Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2020/1094 E. 2020/1856 K. 14.10.2020 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2020/1094 E.  ,  2020/1856 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/1094
Karar No : 2020/1856

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Büyükşehir Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVACILAR) : 1- …
2- …
3- …
4- ..
5- …
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Samsun ili, İlkadım ilçesi, Pazar Mahallesi, … ada, …, .., … ve … parsel sayılı taşınmazlar ile üzerindeki yapıların kamulaştırılmasına ilişkin Samsun Büyükşehir Belediye Encümeninin … tarih ve … sayılı kararının iptali istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …. İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:…sayılı kararıyla;
Dava konusu işlemin dayanağı olan 1/5000 ölçekli ve 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar planı değişiklikleri ile Samsun Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararının iptali istemiyle uyuşmazlık konusu alanda yer alan diğer bir taşınmaz maliki tarafından … İdare Mahkemesinin E:…sayılı dosyasında açılan davada, mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporu ile dava dosyasının birlikte değerlendirilmesinden; uyuşmazlık konusu taşınmazları kapsayan alanda ticaret alanı kullanımının meydan alanı kullanımına dönüştürülmesine ilişkin 1/5000 ölçekli ve 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar planı değişikliklerinin dava konusu kamulaştırma işleminin dayanağını oluşturduğu, söz konusu imar planı değişiklikleri ile öngörülen meydan alanı işlevinin Samsun kentinde arastalardan oluşan ve büyük ölçüde kaybedilen geleneksel çarşı dokusunu tamamen ortadan kaldıracağı, alanın arasta niteliğinin korunması gerektiği, diğer taraftan bölgenin geleneksel dokusuna uygun yapılaşma koşulları oluşturulması halinde arasta niteliğindeki mevcut yapılaşmaların, tescilli yapıların algılanabilirliğine olumsuz etkisinin olmayacağı, bu nedenle koruma etki alanı içinde yer alan uyuşmazlık konusu taşınmazların meydan kullanımına dahil edilmek üzere kamulaştırılmasına ilişkin dava konusu belediye encümeni kararında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle anılan kararın iptaline karar verilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Altıncı Dairesinin 11/09/2018 tarih ve E:2016/7606, K:2018/6658 sayılı kararıyla;
Dava konusu kamulaştırma işleminin dayanağı olan 1/5000 ölçekli ve 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar planı değişikliklerine karşı açılmış olan davalarda, dava konusu işlemlerin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararlarının Dairelerince bozulduğundan bahisle, bozma kararı üzerine verilecek karara göre iş bu dava hakkında yeniden bir karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak …. İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:…sayılı kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi ısrar kararının özeti: …. İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla;
Dava konusu kamulaştırma işleminin dayanağı olan 1/5000 ölçekli ve 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar planı değişikliklerine karşı açılmış olan davalarda, Mahkemelerince dava konusu işlemlerin iptali yolunda verilen kararların Danıştay Altıncı Dairesince bozulması üzerine, söz konusu planların iptali yolunda verilen ilk kararlarında ısrar edilerek imar planlarının iptaline karar verildiği gerekçesi ile dava konusu işlemin iptali yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu ve iptalini gerektirir bir hukuka aykırılık taşımadığı belirtilerek temyize konu ısrar kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI : Davacılar tarafından, savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : Temyize konu kararın feragat nedeniyle bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY: Uyuşmazlık konusu taşınmazlardan … ve … parsel sayılı taşınmazların 1992 yılında kentsel sit alanı ilan edilen Saathane Meydanı’nın koruma etki alanı içerisinde, … ve … parsel sayılı taşınmazların ise koruma etki alanı dışında kalmış ve önceki 20/03/1992 onay tarihli Samsun Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı İmar Planında “blok nizam 4 kat yapılaşma koşulunda ticaret alanı” kullanıma ayrılmış, Samsun Büyükşehir Belediye Meclisinin …. tarih ve … sayılı ve … tarih ve … sayılı kararları ile onaylanan 1/5000 ölçekli ve 1/1000 ölçekli Saathane ve Çevresi Koruma Amaçlı İmar Planı değişikliği ile taşınmazların işlevi “meydan alanına” dönüştürülmüş ve söz konusu kullanım kararının uygulanması amacı ile dava konusu … tarih ve … sayılı büyükşehir belediye encümeni kararı ile taşınmazların kamulaştırılmasına karar verilmesi üzerine temyizen incelenen dava açılmıştır.
Yukarıda yargılama süreci kısmında özetine yer verilen yargılama safahatı sonrasında dosyanın, temyiz incelemesi yapılmak üzere 20/05/2020 tarihli üst yazı ile Danıştay’a gönderildiği, daha sonra ise davacılardan …, …, … ve … tarafından Danıştay kaydına 02/09/2020 tarihinde giren 31/08/2020 havale tarihli dilekçeler ile, davacılardan … vekili Av. … tarafından ise Danıştay kaydına 14/09/2020 tarihinde giren 03/09/2020 havale tarihli dilekçe ile davadan feragat edildiğinin bildirildiği anlaşılmaktadır.

İLGİLİ MEVZUAT :
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi ile yollamada bulunulan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Davadan feragat” başlıklı 307. maddesinde; feragat, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olarak tanımlanmış, “Feragat ve kabulün şekli” başlıklı 309. maddesinin 1. fıkrasında; feragat ve kabulün, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Anılan Kanun’un “Feragat ve kabulün zamanı” başlıklı 310. maddesinde ise:
“(1) Feragat ve kabul, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir.
(2) (Ek:22/7/2020-7251/29 md.) Feragat veya kabul, hükmün verilmesinden sonra yapılmışsa, taraflarca kanun yoluna başvurulmuş olsa dahi, dosya kanun yolu incelemesine gönderilmez ve ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesince feragat veya kabul doğrultusunda ek karar verilir.
(3) (Ek:22/7/2020-7251/29 md.) Feragat veya kabul, dosyanın temyiz incelemesine gönderilmesinden sonra yapılmışsa, Yargıtay temyiz incelemesi yapmaksızın dosyayı feragat veya kabul hususunda ek karar verilmek üzere hükmü veren mahkemeye gönderir.” kuralına yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
2577 sayılı Kanun’un 31. maddesi uyarınca, idari yargılamada feragat konusunda 6100 sayılı Kanun hükümleri uygulama alanı bulmaktadır. Bu kapsamda Danıştayın yerleşik uygulaması temyiz aşamasında davadan feragat edilmesi durumunda temyize konu kararın feragat sebebiyle bozularak, feragat dikkate alınmak suretiyle yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi yönündedir.
Bununla birlikte, kanun koyucu tarafından 22/07/2020 tarih ve 7251 sayılı “Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 6100 sayılı Kanunda bir kısım değişiklik yapılmış, bu kapsamda Kanun’un; Beşinci Kısmının İkinci Bölümünün başlığı “Hükmün Tashihi, Tavzihi ve Tamamlanması” şeklinde değiştirilmiş, “Hükmün tamamlanması” başlıklı 305/A maddesi ihdas edilmiş ve hükmün tamamlanması müessesesine paralel olarak “Feragat ve kabulün zamanı” başlıklı 310. maddeye yukarıda metinlerine yer verilen 2. ve 3. fıkralar eklenmiştir.
Anılan değişiklilere göre, dava dosyasının temyiz incelemesine gönderilmesinden sonra davadan feragat edilmesi halinde, Yargıtay temyiz incelemesi yapmaksızın dosyayı feragat hususunda ek karar verilmek üzere hükmü veren mahkemeye gönderecektir.
Ancak, idari yargı ile adli yargı ayrımı sadece kuvvetler ayrılığı prensibi gibi nazari bir esasa dayanmamakta, daha ziyade idare hukuku ile özel hukuk arasında mevcut olan prensip, mahiyet ve bünye farklarından ileri gelmektedir. İdari rejimin ve idari yargının varlık sebebi, kamu gücüne ve idarenin tek yanlı iradesine dayanan işlem ve eylemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların bünyelerindeki özellik, bunlara uygulanacak kuralların aynı zamanda hem hukuki ve hem de teknik bir mahiyet arz etmesidir. İdari uyuşmazlıkların bu niteliği, idari yargılama usulünde uygulanacak temel ilkeleri, hukuk yargılaması usulünden farklılaştırmaktadır.
İdari yargılamanın bu kendine özgü niteliği yanında, kamu gücüne ve idarenin tek yanlı iradesine dayanan işlem ve eylemlerin hukuki denetiminin yapılması, hukuk devleti ilkesinin tesisi bakımından da özel bir önem arz ettiğinden, bu faklılaşma kuvvetlenmektedir.
Bu durumun en belirgin sonuçları olarak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin asıl olarak taraflarca hazırlama ilkesine göre düzenlenmiş olmasına karşın, idari yargıda re’sen araştırma ilkesi uygulanmakta, ayrıca iptal davaları bakımından bu tür davaların objektif niteliği olduğu kabul görmektedir. Bu temel farklılıklarının tezahürü ise en çok 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile 6100 sayılı Kanun’a atıf yapılan konularda gündeme gelmekte, yerleşik Danıştay içtihatları ile “davanın ihbarı ve davaya katılma”, “ehliyet” “feragat ve kabul” gibi konularda idari yargılamanın kendine özgü niteliği dikkate alınarak karar verilmektedir.
Sonuç olarak, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 31. maddesinde belirli konularda Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmış ise de, bu hükmün, idari davaların nitelikleri dikkate alınarak ve idari dava türleriyle bağdaştığı ölçüde uygulanabileceğinin kabulü gerekir.
Bu bağlamda, huzurdaki uyuşmazlıkta davacıların davadan feragat etmeleri üzerine ne şekilde hareket edileceğinin, yukarıda yer verilen ilke ve tespitler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
Bu noktada, 6100 sayılı Kanunda yapılan değişikliklerin idari yargılamada uygulanabilirliğini tespit ve tayin bakımından yeni düzenlemelerde yer alan ek karar müessesesi üzerinde durulması önem arz etmektedir. Zira anılan hükümlere göre, feragatin temyiz aşamasında gündeme gelmesinden sonra temyiz mercii gönderme kararı vererek dosyayı mahkemesine gönderecek ve mahkeme tarafından feragat hakkında bir ek karar verilecektir. Oysa idari yargılama usulünde ek karar müessesesi düzenlenmemiştir. Bunun doğal sonucu olarak, feragat hakkında verilecek ek kararın hangi usul ile alınacağı, kanun yollarına tabi olup olmayacağı, tabi olacaksa bunun süresi gibi pek çok konuda ek karar müessesesi ile 2577 sayılı Kanun’un çelişmesi sonucu çeşitli sorunlar gündeme gelecektir.
Medeni usul hukuku açısından da geçerli olan bu sorunlar adli yargıda 6100 sayılı Kanun’un düzenlemeleri çerçevesinde hükmün tamamlanması kurumu için öngörülen usul uygulanarak çözülebilecektir. Ancak gerek 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesinde gerekse feragate ilişkin düzenlemelerde hükmün tamamlanması müessesesine atıf yapılmadığından, idari yargı mercilerinin 6100 sayılı Kanun’un 305/A maddesinde yer alan hükmün tamamlanması müessesesini ve bu düzenlemenin uygulanma usulünü gösteren 306. maddesini uygulama imkanı bulunmamaktadır. Zira, idari yargılamada hakimin adli esaslardan ilham alabileceği genel olarak kabul edilebilir ise de, Danıştayın 05/02/1954 tarih ve E:1952/154 K:1954/33 sayılı içtihadı birleştirme kararında, HUMK’nın idari yargıda uygulanabilecek olan hükümlerinin “hasren tayin ve tahdit edilmiş” bulunduğu görüşünden hareketle HUMK’nın yollama yapılmayan hükümlerinin idari yargıda uygulanamayacağına içtihat edilmiş ve bu anlayış 2577 sayılı Kanun döneminde de Danıştay içtihatları üzerindeki etkisini sürdürmüştür. Nitekim benzer bir yaklaşımla, Anayasa Mahkemesinin 12/06/2008 tarih ve E:2004/103, K:2008/121 sayılı kararında da, 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesinde sayılan hususların sınırlı olarak belirlendiği vurgulanmaktadır.
Kaldı ki, 6100 sayılı Kanun’un 310. maddesine 22/07/2020 tarih ve 7251 sayılı Kanun ile eklenen 3. fıkraya ilişkin gerekçede: “Düzenlemeyle, mevcut hükümden kaynaklanan ve feragat veya kabulün hükmün verilmesinden sonra gerçekleşmesi halinde yapılan farklı uygulamaların önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.” denilerek, hükmün getiriliş amacının özel hukuk yargılamasında mevcut olan farklı uygulamalara ilişkin sorunları çözmek olduğu açıkça ifade edilmiştir. İdari yargılama hukuku bakımından böyle bir sorun da söz konusu değildir.
Belirtilen bu durumlar karşısında, idari yargılama hukukunda ek karar müessesesinin yer almaması ve bu kurumun adli yargıda mevcut olan bir kısım sorunu ortadan kaldırmak amacıyla düzenlenmiş olduğu dikkate alındığında, 6100 sayılı Kanun’un 310. maddesinin 3. fıkrasının idari yargılama hukukunda uygulama imkanının bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Bu durumda, davacılar tarafından, temyiz aşamasında verilen dilekçeler ile davadan feragat edildiği anlaşıldığından, taraflar arasında uyuşmazlığı sona erdiren bu beyan dikkate alınarak feragat nedeniyle Mahkemece yeniden bir karar verilmesini teminen temyize konu kararın bozulması gerekmektedir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne;
2. Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin …. İdare Mahkemesinin temyize konu … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının BOZULMASINA,
3. Feragat nedeniyle yeniden karar verilmek üzere dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
4. Kullanılmayan … TL yürütmeyi durdurma harcının istemi halinde davalı idareye iadesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/10/2020 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY:
Uyuşmazlık dosyanın temyiz incelemesine gönderilmesinden sonra yapılan feragatin 6100 sayılı Kanun’un “Feragat ve kabulün zamanı” başlıklı 310. maddesine eklenen 2. ve 3. fıkralar uyarınca ne şekilde değerlendirilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
2577 sayılı Kanun’un 31. maddesinde belirtilen hususlarda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin ( dolayısıyla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yerine yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun) uygulanacağı emredici olarak düzenleme altına alınmıştır. Kanun’un bu açık hükmü karşısında yorum yolu ile hüküm daraltılarak belirtilen atfın uygulanmaması mümkün bulunmamaktadır.
Ayrıca kanun koyucunun bu açık iradesi karşısında idari yargılamada ek karar müessesesinin bulunmadığı söylenemez. Zira söz konusu değişiklikler ile ek karar müessesesi idari yargılama hukukuna girmiş bulunmaktadır.
Öte yandan, 6100 sayılı Kanun’un 310. maddesinde yapılan değişikliklerin yasama gerekçesi incelendiğinde; ” Maddeye eklenen ikinci fıkrada feragat veya kabulün, ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesince hükmün verilmesinden, bir başka ifadeyle anılan mahkemelerin dosyadan el çekmelerinden sonra yapılması hali düzenlenmektedir. Bu durumda hüküm aleyhine taraflarca kanun yoluna başvurulmuş olsa dahi, hükmü veren ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesince feragat veya kabul doğrultusunda ek bir karar verileceği ve dosyanın kanun yolu incelemesi için ilgili merciye gönderilmeyeceği hüküm altına alınmaktadır.
Maddeye eklenen üçüncü fıkrada ise feragat veya kabulün dosyanın temyiz incelemesine gönderilmesinden sonra yapılması halinde Yargıtay’ın temyiz incelemesi yapmaksızın dosyayı feragat veya kabul hususunda karar verilmek üzere hükmü veren mahkemeye göndermesi gerektiği hüküm altına alınmaktadır. Düzenlemeyle, mevcut hükümden kaynaklanan ve feragat veya kabulün hükmün verilmesinden sonra gerçekleşmesi halinde yapılan farklı uygulamaların önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca Yargıtay’ın, davaya son veren taraf işlemleri olan feragat ve kabulün kanun yolu süresi içinde yapılması halinde, hükmü veren mahkemenin davadan el çekmiş olması sebebiyle dava hakkında bir karar veremeyeceği, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay’a gönderilmesi gerektiği şeklindeki içtihadı ile feragat veya kabulün dosya Yargıtay’da iken yapılması halinde kararın bozularak gerekli kararın verilmesi için dosyanın hükmü veren mahkemeye gönderilmesi yönündeki içtihadından kaynaklanan usul ekonomisine aykırılığın da önüne geçilmesi hedeflenmektedir. ” denilerek değişikliğin temel gerekçesinin usul ekonomisi ilkesi olduğu belirtilmiştir.
Gerçekten de, uygulamada mahkemece karar verilmesinden sonra davadan feragat edilmesi halinde mahkemece dosyadan el çekilmiş olduğundan, dosya kanun yolu incelemesini yapacak merciie gönderilmekte, ilgili mercii tarafından feragat nedeniyle bozma kararı verilmekte ve dosya yeniden mahkemeye gönderilerek feragat beyanı dikkate alınarak yeniden karara bağlanmaktadır. Bu durum ciddi ölçüde zaman kaybına ve yargılamanın gereksiz şekilde uzamasına, ayrıca yargılama giderlerinin artmasına sebebiyet vermekte ve usul ekonomisi ilkesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Söz konusu değişiklikler kapsamında özellikle 6100 sayılı Kanun’un 310. maddesine ikinci fıkra olarak eklenen hüküm ile yargılama merciine dosyadan el çekmiş olmasına rağmen bir ek karar ile feragat konusunu karara bağlama imkanı tanınması yukarıda belirtilen usul ekonomisine aykırılığı bertaraf edecek bir çözüm yoludur.
Bu itibarla, gerek 2577 sayılı Kanun’un yargılama yapan makamları bağlayan açık hükmü gerekse hükmün getiriliş amacı dikkate alındığında temyizen incelenen dosyanın feragat konusunda ek karar verilmek üzere mahkemesine gönderilmesi gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz.