/8466 sayılı Bakanlar Kurulu kararı yönünden davanın reddine, İmar ve İskan Bakanlığı tarafından hazırlanan 25/09/1962 tarihli jeolojik rapor ile 22/01/1963 tarihli Küçükçekmece heyelan sahası hakkında rapor yönünden davanın incelenmeksizin reddine, 25/03/1963 tarih ve 6/1547 sayılı Bakanlar Kurulu kararı yönünen ise konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan raporda, heyelan ve afet riskinin olmadığı hatta yeni inşaat dahi yapılabileceği beyan edilmesine rağmen, yeni bir rapor ya da ek rapor alınmaksızın, rapordaki bu tespitlere aykırı olacak şekilde karar verildiği, dava konusu bölgenin hemen yanındaki kamu hizmeti sunan yapılar ile yakın zamanda yapılaşan yerler göz ardı edilerek karar verildiği, aynı bölgede birtakım kişilere yeni yapılaşma imkanı verilirken kendi taşınmazının tahliye edilmesi ve yıkılması yönünde tesis edilen işlemlerin Anayasa’nın koruduğu ilkelere aykırı olduğu, dava konusu alanda ayrıntılı jeolojik – jeoteknik çalışmalar tamamlanmadan afete maruz bölge ilanı kararı verildiği, AFAD tarafından İstanbul Valiliğine gönderilen 25/10/2016 tarihli yazıda ayrıntılı etüt çalışmalarının tamamlanmasıyla afete maruz bölge sınırlarında değişiklik yapılabileceğinin ifade edildiği, bunun yeterli veri olmadan bu kararların alındığını gösterdiği, sebep, amaç ve konu yönlerinden hukuka aykırı olan dava konusu işlemlerin iptalini teminen Daire kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI : Davalı idareler tarafından, Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kısmen kabulü, kısmen reddi ile Daire kararının davanın reddine yönelik kısmının bozulması, diğer kısımlarının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Temyize konu Daire kararında, mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda hazırlanan rapora dayanılarak bir karar verildiği belirtilmekte ise de; dava dosyasında mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasına yönelik alınmış bir karar ve düzenlenmiş bir bilirkişi raporunun bulunmadığı tespit edilmiştir. Ancak, dava konusu 25/01/2016 tarih ve 8466 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle (kapatılan) Danıştay Ondördüncü Dairesinin E:2017/1730 sayılı dosyasında açılan bir başka davada mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra düzenlenen rapor esas alınarak uyuşmazlık hakkında bir karar verildiği ve bu durumun Daire kararında sehven belirtilmediği anlaşılmaktadır.

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
İstanbul İli, Bakırköy İlçesi, …Mahallesi sınırları içinde bulunan alanda meydana gelen heyelan hareketi nedeniyle İmar ve İskan Bakanlığı elemanları tarafından 25/09/1962 tarihli jeolojik etüt raporu ile 22/01/1963 tarihli Küçükçekmece heyelan sahası hakkında rapor düzenlenmiştir.
Bu raporlarda, davacıya ait taşınmazın da içerisinde bulunduğu alan, heyelanlı alan olarak tanımlanmış ve bu alanın imar planında yeşil alanda bırakılarak, yapı için yasak bölge ilan edilmesinin uygun olduğu tespitlerinde bulunulmuştur. Bunun üzerine dava konusu alan, bu raporlara dayanılarak 25/03/1963 tarih ve 6/1547 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla afete maruz bölge ilan edilmiştir.
Daha sonra, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından yaptırılan inceleme sonucu düzenlenen 25/05/1986 tarihli jeolojik inceleme raporunda, aktif heyelanlı bölgede herhangi bir ilerlemenin saptanamadığı belirtilerek, bu bölgenin durumunu koruduğu, bu nedenle afete maruz bölge ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürürlükte kalmasının uygun olacağı yönünde tespitte bulunulmuştur.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından, alanların depreme karşı taşıdığı potansiyel risklerin belirlenmesi ve tehlike ile ilişkili arazi kullanım yönetimi ve şehir planlaması için temel teşkil etmesi amacıyla hazırlattırılan 2007 tarihli mikrobölgeleme rapor ve haritalarında, dava konusu alan Önlemli Alanlar-2(a) içinde gösterilmiştir. Raporda, Önlemli Alanlar-2(a) olarak belirlenen alanların, yüksek eğime sahip yamaçlarda karşılaşılan ciddi stabilite sorunlarının görülebileceği alanlar olduğu, yapılan analizler sonucu güvenlik faktörünün belirlendiği, kil, silt ve bu malzemelerin altında kumlu seviyelerden oluşan stabiliteyi olumsuz etkileyecek eğime sahip, yeraltı suyu problemleri içeren, stabiliteyi etkileyen kayma yüzeyleri 10 mt. den daha derinde bulunma olasılığına sahip olduğu belirtilmiştir.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının İstanbul Valiliğine yazdığı …tarih ve …sayılı yazı ile, 20/03/2013 tarih ve 1919 sayılı Genelge doğrultusunda İstanbul İlinde kroki halinde olan afete maruz bölge sınırlarının yerinde koordinat alınarak sayısallaştırılması ve yeniden çizilmesi suretiyle, Genelge gereği jeolojik etüt raporu hazırlanarak yeniden teklife sunulması istenilmiştir.
Bunun üzerine, dava konusu alanla ilgili olarak İstanbul Valiliği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü tarafından 24/08/2015 tarihli jeolojik etüt raporu düzenlenmiştir. Bu raporun sonuç kısmında, dava konusu alanın, koordinatsız kroki halinde olan 25/09/1962 ve 22/01/1963 tarihli jeolojik etüt raporlarına istinaden alınan 25/03/1963 tarih ve 6/1547 sayılı afete maruz bölge ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı kapsamından çıkarılarak, aynı sınırların yerinde koordinat alınarak sayısallaştırılması sonucunda ekli listede koordinatları belirlenen alan içinde yeniden afete maruz bölge (yapı ve ikamete yasaklanmış afet bölgesi) olarak ilan edilmesinin uygun olacağı yönünde görüş bildirilmiştir.
Bu görüş doğrultusunda dava konusu alanın yeniden afete maruz bölge ilan edilmesine ilişkin 25/01/2016 tarih ve 2016/8466 sayılı Bakanlar Kurulu kararının alınması üzerine temyizen incelenen dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un 2. maddesinde; “Su baskınına uğramış veya uğrayabilir bölgeler, İmar ve İskan Bakanlığının teklifi üzerine Devlet Su İşlerinin bağlı bulunduğu Bakanlıkça; yer sarsıntısı, yer kayması, kaya düşmesi ve çığ gibi afetlere uğramış veya uğrayabilir bölgeler ise, İmar ve İskan Bakanlığınca tespit ve bunlardan şehir ve kasabalarda meydana gelen ve gelebileceklerin sınırları imar planına, imar planı bulunmayan kasaba ve köylerde de belli edildikçe harita veya krokilere işlenmek suretiyle, afete maruz bölge olarak İmar ve İskan Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılır ve bu suretle tespit olunan sınırlar, İmar ve İskan Bakanlığının isteği üzerine ilgili valiliklerce mahallinde ilan olunur.” hükmü yer almaktadır.
Aynı Kanun’un 14. maddesinde ise; “İkinci madde gereğince tespit ve ilan olunan afet bölgelerine dahil şehir, kasaba ve köylerde bina ve mesken yapımı, fen kurullarınca tehlikeli görülen ve sınırları krokilerle tespit olunan yerler, İmar ve İskan Bakanlığınca yapı ve ikamet için yasaklanmış afet bölgeleri sayılır ve durum, belediyesi olan yerlerde belediyesince, köylerde ise ihtiyar meclislerince hemen ilan edilir. Belediyesi olan yerlerde belediyeler, olmayan yerlerde ihtiyar meclisleri bu yasaklanmış afet bölgesi hükmünü uygulamakla görevlidir. Hilafına hareket edildiği takdirde, mevcut ve yapılmakta olan binalar, yıkma parası yıkıntı malzemesinden karşılanmak, yetmemesi halinde kalan kısmı afetler fonundan tamamlanmak üzere vali ve kaymakamların emri ile yıktırılır. Yasaklanmış afet bölgesi sınırları, alınacak tedbirlerle tehlikenin önlenmesi oranında daraltılır veya tamamen kaldırılır. Bu husus da aynı şekilde duyurulur.” hükümlerine yer verilmiştir.
Öte yandan, Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi yukarıda açıklanan Danıştay Altıncı Dairesinin temyize konu kararının, İmar ve İskan Bakanlığı tarafından hazırlanan 25/09/1962 tarihli jeolojik rapor ile 22/01/1963 tarihli Küçükçekmece heyelan sahası hakkında rapor yönünden davanın incelenmeksizin reddine, 25/03/1963 tarih 6/1547 sayılı Bakanlar Kurulu kararı yönünen ise karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kısımları, aynı gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın anılan kısımlarının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Temyize konu Daire kararının 25/01/2016 tarih ve 2016/8466 sayılı Bakanlar Kurulu kararı yönünden davanın reddine ilişkin kısmına gelince;
Uyuşmazlığa konu bölgenin afete maruz bölge ilanına ilişkin 25/03/1963 tarih ve 6/1547 sayılı Bakanlar Kurulu kararının dayanağı olan 25/09/1962 ve 22/01/1963 tarihli gözlemsel etüde dayanılarak hazırlanan raporlarda, hareket halinde heyelanın saptandığı, ancak alandaki mevcut yapıların heyelandan zarar görmediği, alınacak önlemlerle durumlarının sağlamlaştırılması gerektiği ve müşahade altında bulundurulmalarının zorunlu olduğu belirtilmiş; daha sonra bölgede yapılan inceleme sonucu düzenlenen 25/05/1986 tarihli jeolojik inceleme raporunda önceki raporlarla heyelandan etkilenmediği saptanan uyuşmazlığa konu alana yönelik olarak herhangi bir ilerlemenin bulunmadığı, ancak risklere karşı raporlarda belirtildiği gibi önlemlerin alınması ve Bakanlar Kurulu kararının yürürlükte kalması gerektiği kanaati bildirilmiştir.
Yine 2007 tarihli İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanlığı Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü tarafından düzenlenen Avrupa yakası güneyi mikrobölgeleme çalışması yönetici özeti raporu ile uyuşmazlığa konu alan Önemli Alanlar-2(a) (ÖA)-2(a) kategorisinde değerlendirilerek, bu kategoride tanımlanan alanın tamamının bir seferde ve bölgesel ölçekte ayrıntılı olarak jeolojik-jeoteknik etüdünün yapılması, bu etütlerde inklinometre deneyleri de dahil yoğun stabilite analizlerine yönelik her türlü irdelemenin yapılması ve sonucuna göre gerekli önlemlerin alınması gerektiği vurgulanmıştır.
Anılan kararın dayanak alınan 2015 tarihli jeolojik etüt raporu ise bölgede yeni bir çalışma yapılmaksızın önceki raporlarda yer verilen bilgiler esas alınarak hazırlanmış ve bu rapora dayanılarak afete maruz bölge sınırlarının yerinde koordinat alınarak sayısallaştırılması gerçekleştirilmiştir.
Anılan Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle aynı bölgede taşınmaz maliki olan başka kişiler tarafından açılan ve Danıştay Ondördüncü Dairesinin E:2017/1730 sayısında kayıtlı dosya nedeniyle, Dairece mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda özetle; inceleme alanında Neojen yaşlı marn özellikli bir jeolojik birimin yüzeylendiği, dava konusu alandaki yapıların bu birimin üst kotlarındaki killi seviye üzerinde yer aldığı, mevsim şartlarına göre krip şeklinde gelişen çok yavaş zemin hareketleri belirtilerinin alanda gözlenebildiği, özellikle büyük çam ağaçlarının gövdelerinde görülen eğilmelerin, krip türü heyelan hareketinin mevcudiyetini gösterdiği, dava konusu sitede bulunan yapılar incelendiğinde; bölgede genellikle 3-4 katlı (bazı binalarda bodrum kat var), bitişik nizam, yığma ya da betonarme çerçeve sistemleri ile yapılmış, malzeme kalitesi orta-iyi seviyesinde, planda ve düşeyde çok düzenli olmayan binalar bulunduğu, binalar dışarıdan incelendiği gibi, ev sahiplerinden izin alınarak birkaç binanın içinde de inceleme yapıldığı, bu incelemeler sonrası binalarda önemli denebilecek bir hasar veya çatlağa rastlanmadığı, özellikle yığma bina gibi duvarlarla yüklerin aktarıldığı taşıyıcı sistemlerde zemin hareketlerinin kendini hemen çatlak olarak göstereceği ancak incelenen binalarda bu yönde ciddi bir sorunla karşılaşılmadığı, ev sahipleri ile yapılan görüşmeler sırasında, binaların 17 Ağustos 1999 depremi sırasında önemli bir hasar görmediği, sadece alanda bulunan metruk yapının bu deprem sırasında gözlenen hasarı aldığının söylendiği, dava konusu alanda, jeolojik dönemde oluşmuş ancak aktivitesini önemli ölçüde kaybetmiş bir paleo (durağan) – heyelan mevcut olduğu, alandaki marn türü kayacın üst kısmının ayrışmanın etkisi ile toprak özelliği kazandığı, bu zayıf malzemenin, zaman içerisinde çok küçük hareketler gösterdiği, dava konusu alanın 1999 yılında oluşan 2 büyük depremden (Adapazarı ve Düzce) olumsuz etkilendiğine dair dosya içerisinde herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığı, alanda yapılan en yeni çalışma olan 2007 mikrobölgeleme raporunda, dava konusu alanın Önlemli Alanlar-2(a) (ÖA-2a) kategorisinde olduğu, diğer bir deyişle dava konusu alanın “Afete Maruz Bölge” kategorisinde olmadığı, alanda devamlı hareket eden bir heyelan bulunmadığı, bazen duran, bazen de çok küçük hareketler gösteren bir paleo – heyelanın mevcut olduğu, bu bölgede halen çok düşük hıza sahip heyelan riskinin bulunduğu, ancak yeterli veri olmadığından etkilerinin tam olarak bilinmediği, bunun için uzun dönemde inklinometreler yardımıyla alan ve yakın çevresinin izlenmesi ve krip hareketlerinin hızı ile derinliğinin belirlenmesinin gerektiği, söz konusu heyelanın sadece dava konusu alanda değil, Büyükçekmece ve Küçükçekme bölgelerinde bu jeolojik birimin olduğu yerlerde de var olduğunun dava dosyasındaki raporlardan anlaşıldığı, uyuşmazlık konusu alanda ise; bu aşamada sadece yollarda kısmi oturmaya ve istinat/bahçe duvarlarında genelde eğilme ile çatlamalara neden olduğu ve bu aşamada çok küçük ölçekli lokal hasarlar yarattığı, keşif tarihi itibarıyla, hiçbir binaya yapısal bir hasar vermediği, bu çerçevede, heyelanın alana ya da davacılara ait binaya etkisinin afete maruz bölge ilanını gerekli kılacak düzeyde olmadığı; ayrıca, alanın alt kotunda Marmaray hattı için alınan mühendislik önlemlerinin, Marmaray projesi kazıları sırasında oluşan heyelanın durdurulmasını sağladığı, bölgedeki zemin yapısı ve zemin hareketleri dikkate alındığında dava konusu alanda gerekli mühendislik önlemleri alınarak yeni inşaat yapılabileceği, ayrıca mevcut yapılarda mühendislik hizmeti alınarak uygulanacak fore kazık, drenaj sistemi, ankrajlı duvar sistemi gibi önlemlerin, heyelan etkilerini ortadan kaldırabileceği, 25/03/1963 tarih ve 6/1547 sayılı ve 25/01/2016 tarih ve 2016/8466 sayılı Bakanlar Kurulu kararları ile belirlenen sınırların birbirleriyle uyumlu olduğu, sahada yapılan gözlemler ve dosyada yer alan belgeler kapsamında, bu heyelanın şimdiye kadar yapıları olumsuz etkilediğine ilişkin bir veri bulunmadığı, bölgeye çok yakın ve yıkıcı bir depremde heyelanın tetiklenip tetiklenmeyeceği üzerine detaylı çalışmalar yapılması gerektiği, mevcut durumun yapılarda can ve mal güvenliği açısından bir tehlike oluşturmadığı sonuç ve kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
Bu durumda; anılan bilirkişi raporu ile dosyada yer alan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, uyuşmazlığa konu alanda jeolojik dönemde oluşmuş heyelanın aktivitesini büyük ölçüde yitirdiği ve durağan heyelan alanı olduğu, alandaki mevcut yapıların kalitesinin orta-iyi seviyesinde olduğu ve yapısal hasarlarının bulunmadığı, mevcut durumun can ve mal güvenliği açısından risk oluşturmadığı, yapılarda mühendislik hizmeti alınarak uygulanacak fore kazık, drenaj sistemi, ankrajlı duvar sistemi gibi önlemlerin, heyelan etkilerini ortadan kaldırabileceği, gerekli mühendislik önlemleriyle yeni inşaat yapılabileceği anlaşıldığından, uyuşmazlığa konu alanın, yeni bir jeolojik-jeoteknik çalışma yapılmadan afete maruz bölge olarak belirlenmesine ilişkin dava konusu 25/01/2016 tarih ve 8466 sayılı Bakanlar Kurulu kararında, davacıya ait taşınmaz yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Diğer taraftan, bilirkişi raporunda belirtildiği üzere, bölgede düşük hıza sahip heyelan riski olduğu, ancak yeterli veri bulunmadığından etkilerinin tam olarak bilinememesi nedeniyle, uygun yer ve sayıda uzun süreli yapılacak inklinometreler yardımıyla bölgenin izlenerek hareketin hızı, sınırı, derinliği, mekanizması belirlenmek suretiyle elde edilecek bilimsel verilerin sonucuna göre yeniden işlem tesis edilebileceği de açıktır.
Bu itibarla, temyize konu Daire kararının 25/01/2016 tarih ve 8466 sayılı Bakanlar Kurulu kararı yönünden davanın reddine ilişkin kısmında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine,
2. Danıştay Altıncı Dairesinin temyize konu 19/02/2020 tarih ve E:2019/2516, K:2020/2166 sayılı kararının, İmar ve İskan Bakanlığı tarafından hazırlanan 25/09/1962 tarihli jeolojik rapor ile 22/01/1963 tarihli Küçükçekmece heyelan sahası hakkında rapor yönünden davanın incelenmeksizin reddine, 25/03/1963 tarih 6/1547 sayılı Bakanlar Kurulu kararı yönünen ise karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kısımlarının ONANMASINA, oybirliği ile,
3. Anılan Daire kararının, 25/01/2016 tarih ve 2016/8466 sayılı Bakanlar Kurulu kararı yönünden davanın reddine ilişkin kısmının BOZULMASINA, oyçokluğu ile,
4. Bozulan kısım yönünden yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Danıştay Altıncı Dairesine gönderilmesine,
5. Kesin olarak, 17/12/2020 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY
X- Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın, 25/01/2016 tarih ve 2016/8466 sayılı Bakanlar Kurulu kararı yönünden davanın reddine ilişkin kısmında hukuka aykırılık bulunmadığı, davacı tarafından ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, temyiz isteminin reddi ile temyize konu kararın anılan kısım yönünden de onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.