Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2020/1086 E. 2020/1493 K. 16.09.2020 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2020/1086 E.  ,  2020/1493 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/1086
Karar No : 2020/1493

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Belediye Başkanlığı – …
VEKİLİ : Av. … – Aynı adreste

KARŞI TARAF (DAVALILAR): 1- …
2- … Bakanlığı … Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Altıncı Dairesinin 03/03/2020 tarih ve E:2019/17978, K:2020/2961 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: İstanbul ili, Küçükçekmece ilçesi, … mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak Hazine ve Maliye Bakanlığı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanarak 15/01/2019 tarih ve 642 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı ile onaylanan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliği, 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı değişikliği ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı değişikliği ile bu plan değişikliklerine askı süresi içerisinde yapılan itirazların reddine ilişkin … tarih ve … sayılı işlemin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Altıncı Dairesinin 03/03/2020 tarih ve E:2019/17978, K:2020/2961 sayılı kararıyla;
09/07/2018 tarih ve 30473 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 85. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendi ile 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 3. maddesinin 1. fıkrası yürürlükten kaldırılarak Özelleştirme Yüksek Kurulunun hukuki varlığına son verilmişse de, aynı Kanun Hükmünde Kararnamenin 85. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendi ile aynı Kanun’a eklenen Geçici 29. madde ile bu Kanun Hükmünde Kararname’nin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Özelleştirme Yüksek Kurulunca görülmekte olan işlerin Cumhurbaşkanı veya yetkilendireceği makam tarafından sonuçlandırılacağının öngörüldüğü,
Mevcut yasal durum itibarıyla Özelleştirme Yüksek Kurulunca görülmekte olan işlerin Cumhurbaşkanı veya yetkilendireceği makam tarafından sonuçlandırılacağı, Cumhurbaşkanı tarafından bu kapsamda tesis edilen dava konusu imar planlarının onaylanması yolundaki karara karşı açılacak davanın da ivedi usulde görülmesi gerektiği,
İvedi yargılama usulüne tabi olan dava konusu imar planlarına karşı 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 11. maddesi kapsamında başvuru yapılmasına imkan tanınmadığından, son askı tarihinden itibaren 30 günlük dava açma süresi içerisinde dava açılmasının gerektiği,
Dava konusu imar planı değişikliklerinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Küçükçekmece Belediye Başkanlığında 01/02/2019-04/03/2019 tarihleri arasında ilanen askıya çıkarıldığı, davacı belediyenin 12/02/2019 tarihli dilekçesi ile anılan planlara itirazda bulunduğu, söz konusu itirazın Cumhurbaşkanlığının 05/07/2019 tarihli kararı ile reddedildiği ve anılan kararın 06/07/2019 tarih ve 30823 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandığı, itirazın reddi üzerine 05/08/2019 tarihinde bakılan davanın açıldığı,
Bu durumda, ivedi yargılama usulüne tabi olan uyuşmazlıkta 2577 sayılı Kanun’un 11. madde hükmü uygulanamayacağından, söz konusu imar planlarına karşı, en son askı tarihi olan 04/03/2019 tarihinden itibaren işletilecek 30 günlük dava açma süresi içerisinde açılması gerekirken, 05/08/2019 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi uyarınca dava konusu imar planlarına askı süresi içerisinde yapılan itirazın, davalı idarece esastan reddedilmesi üzerine, yasal süresinde açılan davada süre aşımı bulunmadığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI : Davalı idareler tarafından, Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’NUN DÜŞÜNCESİ :
Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında; Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu hükme bağlanmış, 125. maddesinin üçüncü fıkrasında da; 40. maddedeki düzenlemenin devamı niteliğinde, ” İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar. ” hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dava açma süresi” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; ikinci fıkrasında, bu sürenin, idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren başlayacağı; dördüncü fıkrasında, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı kuralları getirilmiştir.
Aynı Kanunu’nun 20/A maddesinde ise, ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin “otuz gün” olduğu öngörülmüştür.
Anayasa’nın 40. maddesi hükmü uyarınca, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen, bu hususun idari işlemde açıklanmaması halinde, dava konusu idari işlemin tebliği tarihinden itibaren, özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerekmektedir.
Uyuşmazlık bu çerçevede ele alındığında, Hazine ve Maliye Bakanlığı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanarak 15/01/2019 tarih ve 642 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı ile onaylanan dava konusu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliği, 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı değişikliği ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı değişikliği, 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinde öngörülen ivedi yargılama usulü kapsamında yapılmış olup, her ne kadar söz konusu maddede, 30 günlük özel dava açma süresi öngörülmüş ise de; Anayasa’nın 40. maddesi gereğince, kanunlarda özel başvuru yolu ve dava açma süresi öngörüldüğü hallerde bunun ilgililere açıkça ve ayrıca bildirilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Dava konusu imar planı değişiklikleri askıda ilan edilirken, söz konusu planların ivedi yargılama usulüne tabi olduğuna veya özel dava açma süresi bulunduğuna yönelik askı tutanağında herhangi bir açıklamaya yer verilmediği anlaşılmakta olup, bu haliyle, bakılmakta olan davada, dava açma süresi değerlendirilirken, özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin dikkate alınması gerekmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar doğrultusunda, söz konusu imar planlarına karşı, en son askı tarihi olan 04/03/2019 tarihinden itibaren işletilecek 60 günlük dava açma süresi içerisinde dava açılması gerekirken, 05/08/2019 tarihinde açılan davanın süreaşımı nedeniyle incelenme olanağı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddi ile Daire kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden davacının yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:
Üyeler … ve …’nın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20/A maddesinde, ivedi yargılama usulüne tabi işlemler arasında Özelleştirme Yüksek Kurulu kararlarının sayıldığı, dava konusu planların 15/01/2019 tarih ve 642 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı ile onaylandığı, her ne kadar 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Geçici 29. maddesi ile bu Kanun Hükmünde Kararname’nin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Özelleştirme Yüksek Kurulunca görülmekte olan işlerin Cumhurbaşkanı veya yetkilendireceği makam tarafından sonuçlandırılacağı öngörülmüş ise de, bunun işlemin yetki unsuruna ilişkin bir husus olduğu, uyuşmazlığın ivedi yargılama kapsamında olup olmadığına ilişkin olmadığı, sonuç itibarıyla dava konusu işlemin Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından tesis edildiğinden söz edilemeyeceğinden, davanın ivedi yargılama kapsamında olmadığına ilişkin oylarına karşılık, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Geçici 29. maddesi uyarınca Özelleştirme Yüksek Kurulunca görülmekte olan işlerin Cumhurbaşkanı veya yetkilendireceği makam tarafından sonuçlandırılacağı, Cumhurbaşkanı tarafından bu kapsamda tesis edilen dava konusu imar planlarının onaylanması yolundaki karara karşı açılacak davanın da ivedi yargılama usulüne tabi olduğuna oyçokluğu ile karar verilerek, işin esasına geçildi:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında; Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu hükme bağlanmış, 125. maddesinin üçüncü fıkrasında da; 40. maddedeki düzenlemenin devamı niteliğinde, ” İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar. ” hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dava açma süresi” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; ikinci fıkrasında, bu sürenin, idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren başlayacağı; dördüncü fıkrasında, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı kuralları getirilmiştir.
Aynı Kanunu’nun 20/A maddesinde ise, ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin “otuz gün” olduğu öngörülmüştür.
İdari işlemlerin nitelikleri gereği yasalarda, genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma sürelerinin öngörülmüş olması halinde, idare tarafından idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri gösterilmedikçe özel dava açma sürelerinin işletilmesine olanak bulunmamaktadır.
Öte yandan, davacıların, kendilerine bir bildirim yapılmadığı sürece 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinde öngörülen ve özel bir yargılama niteliği taşıyan ivedi yargılama usulünü ve bu usule tâbi işlerde geçerli olan dava açma süresini bilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla ivedi yargılama usulüne tâbi olan bir işlemi öğrendiklerinde kaç gün içinde hangi merciye başvurulacağını ya da doğrudan dava açılıp açılamayacağını bilmeleri beklenemez.
Bu doğrultuda, Anayasa’nın 40. maddesi hükmü uyarınca, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen, bu hususun idari işlemde açıklanmaması halinde, dava konusu idari işlemin tebliği tarihinden itibaren, özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerekmektedir.
Uyuşmazlık bu çerçevede ele alındığında, Hazine ve Maliye Bakanlığı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanarak 15/01/2019 tarih ve 642 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı ile onaylanan dava konusu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliği, 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı değişikliği ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı değişikliği, 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinde öngörülen ivedi yargılama usulü kapsamında yapılmış olup, her ne kadar söz konusu maddede, 30 günlük özel dava açma süresi öngörülmüş ise de; Anayasa’nın 40. maddesi gereğince, kanunlarda özel başvuru yolu ve dava açma süresi öngörüldüğü hallerde bunun ilgililere açıkça ve ayrıca bildirilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Dava konusu imar planı değişiklikleri askıda ilan edilirken, söz konusu planların ivedi yargılama usulüne tabi olduğuna veya özel dava açma süresi bulunduğuna yönelik askı tutanağında herhangi bir açıklamaya yer verilmediği anlaşılmakta olup, bu haliyle, bakılmakta olan davada, dava açma süresi değerlendirilirken, özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin dikkate alınması gerekmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar doğrultusunda, söz konusu imar planlarına karşı, en son askı tarihi olan 04/03/2019 tarihinden itibaren işletilecek 60 günlük dava açma süresi içerisinde dava açılması gerekirken, 05/08/2019 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle incelenme olanağı bulunmamaktadır.

Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle süre aşımı yönünden reddine ilişkin Danıştay Altıncı Dairesinin temyize konu 03/03/2020 tarih ve E:2019/17978, K:2020/2961 sayılı kararının ONANMASINA,
3. Kullanılmayan …TL harcın istemi hâlinde davacıya iadesine,
4. Kesin olarak, 16/09/2020 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY
X- Anayasa’nın 40. maddesinde; Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu belirtilmiş, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dava açma süresi” başlıklı 7. maddesinde, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı; yine aynı Kanun’un “Üst makamlara başvurma” başlıklı 11. maddesinde, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurunun işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı kurala bağlanmıştır.
Öte yandan, aynı Kanun’un 20/A maddesinde, ivedi yargılama usulüne tabi işlemler arasında “Özelleştirme Yüksek Kurulu kararları”nın sayıldığı ve ivedi yargılama usulüne tabi işlemlerde dava açma süresinin 30 (otuz) gün olduğu ve 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesindeki itiraz usulünün uygulanmayacağı belirtilmiştir.
Bu arada, 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un “Özelleştirme Yüksek Kurulu”nun yapısını düzenleyen 3. maddesinin 1. fıkrası, 02/07/2018 tarihli 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 85. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, anılan Kanun’un gerek 2. maddesinde gerekse 3. maddesinin diğer fıkralarında Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun hukuki varlığı korunarak, görev ve yetkileri muhafaza edilmiştir.
703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 85. maddesinin (f) bendi ile 4046 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 29. maddede, bu KHK’nın yürürlüğe girdiği 09/07/2018 tarihi itibarıyla Özelleştirme Yüksek Kurulunca görülmekte olan işlerin Cumhurbaşkanı veya yetkilendireceği makam tarafından sonuçlandırılacağı öngörülmüş olup, bu maddede ifade edilen “görülmekte olan işlerin”, 09/07/2018 tarihi itibarıyla devam eden özelleştirmeye ilişkin işlemler olduğu ve bu işlemlere yönelik yetkinin “geçici” nitelikteki yasa hükmü ile eklendiği göz önüne alındığında, 09/07/2018 tarihinden sonra münhasıran Özelleştirme Yüksek Kurulu’na ait bulunan görevlerin devam eden işler kapsamında olduğundan söz etmek mümkün değildir.
Diğer bir deyişle, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yürürlüğe girdiği 09/07/2018 tarihinden önce özelleştirme kapsam ve programına alınmış olan kuruluşlara ait devam eden işleri sonuçlandırmak konusunda Cumhurbaşkanlığı Makamına verilen geçici sınırlı yetkinin, 09/07/2018 tarihinden sonra Özelleştirme Yüksek Kurulu’na ait görev ve yetkileri kapsayacak şekilde genel ve sürekli bir yetkiye dönüştüğünü kabul etmek hukuken mümkün bulunmamaktadır.
Diğer yandan, Özelleştirme Yüksek Kurulu, Anayasanın amir hükmü gereği özel bir kanun ile kurulmuş olup, herhangi bir bakanlık ya da kamu kurum ve kuruluşu bünyesinde olan bir kurul niteliğinde olmadığından, bu Kurul’un 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Geçici 8. maddesinde belirtilen “kurul” olarak değerlendirilmesi de olanaklı değildir.
Bu itibarla, 4046 sayılı Kanun’da Özelleştirme Yüksek Kurulu’na ait görev ve yetkilerinin hangi makam tarafından kullanılacağına dair yaşanan hukuki belirsizlik nedeniyle Cumhurbaşkanlığı Makamınca, Özelleştirme Yüksek Kurulu’na ait görev ve yetkiler kullanılarak tesis edilen işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıklarda hangi yargılama usulünün uygulanacağı da hukuken belirsiz hale gelmiş durumdadır. Yargılama usulünde yaşanan bu hukuki belirsizlik nedeniyle ivedi yargılama usulünün mü yoksa genel yargılama usulünün mü uygulanacağını bilmeyen ilgililerin ivedi yargılama usulü için geçerli olan dava açma süresini geçirdiğinden bahisle dava açma hakkının sınırlandırılacağı ve adil yargılama ilkesinin ihlal edileceği kuşkusuzdur.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 36533/04 başvuru numaralı ve 14/10/2008 tarihli Mesutoğlu-Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkında getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6. maddesinin birinci fıkrası ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları mevcut olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınmaları gerektiği belirtilmiştir.
Bu bağlamda, 703 sayılı KHK’nın Geçici 29. maddesi kapsamında olması nedeniyle dava konusu imar planının Cumhurbaşkanınca onaylanmasında yetki yönünden hukuka aykırılık bulunmamakta ise de, yargılama usulü yönünden ortaya çıkan hukuki belirsizlik nedeniyle, bu kapsamdaki işlemlere karşı açılacak davalarda genel dava açma süresi olan 60 (altmış) günün uygulanmasının hakkaniyete uygun olacağı sonucuna varılmıştır.
Kaldı ki, metnine yukarıda yer verilen Anayasa’nın 40. maddesi gereğince davaya konu Cumhurbaşkanı kararında dava süresi belirtilmediğinden, olayda bu nedenle de genel dava açma süresi olan 60(altmış) günün dikkate alınması gerekmektedir.
Öte yandan, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun, “Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinin (b) bendinde, “İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tesbit edilen ilan yerlerinde bir ay süre ile ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye Başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.” hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 11. maddesi, dava açma süresi ile ilgili hükümler içermekle birlikte, söz konusu maddede, tüm idari işlemlere karşı dava açılmadan önce, ilgili idare nezdinde itiraz edilebileceğini öngören genel ve ihtiyari idari usul (idari itiraz usulü) kuralları düzenlenmiştir.
Diğer taraftan, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8. maddesinin (b) fıkrasında, düzenleyici bir idari işlem niteliğinde olan imar planlarına karşı, ilan/askı süresi içerisinde özel ve ihtiyari bir idari itiraz usulü öngörülmüştür.
Bir uyuşmazlıkta, genel kanun ve özel kanun hükümlerinin olayı düzenleyen hükümleri arasında bir çelişki olması durumunda, o konuda genel kanunun değil özel kanunun uygulanacağı hususu hukukun temel ilkelerinden biridir.
Bu çerçevede, imar planlarına karşı açılan davalarda, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8. maddesinde özel bir kural olarak öngörülen bir aylık askı/ilan süresi içerisindeki özel idari itiraz usulünün, dava açma sürelerine esas alınması gerekmektedir.
Diğer bir deyişle, imar planlarının kesinleşip, uygulanabilmesi için öngörülen “ilan-askı-itiraz” usulünün 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi kapsamındaki bir usül olmayıp, özel Kanun niteliğindeki 3194 sayılı Kanun’da işlemin tekemmülü için öngörülen özel bir usül olduğu ve bu kapsamda yapılan itirazın 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır.
Her ne kadar, 24/07/2008 tarihli ve 5793 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle değiştirilen 3194 sayılı Kanun’un Ek 3. maddesinde;
“Özelleştirme programındaki kuruluşlara ait veya kuruluş lehine irtifak ve/veya kullanım hakkı alınmış arsa ve araziler ile özel kanunları uyarınca özelleştirilmek üzere özelleştirme programına alınan arsa ve arazilerin, 3621 sayılı Kıyı Kanunu veya 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu kapsamında kalan yerler dahil olmak üzere genel ve özel kanun hükümleri kapsamında yer alan tüm alanlarda imar planlarını yapmaya ve onaylamaya yetkili olan kurum veya kuruluşlardan görüş alınarak çevre imar bütünlüğünü bozmayacak her tür ve ölçekte plan, imar planı ile değişiklik ve revizyonları müellifi şehir plancısı olmak üzere Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca yapılarak veya yaptırılarak Özelleştirme Yüksek Kurulunca onaylanmak ve Resmi Gazetede yayımlanmak suretiyle kesinleşir ve bu Kanunun 8 inci maddesinde yer alan ilan ve askıya dair hükümlerden muaf olarak yürürlüğe girer. İlgili kuruluşlar bu madde kapsamında yapılan planları devir tarihinden itibaren beş yıl süreyle değiştiremezler. Bu süre içerisinde imar planlarına ilişkin olarak, verilecek mahkeme kararlarının gereklerinin yerine getirilmesini teminen yapılacak imar planı değişikliğine ilişkin iş ve işlemler Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca bu maddede belirtilen usul ve esaslara göre gerçekleştirilir. İlgili kuruluşlar görüşlerini onbeş gün içinde bildirirler. Bu madde kapsamında yapılan her ölçekteki plan ve imar planlarında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 17 nci maddesinin (a) bendinin ikinci ve sekizinci paragrafındaki hükümler uygulanmaz. Özelleştirme sürecinde ihtiyaç duyulması halinde, bu planlara göre yapılacak imar uygulamasına ilişkin parselasyon planları Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından yapılır veya yaptırılır. Bu parselasyon planları Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca onaylanır ve 19 uncu maddede belirtilen ilan ve askıya dair hükümlerden muaf olarak kesinleşir ve yürürlüğe girer. Bu planlara göre yapılacak yapılarda her türlü ruhsat ve diğer belgeler ile izinler, ilgili mevzuat çerçevesinde yetkili kurum ve kuruluşlarca verilir.” hükmüne yer verilerek, özelleştirme programındaki kuruluşlara ait ya da onlar lehine irtifak veya kullanım hakkı tesis edilmiş arsa ve araziler ile özel kanunlar uyarınca özelleştirilmek üzere özelleştirme programına alınan arsa ve arazilere ilişkin Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca yapılan ya da yaptırılan imar planları ile bunlara bağlı parselasyon planlarının Kanun’un 8. maddesinde belirtilen ilan ve askı yükümlülüklerinden muaf olarak Özelleştirme Yüksek Kurulunun onayı ve Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla birlikte yürürlüğe girmesi öngörülmüş ise de, maddenin yedinci cümlesinde yer alan “bu Kanunun 8 inci maddesinde yer alan ilan ve askıya dair hükümlerden muaf olarak yürürlüğe girer” ibaresinin iptali istemiyle yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesinin 09/06/2011 tarih ve E:2008/87, K:2011/95 sayılı kararıyla;
“…Anayasa’nın 2. maddesinde hukuk devleti, 36. maddesinde hak arama özgürlüğü, 125. maddesinde de idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmektedir.
3194 sayılı İmar Kanunu, yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla çıkarılmış olup, belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapıları kapsamaktadır. Kanun’un 8. maddesinde, imar planlarının belediye meclisince, belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planların ise valilikçe onaylanacağı, her iki planın 1 ay süre ile ilan edileceği, bir aylık ilan süresi içinde yapılacak itirazların da 15 gün içinde kesin karara bağlanacağı öngörülmüştür. Maddenin gerekçesinde de imar planlarının, 5 yıllık kalkınma planı ilkeleri doğrultusunda gerçekleştirilmesi ve fiziki planların bütününde sosyo-ekonomik esasa dayalı düzenlemenin getirilmesi, bu suretle şehirlerin gelişmesinin Bölge Planları ile yönlendirilmesi ile imar planlamalarında sürenin asgariye indirilmesi ve aynı zamanda mahalli koşulların plana sağlıklı olarak yansıması için Valilik ve Belediyelere plan yapma yetkisini tanıyan hükmün getirildiği; ayrıca, halkın kendisi için yapılan imar planlarının aleniyetinin sağlanmasının amaçlandığı vurgulanmıştır.
Bu durumda İmar Kanunu’nda ilanlar için öngörülen askı süresinin imar planlarının ve değişikliklerinin aleni olmasına dayandığı ve ilgililerin idareye yapacakları itirazlar için getirildiği anlaşılmaktadır.
Dava konusu kuralla sözü edilen taşınmazlara ilişkin olarak İmar Kanunu’nun 8. maddesindeki imar planlarının onaylanmasının ardından kamuoyuna mahalli araçlarla duyuru yapılarak aleniyetin sağlanması ve bu süre içinden yapılan itirazlar sonucunda kesinleşmesi yönteminden vazgeçilmekte, imar palanları ile bunlara bağlı parselasyon planlarının Özelleştirme Yüksek Kurulunca onaylanması ve Resmi Gazete’de yayımlanmalarının ardından idari açından kesin ve uygulanması gereken bir işlem halini alması öngörülmekte, sözü edilen planlardaki yanlışlık ve eksikliklerin giderilmesi amacıyla ilgililerce idareye başvurulması ve idarenin de itiraza konu işlemi kaldırarak ya da değiştirerek planlardaki hukuka aykırılıkları giderebilmesinin yolu kapatılmaktadır. Bu durumda, ilgililerin bu taşınmazlara ilişkin imar planları ile bunlara bağlı parselasyon planlarındaki hukuka aykırılıkların giderilmesi için yetkili ve görevli idari yargı mercilerine dava açmak dışında, bir başvuru imkanı kalmamaktadır. Kuralın imar plan ve değişikliklerini veya bunlara ilişkin onama işlemlerini askı sürelerine tabi kılmamakla, yargı yolunu ve hak arama özgürlüğünü kullanmasını zorlaştırdığı açıktır.”
gerekçesine yer verilerek, kural Anayasa’nın 2., 36. ve 125. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesinin değinilen kararı karşısında, 3194 sayılı Kanun’un Ek 3. maddesindeki imar planlarının da 3194 sayılı Kanunun 8. maddesindeki usule tabi olacağında kuşku bulunmamaktadır. Nitekim, dava konusu imar planı da yürürlüğe konulurken 3194 sayılı Kanun’un 8. maddesindeki usule uygun olarak ilan-askı ve itiraz süreci işletilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, dava konusu imar planı değişikliklerinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Küçükçekmece Belediye Başkanlığında 01/02/2019-04/03/2019 tarihleri arasında ilanen askıya çıkarıldığı, davacı belediyenin 12/02/2019 tarihli dilekçesi ile anılan planlara itirazda bulunduğu, söz konusu itirazın Cumhurbaşkanlığının 05/07/2019 tarihli kararı ile reddedildiği ve anılan kararın 06/07/2019 tarih ve 30823 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandığı, itirazın reddi üzerine 05/08/2019 tarihinde bakılan davanın açıldığı görülmektedir.
Bu durumda, itirazın reddine ilişkin işlemin ilan edildiği tarihten itibaren 60 günlük dava açma süresi içerisinde açılan davada süre aşımı bulunmadığından, Dairece uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyorum.