Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2020/1566 E. 2020/1526 K. 23.09.2020 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2020/1566 E.  ,  2020/1526 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/1566
Karar No : 2020/1526

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALILAR): 1- … Bakanlığı
VEKİLLERİ : Hukuk Müşaviri Av. …
Hukuk Müşaviri Av. …
2- … Başkanlığı
VEKİLİ: Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Sekizinci Dairesinin 12/05/2020 tarih ve E:2019/8465, K:2020/2079 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacının, 23/12/2018 tarihinde yapılan 2018 Tıpta Yan Dal Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı sonucuna göre yapmış olduğu tercihlerinden 11. tercihine yerleştirilmesine ilişkin 01/10/2019 tarihli işlem ile 2018 Tıpta Yan Dal Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı Başvuru Kılavuzu’nun 1.1. ve 2.1/b maddelerinin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Sekizinci Dairesinin 12/05/2020 tarih ve E:2019/8465, K:2020/2079 sayılı kararıyla; davalı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının usule ilişkin itirazları yerinde görülmemiş,
1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un Ek 14. maddesi, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun 1., 2., Ek 3. ve değişikliğiyle birlikte Ek 5. maddeleri ile 26/04/2014 tarih ve 28983 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Yönetmeliği’nin 12. ve 13. maddelerinde yer alan kurallar aktarılarak,
3359 sayılı Kanun’un Ek 5. maddesinin 05/12/2018 tarih ve 30616 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7151 sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 20. maddesiyle değişiklik yapılmadan önceki haline göre; tabiplerin, devlet hizmeti yükümlülüklerine başlamadan veya tamamlamadan asistanlık veya yan dal asistanlık sınavlarına katılabilmelerinin ve uzmanlık eğitimine başlayabilmelerinin mümkün olduğu, eksik kalan devlet hizmeti yükümlülüklerini, uzman tabip veya yan dal uzmanı olarak yapacakları devlet hizmeti yükümlülüğüne ilave etmek suretiyle yerine getirecekleri, ancak, birden fazla uzmanlık veya yan dal uzmanlık eğitimine başlanabilmesi için devlet hizmeti yükümlülüğünün tamamlanmasının şart olduğu, asistanlık, uzmanlık ve yan dal uzmanlık eğitimi ile askerlikte geçen sürelerin devlet hizmeti yükümlülüğünden sayılmayacağı,
Dava konusu 04/10/2018 tarihli 2018 YDUS Kılavuzu’nun “Genel bilgiler, temel ilke ve kurallar” başlıklı 1. maddesinin 1. fıkrasında; “1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, 26 Nisan 2014 tarihli ve 28983 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği (TUEY) (http://tuk.saglik.gov.tr/mevzuat.html) uyarınca, Sağlık Bakanlığı Eğitim ve Araştırma Hastanelerinde, üniversitelerin tıp fakültelerinde yan dal uzmanlık eğitimi görmek isteyen adaylar ile 1219 sayılı Kanunun Ek 14. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, bu Kanunun Ek-1 sayılı çizelgesinin 3. sütununda uzmanlık eğitimini kısa süreli olarak yapabilecekleri belirlenen uzmanlar arasından ana dal uzmanlık eğitimi görmek isteyen adayların seçme işlemleri, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanlığı tarafından yürütülecektir.”; “Başvuru koşulları” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise; “3359 sayılı Kanun’un ek 5’inci maddesine göre, bir uzman tabip devlet hizmeti yükümlülüğüne başlamadan veya tamamlamadan YDUS’a girebilir ve yan dalda uzmanlık eğitimine başlayabilir; ancak, yan dal uzmanlığına ait tamamlanmamış bir devlet hizmet yükümlülüğü varken ikinci bir yan dal uzmanlık eğitimine veya ana dal uzmanlığına ait tamamlanmamış bir devlet hizmet yükümlülüğü varken ikinci bir ana dal uzmanlık eğitimine başlayamaz.” düzenlemelerinin yer aldığı,
Belirtilen düzenlemelerden anlaşıldığı üzere; 3359 sayılı Kanun’un Ek 5. maddesinde 05/12/2018 tarih ve 30616 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7151 sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 20. maddesiyle değişiklik yapılmadan önce; tabiplerin, Devlet hizmeti yükümlülüklerine başlamadan veya tamamlamadan asistanlık veya yan dal asistanlık sınavlarına katılıp ve uzmanlık eğitimine başlayabilecekken; Kanun’un yürürlük tarihinden sonra (05/12/2018) yan dalda veya birden fazla uzmanlık dalında eğitim yapmak üzere asistanlık sınavına girebilmek için devlet hizmeti yükümlülüğünün tamamlanmasına 9 aydan daha az bir süre kalmış olması şartının getirildiği,
Yani; 7151 sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile yan dal uzmanlık eğitimi giriş sınavına giriş şartının yeniden düzenlenerek; sınava girebilecek adayların uzmanlık eğitiminden kalan devlet hizmet yükümlülüğü süresi( 9 aydan az kalmış olma)nin sınava giriş şartı olarak belirlendiği,
Uyuşmazlıkta; 2018 Tıpta Yan Dal Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı Başvuru Kılavuzu’nun 04/10/2018 tarihinde Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının internet sitesinde yayımlandığı, anılan Kılavuz hükümlerine göre son başvuru tarihinin 11/10/2018 olduğu, 2018 Tıpta Yal Dal Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı yapılmadan önce 05/12/2018 tarihinde 7151 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle 3359 sayılı Kanun’un Ek 5. maddesinin 1. fıkrasının; “Tabipler, Devlet hizmeti yükümlülüklerine başlamadan veya tamamlamadan ana dallarda uzmanlık eğitimi yapmak için asistanlık sınavlarına katılabilir ve uzmanlık eğitimine başlayabilirler. Ancak yan dalda veya birden fazla uzmanlık dalında eğitim yapmak üzere asistanlık sınavına girebilmek için Devlet hizmeti yükümlülüğünün tamamlanmasına 9 aydan daha az bir süre kalmış olması ve uzmanlık eğitimine başlanabilmesi için de Devlet hizmeti yükümlülüğünün tamamlanması şarttır.” şeklinde değiştirildiği, 23/12/2018 tarihinde anılan sınavın yapıldığı, 20/09/2019 tarihinde sınav sonuçlarının açıklandığı, 01/10/2019 tarihinde yerleştirme sonuçlarının açıklandığının görüldüğü,
Yayınlandığı tarihte yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine uygun olan Kılavuza göre adayların sınava başvuru sürecinin tamamlanmasından sonra ve fakat sınav yapılmadan önce, yasa koyucu tarafından Kılavuza doğrudan hukuki etkisi olan Kanun’da değişiklik yapılmasıyla oluşan hukuki durum ve bu durumun ilgililer açısından kazanılmış hak oluşturup oluşturmayacağı ile düzenleyici işlemin kendileri üzerinde doğrudan uygulanan adaylar yönünden haklı beklenti ilkesinin değerlendirilip değerlendirilmeyeceğinin açıklığa kavuşturulması gerektiği,
Danıştayın, yerleşik içtihatları uyarınca, kazanılmış hakların, yürürlükteki kurallara uygun şekilde ve kişisel olarak elde edilmiş haklar olarak tanımlandığı,
Anayasa Mahkemesinin 15/11/2017 tarih ve E:2016/133, K:2017/132 sayılı kararında kazanılmış hak kavramı ve bu hakkın sınırları belirtilmiş olup; anılan kararda; “…Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin temel gereklerinden biri, kazanılmış haklara saygı gösterilmesidir. Kazanılmış haklara saygı, hukuk güvenliği ilkesinin bir sonucudur. Kamu görevlilerinin kazanılmış hakları, istihdam türüne bağlı olarak tahakkuk etmiş ve kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş haklardır. Objektif ve genel hukuksal durumun şart işlemle özel hukuksal duruma dönüşmesi kazanılmış hak yönünden yeterli değildir. Kural işlemler her zaman değiştirilebilir ya da yargı organları tarafından Anayasa’ya veya kanuna aykırı görülerek iptal edilebilir. Kural işlemin değişmesi ya da ortadan kaldırılması, ona bağlı kişi ile ilgili şart işlemi de etkiler. Kişi, yeni kural tasarrufa göre oluşan statüde yerini alır. Bu nedenle bir statüye bağlı olarak ileriye dönük, beklenen haklar kazanılmış hak kapsamında değerlendirilmez.” ifadelerine yer verildiği,
Yine anılan kararda Anayasa Mahkemesinin, “haklı beklenti ilkesi”ni açıklayarak; kişilere belirli haklar sağlayan hukuk kurallarının muhataplarında bir beklentiye yol açmasının mümkün olduğu, hak beklentisinin, bir kişinin mevcut kurallar uyarınca bir hakkı elde etme beklentisini ifade ettiği, bir kuralda öngörülen koşulları taşıyan kişilerin o kuralın ilişkin olduğu hakkı hukuken ve fiilen elde etmelerinin, kendileri yönünden kazanılmış hak oluşturmakla birlikte henüz bu hakkı kazanmamış kişilerin de söz konusu hakkı elde etme noktasında bir beklenti içinde olmalarının olağan olduğu, kişilerin hukuka güveni, hukuk devleti yönünden önemli olup kişilerin bu güveninin yine hukuk tarafından korunmasının asıl olduğu ve bu korumanın, hukukî güvenlik ilkesi olarak adlandırıldığı, hukuk güvenliği ilkesinin, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılacağı, kişilerin mevcut kurallar çerçevesindeki tüm beklentilerinin mutlak suretle hukuken korunmasının ise kuralların değişmezliğine yol açabileceği gibi kuralların değiştirilmesini anlamsız kılabilecek sonuçlara da yol açabileceği, bir kuralda yapılan değişikliğin kişilerin elde etmeyi bekledikleri haklara etkisinin saptanmasında, söz konusu kuralın değiştirilme gerekçelerinin de gözetilmesinin zorunlu olduğu, bu anlamda değiştirilen kuralın, beklenen hakların yanı sıra kazanılmış haklar yönünden dahi etkili olabileceği, kamu düzeni, genel sağlık gibi haklı nedenlerle daha önce elde edilmiş bir hakkın kullanımı yönünden getirilen ek koşulların mevcut hak sahipleri yönünden gözetilebilmesinin de mümkün olduğu, o hâlde her beklentinin hukuken korunmasının söz konusu olmadığı, haklı beklentinin tespitinde kişilerin bu hakkı elde etmeye ne kadar yakın olduklarının ve kural değişikliğinin bu hakkın elde edilmesine etkilerinin, kural değişikliğine neden olan gerekçelerin gözetilmesi gerektiği, bu kapsamda kuralda gerçekleşen değişiklik sonucu ilgililerin bu haktan mahrum kalıp kalmadıkları ya da söz konusu değişikliğin bu hakkı elde etmeleri yönünden zorlaştırıcı bir etkisi olup olmadığının da dikkate alınacağı, bazen de kişinin haklı beklentisinin, kişiye mutlak olarak eski kuralın bir hak kazandırmasını değil, ancak; yeni kurala geçiş sürecinde özellikli konumunun gözetilerek farklı ve geçici bir düzenleme yapılmasını da gerekli kılabileceğini belirttiği,
Anayasa Mahkemesinin 20/12/2018 tarih ve E:2016/181, K:2018/16 sayılı kararında; kanunların kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesinin hukuk devleti olmanın gereği olduğu, hukuk devletinde güven ve istikrarın korunabilmesi için kural olarak kanunların, yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara uygulanacağı, kanunların geriye yürümezliği ilkesi uyarınca kanunların kamu yararının ve kamu düzeninin gerektirmesi, kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi bazı istisnai durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarıldığının ifade edildiği,
Bütün bunların değerlendirilmesinden, yasa koyucu tarafından Kanun’da yapılan değişikliklerin, Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren hüküm ve sonuç doğuracağı hususunda tartışma bulunmamakta olup; değişen kanun hükmünün emredici ya da yararlandırıcı hüküm içermesi halinde, değişiklikle değiştirilen hükümler çerçevesinde başvuru şartlarını taşıyanlara sağlanan başvuru hakkının sonradan kısıtlanması, kaldırılması veya değiştirilmesi halinde; başvuru tarihi itibarıyla yürürlükte olan şartları sağlayanların başvurularının kabul edilmesinin haklı beklenti ilkesi ile örtüştüğü, ancak; başvuru tarihinde şartları sağlarken süreç içerisinde Kanun’da yapılan değişiklik nedeniyle başvuru şartını kaybedenler yönünden kişiselleşmiş, tahakkuk etmiş, tamamlanmış bir hukuki durum oluşmadığından kazanılmış hak doğurmayacağının anlaşıldığı,
Bu itibarla; 04/10/2018 tarihinde yayınlanan dava konusu 2018 Tıpta Yan Dal Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı Başvuru Kılavuzu’nun 1.1. ve 2.1/b maddelerinde hukuka aykırılık bulunmadığı,

2018 Tıpta Yan Dal Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı Başvuru Kılavuzu’nun dava konusu düzenlemelerinin, sınava başvuru tarihi olarak belirlenen dönemde, sınava başvuracak adayları belirlemeye yönelik kuralı ihtiva eden ve o tarihte yürürlükte bulunan 3359 sayılı Kanun’un Ek 5. maddesine uygun olarak düzenlendiğinin görüldüğü,
Sınava başvuru koşulu olarak belirlenen bu kuralın bilahare yasal değişikliğe uğradığı görülmekte ise de; yukarıda hukuki değerlendirmesi yapıldığı üzere gerek kanunların geriye yürümezliği, hukuk devleti ve idari istikrar ilkeleri gerekse adaylarda oluşan haklı beklenti ilkesi doğrultusunda, bahsi geçen yasal değişikliğin, başvuru tarihinde mevcut yasal düzenleme uyarınca sınava katılım şartlarını sağlayanlar yönünden uygulanamayacağının açık olduğu,
Tabiplerin, Devlet hizmeti yükümlülüğüne başlamadan veya tamamlamadan da Tıpta Yan Dal Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı’na katılabileceği yönündeki dava konusu Kılavuz’un 2.1/b maddesinde hukuka aykırılık görülmediğinden, anılan düzenleme uyarınca başvurusu geçerli kabul edilen adaylar arasından gerçekleştirilen yerleştirme işlemlerinde de hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle,
davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, devlet hizmet yükümlülüğünü tamamladığı, 23/12/2018 tarihinde yapılan Tıpta Yan Dal Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı’na katıldığı, 11. tercihi olan … Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Çocuk Endokrinolojisi Bölümüne yerleştirildiği, 3359 sayılı Temel Sağlık Hizmetleri Kanunu’nun Ek 5. maddesinde 05/12/2018 tarih ve 30616 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7151 sayılı Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 20. maddesiyle değişiklik yapıldığı, buna göre; devlet hizmeti yükümlülüğünün tamamlanmasına 9 aydan daha az bir süre kalmış olması ve uzmanlık eğitimine başlanabilmesi için devlet hizmeti yükümlülüğünün tamamlanması gerekeceği, Kılavuz’un 1.1 ve 2.1/b maddelerinin güncel yasa hükmüne aykırı olduğu, daha üst tercihlerine yerleştirilmesi gerekirken 11. tercihine yerleştirilmesinin hukuka aykırı olduğu, daha üst tercihlerine yerleştirilen adayların Kanun ile getirilen şartı taşımadıkları, dava konusu düzenleme ile bireysel işlemin iptal edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI : Davalı idareler tarafından, Danıştay Sekizinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’NIN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Sekizinci Dairesinin temyize konu 12/05/2020 tarih ve E:2019/8465, K:2020/2079 sayılı kararının ONANMASINA,
3. Kesin olarak, 23/09/2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.