Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2020/1607 E. 2020/2027 K. 02.11.2020 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2020/1607 E.  ,  2020/2027 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/1607
Karar No : 2020/2027

TEMYİZ EDEN (DAVALILAR): 1- …
2- … Bakanlığı
VEKİLİ: Hukuk Müşaviri …

DAVALILAR YANINDA MÜDAHİL:… Belediye Başkanlığı-…
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI) :… mirasçısı …
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : Danıştay Altıncı Dairesinin 12/05/2020 tarih ve E:2019/20429, K:2020/4140 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: İzmir İli, Kemalpaşa İlçesi, … Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 08/03/2015 tarih ve 29289 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 23/02/2015 tarih ve 2015/7341 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının davacıya ait İzmir İli, Kemalpaşa İlçesi, …, … ada, … parsel sayılı taşınmaza ilişkin kısmının iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 24/06/2019 tarih ve E:2019/801, K:2019/3213 sayılı usuli bozma kararına uyularak verilen Danıştay Altıncı Dairesinin 12/05/2020 tarih ve E:2019/20429, K:2020/4140 sayılı kararıyla;
Davalı idareler tarafından, davacının sadece kendi parseli açısından menfaati olduğundan davanın sadece davacının kendi parseliyle sınırlı olarak görülmesi gerektiği, ayrıca davanın süre aşımı yönünden reddi gerektiği ileri sürülmüş ise de; uyuşmazlıkta, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının davacıya ait İzmir İli, Kemalpaşa İlçesi, …, … ada, … parsel sayılı taşınmaza ilişkin kısmının iptalinin istendiği görüldüğünden ve ayrıca Dairelerinin davanın süre aşımı yönünden reddi yolundaki kararının, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca bozulduğu ve bozma kararına uyularak karar verildiğinden, davada süre aşımı bulunmadığı sonucuna varılarak işin esasının incelenmesine geçildiği,
Dava konusu işlemin dayanağını oluşturan gerekçe raporu ve teknik raporda; riskli ilan edilen alanın 1. derece deprem bölgesinde bulunduğu, 79,5 hektar büyüklüğünde olduğu, jeolojik-jeoteknik raporlarının bulunmadığı, alan sınırları içerisindeki … Mahallesi … sokakta meydana gelen heyelan sonucu bu bölgenin afete maruz bölge ilan edildiği, üzerindeki yapıların 1999 yılından önce inşa edildiği ve yapı kalitesinin kötü olduğu, alanda 700 adet ruhsatlı, 800 adet ruhsatsız ve 600 adet imar planı sınırları dışında yapılaşmış olmak üzere toplam 2100 adet yapı bulunduğu, yapıların yapısal özelliklerine göre iyi, orta, kötü ve harabe olarak ve betonarme, yığma, ahşap ve prefabrik olarak sınıflandırmasının yapıldığı, 2 adet yığma, 13 adet betonarme yapıda yapılan incelemede, 2 adet yığma yapının taşıyıcı özelliği olmadığı, 9 adet betonarme yapıdan alınan karot dayanım sonuçlarının DBYBHY-2007 madde 5.2’de yer alan C20’den çok daha düşük değerlerde olduğu, 2 adet betonarme yapıdan alınan karot sonuçlarının belirtilen değerlere yakın ancak daha düşük olduğu, bu yapılardan 2 adetinden alınan karot sonuçlarının ise bu değerden yüksek olduğu, ancak bunların da mühendislik hizmeti almadığının belirlendiğinin belirtildiği,
Danıştay Ondördüncü Dairesinin 08/02/2018 tarih ve E:2017/2014 sayılı ara kararı üzerine; … Belediyesi tarafından, söz konusu yapılara ilişkin 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği ekinde bulunan hızlı değerlendirme formu ile değerlendirilme yapılmadığı, yapıların yapısal özelliklerine göre sınıflandırıldığı, analizleri yapılan 2 adet yığma ve 13 adet betonarme yapının alandaki konumu ve yapı sahiplerinin izni doğrultusunda belirlenerek anılan Yönetmeliğin riskli yapıların tespit ve itirazına ilişkin 7. maddesine göre değerlendirme yapıldığının bildirildiği,
İzmir İli ve yakın çevresinin yüksek sismik aktiviteye sahip, hasar riski yüksek bir bölge olduğu, kent yapı dokusunun eski ve binaların ekonomik ömrünü tamamlamış olduğu belirtilmek suretiyle hazırlanan rapor dikkate alınarak dava konusu bölge riskli alan olarak ilan edilmiş ise de, binaların risk seviyeleri açısından sınıflandırmasının gerçekleştirilebilmesi için bütün binaların ilgili Yönetmeliğin ekinde yer alan hızlı değerlendirme formları ile değerlendirilmesi yapılarak, elde edilen sonuçların sınıflandırma amacıyla kullanılması, yığma ve betonarme yapıların istatistik olarak orantılı bir şekilde seçilmesi, örnekleme yoluyla tipik binalar seçilerek bu binaların ayrıntılı olarak incelenmesi sonucunda bir korelasyon çıkarılıp buna göre genel yapı stoğu riskinin belirlenmesi gerekirken, alandaki konumu ve yapı sahiplerinin izni doğrultusunda belirlenen yapıların genel yapı stoğu içindeki yapı sınıflarını temsile elverişli olmadığı, söz konusu alana ilişkin detaylı zemin etüdü verisi bulunmadığı gibi yukarıda belirtilen bilimsel verileri içeren teknik incelemenin de yapılmadığı, dolayısıyla işlemin dayanağı teknik raporun yapıların can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak nitelikte olmadığının anlaşıldığı,
Bu nedenle, 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği’nin öngördüğü koşullarda detaylı bir teknik inceleme yapılmaksızın tesis edilen uyuşmazlığa konu alanın riskli alan ilan edilmesine ilişkin 23/02/2015 tarih ve 2015/7341 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının davacıya ait İzmir İli, Kemalpaşa İlçesi, …, … ada, … parsel sayılı taşınmaza ilişkin kısmında hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle, anılan taşınmaz yönünden dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davalı idareler tarafından, davanın süresinde olmadığı, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin 5. maddesinde riskli alanların nasıl belirleneceğinin düzenlendiği, hazırlanması gereken teknik raporda alandaki yapıların tamamının riskli olup olmadığının tek tek incelenmesi ve bölgede ne oranda risk analizi yapılması gerektiğine dair bir hükme yer verilmediği, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının kamu yararı ve hizmet gerekleri dikkate alınarak, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesi ve ilgili Yönetmeliğe uygun olarak tesis edildiği, Daire kararının bozularak davanın reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından, Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemlerinin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden davalı idarelerin yürütmenin durdurulması istemleri hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20/A maddesi uyarınca gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarelerin temyiz istemlerinin reddine,
2. Dava konusu işlemin … ada, … parsel sayılı taşınmaz yönünden yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin Danıştay Altıncı Dairesinin temyize konu 12/05/2020 tarih ve E:2019/20429, K:2020/4140 sayılı kararının ONANMASINA,
3. Kesin olarak, 02/11/2020 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY
X- 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, bu Kanun’un amacının; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek olduğu belirtilmiştir.
Aynı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; “Riskli alan”, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin, “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında da, “Riskli alan;
a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,
b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,
c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını,
ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,
d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,
e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu,
f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri, ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur…” hükmüne yer verilmiştir.
Dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesi uyarınca alınmış olup, Kanun’un 2. maddesi, sadece zemin yapısı nedeniyle değil, üzerindeki yapılaşma nedeniyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanların da riskli alan ilan edilebileceğini düzenlemektedir.
Dosyanın incelenmesinden; 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesi uyarınca hazırlanan ve dava konusu işlemin dayanağını oluşturan gerekçe raporu ve teknik raporda, riskli ilan edilen alanın 1. derece deprem bölgesinde bulunduğu, 79,5 hektar büyüklüğünde olduğu, jeolojik-jeoteknik raporlarının bulunmadığı, alan sınırları içerisindeki … Mahallesi … sokakta meydana gelen heyelan sonucu bu bölgenin afete maruz bölge ilan edildiği, üzerindeki yapıların 1999 yılından önce inşa edildiği ve yapı kalitesinin kötü olduğu, 700 adet ruhsatlı, 800 adet ruhsatsız ve 600 adet imar planı sınırları dışında yapılaşmış olmak üzere toplam 2100 adet yapı bulunduğu, yapıların yapısal özelliklerine göre iyi, orta, kötü ve harabe olarak ve betonarme, yığma, ahşap ve prefabrik olarak sınıflandırmasının yapıldığı, ulaşım bağlantıları açısından söz konusu yerleşim alanının kamu hizmetlerinin götürülmesi ve herhangi bir afet riski altında öncelikli müdahale yapılması açısından yetersiz olduğu, alanda bulunan 2 adet yığma, 13 adet betonarme yapıda yapılan incelemede, 2 adet yığma yapının taşıyıcı özelliği olmadığı, 9 adet betonarme yapıdan alınan karot dayanım sonuçlarının DBYBHY-2007 madde 5.2′ de yer alan C20’den çok daha düşük değerlerde olduğu, 2 adet betonarme yapıdan alınan karot sonuçlarının belirtilen değerlere yakın ancak daha düşük olduğu, bu yapılardan 2 adetinden alınan karot sonuçlarının ise bu değerden yüksek olduğu, ancak bunların da mühendislik hizmeti almadığı belirlenmek suretiyle, alanda bulunan yapıların olası bir depremde yıkılma ve hasar görme riskini taşıdığı ortaya konulmuştur.
Öte yandan, davalı idarelerden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından riskli alanın yerinde incelemesi için görevlendirilen teknik heyet tarafından 19-20/06/2020 tarihlerinde yerinde yapılan incelemeye ait Yurtiçi Görev Raporunda, teklif riskli alandaki yapılaşmaların genellikle aynı yapılaşma koşullarını gösteren bir veya iki katlı yığma tarzında yapılmış niteliksiz konutlardan oluştuğu, yapı kalitelerinin oldukça zayıf göründüğü tespitlerine yer verildiği anlaşılmaktadır.
Anılan raporlarda, söz konusu alanda önemli seviyede deprem riski olduğu ve olası bir deprem sonrası bölgede can ve mal kaybı yaşanacağının tahmin edildiği belirtilmektedir. Ayrıca, dava konusu alanın sağlıksız ve afet riskine karşı güvensiz yapı stoğu barındırmasının yanı sıra, olası afet durumunda da kendi ve çevresi için erişilebilirlik sıkıntılarına sahip olduğu ve çevre fonksiyonlarıyla entegrasyon problemleri taşıdığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca, 30/10/2020 tarihinde İzmir’de meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki depremin etkileri de göz önünde bulundurulduğunda, bölgede yaşanacak olası bir depremin, depremsellik açısından sağlam olmadığı çeşitli raporlarla ortaya konulan dava konusu alandaki yapı stoğunda meydana getireceği yıkım ve bu yıkımın neden olacağı can ve mal kaybının önlenebilmesi, alanda eskimiş ve depreme dayanıksız yapıların, yenilenme sürecine tabi tutulmalarını zorunlu kılmaktadır.
Yukarıda belirtilen husular çerçevesinde, üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan dava konusu bölgenin riskli alan ilan edilmesine yönelik Bakanlar Kurulu Kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz istemlerinin kabulü ile temyize konu Daire kararının bozulması ve davanın reddine karar verilmesi gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.