Danıştay Kararı İdari Dava Daireleri Kurulu 2019/1945 E. 2020/1971 K. 26.10.2020 T.

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU         2019/1945 E.  ,  2020/1971 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2019/1945
Karar No : 2020/1971

TEMYİZ EDENLER : 1- (DAVACI) : … Birliği
VEKİLİ : Av. …
2- (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Altıncı Dairesinin 25/12/2018 tarih ve E:2013/6220, K:2018/10656 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 01/06/2013 tarih ve 28664 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesinin 2. fıkrasının, 7. maddesi ile eklenen fıkranın; 8, 9, 10. maddelerinin; 12. maddesi ile Yönetmeliğin 14.maddesinin 2.fıkrasına eklenen (a) bendinin, (ab) alt bendinin, (b) bendinin, (ba) alt bendinin, (c) bendinin, (ç) bendinin, 3.fıkrasına eklenen (a) bendinin, (b) bendinin, (ç) bendinin, (e) bendinin ve (f) bendinin; Yönetmeliğin 16.maddesini değiştiren 14. maddesinin 1, 2, 4 ve 14. bentlerinin; 15 ve 16. maddelerinin; Yönetmeliğin 24.maddesinin 1.fıkrasına “kentsel dönüşüm ve gelişme alanları hariç” ibaresini ekleyen 21. maddesinin; 24 ve 26. maddelerinin; Yönetmeliğin 32.maddesinin 1.fıkrasını değiştiren 29. maddesinin; 31, 32, 39 ve 40. maddelerinin; Yönetmeliğin 57.maddesini değiştiren 42. maddesinin; Yönetmeliğin 58.maddesini değiştiren 43. maddesinin; Yönetmeliğin 59.maddesini değiştiren 44. maddesinin ve geçici 4. maddesinin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Altıncı Dairesinin 25/12/2018 tarih ve E:2013/6220, K:2018/10656 sayılı kararıyla;
1. Dava konusu Yönetmeliğin 1. maddesiyle değiştirilen, PATİY (Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği)’in 2. maddesinin 2. fıkrasının iptali istemi yönünden;
Dava konusu edilen Yönetmelik değişikliği, hem dava konusu edilen fıkra hükmünün değişiklik öncesi hali, hem 08/09/2013 tarihli değişiklikten sonraki hali ile birlikte incelendiğinde, Yönetmelik hükmü ile, kamusal niteliği baskın olan belli tip yatırımlarda amaçlanan kamu yararının zamanında ve etkili bir biçimde gerçekleşebilmesinin hedeflendiği,
Kimi durumlarda yatırımın ivediliği ve uygulamanın kapsamına özgü alternatiflerin, yönetmelik hükümlerinde yer alan sınırlamalardan âri olarak değerlendirilmesinin zorunluluk arz edebileceği, bu noktada imar planları ile PATİY’le öngörülen genel uygulama anlayışından, üstün kamu yararının bulunduğu sınırlı uygulamalar kapsamında istisnai olarak uzaklaşılmasında imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
Bilirkişi raporunda, planlama sisteminde ve yapılaşma haklarında eşitlik ilkesinden söz edilerek, hem dava edilen hem daha sonra yeniden değiştirilen Yönetmelik hükmü ile bu ilkenin ihlal edildiğinden bahisle dava konusu Yönetmelik hükmü kusurlandırılmış ise de; eşitlik ilkesinin aynı konum ve şartlarda bulunanların aynı kurallara tabi olması şeklinde anlaşılması gereken bir ilke olduğu, esasen değişiklik öncesinde de var olan ve genel kurala istisna olarak eklenen fıkra hükmünün ise, imal edilmesi düşünülen yapıların içerdiği kamu yararının farklılaşması nedeniyle öngörüldüğü, bu haliyle eşitlik ilkesinin zedelenmesinden söz edilemeyeceği,
Kaldı ki, imar planı hükümleri ile PATİY’e nazaran getirilecek farklılıkların, imar ve şehircilik ilkelerinden sorumsuz ve sınırsız bir yapılaşmayı öngörmesinin de mümkün olmadığı hususunda duraksama bulunmadığı, idarelerin diğer tüm işlemleri gibi imar planlarının da dava edilmesi halinde yargı denetimine tabi olduğu,
Bu durumda, dava konusu edilen Yönetmelik değişikliğinin bu kısmında hukuka aykırılık bulunmadığı,
2. Dava konusu Yönetmeliğin 7. maddesi ile PATİY’nin 9. maddesine eklenen üçüncü fıkranın iptali istemi yönünden;
Sabit elektronik haberleşme sisteminin (baz istasyonu), teknik altyapı niteliğinde bir tesis olduğu, planlama yapılan alanda yer verilen tüm fonksiyonların sistematik birlikteliği içerisinde nerelerde bulunacağının imar mevzuatı çerçevesinde gerekli inceleme ve araştırmalar yapılarak plan üzerine gösterilmesi gerektiği,
Bu bağlamda, baz istasyonlarının kuruluşunun imar planlarının yapımı ile amaçlanan planlama esasları çerçevesinde gerçekleştirilmesinin, fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak açısından bir gereklilik olduğu, bu nedenle insan sağlığının ve çevrenin korunması bakımından baz istasyonlarının konu ile ilgili teknik şartlar da gözetilerek olumsuz etkilerinin en az hissedileceği yerlere kurulması ve baz istasyonlarının kurulabileceği yerlerin planlanması aşamasında, ilgili kurum ve kuruluşların görüş ve önerilerinin alınmasının gereklilik olduğu,
İmar Kanunu hükümleri ve Anayasa Mahkemesinin 01/10/2009 tarih ve E:2006/129, K:2009/121 sayılı kararının birlikte değerlendirilmesinden, baz istasyonlarının kural olarak İmar Kanunu’nun 3. maddesindeki yapı tanımı içinde yer aldığı, yapı mahiyetinde ve teknik altyapı tesisi niteliğinde olan, imar planlarında kurulabileceği yerlerin gösterilmesi gerektiği,
Öte yandan, kısıtlı bir çevreye hizmet etmek üzere ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak yapı niteliğine bürünmeyen “baz istasyonu” tesislerinin imar planı kararlarına tabi tutulmaksızın Yönetmelik hükmü ile oluşturulmasının elbette mümkün olmadığı, ancak dava konusu edilen Yönetmelik hükmü incelendiğinde ihtilaf konusu olan “baz istasyonu” tesislerinin kurulum gücü, yaydığı dalga boyu, frekans değeri, yapısal niteliği, nitelik ve niceliği vb. yönünden herhangi bir kıstas belirlenmeksizin ve imar mevzuatında yapı kavramına değinilmeksizin her tür ve ölçekte “baz istasyonu” tesisinin, İmar Kanunu hükümlerine muhalif olarak imar planı kapsamından muaf tutulacak şekilde düzenleme getirildiği, bu yönüyle dava konusu edilen Yönetmelik hükmünde hukuka uyarlık bulunmadığı,
Bu durumda, dava konusu Yönetmelik hükmünün ilk cümlesinde hukuka uyarlık bulunmadığı, Yönetmelik hükmünün devamı olan cümlelerde ise davacının hukuka aykırılık iddiasının bulunmadığı,
3. Dava konusu Yönetmeliğin 8. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 10. maddesinin birinci fıkrasının iptali istemi yönünden;
İlk itiraza yönelik olarak:
Dava konusu edilen Yönetmelik değişikliğinin ilk iki cümlesinde, yerleşmelerde inşa edilecek yapılar için meclis kararı ile yerel özellikleri yansıtan kurallar getirilmesinin ve bu amaçla mimari estetik komisyonu kurulmasının öngörüldüğü, dava dilekçesinde de bu komisyonların görev tanımının belirsiz olduğu, üyelerinin hangi kamu kurumlarından geleceklerinin ve mesleki niteliklerinin tanımlanmamış olduğu ileri sürülerek Yönetmelik hükmüne itiraz edildiği,
Dava konusu edilen birinci fıkranın ilk cümlesinde “İlgili İdare, meclis kararı alarak, uygun gördüğü yerlerde yapıların estetiği, rengi, çatı ve cephe kaplaması ile ilgili kurallar getirmeye, yapıların inşasında yöresel malzeme kullanılmasına ve yöresel mimarinin dikkate alınmasına ilişkin zorunluluk getirmeye yetkilidir.” hükmüne yer verilerek, inşa edilecek yapılarda yöresel mimarinin ne şekilde teşekkül edeceğine ilişkin kuralların, mevzuata uygun olarak sistematik bir biçimde öncelikle meclis kararı ile belirlenmesi gerektiğinin ortaya konulduğu,
Fıkranın devamında ise meclis tarafından kabul edilen bu kuralların, uygulama aşamasında ne şekilde hayata geçirileceğinin tariflendiği, bu durumda “mimari estetik komisyonlarının” görevi de tanımlanmakta olduğundan, davacının “görev tanımının belirsizliği” yönündeki itirazının kabulüne olanak bulunmadığı,
Dava konusu edilen Yönetmelik hükmü ile özgün mimarinin korunmasını sağlama ödevi yüklenen ilgili idarelere, kendi meclislerince belirlenecek kuralların ne şekilde hayata geçirileceği hususunda bilinçli bir şekilde takdir hakkının tanındığı,
Öte yandan, uyuşmazlık konusu “mimari estetik komisyonları”nın kaç üyeden oluşacağı ve karar nisabının belirtilmemesi bir eksiklik olarak değerlendirilebilir ise de; Yönetmelik’te 08/09/2013 tarihinde yapılan değişiklikle, mimari estetik komisyonlarının “beş uzmandan teşkil edeceği, salt çoğunlukla toplanacağı, kararların oyçokluğu ile alınacağı, Komisyonun gündeminin ilgili idarece belirleneceği ve nihayet Komisyon başkanının ilgili idare tarafından atanacağı” şeklinde komisyonların oluşumuna ve karar nisabına yönelik düzenleme getirildiğinden, söz konusu eksikliğin giderildiği,
Bu durumda, “mimari estetik komisyonları”nın oluşumunda hukuka aykırılık bulunmadığı,
İkinci itiraza yönelik olarak:
Dava konusu edilen Yönetmelik değişikliğinin son iki cümlesinde; “Mimari estetik komisyonları aynı zamanda mimarlık eser ve projelerinin özgün fikir ifade edip etmediğine karar verir. Bu komisyon tarafından özgün fikir ifade etmediğine karar verilen mimarlık eser ve projelerinin değişikliklerinin ilk müellif dışında farklı bir müellif tarafından hazırlanması halinde bütün sorumluluk değişiklik projesini yaptıranlar ve projeyi hazırlayanlarda olmak üzere idarelerce ayrıca ilk müellifin görüşü aranmaz.” ifadesindeki “müellif görüşü aranmaması” durumunun 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa açıkça aykırı olduğu, imar planlarının, mimari projelerin ya da konuyla ilgili her türlü ilmi çalışmanın “eser” sayılacağının anılan Kanun’da belirtildiği, dava konusu düzenleme ile özgün mimari eserlerde müellifin söz hakkının ortadan kaldırıldığı ileri sürülerek Yönetmelik hükmüne itiraz edildiği,
Dava konusu Yönetmelik hükmünün, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8. maddesinin yürürlükteki (j) bendi ile uyumlu olduğu,
Bu durumda, Yönetmelik hükmünün bu kısmında da hukuka aykırılık bulunmadığı,
4. Dava konusu Yönetmeliğin 9. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 11. maddesinin iptali istemi yönünden;
Takdir yetkisinin devrine yönelik olarak;
Takdir yetkisinin kullanımının, idari işlemlerin tesisinde kullanılan yetki ile paralellik arz ettiği, bu doğrultuda yasanın, yetki devrine olanak sağlaması halinde, içerisinde barındırdığı takdir yetkisinin de devrine olanak sağlayacağı, bu nedenle takdir yetkisinin devrine yönelik Yönetmelik hükmünde hukuka aykırılık bulunmadığı,
Uyuşmazlığın sorumluluğun devrine yönelik kısmına gelince;
Yetki devrinin açıklık ilkesi gereği; yetki devredilenin kimliği konusunda duraksamaya yer verilmemesi gerektiği gibi, devredilen yetkilerin sınırının yeterince açık biçimde gösterilmesi ve ayrıca yetki devrinin istisnai olma niteliği de göz önünde tutularak, Kanun’la çizilen sınırın dışında kalan unsurların devrin muhteviyatında bulunmadığının kabulü gerektiği,
İmara yönelik işlemlerin tesisinde yetkili birimin gösterildiği temel metinler olan 5393 sayılı Belediye Kanunu, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin ilgili maddeleri ile, yetkili amirlere yetkilerinin bir kısmına devretme noktasında imkan tanındığı halde, sorumluluğun devri hususunda herhangi bir hüküm öngörülmediği,
Uyuşmazlık konusu Yönetmelik hükmünde ise, “sorumluluğun devrine” yönelik düzenlemenin, ilgili kanunlarda karşılığı bulunmaksızın düzenlendiği, başka bir anlatımla Kanunun amir hükümleri ile ilgili idarelerin en üst amirlerinin uhdesine bırakılmış olan hukuki ve cezai sorumluluğun üst hukuk normu hilafına, dolayısı ile hukuka aykırı olarak, Yönetmelik hükmü ile tümüyle astların üzerine bırakıldığı,
Yetki devrinde bulunulan astların, kullandıkları takdir yetkisi ile doğru orantılı olarak devir tarihi itibari ile sorumluluğunun da olacağı, ancak, astlar için doğan bu sorumluluğun, idari işlemin tesisinde Kanun ile asli yetkili kılınan amirlerin sorumluluğunu kaldıracağı ya da azaltacağı anlamına gelmediği,
Aksi yorumun, “sorumluluğun devri” suretiyle asli yetkili amirlerin cezai ve hukuki olarak sorumsuzlaşmasına, bu suretle ilgili idarelerin sevk ve idaresinden Kanun hükmü ile sorumlu tutulan amirlerin yalnız temsil kalıbı içerisinde tutulmasına sebebiyet vereceği, bu durumun yönetim bilimi açısından karşılığının bulunmadığı,
Öte yandan tespit edilen hukuka aykırılığın, ibarenin iptali suretiyle sağlanamadığı, maddenin yeniden tanzimini gerektirdiği,

Bu durumda, dava konusu edilen Yönetmelik değişikliğinde, “sorumluluğun devri” noktasında hukuka uyarlık bulunmadığı,
5. Dava Konusu Yönetmeliğin 10. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 12. maddesinin iptali istemi yönünden;
1.Fıkra: Dava dilekçesinde, bu fıkraya yönelik özel bir hukuka aykırılık iddiası bulunmadığı gibi madde metninin 3194 sayılı Kanun’da tanımlanan ruhsat hükümleri, süregelen Danıştay içtihatları ve idari uygulamalarla da uyumlu olduğu,
2.Fıkra: Uyuşmazlık konusu hükümde, iki yıl içinde yapılmaya başlanılmasına, beş yıllık süre içerisinde de tamamlanmasına karşın, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 30.maddesi uyarınca yapı kullanma izni alınmaması nedeniyle ruhsatı hükümsüz hale gelen yapılara, yeniden ruhsat düzenlenmeksizin yapı kullanma izni alınabilmesine yönelik düzenleme getirildiği,
İmar Kanunu’nda yapı kullanma izninin, ruhsat süresi içerisinde talep edilmesi ya da düzenlenmesi gerektiğine yönelik bir hükme yer verilmediği, aksine ruhsatın geçerli olduğu süreç içerisinde yapının tamamlanan kısımları için hukuksal koruma sağlandığı, anılan Kanun’un 29. maddesiyle öngörülen ruhsat geçerlilik süresiyle yalnız, inşa faaliyetlerinin devamına yönelik bir kısıtlama getirildiği, bu yönüyle itiraz konusu edilen düzenlemenin Kanun’a aykırı bir yönünün bulunmadığı,
Ayrıca, fenni mesul olarak görevli bulunan mimar, mühendisler veya yapı denetim kuruluşlarınca denetim raporu hazırlanması ve ilgili idarelerce dosyasında ve yerinde inceleme, denetleme ve tespit yapılması zorunluluğu getirilerek, ruhsat süresi içerisinde tamamlanan her yapının değil, ancak mevzuata uygun yapılarak tamamlanmış yapıların kazanılmış hakkının korunması adına, bir yandan yapının plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına ve hükümsüz (süresi geçmekle) hale gelen ruhsat ve eki mimari ve statik projelere uygunluğunun saptanmasının öngörüldüğü,
Diğer yandan, davacı odaya kayıtlı meslek mensuplarının sürece aktif katılımının sağlandığı,
Bilirkişi raporunda da ifade edildiği gibi davalı idarece, ülkede uzun zamandan bu yana yaygın olan bir sorunun çözümlenmesinin amaç edinildiği, Yönetmelik değişikliğinin Dairelerinin son zamanlarda istikrar kazanmış olan içtihadıyla da uyumlu olduğu, ruhsat süresinin bitmesi suretiyle ruhsatsız yapı hükmüne gelen yapıların o anki mevcut durumlarının tespiti konusunda yükümlülüğün kime ait olduğuna yönelik tartışmalara da bu değişiklikle son verilerek, yapı denetim birimleri ile ilgili idarelere bu konuda yükümlülük getirildiği, bu yönüyle dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık bulunmadığı,
3.Fıkra:
Fıkranın birinci cümlesinde “yol ve teknik altyapı” kullanımına alınan taşınmazlar için işletilecek idari süreç tanımlanırken, kamulaştırmaya konu diğer alanlar için işleyecek sürecin fıkranın son cümlesine kadar olan cümlelerde tanımlandığı, anılan fıkrada kamusal kullanım türüne göre ikili ayrıma gidildiğinden, Dairelerince de uyuşmazlığın iki başlık altında incelendiği:
(i) “yol ve teknik altyapı alanı”: 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 3.maddesinin verdiği yetkiye istinaden, idarelerin, kanunlarla yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu hizmetlerinin veya teşebbüslerinin yürütülmesi için gerekli olan taşınmaz malları kural olarak bedelini nakden ve peşin ödemek suretiyle kamulaştırmalarının mümkün olduğu,
Arsa ve arazi mülkiyeti kamulaştırmalarında, arza bağlı olan yapı ve diğer muhdesatın da doğal olarak kamulaştırılması söz konusu olduğundan, idareler yönünden çoğu zaman kamusal kullanıma özgülenemeyecek muhdesat için gereksiz kamulaştırma maliyetinin doğduğu, bu nedenle, plan değişikliği suretiyle kamusal alan kullanımı getirilen ve kamulaştırma kararı alınan mekansal alanlarda, yapılaşması tamamlanmayan, inşa faaliyetleri henüz devam eden yapılar için öncelikle seviye tespitinin yapılarak, inşaatın durdurulmasının kamusal maliyetin yersiz olarak artışının ve kaynak israfının önlenmesi açısından olumlu olduğu,
Öte yandan, önceki plan hükümleri esas alınarak düzenlenen ruhsat çerçevesinde inşasına başlanılan yapıların, süresi belirsiz bir biçimde faaliyetinin durdurulmasının, idari istikrar ve belirlilik ilkesine aykırı düşeceği gibi yapının tamamlanamaması nedeni ile edimlerini karşılıklı olarak yerine getirme borcu altında bulunan ilgililer açısından mağduriyete sebep olacağı açık ise de; inşası durdurulan yapıların akıbetinin, getirilen düzenleme ile kamulaştırmayı icra edecek kamu kuruluşunun 30 gün içerisinde vereceği görüşe kadar sınırlandırılması suretiyle, sözü edilen belirsizliğin bertaraf edildiği, bu nedenle, uyuşmazlık konusu fıkranın ilk iki cümlesinde hukuka aykırılık bulunmadığı,
(ii) “diğer kamusal alanlar”:
“Yol ve teknik altyapı alanı” başlığı altında anlatılan, kamusal maliyet ve kaynak israfına yönelik çekincelerin, şüphesiz diğer kamusal kullanımlara ayrılan taşınmazlar için de geçerli olduğu, sonuçta her iki kullanıma konu taşınmazın da, mülkiyeti kamu eldesine geçmesi gereken, kullanımı kamuya özgülenmesi gereken mekansal alanlar olduğu, buna karşın fıkra hükmü ile yol ve teknik altyapı alanlarına nazaran, diğer kamusal alanlar yönünden tamamen farklı bir prosedür öngörüldüğü,
Uyuşmazlık konusu fıkranın, üçüncü cümlesinde sözü edilen, “seviye tespiti ve ilgilisine tebliğe” ilişkin hüküm ile dördüncü cümlesinde sözü edilen “kamulaştırma kararının alınmasına kadar yapının ruhsat eki projeye göre tamamlanmasına, devamında kısmi kullanma ve yapı kullanma izni alınmasına izin verilmesine” ilişkin hükümler kendi içerisinde değerlendirildiğinde herhangi bir hukuka aykırılık barındırmadığı,
Ancak, fıkranın devamında öngörülen düzenlemelerin, bu cümleler ile doğrudan bağlantılı ve sebep/sonuç ilişkisi içerisinde bütünlük arzettiğinden, fıkranın devamı hakkında yapılacak hukuka uygunluk denetiminden, bu cümlelerin de aynı bütünlük çerçevesinde etkileneceği,
Uyuşmazlık konusu hükümde, mevcut bir kamulaştırma kararı bulunmadığı halde bizatihi “seviye tespiti”ne hukuki bir değer atfedilerek, tespitten sonra yapılacak imalatlara kamulaştırma bedelinin ödenmeyeceğinin belirtildiği, oysa, icrai, bireysel ve zorlayıcı bir işlemle desteklenmediği sürece seviye tespitinin, tek başına ilgililer hakkında hak ve mükellefiyet doğurmasının beklenemeyeceği,
Plan değişikliği ile sonradan kamusal kullanıma ayrılmasına karşın, sonuçta taşınmaz üzerinde önceki imar planı kararları doğrultusunda ve usulüne uygun olarak alınan ruhsat ve eki projelere göre bütünüyle yasal olarak inşa edilmiş arza tabi bir yapının bulunduğu, bu yönüyle, yasal olduğu sürece ister seviye tespitinden önce, isterse seviye tespitinden sonra imal edilsin, ortada Anayasa’nın amir hükümleri ile tanımlanan, mülkiyet hakkının korunması çerçevesinde Kamulaştırma Kanunu gereği bedeli ödenmesi gereken bir hak bulunduğu, mülkiyet hakkının açıkça ihlali niteliğindeki düzenlemenin bu kısmında hukuka uyarlık bulunmadığı,
Kaldı ki, seviye tespitinin yapıldığı anda mevcut bir kamulaştırma kararı bulunmaması, dolayısı ile hukuki durum hakkında tapuya şerh verilmesi söz konusu olmadığından, yapıyı sonradan cebri, kazai ya da özel hukuk hükümlerine istinaden edinebilecek (aleniyetin sağlanamadığı) üçüncü kişiler yönünden mülkiyet hakkının ne şekilde korunacağının da fıkra hükmünde cevapsız kaldığı,
Öte yandan, uyuşmazlık konusu düzenlemenin altıncı cümlesinde “Bu yapıların kat irtifakı ve kat mülkiyeti tesis edilemez” hükmüne yer verilerek, plan değişikliği ile diğer kamusal alanlara ayrılan yapılar için, ilgililer yönünden Kanun’da tanımlanmayan bir kısıtlamaya yer verildiği, halbuki birden fazla bağımsız bölüm ihtiva eden yapılar için kat mülkiyeti ve kat irtifakı kurulması imkanının, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 1.maddesi ile sağlandığı, devamı maddelerde ise yapının yönetimi ile bağımsız bölüm üzerinde ayni hak sahibi bulunanların hak ve mükellefiyetlerine yer verildiği,
Yasal gereklilikler yerine getirerek inşa edilen bir yapının kazanılmış hakları nasıl Kanun ile korunuyor ise, mülkiyet hakkının kullanımı yönünden getirilecek her kısıtlamanın da yine Kanun ile belirlenmesinin gerektiği,
Uyuşmazlığa bu açıdan bakıldığında, mülkiyet hakkının kısıtlanmasına yönelik Yönetmelik hükmü ile getirilen söz konusu düzenlemenin, Kat Mülkiyeti Kanunu’na açıkça aykırı olduğu,
Uyuşmazlık konusu fıkranın son cümlesinde yer alan “Ruhsatı süre nedeniyle hükümsüz hale gelen yapılarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” hükmünde ise, aynı fıkranın birinci ve ikinci cümlesinde yer alan hükümlere bakan yönüyle hukuka aykırılık görülmediği,
4.Fıkra:
Uyuşmazlık konusu fıkra içerik olarak iki bölüm halinde ihdas edildiğinden, Dairelerince hukuki denetimin iki bölüm halinde yapılmasının uygun görüldüğü:
(i) Uyuşmazlık konusu fıkranın ilk cümlesinde, yapılaşma şartları ve parselde inşa edilebilecek yapıların niteliğinde değişiklik öngören imar planı değişikliklerinin kabulü halinde, mer’i plan kararlarına aykırı hale gelen yapıların mevcut inşaat ruhsatı ve eki mimari projeye göre tamamlanmasının öngörüldüğü,
Yargısal içtihatlar bağlamında kazanılmış hak kavramı içerisinde, salt yapı ruhsatının varlığına hukuki bir değer atfedilmediği, tamamlanmamış yapıların, istisnai olarak müktesep hak kavramı içerisinde korunacak olan kısmının, yapı ruhsatının yasal geçerlilik süresi içerisinde, tamamlanan bölümleriyle sınırlı olduğu,
Uyuşmazlık konusu cümlede plan değişikliği kapsamı içerisinde örnekleme yolu ile sayılan unsurlardan olan “parselin durumu, binanın parseldeki konumu, yapı yaklaşma mesafeleri, TAKS ve kullanım kararı” unsurlarının, yapının henüz temel ve su basman seviyesine bağlı olarak kesinleşmesi söz konusu olduğundan, ayrıca bu unsurların tamamlanmamış yapının tamamlanma aşamasına bağlı bir yönü bulunmadığından, kazanılmış hak kavramı içerisinde değerlendirilmesinin uygun olduğu,
Bu durumda, dava konusu fıkrasının ilk cümlesinde imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
(ii) Paragrafın devamında ise ruhsat sürelerine ilişkin yasal düzenlemelere mualif bir düzenlemeye yer verildiği,
Şöyle ki İmar Kanunu’nun 29. maddesinde ruhsat süresinin bitmesine ve devam etmesi gereken yapı nedeniyle yeniden ruhsat alınmasının zorunlu olunduğu durumlarda eski ruhsat koşullarında ruhsat alınmasına imkan tanındığı,
Halbuki ruhsat süresinin bitmesi halinde inşaat ruhsatı, Kanun gereği hükümsüz hale geldiğinden, yeniden inşaat ruhsatı almak için yapılan başvuruların, ruhsatın yenilenmesi talebi olmayıp, yeni bir ruhsat başvurusu olarak değerlendirilmesinin gerektiği,
Ruhsat süresi içinde başlanmayan veya ruhsat süresi içerisinde tamamlanmayarak ruhsatsız duruma düşen yapılar için ise yeniden ruhsat almak için yapılan başvuru tarihinde yürürlükte bulunan plan ve ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanmasının zorunlu olduğu,
Uyuşmazlık konusu Yönetmelik hükmünde ise, 3194 sayılı Kanun’un 29. maddesinin lafzına ve ruhuna aykırı olarak, yasal geçerlilik süresi tükenmekle hükümsüz hale gelen eski ruhsatın mevcudiyetine değer atfedilerek, korunmaya değer bir müktesep hak bahşedildiği, üst hukuk normuna açıkça aykırı olduğu anlaşılan düzenlemede imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
Uyuşmazlık konusu fıkranın 2, 3, 4, 5 ve 6. cümlelerinde imar mevzuatına uyarlık görülmediği,
5. ve 6. Fıkra:
Dava dilekçesinde, bu fıkraya yönelik özel bir hukuka aykırılık iddiası bulunmadığı madde metninin 3194 sayılı Kanun’da tanımlanan ruhsat hükümleri, süregelen Danıştay içtihatları ve idari uygulamalarla da uyumlu olduğu,
6. Dava Konusu Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının “Sosyal ve kültürel tesis alanları” başlıklı 2. alt bendinde yer alan; “a) yeşil alanlar”, “ab) parklar”, “b)spor ve oyun alanları”, “c) sosyal ve kültürel tesis alanı”, “ç) ibadet yeri” ve “Alan Kullanımları” başlığı altında düzenlenen 3. alt bendinin (a), (b), (c), (ç), (e) ve (f) kısımlarının iptali istemi yönünden;
Uyuşmazlık hakkında, PATİY’in 14. maddesinin dava konusu edilen fıkralarına yönelik dava dilekçesinde yer alan somut itirazlar çerçevesinde, ayrı başlıklar halinde değerlendirme yapıldığı:
“2-a) Yeşil alanlar:” Bilirkişi raporunda da ifade edildiği üzere, dava dilekçesindeki iddiaların karşılığı olan yeşil alanlar tanımının Yönetmelik’te yer almadığı, uyuşmazlık konusu Yönetmelik’teki tanımda ise hukuka aykırılık bulunmadığı,
“2-ab) Parklar:”
Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde sosyal alt yapı alanları içerisinde yer alan “parklar” ifadesinin kullanılış şartlarının değerlendirileceği:
“otopark”: Uyuşmazlık konusu tanım incelendiğinde, “parklar” kullanımı içerisinde otopark yapılmasına imkan tanındığı,
Halbuki “otopark”ın Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde teknik alt yapı alanları içerisinde sayılan ayrı bir kullanım olduğu ve park kullanımından ayrı bir lejant gösterimine sahip olduğu,
Öngörülen park kullanımının konumu ve büyüklüğüne bağlı olarak içerisinde kendi ihtiyacının karşılanabileceği ölçüde otopark yapılmasının mümkün olduğu, ancak fıkra metni incelendiğinde, ne parkın büyüklüğüne, ne de park içerisinde ayrılacak otoparkın vasfı ve miktarına yönelik bir ayrıma yer verilmeyerek karmaşaya sebebiyet verildiği, aynı zamanda bu aksaklığın uygulama sırasında park alanlarının orantısız bir şekilde daraltılarak, otopark alanlarına dönüşümü sonucunu doğurabileceği,
Bu durumda, fıkra metnindeki bu karmaşanın çözümü için, öncelikle “otopark” yapımının mümkün olduğu alansal ya da fonksiyonel büyüklüğe sahip nitelikteki park kavramının ortaya konulması, akabinde ancak park alanının ihtiyacı olabilecek nitelikte otopark yapımının mümkün olduğu hususunun fıkra metnine işlenmesi gerekirken, mevcut haliyle eksik düzenlendiği anlaşılan fıkra hükmünde “otopark” ifadesi yönüyle hukuka uyarlık bulunmadığı,
“…havuz ile açık spor ve oyun alanı, umumi hela….. ” : söz konusu kullanımların, her ölçek ve boyutta park alanı ile bütünleşebilecek, aynı zamanda bu alanların niteliğini destekleyen kullanımlar olduğundan hukuka aykırılık görülmediği,
Öte yandan, fıkra hükmünde yer alan “havuz” ifadesiyle sportif aktivitelerin gerçekleştirilebileceği yüzme havuzlarının değil, peyzaj düzenlemeleri içerisinde yer verilecek süs havuzlarının anlaşılması gerektiği hususunda duraksama bulunmadığı,
“trafo” : Bu alanların da otopark alanları gibi Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde teknik alt yapı alanları içerisinde yer aldığı ve ayrı bir lejant gösterimine sahip olduğu, büyük alan kullanımı gerektiren trafo kullanımlarının nazım ve uygulama imar planı ölçeğinde, küçük alan kullanımı gerektiren trafo kullanımlarının ise uygulama imar planında mekansal kullanımının gösterilmesinin mevzuat gereği zorunlu olduğu,
Öte yandan, trafo merkezlerinin doğası gereği bünyesinde yaşamsal tehlike barındıran kullanımlar olduğu, bu tehlikenin bertaraf edilmesi için çevresinden usulüne uygun bir biçimde izole edilmesi, ayrıca planlama sırasında da trafo alanlarına komşuluğu bulunan çevre kullanımların da hassasiyetle seçilerek, konumunun niteliğine uygun olarak belirlenmesi gerektiği,
Uyuşmazlığa bu yönüyle bakıldığında, trafo merkezlerinin, her yaştan nüfus kitlesine hitap eden park kullanımı ile bağdaşmak bir yana, kesin bir şekilde birbirinden ayrılması gereken bir kullanım türü olduğu anlaşıldığından fıkra hükmünde “trafo” ifadesi yönüyle hukuka uyarlık bulunmadığı,
Kaldı ki; İmar Kanununun 18. maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi İle İlgili Esaslar Hakkında Yönetmeliğin “Kamu Tesisleri Arsalarına Tahsis” başlıklı 12. maddesinde, “düzenleme sahasında bulunan hastane, kreş, belediye hizmet veya diğer resmi tesis alanı gibi umumi tesislere ayrılan alanların parselleri, düzenlemeye giren parsellerin alanları oranında pay verilmek suretiyle hisselendirilir.” düzenlemesine yer verildiği, esasen kamu ortaklık payından karşılanması gereken ve tescile tabi olan “trafo” alanlarının, kural olarak düzenleme ortaklık payından karşılanan “park” alanları içerisinde yapılabilmesi hususunun edinim yöntemleri ve mülkiyet hukuku yönünden de imar mevzuatına aykırı olduğu,
“…1 katı, h=4,50 m.’yi ve taban alanı kat sayısı toplamda 0,03’ü geçmemek, sökülüp takılabilir malzemeden yapılmak kaydıyla; açık çay bahçesi, büfe, pergole, kameriye, muhtarlık, güvenlik kulübesi, sporcu soyunma kabinleri, taksi durağı,..” :
Uyuşmazlık konusu tanım incelendiğinde, “parklar” kullanımı içerisinde yapılaşma koşullarının da belirtilerek birtakım tesis ve yan kullanımların yapılmasına imkan tanındığı,
Plan kararı ile belirlenen park kullanımının konumu ve büyüklüğüne bağlı olarak, yukarıda sayılan tüm kullanımların “park” kullanımı ile bütünlüşebileceği, ancak fıkra metni incelendiğinde, ne parkın büyüklüğü ne de hitap ettiği yerleşim birimi ölçeği yönünde bir kriter belirlenmediği, bu durumun özelikle mahalle ölçeğinde konumlandırılan ve zaten sınırlı yüzölçüme sahip “park” alanlarının, orantısız bir şekilde daralması ve asli fonksiyonundan uzaklaşması sonucunu doğurabileceği,
Bu durumda, fıkra metnindeki bu karmaşanın çözümü için, öncelikle söz konusu tesislerin yapımının mümkün olduğu alansal ya da fonksiyonel büyüklüğe sahip nitelikteki park kavramının ortaya konulması, akabinde ancak park alanının ihtiyacı çerçevesinde ve park alanının baskın kullanımını bertaraf etmeyecek şekilde yapımının mümkün olduğu hususunun, somut kriterleri belirtilerek fıkra metnine işlenmesi gerekirken, mevcut haliyle eksik düzenlendiği anlaşılan fıkra hükmünde “…1 katı, h=4,50 m.’yi ve taban alanı kat sayısı toplamda 0,03’ü geçmemek, sökülüp takılabilir malzemeden yapılmak kaydıyla; açık çay bahçesi, büfe, pergole, kameriye, muhtarlık, güvenlik kulübesi, sporcu soyunma kabinleri, taksi durağı,..” ifadesi yönüyle imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
Öte yandan, “pergole ve kameriye”nin her ölçekte park alanlarında bulunabilecek eklentiler olduğu çekişmesiz ise de; bu eklentiler fıkra metninde ölçüleri belirlenen yan kullanım ve tesisler ile birlikte anıldığından, “pergole ve kameriye”ye yönelik Dairelerince yapılan hukuka uygunluk denetiminin parkın genel kullanımına ait olanlar için değil, bu tesislerin eklentisi olanlar için yapıldığı,
“2-b) Spor ve oyun alanları” :
Fıkra hükmünün ilk cümlesinin bu alanların genel tanımına ilişkin olduğu, davacı tarafından bu kısma yönelik itiraz öne sürülmediği, Dairelerince de imar mevzuatına aykırılık görülmediği,
“açık veya kapalı otopark” yapımına ilişkin olarak; fıkra metni incelendiğinde büfe, lokanta, pastane, çayhane, ve spor faaliyetlerine ilişkin ticari ünitelere, “seyirci ve sporcuların ihtiyacına yönelik” olarak spor ve oyun alanlarında yer verilebileceği belirtilmiş iken “otopark” alanının bu kısıtlamadan âri tutulduğu,
Sadece sosyal altyapı kullanımlarına hizmet etmek üzere, seyirci ve sporcuların ihtiyacına yönelik olarak yeterli otopark alanına, tesis içerisinde yer verilmesinde hukuka aykırılık bulunmamakta ise de, bu tesisin ihtiyacının üzerinde ve çevredeki diğer mekansal kullanımların ihtiyacına yönelik olarak açık veya kapalı otoparklara yer verilmesinde Kanuna ve şehircilik ilkelerine uyarlık bulunmadığı,
Bu durumda, ancak sporcu ve seyircilerin ihtiyacına yönelik olduğu açıkça belirtilmeksizin, tesis içerisinde “açık veya kapalı otopark”a yer verilmesine imkan verilen düzenlemede eksik düzenleme nedeniyle imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
“…büfe, lokanta, pastane, çayhane ve spor faaliyetlerine ilişkin ticari üniteler,..”: Uyuşmazlık konusu tanım incelendiğinde, “spor ve oyun alanları” kullanımı içerisinde yapılaşma koşulları da belirtilerek birtakım tesis ve yan kullanımların yapılmasına imkan tanındığı,
Plan kararı ile belirlenen spor ve oyun alanları kullanımının konumu ve büyüklüğüne bağlı olarak, yukarıda sayılan tüm kullanımların sözü edilen kullanım ile bütünlüşebileceği, ancak fıkra metni incelendiğinde, ne spor ve oyun alanı kullanımının büyüklüğü ne de hitap ettiği yerleşim birimi ölçeği yönünde bir kriter belirlenmediği gibi yapımına müsaade edilen ticari ünitelerin spor ve oyun alanları içerisinde kaplayabileceği en fazla alan miktarının oransal olarak kısıtlanmadığı, bu durumun özelikle mahalle ölçeğinde konumlandırılan ve zaten sınırlı yüzölçüme sahip “spor ve oyun” alanlarının, orantısız bir şekilde daralması ve asli fonksiyonundan uzaklaşması sonucunu doğurabileceği,
Bu durumda, fıkra metnindeki bu karmaşanın çözümü için, öncelikle söz konusu tesislerin yapımının mümkün olduğu alansal ya da fonksiyonel büyüklüğe sahip nitelikteki spor ve oyun alanı kavramının ortaya konulması, akabinde plan kararı ile getirilen asli kullanım kararının, baskın kullanımını bertaraf etmeyecek şekilde yapımının mümkün olduğu hususunun, somut kriterleri belirtilerek (spor ve oyun alanları içerisinde kaplayacağı an fazla yüzde) fıkra metnine işlenmesi gerekirken, mevcut haliyle eksik düzenlendiği anlaşılan fıkra hükmünde “…büfe, lokanta, pastane, çayhane ve spor faaliyetlerine ilişkin ticari üniteler,..” ifadesi yönüyle imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
“2-ab) Stadyum:”
Stadyum alanlarında profesyonel ya da amatör müsabakaların yapılması söz konusu olduğundan, sportif faaliyetlerin icra edileceği saha ve mekanların, ulusal ve uluslar arası standartlar çerçevesinde somut olarak belirlendiği, böylelikle standart ölçülerle belirlenen müsabaka alanlarının hiç bir şekilde kısıtlanmasının mümkün olamadığı,
Stadyum alanlarını diğer “spor ve oyun alanları”ndan ayıran en önemli unsurun bu husus olduğu,
Diğer unsurun ise baskın kullanımı spor müsabakalarının yapıldığı alanlar olmakla beraber, kent ölçeğinde nüfusa hitap eden stadyumların, baskın kullanımı ile bağdaşabilen yapı ve tesisleri içeresinde barındırabilen kompleks yapılar olduğu, sportif ve kültürel işlevi de bulunan bu tesislerin, çoğu zaman stadyumların eklentisi olmaktan ziyade, sportif alanlardan ayrı düşünülemeyen bir bütünün ayrılamaz parçaları haline geldiği,
Bu nedenle, planlama aşamasında ilgili idareler tarafından, plan kararı üretilirken, “stadyum” alanlarının yalnızca müsabaka günleri esas alınarak değil, her takvim günü nüfus çekici etkisi dikkate alınarak konumlandırılması gerektiği, söz konusu plan kararına yönelik yapılacak yargısal denetimin de bu çerçevede “stadyum” alanlarının kompleks kullanımları barındıran kullanımlar olma niteliği nazara alınarak yapıldığı,
Nitekim, bu tesislerin yol veya meydan altını kapsaması halinde dahi, ayrı bir tescile tabi olmadığı ve stadyum projesi bütünlüğü içerisinde yapılabileceğinin Yönetmeliğin amir hükmü ile belirtildiği,
Yönetmelik hükmünde sözü edilen “çarşı, alışveriş birimi”ni de kapsayan tesislere yönelik olarak, Dairelerince yapılan değerlendirmenin, salt ticari amaçla teşekkül eden alışveriş merkezlerini kapsamadığının açık olduğu,
Bu durumda, uyuşmazlık konusu edilen “stadyum” tanımı ve kapsamında imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
“2-c) Sosyal ve kültürel tesis alanı:”
Davacı tarafından, “sosyal ve kültürel tesis” alanlarının, Yönetmelik hükmü gereği özel kişiler tarafından da yapılabilmesine olanak tanınması nedeniyle, “ticari tesis” olarak gösterilmesi gerektiği ileri sürülmekte ise de, Yönetmelik hükmünde örnekleme yolu ile sayılan kullanımlardan anlaşılacağı üzere bu tesislerin özü itibari ile ticari değil, kamusal kullanımları barındırdığı, teşekkülünden de asli olarak devlet tüzel kişiliğinin sorumlu olduğu, mülkiyet ve işletme yönünden özel kişilere de imkan tanınmasının, bu kullanımı tek başına “ticari tesis” haline getirmeyeceği, nihayetinde uyuşmazlık konusu bend hükmünde imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
“2-ç) İbadet yeri:” Uyuşmazlık konusu fıkra hükmü incelendiğinde “ibadet yeri” kullanımının genel tanımı yapıldıktan sonra özellikle külliye tarzında hizmet vermesi öngörülen alanlarda yapımına imkan tanınan kimi kullanımlara yer verildiği,
Metinde sayılan kullanımlar incelendiğinde, “şadırvan ve hela” gibi müştemilatların her ölçekte dini tesis alanında bulunan ya da bulunması gereken kullanımlar olduğu, diğer kullanımların ise dini tesisin konumu, büyüklüğü ve hitap ettiği kitle çerçevesinde, mahalle ölçeğinden ziyade, bölge ve kent ölçeğinde hizmet etmek üzere planlanan dini tesis alanlarında yer alabilecek kullanımlar olduğu, bu nedenle, davacı tarafından mahalle ölçeğindeki tesisler için öne sürülen çekinceye itibar edilmediği,
Diğer taraftan bilirkişilerce “yurt ve kurs” kullanımının eğitim alanında konumlanması gerektiği belirtilmekte ise de, madde metninde açıkça bu kullanımların dini tesis mimarisi ile uyumu da aranarak, dini tesise ait olacağının belirtilmesi, ayrıca dini tesisten beklenen özel kamu yararının ifası çerçevesinde yurt ve kurs faaliyetlerinin din hizmetleri çerçevesinde icrası söz konusu olduğundan, anılan bilirkişi raporuna bu yönüyle itibar edilmediği,
Kaldı ki, Yönetmelik hükmü ile tanımlanarak külliye tarzı yapılaşmaya da imkan verilen dini tesis alanları kavramı ve kapsamının; özgün Osmanlı, Selçuklu ve kadim Anadolu mimarisi ile de uyumlu olduğu, geleneksel mimarinin yaşatılması adına da anlamlı bulunduğu,
Bu durumda, uyuşmazlık konusu bend hükmünde imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
“3-a) Konut alanı” :
Uyuşmazlık konusu Yönetmelik hükmü incelendiğinde, fıkranın ilk cümlesinde “konut” kullanımının genel tanımına yer verildiği, ikinci ve üçüncü cümlesinde ise aynı Yönetmeliğin 32.maddesinin 3.fıkrasında yer alan düzenlemeye paralel bir şekilde, istisnai bir düzenleme ile “yol boyu ticaret bölgesi olarak teşekkül etmiş” konut alanlarının yol seviyesinde veya açığa çıkan bodrum katlarına yönelik olarak hüküm ihdas edildiği,
Bilirkişi raporunda yer verilen tespitler doğrultusunda, düzenlemenin bu kısmında öngörülen kullanımlar imar mevzuatına aykırılık taşımadığı gibi, uyuşmazlık konusu Yönetmeliğin bütünü ile de uyumlu olan fıkranın ilk üç cümlesinde hukuka aykırılık bulunmadığı,
Uyuşmazlık konusu fıkranın son cümlesine gelince;
Uyuşmazlık konusu cümle ile imar planında “konut kullanımına” ayrılan mekansal alanlarda, yol boyu ticaret bölgesi olarak teşekkül etme koşuluna bağlı olarak, müstakil olarak “yüksek nitelikli konut (rezidans), yurt, kurs, anaokulu, özel eğitim tesisi, kreş, ticari katlı otopark, sosyal ve kültürel tesis” gibi yapıların yapımına imkan tanındığı,
Fıkra metninde, örnekleme yoluyla sayılan ve “gibi..” ifadesine yer verilerek, sınırlamaya dahi gidilmeksizin, her biri Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği eki plan gösterimlerinde ayrı lejantlarla gösterilen, farklı fonksiyonlara tekabül eden, ulaşım başta olmak üzere sosyal ve teknik altyapıya getireceği yük birbirinden çok farklı olan kullanım kararlarına yer verildiği,
“Konut kullanımı” ile bağdaşması mümkün olmayan söz konusu kullanımların ancak imar planı kararları ile konumlandırıldığı parsel üzerinde yapımının mümkün olduğu ,
Bu nedenle, dava konusu edilen Yönetmelik hükmünün son cümlesinde 3194 sayılı İmar Kanunu’na uyarlık bulunmadığı,
“3-b) Ticaret alanı” :
08/09/2013 tarih ve 28759 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan değişiklikle, “….yoldan cephe alan zemin veya bodrum katları konut olarak kullanılmamak ve ayrı bina girişi ve merdiveni olmak koşuluyla yüksek nitelikli konut (rezidans)….” ifadesinin, bend hükmünden çıkarıldığı, bu nedenle, uyuşmazlığın bu kısmına yönelik olarak davanın konusunun kalmadığı,
“3-c) Ticaret+Hizmet, Ticaret+Konut, Ticaret+Hizmet+Konut gibi karma kullanım alanları:”
Uyuşmazlığın niteliği itibarıyla, Daire kararının özeti, bu kararın “Hukuki Değerlendirme” bölümünde belirtilmiştir.
“3-ç) Yüksek Nitelikli Konut (Rezidans):”
08/09/2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan revizyonla, yüksek nitelikli konut (rezidans) maddesinin tanımında değişikliğe gidildiği, yürürlükteki son halinde bu yapıların imar planlarında konut, ticaret+konut, turizm+ticaret+konut olarak belirlenen bölgelerde yapımına imkan tanındığı, (Merkezi İş Alanı) MİA alanlarının ise madde metninin son halinde yer almadığı anlaşıldığından, MİA alanlarına yönelik hukuka aykırılık iddiasının tartışılmasına gerek görülmediği, bu nedenle anılan düzenlemede hukuka aykırılık bulunmadığı,
Öte yandan davacı tarafından Kanun’da yer almayan bir yapı türünün Yönetmelik hükmü ile meşrulaştırıldığı hususu, itiraz konusu edilmekte ise de; İmar Kanunu ile amaçlanan olgunun, plan fen ve sağlık şartlarına uygun çevrenin teşekkülünün sağlanmasına yönelik genel kuralların belirlenmesi olduğu, mekansal alanlarda inşa edilecek her yapının, niteliklerinin kazuistik bir yöntemle Kanun ile sınıflandırılmasının beklenemeyeceği,
Diğer taraftan, davacı tarafından “en az konut şartlarını taşıyan” ifadesinin neyi tariflediğinin belli olmadığı ileri sürülmekte ise de; aynı Yönetmeliğin dava konusu edilmeyen 37. ve devamı maddelerinde “konut” yapılarında bulunması gereken asgari şartlar ihdas edildiğinden, bend hükmünün bu kısmında belirsizlik bulunmadığı,
Bilirkişi raporunda ise, genel olarak, rezidans kullanımının “konut” bölgelerinde yapılabilmesinin eleştirildiği, oysa gerek rezidans kullanımının tanımı, gerekse fiilen mekansal alanlarda yapılan uygulamalar değerlendirildiğinde, bu kullanımın özellikle metropol kentlerde yaşam koşullarının ve mesken algısının çeşitlenmesine bağlı olarak, zaten “konut” kullanımının bir alt türü olarak ortaya çıktığı,
Sonuçta, daha çok bekar kişiler ve profosyonellere hitap etse de kullanım olarak, rezidanslar da bir mesken türü olduğundan, bu yapıları konut bölgelerinden ayrık tutmanın mümkün olmadığı, bu doğrultuda, rezidans yapılarının konut bölgelerinde yapılmasına Yönetmelik hükmü ile olanak sağlanmasının olağan olduğu,
Diğer taraftan, bilirkişilerce konut bölgelerinde inşa edilecek rezidansların sosyo-ekonomik etkilerinin olumsuzluğundan söz edilmekte ise de, dava konusu bend hükmünde sayılan ortak kullanım alanları nazara alındığında, rezidans yapılarının ancak yüksek emsal öngörülen, büyük yüzölçümüne sahip parsellerde yapılabilmesi olanaklı olduğundan, bu fiili durumun getirisi olarak mahalle ölçeğinde teşekkül etmiş meskun bir konut bölgesinde, bu tür yapıların yapılmasının zaten mümkün görülmediği, bu nedenle anılan düzenlemede hukuka aykırılık bulunmadığı,
“3-e) Sağlık tesisleri alanı:”
Davacı tarafından, “sağlık” alanlarının, Yönetmelik hükmü gereği özel kişiler tarafından da yapılabilmesine olanak tanınması nedeniyle, “ticari tesis” olarak gösterilmesi gerektiği ileri sürülmekte ise de; Yönetmelik hükmünde örnekleme yolu ile sayılan kullanımlardan anlaşılacağı üzere, bu tesislerin özü itibari ile ticari değil, kamusal kullanımları barındırdığı, teşekkülünden de asli olarak kamu idarelerinin sorumlu olduğu, mülkiyet ve işletme yönünden özel kişilere de imkan tanınmasının, bu kullanımı tek başına “ticari tesis” haline getirmeyeceği, nihayetinde uyuşmazlık konusu bend hükmünde hukuka aykırılık bulunmadığı,
“3-f) Eğitim alanı:”
Davacı tarafından, “eğitim” alanlarının, yönetmelik hükmü gereği özel kişiler tarafından da yapılabilmesine olanak tanınması nedeniyle, “ticari tesis” olarak gösterilmesi gerektiği ileri sürülmekte ise de; Yönetmelik hükmünde örnekleme yolu ile sayılan kullanımlardan anlaşılacağı üzere bu tesislerin özü itibari ile ticari değil, kamusal kullanımları barındırdığı, teşekkülünden de asli olarak kamunun sorumlu olduğu, mülkiyet ve işletme yönünden özel kişilere de imkan tanınmasının, bu kullanımı tek başına “ticari tesis” haline getirmeyeceği, nihayetinde uyuşmazlık konusu bend hükmünde hukuka aykırılık bulunmadığı,

7. Dava Konusu Yönetmeliğin 14. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 16. maddesinin birinci fıkrasının 1, 2, 4 ve 14. bentlerinin iptali istemi yönünden;
1.Taban alanı:
Uyuşmazlığın bu kısmının, iddialar çerçevesinde cümleler halinde incelendiği:
1. cümle: Uyuşmazlık konusu PATİY’in 16. maddesinin, 2. bendinde; “Taban alanı kat sayısı, arazi eğimi nedeniyle tabii veya tesviye edilmiş zeminin üzerinde kalan tüm bodrum katlar ile zemin kat izdüşümü birlikte değerlendirilerek hesaplanır” ifadesine yer verildiği,
Bilirkişilerce, taban alanı tanımında, izdüşüme referans alınacak yapıya ait kısımlara yönelik ifadenin açık olmadığı, çıkmaları içermemesi gerektiği, Yönetmeliğin TAKS tanımında yer alan, “arazi eğimi nedeniyle tabii veya tesviye edilmiş zeminin üzerinde kalan tüm bodrum katlar ile zemin kat izdüşümü birlikte değerlendirilerek hesaplanır” ifadesinin, dava konusu bend hükmünde de yer almasının uygun olacağı gerekçesiyle, bend hükmü kusurlandırılmış ise de; yönetmelik hükümlerinin gerek hukuki denetiminin yapılmasında, gerekse uygulama aşamasında bir bütün halinde değerlendirilmesinin asıl olduğu, bu itibarla dava konusu “taban alanı” tanımı ile “taban alanı kat sayısı” tanımı birlikte değerlendirildiğinde, ihtilaf konusu tanımın uygulamada tereddüte yer vermeyecek ölçüde açık olduğu, bilirkişi raporunda eklenmesi önerilen ibarenin ise TAKS tanımında halihazırda yer aldığı , aynı ibarenin, iptali istenilen bend hükmünde mükerrer olarak eklenmesine gerek bulunmadığı,
Bu durumda, bend hükmünün ilk cümlesinde imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
2. cümle:
– “üstü açık veya örtülü zemin terasları” ibaresine yönelik olarak;
“zemin terası” tanımı incelendiğinde imar parseli içinde bağımsız bölüme veya kata alan kullanımı sağlandığı, taban alanı içerisinde sayılmamasını gerektirir bir neden bulunmadığı, bu itibarla ilgili bend hükmünde imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,

Ancak bend hükmünde 08/09/2013 tarihinde yapılan değişiklikle tamamı taban alanı dışında tutulan zemin teraslarına sınırlama getirerek “bağlantılı olduğu bağımsız bölümün veya bulunduğu katın %10’unu aşmayan” zemin teraslarının taban alanına dahil edilmeyeceğinin öngörüldüğü,
Dava konusu edilen Yönetmeliğin ilgili kısmında değişikliğe gidilmesi nedeniyle, konusuz kalan bu kısma ilişkin olarak dava hakkında karar verilmesine yer bulunmadığı,
– “kontrol kulubeleri” ibaresine yönelik olarak;
Bilirkişi raporunda da ifade edildiği gibi, Kat Alanı Kat Sayısı (KAKS) tanımında kontrol kulübelerinin toplam 9 m²’sinin emsal harici tutulabileceği belirtilirken “taban alanı” için böyle bir sınırlama getirilmemiş olmasının, Yönetmeliğin kendi içerisinde çelişkili kalmasına neden olduğu gibi, “kontrol kulübelerinin” içinde oturma ve yatma işlevlerini de barındıracak şekilde projelendirilmeleri halinde, parsel içinde kapsayacağı alanın artmasına bağlı olarak, imar parselinde yapılaşmamış açık alan miktarı daralacağından, kontrol kulübesi için maksimum taban alanının tanımlanmasının zorunlu olduğu,
Bu durumda, dava konusu bendin bu kısmında eksik düzenleme nedeniyle imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
-“açık havuz” ibaresine yönelik olarak;
Yüzme havuzları niteliği gereği, hem taban alanı hem de KAKS hesabında değerlendirilmesi gereken kullanımlar olmasına karşın, peyzaj düzenlemelerinde kullanılan süs havuzlarının, bu türlü hesaplamalara dahil edilmemesinin olanaklı olduğu,
Yukarıda yer verilen açıklama çerçevesinde uyuşmazlık incelendiğinde, taban alanı hesabından ayrık tutulan havuz yapısının kullanım şeklinin açıkça belirtilmesinin zorunlu olmasına karşın, “açık havuz” tabiriyle yetinilerek, kullanım türünün muğlak bırakıldığı, bu haliyle uyuşmazlık konusu ifadenin “süs havuzu” olduğunun belirtilmesi suretiyle belirsizliğin giderilmesi gerekirken, bu yönde bir açıklama yapılmaksızın kabul edilen Yönetmeliğin bu kısmının eksik bırakıldığı,
Bu durumda, dava konusu bendin bu kısmında eksik düzenleme nedeniyle imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
– “Ana yapının dışında kalan binaya ait arıtma tesisi ve trafolar, akaryakıt pompaları ve taşıyıcıları hariç olmak üzere kanopiler ve arkatlar, yangın merdivenleri, toprağa dayalı asansör boşlukları, ışıklıklar, zemine oturan avlular, iç bahçeler,……………, pergole, kameriye,………………, bahçe duvarı ve istinat duvarı gibi yapılar,………… ile tamamen toprağın altında kalan otopark, açık otopark, sığınak ve tesisat hacimleri ve ana binadan ayrı ve toprağın altında kalan yakıt depoları, su depoları, su sarnıcı ve gri su toplama havuzu” ibaresine yönelik olarak;
Kapalı alan kullanımı getirmediği anlaşılan bu kullanımların taban alanı hesabına dahil edilmemesinde imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,

2. Taban alanı kat sayısı (TAKS):
08/09/2013 tarihli Resmi Gazete’de yapılan değişiklikle, itiraz konusu edilen yapılaşma nizamına yönelik sınırlamanın kaldırıldığı, böylelikle itiraz konusunun yürürlükte olmadığı, bu nedenle, davanın bu kısmı hakkında karar verilmesine yer olmadığı,
4. Kat alanı kat sayısı (KAKS) (Emsal) :
Dava dilekçesinde yapılan değişiklikle yürürlükteki mevzuatta bulunmayan pek çok alanın emsal dışı bırakılarak gizli yoğunluk artışının önünün açıldığı öne sürüldüğünden, dava konusu bendin her paragrafının ayrı ayrı hukuki değerlendirmesinin yapıldığı:
Birinci paragraf: Kat alanı kat sayısının genel tanımının yapıldığı, bu paragrafta imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
İkinci paragraf:
-“güneş, rüzgâr, yağmur ve kar etkisine karşı üstü örtülü bir veya birden fazla kenarı açık olan ve her bir bağımsız bölümle irtibatlı zemine oturan teraslar, çatı terasları ve çatı bahçeleri” kısmına ilişkin olarak;
Uyuşmazlık konusu Yönetmelik’te, “çatı terasları” ve “çatı bahçeleri”ne ilişkin bir tanım yer almamakta ise de kullanımın türünün “zemin terası” ile türdeş olduğundan, her üç ifadenin de aynı kapsamda değerlendirilmesi gerektiği,
İmar parseli içinde bağımsız bölüme veya kata kapalı alan kullanımı sağlandığı ayrıca yapı yoğunluğuna sebebiyet vereceği açık olan söz konusu kullanımların, emsal hesabında değerlendirilmesi gerektiği, alan hesabına dahil edilmemesini gerektirir bir neden bulunmadığı anlaşıldığından, bend hükmünde imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
-“kanopiler, giriş saçakları, avlular” kısmına ilişkin olarak;
İmar parseli içinde bağımsız bölüme veya kata kapalı alan kullanımı sağlamayan ayrıca yapı ve nüfus yoğunluğuna sebebiyet vermediği anlaşılan bu unsurların emsal hesabı dışında tutulmasında imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
Üçüncü paragraf:
-“Temelden çatıya taşıyıcı sistemle doğrudan bağlı olmayan binaya bitişik veya ayrık bir veya birden fazla kenarı açık olan arkatlar,” kısmına ilişkin olarak;
Uyuşmazlık konusu metin incelendiğinde, arkatların en az bir kenarının açık şekilde yapılması halinde emsal hesabı dışında bırakıldığı, bu şekilde yapılan bir imalatın ise kapalı alan kullanımını artıracağı ve parselde yapılaşma dışında bırakılan alanın sınırlanmasına neden olacağında duraksama bulunmadığı, bu itibarla emsal hesabından ayrı tutulmasına ilişkin işlemde imar mevzuatına uyarlık görülmediği,
-“bahçe ve istinat duvarları” kısmına ilişkin olarak;
İmar parseli içinde bağımsız bölüme veya kata kapalı alan kullanımı sağlamayan ayrıca yapı ve nüfus yoğunluğuna sebebiyet vermediği anlaşılan bu unsurların emsal hesabı dışında tutulmasında imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,

Dördüncü paragraf:
-“Kapıcı daireleri ve bahçıvan evlerinin toplam 75 m²’si,” kısmına ilişkin olarak;
Kapıcı daireleri ve bahçıvan evlerinin de tıpkı yapının diğer bağımsız bölümleri gibi en az konut şartlarını taşıması gereken, teknik ve altyapı alanı gereksiniminin duyulduğu yaşam alanları olduğu, nitelik olarak yapının diğer kapalı kullanım alanlarından farkı bulunmadığı,
İmar parseli içinde kapalı alan kullanımı sağlandığı ayrıca yapı ve nüfus yoğunluğuna sebebiyet vereceği açık olan söz konusu kullanımların, emsal hesabında değerlendirilmesi gerektiği, tamamının ya da bir kısmının alan hesabına dahil edilmemesini gerektirir bir neden bulunmadığı anlaşıldığından, bend hükmünde imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
-“bekçi odaları ve kontrol kulübelerinin toplam 9 m²’si,” kısmına ilişkin olarak;
Bekçi odaları ve kotrol kulübeleri çoğunlukla ana yapının dışında, yapıların güvenliğinin sağlanması adına daha çok bahçe girişlerinde imal edilen ve kullanıcılarının hava koşullarından etkilenmesini engellemek için oluşturulan, niteliği gereği sürekli yaşam alanı sağlama özelliği bulunmayan, ihtiyaç doğması halinde sonradan imali de söz konusu olabilen yapılar olduğu,
Yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında, teknik ve sosyal altyapıya getirmiş olduğu yüke orantılı olarak, bu tür yapıların 9 m²lik kısmının emsal harici tutulmasında imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
Beşinci paragraf:
Emsal hesabına dahil edilmeyeceği öngörülen “sığınaklar ve ortak alan olarak kullanılan otoparklar”ın, uyuşmazlık konusu Yönetmeliğin değişiklikten önceki halinde de alan hesabına dahil edilmeyecek bölüm ve katlar arasında sayıldığı,
Kural olarak imal edilecek yapılarda bulunması zorunlu da olan bu bölümlerin varlığının, teknik ve sosyal altyapı alanlarına yük getirmekten ziyade faydasının bulunduğu, nüfus yoğunluğunu artırmadığı, artan yapı yoğunluğunun ise sağladığı kamu yararına nispeten önemsiz kaldığı anlaşıldığından hukuka aykırılık bulunmadığı,
Altıncı paragraf :
-“sahanlıklar,” kısmına yönelik olarak;
Emsal hesabına dahil edilmeyeceği öngörülen “sahanlıklar”ın ister asansör önü, isterse kat ve ara sahanlıkları niteliğinde olsun, kapalı alan kullanımı sağlayan ve yapı yoğunluğunu artıran bölümler olduğu anlaşıldığından, emsal hesabı içerisinde değerlendirilmesi gerektiği,
-“Asansör boşlukları, …….., ışıklıklar, çöp, atık ve hava bacaları, tesisat galeri, şaft ve bacaları,” kısmına yönelik olarak;
Emsal hesabına dahil edilmeyeceği öngörülen bu bölümlerin, uyuşmazlık konusu Yönetmeliğin değişiklikten önceki halinde de, alan hesabına dahil edilmeyecek bölümler arasında sayıldığı,
Kural olarak imal edilecek yapılarda bulunması zorunlu da olan bu bölümlerin varlığının, teknik ve sosyal altyapı alanlarına yük getirici bir yönünün bulunmadığı, nüfus yoğunluğunu artırmadığı, artan yapı yoğunluğunun ise sağladığı kamu yararına nispeten önemsiz kaldığı anlaşıldığından imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
Yedinci paragraf :
-“silolar,” kısmına ilişkin olarak;
Uyuşmazlık konusu Yönetmelik’te “silo” ifadesine ilişkin bir tanım yer almamakla birlikte, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Tahıl vb. ürünlerin korunduğu, saklandığı veya depolandığı, genellikle silindir biçiminde ambar” olarak silonun tanımının yapıldığı,
Planlı alanlarda uygulama işlemlerine yön vermek için kabul edilen bu Yönetmelik’te, emsal hesabına dahil edilmeyeceği öngörülen siloların, niceliği ve niteliğine yönelikte herhangi bir ayrıntıya yer verilmediği, kastedilen bu bölümlerle kırsal yaşamın hüküm sürdüğü alanlarda köy ürünlerinin saklandığı depoların mı yoksa fabrikalara ya da ticari amaçla kurulan işletmelere ait depoların mı kastedildiğinin anlaşılamadığı, bu haliyle hangi amaca hizmet edeceği muğlak bırakılan siloların, mekansal alanlara getireceği yapı ve nüfus yoğunluğunun değerlendirilemediği,
Bu durumda eksik düzenleme nedeniyle uygulamaya elverişsiz olduğu anlaşılan Yönetmelik değişikliğinde imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
-“trafolar,” kısmına ilişkin olarak;
Uyuşmazlığın niteliği itibarıyla, bu kısma ilişkin Daire kararının özeti, bu kararın “Hukuki Değerlendirme” bölümünde belirtilmiştir.
-“Yapı inşaat alanının %3’ünü geçmeyen ortak alan veya binaya ait olan yalnızca tesisatın geçirildiği tesisat alanları, kazan dairesi, teshin merkezi, bina ve tesise ait arıtma tesisi, su sarnıcı, gri su toplama havuzu, yakıt ve su depoları ile ………., ………, jeneratör, kojenerasyon ünitesi, eşanjör ve hidrofor bölümleri,” kısmına ilişkin olarak;
Emsal hesabına dahil edilmeyeceği öngörülen bu bölümlerin bazılarının, uyuşmazlık konusu Yönetmeliğin değişiklikten önceki halinde de, alan hesabına dahil edilmeyecek bölümler arasında sayıldığı,
Kural olarak imal edilecek yapılarda bulunması zorunlu da olan bu bölümlerin varlığının, teknik ve sosyal altyapı alanlarına yük getirici bir yönünün bulunmadığı, nüfus yoğunluğunu artırmadığı, yapı inşaat alanının %3’ünü aşmayacak ölçüde sınırlandırılmasının olumlu bir yaklaşım olduğu, artan yapı yoğunluğunun ise işlevine nazaran önemsiz kaldığı anlaşıldığından imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
Sekizinci paragraf :
“Bütün cepheleri tamamen toprağın altında kalan katlarda yer alan ve tek başına bağımsız bölüm oluşturmayan veya bir bağımsız bölümün eklentisi veya parçası olmayan; ortak alan veya binaya ait jimnastik salonu, oyun ve hobi odaları, yüzme havuzu, sauna gibi sosyal tesis ve spor birimleri,” kısmına ilişkin olarak;
Yönetmelik değişikliğinin bu kısmında; bütün cepheleri tamamen toprağın altında kalan katlarda yer alması, tek başına bağımsız bölüm oluşturmaması veya bir bağımsız bölümün eklentisi veya parçası olmaması koşuluna bağlı olarak, ortak alan veya binaya ait “jimnastik salonu, oyun ve hobi odaları, yüzme havuzu, sauna gibi sosyal tesis ve spor birimleri”nin emsal hesabına dahil edilmeyecek bölümler arasında sayıldığı,
İmar parseli içinde bağımsız bölüme veya kata olmasa da, yapı bütünlüğü içinde ortak alan kullanımı olarak kapalı alan kullanımı sağlandığı ayrıca yapı ve nüfus yoğunluğuna sebebiyet vereceği açık olan söz konusu bölümlerin, emsal hesabında değerlendirilmesi gerektiği, alan hesabına dahil edilmemesini gerektirir bir neden bulunmadığı anlaşıldığından, bend hükmünde imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
Dokuzuncu paragraf :
Yönetmeliğin değişiklik öncesi halinde, uyuşmazlık konusu “depo” bölümlerinin, herhangi bir istisnaya yer verilmeksizin emsal hesabı içerisinde değerlendirilmesi gereken alanlar olarak açıkça belirtildiği,
İmar parseli içinde tek başına bağımsız bölüm oluşturmasa dahi, ister yapı bütünlüğü içinde ortak alan kullanımı olarak, isterse bağımsız bölümün eklentisi olarak imal edilsin, kapalı alan kullanımı sağlandığı ayrıca yapı ve nüfus yoğunluğuna sebebiyet vereceği açık olan söz konusu bölümlerin, tamamının emsal hesabında değerlendirilmesi gerektiği, alan hesabına kısmen veya tamamen dahil edilmemesini gerektirir bir neden bulunmadığı anlaşıldığından, bend hükmünde imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
Onuncu paragraf :
-“açık yüzme havuzları, atlama kuleler” kısmına ilişkin olarak;
Açık yüzme havuzları ile atlama kulelerinin, imalat ve kullanım türü itibari ile yapı niteliğinde bulunan, mekansal alanlarda yer işgal etmesi sebebiyle kullanım alanlarını artıran ve ruhsatlandırılması gereken bölümler olduğu,
Bu tür kullanımların, ister bağımsız bir yapı kitlesi oluşturmak adına, isterse yapı bütünlüğü içerisinde eklenti veya ortak alan kullanımı olarak projelendirilsin, emsal alanına dahil edilmesinden kaçınılamayacak alanlar olduğu, emsal alanı içerisinde değerlendirilme noktasında, açık yüzme havuzlarının, kapalı olanlarından ayrılmasını gerektirir bir durumun bulunmadığı,
Bu durumda, açık yüzme havuzları ve atlama kulelerinin kat alanı hesabına dahil edilmemesine ilişkin Yönetmelik değişikliğinde imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
-“Üstü sökülür-takılır hafif malzeme ile kenarları rüzgar kesici cam panellerle kapatılmış olsa dahi açık oturma yerleri, çocuk oyun alanları, en az bir tarafı açık; sundurmalar, açık büfeler, ………….., …………….., pergolalar ve kameriyeler” kısmına ilişkin olarak;

Emsal hesabına dahil edilmeyeceği öngörülen bu bölümler incelendiğinde, çoğunlukla ana yapı ile bağlantısız, bahçe alanın dava verimli kullanılması adına oluşturulan, niteliği gereği sürekli yaşam alanı sağlama özelliği bulunmayan, yapı tanımı içerisinde değerlendirilmeyen, arızi kullanıma dayalı açık alan kullanımları olduğu,
Bu durumda, söz konusu kullanım alanlarının, nüfus ve yapı yoğunluğunu artırmadığı, teknik ve sosyal altyapı alanlarına yük getirici bir yönünün bulunmadığı anlaşıldığından, Yönetmelik değişikliğinin bu kısmında imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
Onbirinci paragraf :
-“mescit,” kısmına ilişkin olarak;
PATİY’in dava konusu edilen halinde, mescit bölümü için hem yapı inşaat alanı (%5) yönünden, hem de alansal büyüklük (750 m²) yönünden sınırlama getirilirken, 08/09/2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan değişiklikle, mescit bölümü için bu sınırlamaların kaldırıldığı, bu haliyle yapılan değişiklik nedeniyle davanın bu kısmının konusuz kaldığı,
Açıklanan nedenle, dava konusu edilen Yönetmeliğin ilgili kısmında değişikliğe gidilmesi nedeniyle, konusuz kalan bu kısma ilişkin olarak, dava hakkında karar verilmesine yer bulunmadığı,
-“ticari amaç içermeyen kreş ve çocuk bakım ünitelerinin, toplam yapı inşaat alanının %5’ini aşmamak koşuluyla 750 m²’yi geçmeyen kısımları,” bölümüne ilişkin olarak;
Uyuşmazlığın niteliği itibarıyla, bu kısma yönelik Daire kararının özeti, bu kararın “Hukuki Değerlendirme” bölümünde belirtilmiştir.
Onikinci paragraf :
-“%25” kısmına ilişkin olarak;
PATİY’in dava konusu edilen halinde, paragraf metninde sayılan bölümler için bulunduğu kat alanının toplam %25’lik kısmı emsal hesabı dışında tutulan alan olarak belirlenirken, 08/09/2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan değişiklikle, bu oranın %20 olarak değiştirildiği, bu haliyle yapılan değişiklik nedeniyle davanın bu kısmının konusuz kaldığı,
-“Bulunduğu katın alanının toplam …..’ini geçmemek koşuluyla; sökülür-takılır-katlanır cam panellerle kapatılmış olanlar dâhil olmak üzere balkonlar, açık çıkmalar ile kat bahçe ve terasları” kısmına ilişkin olarak;
İmar parseli içinde tek başına bağımsız bölüm oluşturmasa dahi, ister yapı bütünlüğü içinde ortak alan kullanımı olarak, isterse bağımsız bölümün eklentisi olarak imal edilsin, alan kullanımının artmasına sebebiyet veren, ayrıca yapı ve nüfus yoğunluğuna sebebiyet vereceği açık olan söz konusu bölümlerin, tamamının emsal hesabında değerlendirilmesi gerektiği, alan hesabına kısmen veya tamamen dahil edilmemesini gerektirir bir neden bulunmadığı anlaşıldığından, bend hükmünde imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
-“Yangın merdiveni, yangın güvenlik holü, diğer açık veya kapalı merdiven evlerinin 20 m²’si” kısmına ilişkin olarak;
Emsal hesabına dahil edilmeyeceği öngörülen yangın merdiveninin, uyuşmazlık konusu Yönetmeliğin değişiklikten önceki halinde de, alan hesabına dahil edilmeyecek bölümler arasında sayıldığı,
Kural olarak imal edilecek yapılarda bulunması zorunlu da olan bu bölümün varlığının, teknik ve sosyal altyapı alanlarına yük getirici bir yönünün bulunmadığı, nüfus yoğunluğunu artırmadığı, artan yapı yoğunluğunun ise sağladığı kamu yararına nispeten önemsiz kaldığı anlaşıldığından hukuka aykırılık bulunmadığı,
Ayrıca “yangın güvenlik hölü” bölümünün de yangın merdiveni ile aynı amaca hizmet ettiği nazara alındığında bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği,
“Açık veya kapalı merdiven evlerinin” de esasen teknik ve sosyal altyapı alanlarına yük getirici bir yönünün bulunmadığı gibi nüfus yoğunluğunu da artırmadığı, artan yapı yoğunluğunun ise 20 m² ile sınırlandırılmasının olumlu bir yaklaşım olduğu anlaşıldığından imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
Onüçüncü paragraf : 08/09/2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan değişiklikle; mekansal alanını niteliği ve nüfus projeksiyonuna göre emsal ve kat durumunun ayrıca değerlendirilmesi yoluna gidilerek, Yönetmeliğin bu kısmının anlam ve kapsam bütünlüğü olarak tamamen değiştirildiği, bu haliyle paragrafın dava konusu edilen mevcut haliyle konusunun kalmadığı,
14.Asma Kat :
Uyuşmazlık konusu fıkra hükmü incelendiğinde, “asma kat” kullanımı getirilen katlara yönelik en az yükseklik belirlemesi yapılmasına karşın, bu katın hangi seviyede bulunacağına ilişkin bir sınırlama getirilmediği, böylelikle kat yüksekliği standardını sağlayan her katta asma kat yapımının önünün açıldığı,
Öte yandan, Dairelerinin 25/02/2014 tarih ve 2013/6220 sayılı ara kararına cevaben gönderilen Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğünün 27/05/2014 tarih ve 6762 sayılı yazısında; “yapılan değişiklik ile planda hüküm bulunmaması halinde, zemin kat dışında çatı katı, bodrum ve diğer katlarda asma kat uygulamasının yapılmasının önünün açıldığı”nın açıkça belirtildiği,
Bilirkişi raporunda, zemin kat haricinde (normal kat, çatı katı ve bodrum katlarda) asma kat uygulaması yapılması halinde yaşanacak yoğunluk ve yükseklik artışının örnekleme ve grafiksel yöntemle detaylı bir şekilde değerlendirildiği, yapı yüksekliğinin, imar planında metre cinsinden değil, kat adedi cinsi ile belirlendiği veya yüksekliğin serbest bırakıldığı, ayrıca kat yüksekliğinin imar planı ile ayrıca belirlenebildiği alanlarda, yapı yüksekliğinin asma kat uygulaması ile öngörülemeyecek ölçüde artabileceği, ayrıca bu durumun yaklaşık %10 civarında gizli bir emsal artışına neden olabileceğinin bilimsel ve teknik verilerle ortaya konulduğu, bu haliyle imar planı ile belirlenen emsal değerinin ve yüksekliğin gizli bir şekilde aşılmasına imkan verecek uyuşmazlık konusu kuralda hukuka uyarlık bulunmadığı,
Öte yandan, bilirkişi raporunda da ifade edildiği üzere, 3,20 metre (08/09/2013 tarihli değişiklikle 3,50 metre) en az yüksekliğe sahip normal katlar yerine, 2.40 metre yüksekliğe sahip asma katlı mekanlarda yaşamak ya da çalışmak durumunda olanların ortamın basık oluşu nedeniyle daha düşük yaşam kalitesi ile bırakılmasının İmar Kanunu’nun genel amacı ile de çeliştiğinin, bu nedenle asma kat uygulamasının Yönetmelik değişikliği öncesinde olduğu gibi zemin katla sınırlandırılmasının, üst katlarda dubleks konutların normal kat olarak inşa edilmelerinin şehircilik ilkeleri ve kamu yararı açısından daha uygun olduğunun kabulü gerektiği,
Kaldı ki, Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğünün yukarıda belirtilen 27/05/2014 tarih ve 6762 sayılı yazısı göz önünde bulundurulduğunda, dava konusu düzenlemede herhangi bir muğlaklık söz konusu olmadığı, anılan değişiklik ile planda hüküm bulunmaması halinde, zemin kat dışında çatı katı, bodrum ve diğer katlarda asma kat uygulamasının yapılmasına imkan verildiği,
Bu durumda, bilirkişi raporundaki tespitler göz önünde bulundurulduğunda, imar planı ile belirlenen emsal değerin ve yüksekliğin gizli bir şekilde aşılmasına imkan verecek uyuşmazlık konusu kuralda hukuka uyarlık bulunmadığı,
8. Dava Konusu Yönetmeliğin 15. maddesinin iptali istemi yönünden;
Uyuşmazlığın niteliği itibarıyla, bu kısma yönelik Daire kararının özeti, bu kararın “Hukuki Değerlendirme” bölümünde belirtilmiştir.
9. Dava Konusu Yönetmeliğin 16. maddesi ile değiştirilen PATİY’in 19. maddesinin 4. bendinin iptali istemi yönünden;
Dava konusu Yönetmelik hükmü ile tevhidine izin verilen parsellerin umumi hizmet alanlarını kapsadığı yönünde herhangi bir iddia ve çekişme bulunmadığı, imar planına uygunluk yönüyle yapılacak denetim ise uygulama aşamasına yönelik olduğı, Yönetmelik hükmünün dayanağı Kanun hükmüne aykırı bir yönü bulunmadığı, bu durumda, uyuşmazlığın şehircilik ilkeleri ve Yönetmelik bütünlüğü içerisinde değerlendirilerek çözümlenmesi gerektiği,
Dava dilekçesinde, 3 metreden fazla kot farkı bulunan parsellerin tevhid edilmesiyle kot farkından kazanılan ve emsale dahil edilmeyen bodrum kat sayısının ve en çok yüksekliğin (h max) artabileceği iddia edilmekte ise de, itiraz konusu aynı Yönetmelik fıkrasında “imar parsellerinin tevhidi halinde parsellerin bitiştiği sınırda bu yönetmeliğe göre kademe yapılması ve kat adedinin her kademenin kendi içinde değerlendirilmesi zorunludur.” hükmü yer aldığından, bilirkişi raporunda da ifade edildiği üzere, eğimli bir yola cephesi bulunan iki parsel tevhit edildiği takdirde kodların parsellerin orta noktalarından alınacağı ve iki parselin tümünün orta noktasından alınmayacağı için dava dilekçesinde iddia edilen sorunun ortaya çıkmayacağı, uyuşmazlık konusu Yönetmelik değişikliğinde şehircilik ilkelerine aykırılık bulunmadığı,
10. Dava Konusu Yönetmeliğin 21. maddesi ile değiştirilen Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 24. maddesinin birinci fıkrasına eklenen “kentsel dönüşüm ve gelişim alanları hariç” ibaresinin iptali istemi yönünden;
“Kentsel dönüşüm ve gelişim alanları” en başta ilan edilme süreci ve uygulamaların tesisindeki yetki kullanımı olmak üzere, 5393 sayılı Belediye Kanununun 73. maddesi ile kapsamı ve statüsü özel olarak belirlenmiş proje alanları olduğu, ilan edildiği mekansal alanlardaki yapılaşmaların kamu eliyle ifa edildiği,

Bu durumda, uyuşmazlık konusu Yönetmelik hükmü ile getirilen istisnai düzenlemenin, dayanağı İmar Kanunu ve Belediye Kanunu hükümlerine uygunluk yönüyle değerlendirildiğinde, üst hukuk normuna aykırılık içermediği, aksine paralel bir düzenleme getiren dava konusu değişiklikte imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
Öte yandan, davacının bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde, yerleşmelerin yol, su, kanalizasyon gibi zorunlu altyapı hizmetlerinden vazgeçilmesi ya da belirsiz bir tarihe ötelenmesinin mümkün olmadığı belirtilmiş ise de; ihtilaf konusu istisnai hükmün yalnız ruhsat aşamasına yönelik olduğu, yerleşme alanlarının asli unsuru olan ve her halükarda yapı kullanma izni aşamasına kadar teşekkül etmesi zorunlu bulunan teknik alt yapı hizmetlerinin, belirsiz bir zamana ötelendiği ya da bu hizmetlerden vazgeçildiğinden söz edilmesinin düşünülemeyeceği,
11. Dava Konusu Yönetmeliğin 24. maddesi ile değiştirilen Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 27. maddesinin iptali istemi yönünden;
“Ancak imar planında aksine bir hüküm bulunmuyorsa 40 metreden daha fazla cephe uzunluğu yapılabilmesine ilişkin karar almaya o yer için uygulama imar planı ile tespit edilen yapı karakteri, mevcut doku ile uyumu ve cephe kütle etkisi de dikkate alınarak mimari estetik kurulları yetkilidir” kısmına ilişkin olarak;
İlgili idarelerin yapıların estetiği, rengi, çatı ve cephe kaplaması , yapıların inşasında yöresel malzeme kullanımı ve yöresel mimarinin dikkate alınmasına yönelik kurallar getirmeye yetkili kılındığı, diğer bir deyişle, özgün mimarinin korunması hususunda ilgili idarelere ödev yüklenmiş olup, bu amaçla kurulan mimari estetik komisyonlarının yetkisinin sadece bu hususlara yönelik getirilen kuralların uygulanmasına ilişkin olduğu,
Dava konusu Yönetmeliğin 24. maddesi ile değiştirilen PATİY’in 27. maddesinin 2. cümlesi ile getirilen düzenlemede ise, mimari estetik komisyonlarının, imar planında aksine bir hüküm bulunmuyorsa 40 metreden daha fazla cephe uzunluğu yapılabilmesine ilişkin karar almaya yetkili kılındığı, cephe uzunluğu belirlenmesi hususunun mimari estetik kurullarına verilen yetki kapsamında değerlendirilmesinin hukuken mümkün olmadığı,
Bu itibarla, mimari estetik kurullarının cephe uzunluğu belirlenmesine yönelik yetkisinin bulunmadığı anlaşıldığından, aksi yönde düzenleme getiren uyuşmazlık konusu hükümde imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
“Yönetmelik maddesinin devamına yönelik” ise, davacı tarafından ileri sürülen bir iddia bulunmadığı gibi yapılan değerlendirme sonucunda da imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
12. Dava Konusu Yönetmeliğin 26. maddesi ile değiştirilen Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 29. maddesinin 1 ve 3. bentlerinin iptali istemi yönünden;
1.Bent:
-Bent hükmünde yer alan yol genişliği, kat adedi tablosununa yönelik olarak;
Dava konusu edilen Yönetmelik değişikliğine kadar, PATİY’in kabul edildiği 1985 tarihinden bu yana, Yönetmeliğin uyuşmazlık konusu bendinde kat adedi ile birlikte yapıların metre cinsinden maksimum yüksekliğinin de belirtildiği, böylelikle yapıların varsa ön bahçe mesafesi ve yol genişliği toplamının, bina yüksekliği ile ilişkilendirilmesi suretiyle yapı yüksekliğine yönelik belirsizlik oluşmaması, ayrıca bina bloklarının birbirlerinin güneşini, ışığını kesmelerinin ve yaşam kalitelerini olumsuz etkilemelerinin kontrol altında tutulmasının sağlandığı,
Gelişen teknoloji ve yaşam tarzındaki değişikliklere bağlı olarak inşa edilen yapıların sınıf ve niteliklerinde de dönüşümün kaçınılmaz olduğu, böylelikle yapıların emsal hesabı dışında tutulan otopark, tesisat katı vb. bölümlerinde gerek yatay gerekse dikey doğrultuda daha fazla alana ihtiyaç doğduğu, bu doğrultuda, gerek yapı yoğunluğunun, gerekse yapı yüksekliğinin İmar Kanunu’nun genel amacına uygun olarak kontrolünün sağlanmasının eskiye nazaran daha fazla önem arz ettiği, bu konuda belirleyici kural ihdas edilmesinin zorunlu hale geldiği,
Söz konusu çekincenin bertaraf edilmesine elverişli kuralın ise dava konusu Yönetmeliğin değişiklik öncesi halinde mevcut olduğu, yapı yüksekliğinin metre cinsinden, yol genişliğine göre belirlenmesine ilişkin kuralın kaldırılmasına ilişkin Yönetmelik değişikliğinin ise uyuşmazlık konusu Yönetmelik hükmünü imar mevzuatına aykırı hale getireceği,
Yukarıda yer verilen açıklamalar ve bilirkişi raporu çerçevesinde uyuşmazlık ele alındığında, yapılar için dikey limitlerinin belirlenmesi adına yalnız kat adedi sınırlamasına yer verilmesinin eksik kaldığı, parsellerin cephe aldığı metre cinsinden yol en kesitleriyle ilişkili olarak, kat adedi ile birlikte en fazla yüksekliğin de metre cinsinden tabloda belirtilmesinin zorunlu olduğu,
Bu durumda, Yönetmelik değişikliğinin dava konusu edilen bu kısmında imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
-“Ancak (10,00) m. ve daha geniş yollarda 3,00 m.’den fazla ön bahçe mesafesi bulunan parsellerde fazladan her 2 m.’lik ön bahçe mesafesi için kat adedine 1 kat ilave yapılabilir.” kısmına ilişkin olarak;

PATİY’in 18. maddesinin birinci bendinde; “ön bahçe ve yol kenarına rastlayan bahçe mesafeleri en az (5.00) m.dir.” hükmüne yer verildiği,
Bilirkişi raporunda da ifade edildiği üzere Yönetmelik’te ön bahçe mesafesi en az 5 metre olarak belirlendiğinden, 10 metre ve daha geniş yollardan cephe alan parsellerde inşa edilecek yapılar için doğrudan bir kat fazladan yapılaşma hakkının sağlandığı, ayrıca 5 metreden sonraki her 2 metrelik ön bahçe mesafesine karşılık olarak kademeli bir şekilde 1 kat ilave yapılabilme imkanının getirildiği,
İmar planları ile belirlenmesi gereken kat sayısı ve yapılaşma koşullarının, zorunlu olarak bırakılması gereken ön bahçe mesafesi kriter alınarak, Yönetmelik eliyle artırılmasına gerektirir haklı bir neden görülemediği gibi mekansal alanlarda belirsizliğe, yapı ve nüfus yoğunluğuna sebebiyet veren değişikliğin şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarıyla bağdaşır bir yönünün de bulunmadığı,
-Bend hükmünde yer alan “Kat adetleri binanın kot aldığı noktaya göre hesaplanır.” kısmına ilişkin olarak;
Bu kısma ilişkin olarak davacı tarafından ileri sürülen bir iddia bulunmadığı gibi yapılan değerlendirme sonucu imar mevzuatına aykırılık da bulunmadığı,
-“Genel olarak kat yükseklikleri; ticaret bölgelerinde zemin katlarda 4,50 m., diğer katlarda 3,80 m., konut bölgelerinde ise zemin katlarda 4,00 m., diğer katlarda 3,20 m. kabul edilir.” kısmına ilişkin olarak;
08/09/2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan değişiklikle, kat yüksekliklerinin aynı Yönetmeliğin 16.maddesinin onbirinci bendinde ayrıca düzenlendiği, söz konusu ibarenin uyuşmazlık konusu bentten tamamen çıkarıldığı,
Bu durumda, uyuşmazlık konusu fıkranın bu kısmının konusunun kalmadığı,
-“Ancak artan kat yüksekliğinden faydalanılmak suretiyle binanın hiç bir cephesinde bodrum katlar hariç kat sayısı artırılamaz. İmar planlarında gösterilen bina yüksekliklerinin veya kat adetlerinin birbirlerine tahvillerinde veya neye tekabül ettiklerinin tespitinde de bu esaslar ile arazinin yapısına bağlı olarak tespit olunacak subasman seviyesi göz önünde bulundurulur.” kısmına ilişkin olarak;
Bu kısma ilişkin olarak davacı tarafından ileri sürülen bir iddia bulunmadığı gibi yapılan değerlendirme sonucu imar mevzuatına aykırılık da bulunmadığı,
3.Bent:
Bu kısma ilişkin olarak davacı tarafından ileri sürülen bir iddia bulunmadığı gibi yapılan değerlendirme sonucu imar mevzuatına aykırılık da bulunmadığı,
13. Dava Konusu Yönetmeliğin 29. maddesi ile değiştirilen Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 32. maddesinin birinci fıkrasının iptali istemi yönünden;
Bilirkişi raporunda da ifade edildiği gibi Yönetmeliğin değişiklik öncesi halinde de, toprağa dayalı bodrum katların konut olarak kullanılmasına imkan tanındığı,

Ancak Yönetmelik değişikliği sonucu toprağa gömülebilecek yükseklik; 0.50 m den, taban döşemesi kalınlığına indirilerek, taban döşemesinin üst seviyesinin tabii veya tesviye edilmiş zemine gömülü olmaması koşulunun getirildiği, dolasıyla bodrum katlarda yer alan bu tür konutlardaki yaşam kalitesinin artırılmasına katkı sağlandığı, sel, taşkın ve su baskınlarına karşı gerekli tedbirlerin alınmış olması zorunluğunun getirilmesinin de olumlu olarak değerlendirilmesi gerektiği,
Öte yandan, kısmen veya tamamen tabii ve tesviye edilmiş zemin altında kalan duvarlara pencere açılması yasaklanmak suretiyle, bu mekanların kullanımının kiler, depo vb. kullanışlarla sınırlanarak, yapının bu bölümlerinde iskan edilmesinin önlendiği anlaşıldığından, uyuşmazlığın bu kısmında da olumlu bir değişiklik yapıldığı,
Bu durumda, davacının ileri sürdüğü iddiaların aksine dava konusu edilen değişikliğin, önceki haline görece olumsuz hususlar içermediği gibi bu katlarda ikamet edenlerin yaşam kalitesini artıran, olumlu değişiklikler içerdiği, bu haliyle Yönetmelik değişikliğinin bu maddesinde imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
14. Dava Konusu Yönetmeliğin 31. maddesi ile değiştirilen Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 35. maddesinin değiştirilen hükümlerinin iptali istemi yönünden;
Birinci fıkra: Dava dilekçesinde itiraz konusu edilen çatı eğiminin parapet üzerinden başlatılabilmesine imkan tanıyan “Çatılarda 1,20 m. parapet yapılabilir ve çatı döşemesi bu parapet üzerinden başlatılabilir.” cümlesinin 08/09/2013 tarihli Yönetmelik değişikliği ile yürürlükten kaldırıldığı,
Bu durumda, Yönetmelik maddesinin bu fıkrasının konusuz kaldığı,
İkinci fıkra:
-“Çatı aralarına bağımsız bölüm yapılmaz. Bu kısımlarda ancak su deposu, asansör kulesi, tesisat odası ve son kattaki bağımsız bölümlerle irtibatlı piyesler yapılabilir. Çatı arasındaki mekanlarda, çatı eğimi içerisinde kalmak ve fonksiyonunu sağlamak şartıyla asgari yükseklik şartı aranmaz. Ancak, üst kat tavan döşemesi ile çatı örtüsü arasında kalan hacimler, uygulama imar planında aksine bir hüküm yoksa ilave kat döşemeleri yapılmak suretiyle bölünemezler.” ilişkin olarak;
Bu kısma ilişkin olarak davacı tarafından ileri sürülen bir iddia bulunmadığı gibi, yapılan değerlendirme sonucu hukuka aykırılık da bulunmadığı,
-“Yangın güvenliğine ilişkin tedbirler alınmak şartıyla ve konutlar hariç olmak üzere binaların çatı araları; sergi salonu, toplantı salonu, yemekhane, spor salonu gibi fonksiyonlarda ortak alan olarak kullanılabilir.” kısmına ilişkin olarak;
Bilirkişi raporunda da ifade edildiği gibi çatı arası bölümünün kural olarak emsal ve yapı yüksekliği sınırlaması dışında tutulan alanlar olduğu, itiraz konusu edilen ifadelerde yer verilen uygulamaların ise çatı aralarının asli kullanım amacı ile bağdaşmayan, kapalı alan kullanımı getiren, yoğunluk artırıcı niteliği bulunan uygulamalar, emsal hesabı ile ilişkilendirilmesi zorunlu kullanımlar olduğu,
Esasen, söz konusu kullanımların emsal hesabına dahil edilmesi bağlamında çatı katı, normal ya da bodrum katta olmasının bir farkı bulunmadığı, bu itibarla mimari proje doğrultusunda bu tür kullanımların çatı arasında yapılması öngörülüyor ise mutlak suretle çatı arasında kullanılan bu alan ve yüksekliğin, yapı için tanınan emsal ve yükseklik sınırlamasında hesap edilmesi gerektiği, Yönetmelik değişikliğinde ise bu yönde bir belirtme yapılmaksızın, bu tür kullanımların çatı arasında yapılabilmesine imkan verilmesinde, şehircilik ilkeleri ile imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
-“Özelliği olan binalarda, ihtiyaç halinde Bakanlık görüşü alınarak bu maddede belirtilmeyen farklı uygulamalar yapılabilir.” kısmına ilişkin olarak;
Uyuşmazlık konusu fıkranın son cümlesinde, Yönetmeliğin tanımlara ilişkin 16.maddesinde yer almayan, kapsamı ve niteliği anlaşılamayan “özelliği olan binalar” ifadesine yer verildiği, ayrıca Bakanlık görüşü alanarak yapımına olanak sağlanan “farklı uygulamalar”ın açıkça belirtilmediği gibi örnekleme yolu ile de ifade edilmediği, bu haliyle uyuşmazlık konusu cümlenin yargısal denetimi dahi yapılamayacak ölçüde muğlak kaldığı,
PATİY’in 35. maddesine eklenen yedinci, sekizinci ve dokuzuncu fıkralar:
Bu kısma ilişkin olarak davacı tarafından ileri sürülen bir iddia bulunmadığı gibi yapılan değerlendirme sonucu imar mevzuatına aykırılık da bulunmadığı,
Onuncu fıkra:
Uyuşmazlık konusu fıkra hükmü incelendiğinde, yapıların teras çatılarına yönelik iki bölümde değerlendirilebilecek kural öngörüldüğü, ilk olarak; yapının kullanım türü yönünden bir kısıtlama getirilmeksizin bu alanlarda çatı bahçesi düzenlemesine ve buna bağlı olarak kapalı alan kullanımına imkan verildiği, ikinci olarak ise; rezidans, otel ve apart otel gibi yapıların bu alanlarına açık havuz yapımına imkan verildiği:
Çatı bahçesi kullanımına ilişkin olarak;
İmar parseli içinde bağımsız bölüme, kata ya da ortak alana kapalı alan kullanımı sağlayan, ayrıca yapı ve nüfus yoğunluğuna sebebiyet verececek kullanımların, emsal hesabında değerlendirilmesi gerektiği,
İlkesel olarak çatı teraslarında, çatı bahçesi yapılmasında bir mahsur görülmemekle birlikte, yapılan değişiklikle emsalle ilişkilendirilmeksizin, kapalı alan kullanımı sağlanmasına yönelik bölümlerin yapılmasına imkan tanındığı, söz konusu kapalı alan kullanımlarının kısmen ya da tamamen emsal dışında tutulmasını gerektirir bir neden bulunmadığı anlaşıldığından, fıkra hükmünün bu kısmında imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
Açık havuz kullanımına ilişkin olarak;
Açık yüzme havuzlarının, imalat ve kullanım türü itibari ile yapı niteliğinde bulunan, mekansal alanlarda yer işgal etmesi sebebiyle kullanım alanlarını artıran ve ruhsatlandırılması gereken bölümler olduğu,
Bu tür kullanımların ister bağımsız bir yapı kitlesi oluşturmak adına, isterse yapı bütünlüğü içerisinde eklenti veya ortak alan kullanımı olarak projelendirilsin, emsal alanına dahil edilmesinden kaçınılamayacak alanlar olduğu, emsal alanı içerisinde değerlendirilme noktasında, açık yüzme havuzlarının, kapalı olanlarından ayrılmasını gerektirir bir durum bulunmadığı,
İmar planları ile belirlenen, plan kapsamındaki tüm parseller yönünden eşitliği ve öngörülebilirliğe imkan tanıyan emsal değerinin, söz konusu fıkrada da görünmez bir biçimde aşılmasına imkan tanındığı, parsele tanınan emsal değeriyle ilişkilendirilerek mimari projeye yansıtmak koşulu ile yapılmasında mahzur bulunmayan bu uygulamaların, öngörülen emsal içerisinde ilişkilendirilmeksizin yapımına imkan tanınmasında imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı,
Öte yandan, fıkra hükmü bir bütün halinde değerlendirildiğinde, yapımına imkan tanınan kapalı alan ve açık havuz kullanımlarının, teras çatıları asli kullanımından uzaklaştırdığı, eylemli olarak bu alanların ayrı bir ticari kullanıma konu edilmesinin de önünün açıldığı nazara alındığında, fıkra hükmünde bu yönüyle de imar mevzuatına uyarlık görülmediği,
15. Dava Konusu Yönetmeliğin 32. maddesinin iptali istemi yönünden;
Yapılan değişiklikle, parsel sınırına yaklaşılabilecek en fazla mesafenin 2 metreden 3 metreye çıkarıldığı, arka ve yan bahçe mesafesine taşma sınırının ise 1 metre olarak korunduğu, bu haliyle Yönetmelik değişikliğinden önceki haliyle kıyaslandığında, şehircilik ilkeleri yönünden daha olumlu bir yaklaşım sergilendiği, bu nedenle imar mevzuatına aykırılık görülmediği,
Öte yandan, maddenin ikinci fıkrasındaki “tabii zeminden” ifadesinden sonra gelmek üzere eklenen “veya tesviye edilmiş zeminden” ibaresine yönelik olarak davacı tarafından herhangi bir iddia ileri sürülmediği gibi yapılan değerlendirme sonucu imar mevzuatına aykırılık görülmediği,
16. Dava Konusu Yönetmeliğin 39. maddesinin iptali istemi yönünden;
Uyuşmazlık konusu Yönetmelik değişikliği ile binalara 2.5 m²’lik odunluk, kömürlük ve depo alanı ayrılması zorunluluğunun artırılarak 5 m² olarak değiştirildiği, ancak bu maddede bu bölümlerin emsal hesabı içerisinde veya dışında sayılacağına ilişkin ayrı düzenlemenin yer almadığı, bu haliyle davacının emsal artırımı yapıldığı yönündeki iddiasına, söz konusu madde hükmü bağlamında itibar edilmediği,
Bu durumda, dava konusu edilen Yönetmelik maddesinin bu kısmında imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
17. Dava Konusu Yönetmeliğin 40. maddesinin iptali istemi yönünden;
Dava dilekçesinde yer alan iddialar incelendiğinde Yönetmeliğin 52. maddesinde yapılan değişikliklerden kapıcı dairesi sayılarının azaltılmasının ve kapıcı dairelerinin toprağa dayalı iskân edilebilir bodrum katta yapılabilmesinin itiraz konusu edildiği anlaşıldığından, uyuşmazlığın bu iki iddia kapsamında ele alınması gerektiği:
Kapıcı dairelerinin sayısının azaltılması hususuna ilişkin olarak; uyuşmazlık konusu değişiklikten önce, kapıcı dairelerinin sayısının Yönetmeliğin 1985 yılında ilk kabul edildiği şartlar nazara alınarak belirlendiği, bilirkişi raporunda da ifade edildiği üzere bu tarihte kentlerde çoğunlukla verimi düşük, verimine göre hacmi ve ağırlığı fazla linyit kömürü kullanılırken, günümüzde çoğunluğu ithal edilen daha verimli, hacmi ve ağırlığı daha az olan yakıtlar kullanıldığı, ayrıca teknolojik gelişmelerle birlikte ısıtma cihazlarının da verimliliğinin arttığı düşünüldüğünde, kapıcıların iş yüklerinin de buna bağlı olarak azaldığının kabulü gerektiği, bu nedenle kapıcı başına düşen bağımsız birim sayısının artmasının, kapıcıların iş yükünün kabul edilebilir sınırlar içinde kalmasını olumsuz etkilemeyeceği, bu yönüyle Yönetmelik değişikliğinde imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
Kapıcı dairelerinin toprağa dayalı iskân edilebilir bodrum katta yapılabilmesi hususuna ilişkin olarak; kapıcı dairelerinin Yönetmeliğin önceki halinde de mevcut olduğu şekliyle iskan edilebilir bodrum katta yapılabilmesine imkan tanındığı, ancak Yönetmelik değişikliği sonucu toprağa gömülebilecek yüksekliğin; 0.50 m den, taban döşemesi kalınlığına indirilerek, taban döşemesinin üst seviyesinin tabii veya tesviye edilmiş zemine gömülü olmaması koşulunun getirildiği, dolasıyla bodrum katlarda yer alan kapıcı dairelerindeki yaşam kalitesinin artırılmasına katkı sağlandığı, sel, taşkın ve su baskınlarına karşı gerekli tedbirlerin alınmış olması zorunluğunun getirilmesinin de olumlu olarak değerlendirilmesi gerektiği,
Öte yandan, toprağa gömülü duvarlara pencere açılması yasaklanmak suretiyle, bu mekanların kullanımının kiler, depo vb. kullanışlarla sınırlayarak, yapının bu bölümlerinde iskan edilmesinin önlendiği anlaşıldığından, uyuşmazlığın bu kısmında da olumlu bir değişiklik yapıldığı,
Bu durumda, bilirkişi raporunda da ifade edildiği üzere, davacının ileri sürdüğü iddiaların aksine dava konusu edilen değişikliğin önceki haline göre kapıcı dairelerinin yaşam kalitesini artıran, olumlu değişiklikler içerdiği, bu haliyle Yönetmelik değişikliğinin bu bölümünde imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
18. PATİY ‘in 57. maddesinde değişiklik yapan, dava konusu Yönetmeliğin 42. maddesinde yer alan” “yaptırıp her yıl için yenilemeleri” ibaresi “yaptırmaları” olarak değiştirilmiş” bölümünün ve “dördüncü cümlesi ile son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.” bölümünün iptali istemi yönünden;
“yaptırıp her yıl için yenilemeleri” ibaresi “yaptırmaları” olarak değiştirilmiş bölümüne ilişkin olarak;
Her meslek mensubunun kendine uygun olan odaya kayıt yaptırarak üye olması hususunun yasal bir zorunluluk olduğu, meslek mensuplarının ve meslek bürolarının uhdesine aldığı işleri ifa edebilmesi için 3194 sayılı Kanun çerçevesinde aranan unsur da bu üyelik bağlamında bağlı bulunulan odadan alınan büro tescil belgesinin varlığıyla sınırlı olduğu, meslek odaları tarafından büro tescil belgelerinin ne şekilde düzenleneceği ve hangi periyotlar halinde yenileneceği hususunun ise meslek odalarının kuruluş kanunları ve bu kanunlar uyarınca çıkarılan yönetmeliklerle düzenlenmesi gereken bir kavram olduğu, doğrudan yapılmış bir atıf bulunmadığı sürece imar mevzuatında bu yönde bağlayıcı ve ileride çelişkiye neden olabilecek bir düzenleme yapılmasının mümkün olmadığı,
Kaldı ki, davalı idarenin savunma dilekçesinde de; “büro tescil belgesinin hangi sürede yenilenmesi gerektiğinin Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nde belirtilmesinin ileride bu sürenin TMMOB tarafından arttırılması veya azaltılması veya meslek odasından meslek odasına farklılık arz etmesi durumunda mevzuatlar arasında çelişkiye neden olacağından Yönetmelik’te büro tescil belgesinin yenilenmesi hususunun öngörülmesine gerek olmadığı” belirtilmek suretiyle, yapılan değişiklikle büro tescil belgesinin yenilenmesi müessesinin yasaklanmadığı, yalnızca meslek mensuplarının bağlı olduğu odalarca çıkarılacak metinlere sirküle edildiği, mevcut haliyle fıkra hükmünden böyle bir anlamın çıkarılamayacağı hususunun beyan edildiğinin anlaşılması karşısında, Yönetmelik değişikliğinin bu kısmında yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
“İdareler sorumluluk alan mimar ve mühendislerin yaptıkları işlemlere ilişkin bilgileri her ayın ilk haftası içinde ilgili meslek odalarına bildirir.” cümlesinin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin kısma yönelik olarak;
İmar Kanunu’nun ilgili hükümlerinden kaynaklanan ve yapıya ilişkin belgelerin meslek odalarına gönderilmesi yolunda, ilgili idarelere yüklenen mükellefiyetin yerine getirilmesine yönelik düzenlemenin “Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği” ve “Yapı Ruhsatı ve Yapı Kullanma İzin Belgesi Kullanılmasına İlişkin Mecburi Standard Tebliği” eliyle yerine getirildiği, bu hususta PATİY hükümleri ile yeniden bir düzenleme getirilmesinin mükerrerliğe neden olacağı, ayrıca farklı mevzuat kademelerinde çatışmaya da neden olabileceği, bu haliyle söz konusu ibarenin kaldırılmasına ilişkin Yönetmelik değişikliğinde imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
“İdare, projeleri incelerken 5/12/1951 tarih ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygunluğu da gözetir.” cümlesinin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin kısma yönelik olarak;
Yürürlükte olan bir yasa her gerçek ve tüzel kişilik için bağlayıcı olup kanuna uygun hareket etme noktasında yönetmelikte ayrıca bir hükme yer verilmesine gerek bulunmadığından, ayrıca değiştirilen hali ile Yönetmelik eliyle getirilen hiç bir detay içeriği ve düzenlemeyi barındırmayan uyuşmazlık konusu cümlenin yürürlükten kaldırılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı,
Kaldı ki, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun gereklerinin imar hukuku bağlamında yerine getirilmesi adına, 3194 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (j) bendi doğrultusunda PATİY’in 10.maddesinin birinci fıkrası ile özel olarak ve detaylı düzenlemelere yer verildiği, uyuşmazlık konusu cümlenin kaldırılmasında bu yönüyle de imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,

19. PATİY’in 58. maddesinde değişiklik yapan dava konusu Yönetmeliğin 43. maddesininin iptali istemine yönelik olarak;
Dava konusu edilen değişiklik bir bütün halinde incelendiğinde, uyuşmazlığın fenni mesul olan mimar ve mühendislere ilişkin kayıtların kim tarafından tutulacağı noktasında düğümlendiği, Yönetmelik maddesinin değişiklik öncesi 7 ve 8. fıkrasında fenni mesuliyet üstlenen mimar ve mühendislerin bir önceki ayda yaptıkları işlemlere ilişkin bilgilerin ilgili idarelerce meslek odalarına gönderilmesi doğrultusunda zorunluluk öngörülürken, yapılan değişiklik sonrası bu bilgilerin Bakanlığın taşra teşkilatına gönderilmesi hükme bağlanarak, kayıtların Bakanlığın taşra teşkilatı eliyle tutulmasının sağlandığı, aynı zamanda üyelerinin mesleklerinin icrasını etkileyecek değişikliklerin meslek odaları tarafından yine Bakanlığa bildirilmesinin zorunlu tutulduğu,
Her ne kadar davacı tarafından bu durumun hukuka aykırı olduğu ileri sürülmekte ise de, yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerinden anlaşıldığı üzere Yönetmelik değişikliğinin hem 6235 sayılı Kanun, hem de 644 sayılı KHK hükümleri ile uyumlu olduğu, davacının iddiasının aksine meslek odalarının kendi üyeleri hakkında kayıt tutmalarını engelleyici bir durumun da ortaya çıkmadığı, yalnızca Kanun gereği bu sorumluluğun elektronik ortamda denetim sistemi üzerinden merkezi idare tarafından üstlenilmesinin sağlandığı,
Bu durumda, uyuşmazlık konusu değişikliğin bu kısmına ilişkin olarak imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
20. Dava konusu Yönetmeliğin 44. maddesi ile değiştirilen Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 59. maddesinin 5. fıkrasının iptali istemi yönünden;
Bilirkişi raporu incelendiğinde, uyuşmazlığın bu kısmına yönelik yapılan yorum ve ulaşılan sonucun, 644 sayılı KHK’dan bağımsız olarak değerlendirilmesinden kaynaklandığı,
Dava konusu düzenlemenin, 644 sayılı KHK’nın yukarıda yer verilen 2/1-ğ bendi ile uyumlu olduğu, mekansal alanın ve icra edilecek kamu hizmetinin çerçevesi açıkça belirtilip sayma yoluyla sınırlı sayıda gösterilen hususlarla ilgili olarak Bakanlığa tevdi edilen imara ilişkin yetkilerin, 3194 sayılı İmar Kanunu ile yerel yönetimlere verilen imar yetkisinin kaldırılmasını ya da kısıtlanmasını öngörmediği,
Bu durumda, uyuşmazlık konusu Yönetmelik değişikliğinin bu kısmında, imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı,
21. Dava Konusu Yönetmeliğin 47. maddesi ile PATİY’ne eklenen Geçici madde 4’ün iptali istemi yönünden;
Uyuşmazlık konusu madde hükmünün 08/09/2013 tarih ve 28759 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 41. maddesi ile değiştirildiği, maddenin değişik halinin itiraz konusu önceki halinden tamamen farklı bir düzenleme getirdiği,

Bu durumda, uyuşmazlık konusu Yönetmeliğin bu kısmı yönünden davanın konusuz kaldığı,
gerekçesiyle,
Dava Konusu Yönetmeliğin;
7. maddesi ile PATİY’nin 9. maddesine eklenen üçüncü fıkrasının birinci cümlesinin,
9. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 11. maddesinin;
10. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 12. maddesinin üçüncü fıkrasının 3, 4, 5 ve 6. cümlelerinin, dördüncü fıkrasının 2, 3, 4, 5 ve 6. cümlelerinin;
12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin “2-ab) Parklar” alt bendinde yer alan “otopark”, “trafo”, “…1 katı, h=4,50 m.’yi ve taban alanı kat sayısı toplamda 0,03’ü geçmemek, sökülüp takılabilir malzemeden yapılmak kaydıyla; açık çay bahçesi, büfe, pergole, kameriye, muhtarlık, güvenlik kulübesi, sporcu soyunma kabinleri, taksi durağı,..” ifadelerinin,
“2-b) Spor ve oyun alanları” bendinde yer alan “açık veya kapalı otopark” ve “…büfe, lokanta, pastane, çayhane ve spor faaliyetlerine ilişkin ticari üniteler,..” ifadelerinin,
“3-a) Konut alanı” bendinin son cümlesinin,
“3-c) Ticaret+Hizmet, Ticaret+Konut, Ticaret+Hizmet+Konut gibi karma kullanım alanları:” bendinin tamamının;
14. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 16. maddesinin birinci fıkrasının, “1.Taban alanı” bendinde yer alan “kontrol kulubeleri”, “açık havuz” ifadelerinin,
“4. Kat alanı kat sayısı (KAKS) (Emsal)” bendinde yer alan “güneş, rüzgâr, yağmur ve kar etkisine karşı üstü örtülü bir veya birden fazla kenarı açık olan ve her bir bağımsız bölümle irtibatlı zemine oturan teraslar, çatı terasları ve çatı bahçeleri”, “Temelden çatıya taşıyıcı sistemle doğrudan bağlı olmayan binaya bitişik veya ayrık bir veya birden fazla kenarı açık olan arkatlar”, “Kapıcı daireleri ve bahçıvan evlerinin toplam 75 m²’si”, “sahanlıklar”, “silolar”, “trafolar”, “Bütün cepheleri tamamen toprağın altında kalan katlarda yer alan ve tek başına bağımsız bölüm oluşturmayan veya bir bağımsız bölümün eklentisi veya parçası olmayan; ortak alan veya binaya ait jimnastik salonu, oyun ve hobi odaları, yüzme havuzu, sauna gibi sosyal tesis ve spor birimleri”, “Bütün cepheleri tamamen toprağın altında kalan bodrum katlar ile kısmen açıkta kalan bodrum katlarının en altındaki tavan döşeme kotu yol kotunun altında olan ve yola cephesi bulunmayan bodrum katında yer alan ve tek başına bağımsız bölüm oluşturmayan; yapı inşaat alanının %5’ini aşmayan ortak alan depolar, konut kullanımlı bağımsız bölümün bağımsız bölüm bürüt alanının %20’sini, ticari kullanımlı bağımsız bölümün bağımsız bölüm bürüt alanını aşmayan depo amaçlı eklentiler”, “açık yüzme havuzları, atlama kuleleri”, “ticari amaç içermeyen kreş ve çocuk bakım ünitelerinin, toplam yapı inşaat alanının %5’ini aşmamak koşuluyla 750 m²’yi geçmeyen kısımları”, “Bulunduğu katın alanının toplam …..’ini geçmemek koşuluyla; sökülür-takılır-katlanır cam panellerle kapatılmış olanlar dâhil olmak üzere balkonlar, açık çıkmalar ile kat bahçe ve terasları” ifadelerinin,
“14.Asma Kat” bendinin tamamının;
15. maddesiyle değiştirilen PATİY’in 18. maddesinin 4. bendinin;
24. maddesi ile değiştirilen Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 27. maddesinin “Ancak imar planında aksine bir hüküm bulunmuyorsa 40 metreden daha fazla cephe uzunluğu yapılabilmesine ilişkin karar almaya o yer için uygulama imar planı ile tespit edilen yapı karakteri, mevcut doku ile uyumu ve cephe kütle etkisi de dikkate alınarak mimari estetik kurulları yetkilidir” ifadesinin;
26. maddesi ile değiştirilen Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 29. maddesinin birinci fıkrasının 1. bendinde yer alan “yol genişliği-kat” tablosu ile “Ancak (10,00) m. ve daha geniş yollarda 3,00 m.’den fazla ön bahçe mesafesi bulunan parsellerde fazladan her 2 m.’lik ön bahçe mesafesi için kat adedine 1 kat ilave yapılabilir.” cümlesinin;
31. maddesi ile değiştirilen Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 35. maddesinin ikinci fıkrasının “Yangın güvenliğine ilişkin tedbirler alınmak şartıyla ve konutlar hariç olmak üzere binaların çatı araları; sergi salonu, toplantı salonu, yemekhane, spor salonu gibi fonksiyonlarda ortak alan olarak kullanılabilir.” cümlesi ile “Özelliği olan binalarda, ihtiyaç halinde Bakanlık görüşü alınarak bu maddede belirtilmeyen farklı uygulamalar yapılabilir.” cümlesi ile onuncu fıkrasının tamamının İPTALİNE;
Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin, “3-b) Ticaret alanı” bendi,
14. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 16. maddesinin birinci fıkrasının “1.Taban alanı” bendinde yer alan “üstü açık veya örtülü zemin terasları” ifadesi, “2. Taban alanı kat sayısı (TAKS)” tamamı,
“4. Kat alanı kat sayısı (KAKS) (Emsal)” bendinin onbirinci paragrafında yer alan “mescit” ifadesi, onikinci paragrafında yer alan “%25” ifadesi ve son cümlesi,
26. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 29. maddesinin birinci fıkrasının 1. bendinde yer alan “Genel olarak kat yükseklikleri; ticaret bölgelerinde zemin katlarda 4,50 m., diğer katlarda 3,80 m., konut bölgelerinde ise zemin katlarda 4,00 m., diğer katlarda 3,20 m. kabul edilir.” cümlesi,
31. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 35. maddesinin birinci fıkrası,
47. maddesi ile PATİY’e eklenen geçici 4. maddesi yönünden DAVA HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
Dava konusu diğer madde, fıkra bent ve alt bentler yönünden DAVANIN REDDİNE karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI :
Davacı tarafından, dava konusu Yönetmelik ile öngörülen değişiklerin, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun amacına, şehircilik ilkelerine ve kamu yararına aykırı olduğu, bu itibarla, Daire kararının davanın reddine ilişkin kısımlarının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından, dava konusu Yönetmeliğin üst normlara ve hukuka uygun olarak tesis edildiği, bu nedenle Daire kararının iptale ilişkin kısımlarının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

Öte yandan, uyuşmazlığın niteliği itibarıyla, Daire kararının Yönetmeliğin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (a) alt bendinde yer alan “anaokul ve kreş” ibareleri ile (c) alt bendi; 16.maddesinin birinci fıkrasının 4. bendinde yer alan “trafo” ile “ticari amaç içermeyen kreş ve çocuk bakım ünitelerinin, toplam yapı inşaat alanının %5’ini aşmamak koşuluyla 750 m²’yi geçmeyen kısımları” ibareleri ve 15. maddesine yönelik davacı iddiaları, kararın “Hukuki Değerlendirme” kısmında detaylı olarak belirtilmiştir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI :

Davacı tarafından, savunma verilmemiştir.

Davalı idare tarafından, Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın davanın reddine ilişkin kısmının usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek davacının temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Öte yandan, uyuşmazlığın niteliği itibarıyla, Daire kararının Yönetmeliğin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (a) alt bendinde yer alan “anaokul ve kreş” ibareleri ile (c) alt bendi; 16.maddesinin birinci fıkrasının, 4. bendinde yer alan “trafo” ile “ticari amaç içermeyen kreş ve çocuk bakım ünitelerinin, toplam yapı inşaat alanının %5’ini aşmamak koşuluyla 750 m²’yi geçmeyen kısımları” ibareleri ve 15. maddesine yönelik davalı idarenin savunması, kararın “Hukuki Değerlendirme” kısmında detaylı olarak belirtilmiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’NUN DÜŞÜNCESİ :
Dava Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (a) alt bendinde yer alan “anaokulu ve kreş” ibareleri yönünden;
Konut ile anaokulu ve kreş alanlarının, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği eki plan gösterimlerinde ayrı lejantlarla gösterilen, farklı fonksiyonlara tekabül eden, ulaşım başta olmak üzere sosyal ve teknik altyapıya getireceği yük birbirinden çok farklı olan kullanım kararları olduğu kuşkusuzdur.

“Konut” kullanımı ile bağdaşması mümkün olmayan anaokul ve kreş kullanımlarının, ancak imar planı kararları ile konumlandırıldığı parsel üzerinde yapımının mümkün olduğu açık olup, bu haliyle, dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (a) alt bendinde yer alan “anaokulu ve kreş” ibareleri yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının “Sosyal ve kültürel tesis alanları” başlıklı 2. bendinin “(ç) ibadet yeri” tanımındaki “yurt ve kurs yapısı” ibareleri yönünden;
Uyuşmazlık konusu düzenlemede, ibadet alanlarında yurt ve kurs yapımına imkan verilmekte olup, her biri Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği eki plan gösterimlerinde ayrı lejantlarla gösterilen, farklı fonksiyonlara karşılık gelen, ulaşım başta olmak üzere sosyal ve teknik altyapıya getireceği yük birbirinden çok farklı olan bu kullanımlara imar planı kararı bulunmaksızın ibadet yerlerinde yer verilmesinde imar mevzuatına uyarlık bulunmamaktadır.
Dava konusu Yönetmeliğin 15. maddesi ile değiştirilen PATİY’in 18. maddesinin 4. bendi yönünden;
Dava konusu Yönetmelik değişikliği ile arka bahçe mesafesinin hesaplanmasına yönelik bir yeni bir düzenleme getirilmiş ise de, Yönetmeliğin 28. maddesinde arka bahçe mesafesinin belirlenmesine ilişkin ayrı bir formülün yer aldığı, söz konusu hükmün de dava konusu Yönetmelik değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihte herhangi bir değişikliğe konu edilmediği ya da geri alınmadığı, diğer bir deyişle, yürürlükte bulunduğu görülmektedir.
Öte yandan, bilirkişi raporunda da vurgulandığı üzere, dava konusu Yönetmelik değişikliği ile öngörülen arka bahçe mesafelerinin hesaplanması yöntemi ile Yönetmeliğin 28. maddesindeki hesaplama formülünün çelişkili olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Bu durumda, arka bahçe mesafesinin hesaplanmasına yönelik Yönetmelik maddesiyle çelişecek nitelikte düzenleme getiren dava konusu Yönetmelik maddesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (a) alt bendinde yer alan “anaokulu ve kreş” ibareleri ile 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının “Sosyal ve kültürel tesis alanları” başlıklı 2. bendinin “(ç) ibadet yeri” tanımındaki “yurt ve kurs yapısı” ibareleri yönünden temyiz istemlerinin kısmen kabulü ile bu kısımlar yönünden Daire kararının bozulması, davacı ve davalı idarenin temyiz istemlerinin kısmen reddi ile, dava konusu Yönetmeliğin 15. maddesi ile değiştirilen PATİY’in 18. maddesinin 4. bendi yönünden, Daire kararının yukarıda belirtilen gerekçe eklenmek suretiyle onanması, diğer kısımlar yönünden Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

İLGİLİ MEVZUAT :
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 1. maddesinde; bu Kanun’un, yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlendiği, 2. maddesinde; belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapıların bu Kanun hükümlerine tabi olduğu; 3. maddesinde; herhangi bir sahanın, her ölçekteki plan esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve yönetmelik hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılmasının mümkün olmadığı; 5. maddesinin son fıkrasında; bu Kanun’da adı geçen diğer tanımların Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte tarif edileceği belirtilmiştir.
Anılan Kanun’un Yönetmelik başlıklı 44. maddesinin I) fıkrasının (f) bendi; imar planı yapımı ve değişiklikleriyle ilgili kriterlerin tespiti ve imarla ilgili diğer hususların; (b) bendi; imar planlarında okul, ibadet yeri, sağlık, spor, sosyal ve kültürel tesisler ile kamu kuruluşlarının yapıları için ayrılacak yerler ve bu konu ile ilgili diğer hususların; (i) bendi de; yerleşme alanlarıyla ilgili genel esasların Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenmesi gerektiği kuralını öngörmektedir.
Ayrıca, 3194 sayılı Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasında; “2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, bu Kanunun ilgili maddelerine uyulmak kaydı ile 2960 sayılı İstanbul Boğaziçi Kanunu ve 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun ile diğer özel kanunlar ile belirlenen veya belirlenecek olan yerlerde, bu Kanunun özel kanunlara aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” kuralı yer almaktadır.
Öte yandan, 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 37. maddesinin 1. fıkrasına göre, mevzuatta Bayındırlık ve İskan Bakanlığına yapılmış olan atıflar Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yapılmış sayıldığından, 3194 sayılı Kanun’da Bayındırlık ve İskan Bakanlığına verilen görevlerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığının görevleri olarak kabulü gerekmektedir.
644 sayılı KHK’nin 2. maddesinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının görevleri, 12. maddesinde ise Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğünün görevleri düzenlenmiştir. 2. maddenin 1. fıkrasının (a) bendiyle: “Yerleşmeye, çevreye ve yapılaşmaya dair imar, çevre, yapı ve yapım mevzuatını hazırlamak”; 648 sayılı KHK’nin 1. maddesiyle değişik ç) bendiyle de: “Her tür ve ölçekteki fiziki planlara ve bunların uygulanmasına yönelik temel ilke, strateji ve standartları belirlemek” Çevre ve Şehircilik Bakanlığının görevleri arasında sayılırken, KHK’nın 12. maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (k) bentleriyle “Yerleşme ve yapılaşmaya yönelik mimarlık, mühendislik, müteahhitlik ve müşavirlik hizmetlerine ilişkin düzenlemeleri yapmak, uygulamaları denetlemek ve izlemek” ve “Gerçek kişilere ve özel hukuk tüzel kişilerine ait her türlü yapılar ile ilgili genel ilkeleri, stratejileri ve standartları belirlemek ve uygulanmasını sağlamak” ile “Konut politikalarının belirlenmesine yönelik çalışmalarda bulunmak, belirlenmiş politika, plan ve stratejilere göre uygulamayı temin ve sonuçlarını takip etmek.” Bakanlığın hizmet birimlerinden olan Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi yukarıda açıklanan Danıştay Altıncı Dairesi kararının, dava konusu Yönetmeliğin;
12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (a) alt bendinde yer alan “anaokulu ve kreş” ibareleri ile 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (c) alt bendi;
14. maddesi ile değiştirilen 16. maddesinin birinci fıkrasının 4. bendinde yer alan “trafo” ibaresi;
14. maddesi ile değiştirilen 16. maddesinin birinci fıkrasının, 4. bendinde yer alan” ticari amaç içermeyen kreş ve çocuk bakım ünitelerinin, toplam yapı inşaat alanının %5’ini aşmamak koşuluyla 750 m²’yi geçmeyen kısımları” ibareleri ile
15. maddesi ile değiştirilen PATİY’in 18. maddesinin 4. bendi dışında kalan kısımları, aynı gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş olup temyiz dilekçelerinde ileri sürülen iddialar, kararın anılan kısımlarının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Öte yandan, 01/06/2013 tarih ve 28664 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 10. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 12. maddesinin dördüncü paragrafında yer alan “KAKS” ile “kat adedi” ibareleri yönünden Daire kararının açıklamalı olarak onanması gerekmiştir:
Dava konusu Yönetmeliğin 10. maddesi ile değiştirilen Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 12. maddesinin 4. fıkrasında, “Uygulama imar planı değişikliği nedeniyle; parselin durumu, binanın parseldeki konumu, kat adedi, yapı yaklaşma mesafeleri, KAKS, TAKS veya kullanım kararı gibi plana ait kararlara aykırı hale düşen yapılar ruhsat eki projelerine göre tamamlatılır. Bu yapılardan Kanunun 29 uncu maddesindeki süre nedeniyle ruhsatı hükümsüz hale gelenlerin inşasına devam edilebilmesi için ilk ruhsat koşullarına göre yeniden ruhsat alınması zorunludur. Uygulama imar planında mevcut yapılarla ilgili özel bir hüküm bulunması halinde uygulamalar plan hükümlerine göre yapılır. Ancak bu alanda, Kanunun 18 inci maddesi uyarınca arazi ve arsa düzenlemesi yapılması ve yapının bulunduğu parselin hisseli hale gelmesi halinde ilgili idarece seviye tespiti yapılır. Şuyûnun giderilmesinde bina bedeli bu tespite göre belirlenir, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi düzenlenmesi bina bedelinin tespitinde müktesep hak oluşturmaz. Yapı ruhsatı veya yapı kullanma izni başvurusunda bulunanlar bu hükmü dikkate almak zorundadır.” hükmüne yer verilmiştir.
Uyuşmazlık konusu fıkranın ilk cümlesinde, yapılaşma şartları ve parselde inşa edilebilecek yapıların niteliğinde değişiklik öngören imar planı değişikliklerinin kabulü halinde, yürürlükteki imar planı kararlarına aykırı hale gelen yapıların mevcut inşaat ruhsatı ve eki mimari projeye göre tamamlanması öngörülmüştür.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinin (d) bendinde, “Arazi kullanımı ve yapılaşmada sadece mekânsal strateji planları, çevre düzeni planları ve imar planları kararlarına uyulur. Alt kademe planların, üst kademe planların kesinleştiği tarihten itibaren en geç bir yıl içinde ilgili idarece üst kademe planlara uygun hale getirilmesi zorunludur. Aksi halde, üst kademe planları onaylayan kurum ve kuruluşlar alt kademe planları en geç altı ay içinde uygun hale getirir ve resen onaylar. Bu süre içinde ruhsat işlemleri, yürürlükte olan uygulama imar planına göre gerçekleştirilir. Bu bent uyarınca yapılacak işlemlerde bu maddenin (c) bendi hükümlerine uyulur.” hükmüne, aynı Kanun’un “Ruhsat müddeti” başlıklı 29. maddesinin birinci fıkrasında, “Yapıya başlama müddeti ruhsat tarihinden itibaren iki yıldır. Bu müddet zarfında yapıya başlanmadığı veya yapıya başlanıp da her ne sebeple olursa olsun, başlama müddetiyle birlikte beş yıl içinde bitirilmediği takdirde verilen ruhsat hükümsüz sayılır. Bu durumda yeniden ruhsat alınması mecburidir. Başlanmış inşaatlarda müktesep haklar saklıdır.” hükmüne yer verilmiştir.
İmar Kanunu’nun 29. maddesi incelendiğinde, maddede, kanun koyucu tarafından, ruhsat işleminin hukuksal varlığını koruması için, yapıya başlama ve yapıyı bitirme bağlamında iki dereceli geçerlilik süresi öngörülmüştür. Yapıya başlanılması için iki yıl, bitirilmesi için ise beş yıl olarak belirlenen süre sınırlaması dışında, mevcut yapı ruhsatını hükümsüz hale getiren başkaca bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Öte yandan, aynı Kanun’un 8. maddesinin (d) bendinde; “Bu süre içinde ruhsat işlemleri, yürürlükte olan uygulama imar planına göre gerçekleştirilir.” hükmüne yer verilerek, sonradan kesinleşen üst kademe plan hükümlerinin varlığı nedeniyle, bu planlarla uyumsuz hale gelen uygulama imar planlarına, aynı bendde yer verilen süreç dahilinde hukuki değer atfedilerek, ruhsat işlemlerinin uygulama imar planları çerçevesinde gerçekleştirilmesine imkan tanınmış, uygulama işlemlerine esas alınan imar planlarının geçerli olduğu dönem içerisindeki hukuki varlığı, kanun koyucu tarafından açıkça korunmuştur.
Yukarıda yer verilen Kanun hükümleri bir arada değerlendirildiğinde, yapı ruhsatının dayanağı olan imar planlarının, hukuka aykırılık yaptırımının sonucu olarak değiştirilmediği sürece, değişiklik öncesi haliyle yürürlükte olduğu dönemde doğurduğu hüküm ve sonuçların korunacağı açıktır.
Kaldı ki, ruhsat süresi içerisinde yapılan yenileme taleplerinde, ilk ruhsat tarihinde yürürlükte olan imar planı ve mevzuat hükümlerinin esas alınacağı, ruhsat süresinin bitimi nedeniyle hükümsüz hale gelen yenileme taleplerinin ise yenileme ruhsatı değil, yeniden ruhsat talebi olarak değerlendirilmesi suretiyle talep tarihinde geçerli olan imar planı ve mevzuat hükümleri esas alınarak ruhsat düzenlemesi gerektiği yargı içtihatlarıyla da istikrar kazanmıştır.
Dava konusu Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 12. maddesinin birinci fıkrasında da bu husus ayrıca düzenlenerek yenileme ruhsatının kapsamı yeniden ortaya konulmuş olup, söz konusu düzenlemede KAKS ve kat adedi hususlarında herhangi bir istisnaya yer verilmediği gibi, bakılan davada, bu düzenlemeye yönelik olarak Danıştay Altıncı Dairesince davanın reddine karar verilmiş, kararın bu kısmına yönelik davacının temyiz dilekçesinde herhangi bir iddiada bulunulmamıştır.
Bu haliyle, ilk ruhsat tarihinde yürürlükte olan imar planı esasları ve mevzuat hükümleri kapsamında yenileme ruhsatı tanzim edilerek, mevcut yapı ruhsatı ve eki mimari proje kapsamında natamam yapının tamamlanmasının hukuken mümkün olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, uyuşmazlık konusu cümle içerisinde yer verilen ve değiştirilen plan esasları kapsamı içerisinde belirtilen “kat adedi ve KAKS” unsurları yönüyle uyuşmazlık konusu Yönetmelik hükmünde, İmar Kanunu’na, Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin bütünlüğüne ve Danıştay yerleşik içtihatlarına aykırılık bulunmamaktadır.
Daire kararının yukarıda yer verilen hususlara ilişkin kısımlarına gelince;
Öncelikle, aşağıda belirtilen maddelere yönelik olarak, davacının hukuka aykırılık iddiasında bulunduğu hususların, 08/09/2013 tarih ve 28759 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile öngörülen düzenlemelerde de yer aldığı anlaşıldığından, Danıştay Altıncı Dairesince işin esasına yönelik inceleme yapılmasında hukuki isabetsizlik görülmemiştir.
1- Dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (a) alt bendinde yer alan “anaokulu ve kreş” ibareleri yönünden;

1.1- DAVA KONUSU DÜZENLEME
Dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesi ile PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (a) alt bendi;
“a) Konut alanı: Yerleşme ve gelişme alanlarında konut kullanımına yönelik olarak planlanan alanlardır. Ancak, yol boyu ticaret bölgesi olarak teşekkül etmiş konut alanlarında bulunan parsellerin yol seviyesinde veya açığa çıkan bodrum katlarının yoldan cephe alan mekânlarında, gürültü ve kirlilik oluşturmayan ve imalâthane niteliğinde olmayan,gayrisıhhi özellik taşımayan, halkın günlük ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik dükkân, kuaför, terzi, muayenehane, lokanta, pastane, anaokulu, kreş gibi konut dışı hizmetler verilebilir. Binanın birinci katında veya bodrum katlarında zemin katta yer alan mekanla içten bağlantılı olan ve binanın ortak merdivenleri ile ilişkilendirilmeyen konut dışı piyesler yapılabilir. Yol boyu ticaret bölgesi olarak teşekkül etmiş konut kullanımına ayrılan parsellerde müstakil olarak yüksek nitelikli konut (rezidans), yurt, kurs, anaokulu, özel eğitim tesisi, kreş, ticari katlı otopark, sosyal ve kültürel tesis gibi binalar yapılabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
1.2- DAVACININ İDDİALARI
Davacı tarafından, konut alanlarına yapılabilecek tesisler arasındaki farklılık ve uyumsuzluk göz ardı edilerek, planlamanın analiz çalışması ve kullanım kısıtları gibi birtakım bilimsel gerçeklik dışında, farklı kullanım kararlarının planlama sürecinden geçirilmeden doğrudan ruhsata esas uygulamaya bağlanmasının, kentsel alan içerisinde güvenlik, ulaşım, çevre sorunları gibi problemlerin çözümünü olanaksız hale getirdiği ileri sürülmüştür.
1.3- DAVALI İDARENİN SAVUNMASI
Dava konusu değişiklikliğin, 08/09/2013 tarih ve 28759 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmeliğin 14. maddesi ile değiştirildiği, bu bakımdan konusuz kalan davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
1.4- DAİRE KARARI
Uyuşmazlık konusu Yönetmelik hükmü incelendiğinde, fıkranın ilk cümlesinde “konut” kullanımının genel tanımına yer verildiği, ikinci ve üçüncü cümlesinde ise aynı Yönetmeliğin 32.maddesinin 3.fıkrasında yer alan düzenlemeye paralel bir şekilde, istisnai bir düzenleme ile “yol boyu ticaret bölgesi olarak teşekkül etmiş” konut alanlarının yol seviyesinde veya açığa çıkan bodrum katlarına yönelik olarak hüküm ihdas edildiği,
Söz konusu kullanımların İmar Kanunu’na aykırılık taşımadığı, uyuşmazlık konusu Yönetmeliğin bütünüyle de uyumlu olan fıkranın ilk üç cümlesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
1.5- KURULUMUZUN HUKUKİ DEĞERLENDİRMESİ
Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği eki plan gösterimlerinde ayrı lejantlarla gösterilen, farklı fonksiyonlara karşılık gelen, ulaşım başta olmak üzere sosyal ve teknik altyapıya getireceği yük birbirinden farklı olan kullanımların, yer seçimi kararlarının imar planı kapsamında ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bu doğrultuda, bu nitelikteki kullanımlara imar planı kararı bulunmaksızın konut fonksiyonu içerisinde yer verilmesi imar mevzuatı uyarınca mümkün görülmemektedir.
Uyuşmazlık bu çerçevede ele alındığında, dava konusu düzenleme ile yol boyu ticaret bölgesi olarak teşekkül etmiş konut alanlarında bulunan parsellerin yol seviyesinde veya açığa çıkan bodrum katlarının yoldan cephe alan mekânlarında anaokulu ve kreş kullanımlarının yer almasına imkan tanındığı anlaşılmaktadır.
Konut ile anaokulu ve kreş alanlarının, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği eki plan gösterimlerinde ayrı lejantlarla gösterilen, farklı fonksiyonlara tekabül eden, ulaşım başta olmak üzere sosyal ve teknik altyapıya getireceği yük birbirinden çok farklı olan kullanım kararları olduğu kuşkusuzdur.
“Konut” kullanımı ile bağdaşması mümkün olmayan anaokul ve kreş kullanımlarının, ancak imar planı kararları ile konumlandırıldığı parsel üzerinde yapımının mümkün olduğu açık olup, bu haliyle, dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (a) alt bendinde yer alan “anaokulu ve kreş” ibarelerinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Nitekim, 03/07/2017 tarih ve 30113 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’nde yer alan aynı nitelikteki düzenlemenin yürütmesinin durdurulmasına ilişkin Danıştay Altıncı Dairesinin 12/07/2018 tarih ve E:2017/4840 sayılı kararına yapılan itirazın bu kısmı yönünden reddine ilişkin Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 16/05/2019 tarih ve YD İtiraz No:2019/486 sayılı kararı da bu yöndedir.
Açıklanan nedenle, söz konusu düzenleme yönünden davanın reddine yönelik Daire kararının bozulması gerekmiştir.
2- Dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (c) alt bendi yönünden;
2.1- DAVA KONUSU DÜZENLEME
Dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesi ile PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (c) alt bendi;
“c) Ticaret+Hizmet, Ticaret+Konut, Ticaret+Hizmet+Konut gibi karma kullanım alanları: Yüksek nitelikli konutlar hariç, tek başına konut olarak kullanılmamak koşuluyla, ticaret, hizmet, ticaret+konut, hizmet+konut, ticaret+hizmet+konut kullanımlarından sadece birinin veya ikisinin veyahutta tamamının birlikte yer aldığı alanlardır. Bu alanlarda konut yapılması halinde yoldan cephe alan zemin veya bodrum katların ticaret veya hizmet kullanımında olması ve konut için ayrı bina girişi ve merdiveni bulunması şartı aranır. Bu alanlarda ayrıca plan kararı gerekmeden gerçek ve tüzel kişilere veya kamuya ait; yurt, kurs, dershane, ticari katlı otopark, sosyal ve kültürel tesisler, özel eğitim ve özel sağlık tesisleri yapılabilir. Konut kullanımına da yer verilen binaların bulunduğu parsellerde konut kullanımının gerektirdiği sosyal ve teknik alt yapının karşılanması için gerekli düzenleme ortaklık payı kesintileri alınıp bu alanlar ayrılmadan ruhsat düzenlenemez.” şeklinde düzenlenmiştir.
2.2- DAVACININ İDDİALARI
Davacı tarafından, ticaret ve hizmet alanları içerisinde konut yapılmasının üst ölçekli plan kararları nüfus projeksiyonu ve yoğunluk kararları doğrultusunda irdelenerek plan değişikliği ya da revizyonu ile mümkün olması gerektiği, ticaret-turizm-konut gibi ikiden fazla fonksiyon verilen alanların ancak üst ölçekli planlarda yer alabileceğinin ifade edilmesi gerektiği, aksi takdirde alt ölçekli planlarda, bu fonksiyonlardan sadece birinin veya ikisinin yer aldığı planlarda, Yönetmeliğin zemin katta turizm ya da ticaret fonksiyonunu zorunlu kılması nedeniyle üst katlarda konut yapılması halinde oluşacak nüfusu hesaplama imkanının kalmayacağı, kentin taşıma kapasitesi ile plan nüfusunun karşılaştırılmasının ve yaşayacak nüfusa gerekli ve yeterli donatı hesabını yapmanın mümkün olamayacağı, üst ölçekli planlarda ticaret-konut-turizm gibi iki ya da daha fazla fonksiyon verilebilecek alanlarda böyle bir esnekliğe imkân verilmesine rağmen uygulama imar planı ölçeğinde bu kullanımların alt ve üst katlardaki kullanımlar dahi belirtilerek planlarda netleştirilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
2.3- DAVALI İDARENİN SAVUNMASI
Dava konusu değişiklikliğin, 08/09/2013 tarih ve 28759 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmeliğin 14. maddesi ile değiştirildiği, bu bakımdan konusuz kalan davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
2.4- DAİRE KARARI
Konut kullanımının, karma kullanım içerisinde yer alan diğer fonksiyonlardan farklı veya yoğun olarak sosyal donatı ve teknik altyapı ihtiyacı bulunmasına rağmen, karma kullanım içerisinde en fazla emsal değerinin belirlenmesine yönelik, Yönetmelik hükmünde oransal bir değer belirlenmemesi, davanın devamı sırasında kabul edilen 08/09/2013 tarihli Yönetmelik değişikliğiyle getirilen %20 emsal oranın ise Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin ilgili maddesi ile çelişkili olması nedeni ile, dava konusu Yönetmelik değişikliğinin bu kısmında imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle, söz konusu düzenlemenin iptaline karar verilmiştir.
2.5- KURULUMUZUN HUKUKİ DEĞERLENDİRMESİ
Yukarıda yer verilen düzenleme ile öngörülen karma kullanımlar içerisindeki “konut” kullanımının, sosyal ve teknik altyapı alanlarına olan ihtiyacının, ticaret ve hizmet kullanım türlerine göre nitelik ve nicelik olarak farklılaştığı hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık konusu Yönetmelik hükmü incelendiğinde, karma kullanım alanlarında konut ile birlikte ticaret ve hizmet alanlarının yer alması halinde, uygulama imar planında alanın veya alandaki yapılaşma hakkının ne kadarının konut kullanımına ayrılacağının belirlenmediği durumlarda, konut kullanımlarının, alandaki payı hakkında herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği görülmektedir.
Oysa, konut alanlarının ihtiyaç duyduğu sosyal ve teknik altyapı alanlarının miktarı ve konumunun planlanması ile kentlinin sosyal donatı ihtiyacının karşılanması, ancak alanda bu kullanımın payının imar planlarıyla, imar planında hüküm yoksa Yönetmelik hükmüyle belirlenmesi suretiyle mümkündür.
Bu durumda, davacı iddiaları da göz önünde bulundurulduğunda, konut kullanımının, karma kullanım içerisinde en fazla emsal değerinin belirlenmesine yönelik, Yönetmelik hükmünde oransal bir değer belirlenmemesinde eksik düzenleme nedeniyle hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Her ne kadar Dairece, davanın devamı sırasında kabul edilen 08/09/2013 tarihli Yönetmelik değişikliğiyle getirilen %20 emsal oranın, Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin ilgili maddesi ile çelişkili olması nedeniyle düzenleme bu yönüyle de kusurlandırılmış ise de, yargısal incelemenin dava konusu edilen Yönetmelik maddesi kapsamında gerçekleştirilmesi gerekliliği karşısında, Yönetmeliğe sonradan getirilen madde hükmü çerçevesinde ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Bu durumda, dava konusu Yönetmelik değişikliği, eksik düzenleme nedeniyle imar mevzuatına aykırı olduğundan, anılan düzenlemenin iptaline yönelik Daire kararında sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle, söz konusu düzenlemenin iptaline yönelik Daire kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle onanması gerekmektedir.
3- Dava konusu Yönetmeliğin 14. maddesi ile değiştirilen 16. maddesinin birinci fıkrasının 4. bendinde yer alan “trafo” ibaresi yönünden;
3.1- DAVA KONUSU DÜZENLEME
Dava konusu Yönetmeliğin 14. maddesi ile değiştirilen 16. maddesinin birinci fıkrasının 4. bendi;
“4. Kat Alanı Kat Sayısı (KAKS) (Emsal): Yapının katlar alanı toplamının parsel alanına oranından elde edilen sayıdır. Katlar alanına;

Yapı inşaat alanının %3’ünü geçmeyen ortak alan veya binaya ait olan yalnızca tesisatın geçirildiği tesisat alanları, kazan dairesi, teshin merkezi, bina ve tesise ait arıtma tesisi, su sarnıcı, gri su toplama havuzu, yakıt ve su depoları ile silolar, trafolar, jeneratör, kojenerasyon ünitesi, eşanjör ve hidrofor bölümleri,
…dahil edilmez.” şeklinde düzenlenmiştir.
3.2- DAVACININ İDDİALARI
Davacı tarafından, dava konusu değişiklik ile, yürürlükteki mevzuatta yer almayan pek çok alanın, emsal ve kaks hesabına dahil edilmediği, planla öngörülen emsallerin bir değerinin kalmadığı ve gizli yoğunluk artışı getirildiği, bu maddenin uygulanmasıyla imar planı ile yapılaşmaların yarattığı değerler arasında gerçek hayatta ciddi farklılıklar oluşacağından bu maddenin gerçek değerler üzerinden yeniden ele alınması gerektiği iddia edilmiştir.
3.3- DAVALI İDARENİN SAVUNMASI
01/06/2013 tarih ve 28664 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 14. maddesi ile değişik PATİY’nin 16.maddesinin birinci fıkrasının (1), (2) ve (4) numaralı bentlerinin, 08/09/2013 tarih ve 28759 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmeliğin 8. maddesi ile değiştirildiği, bu bakımdan konusuz kalan davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
3.4- DAİRE KARARI
Uyuşmazlık konusu Yönetmelik’te, emsal hesabına dahil edilmeyeceği öngörülen trafoların, niceliği ve niteliğine yönelik de herhangi bir ayrıntıya yer verilmediği, bu haliyle hangi amaca hizmet edeceği muğlak bırakılan trafoların, mekansal alanlara getireceği yapı ve nüfus yoğunluğunun değerlendirilemediği,
Bu durumda, ancak yapının kendi ihtiyacına hizmet etmek üzere tesis edilen trafoların emsal hesabına dahil edilmeyeceği yönünde kısıtlama getirilmesi gerekirken, eksik düzenleme nedeniyle uygulamaya elverişsiz olduğu anlaşılan Yönetmelik değişikliğinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle söz konusu düzenlemenin iptaline karar verilmiştir.
3.5- KURULUMUZUN HUKUKİ DEĞERLENDİRMESİ
Dava konusu düzenlemede açık olarak, binaya ait olan trafoların katlar alanı hesabına dahil edilmemesi öngörülmüş olup, Daire kararındaki “yapının kendi ihtiyacına hizmet etmek üzere tesis edilen trafoların emsal hesabına dahil edilmeyeceği yönünde kısıtlama getirilmesi gerekirken, aksi yöndeki Yönetmelik hükmünde eksik düzenleme nedeniyle hukuka uyarlık bulunmadığı” şeklindeki gerekçeye hukuken katılmak mümkün görülmemiştir.
Öte yandan, binaya ait olan trafoların, teknik olarak yapılarda bulunması gerektiğinden, teknik ve sosyal altyapı alanlarına yük getirici bir yönü bulunmadığı gibi yapı yoğunluğunu arttırdığından da söz edilemeyeceği, nüfus yoğunluğunu arttırmadığı da açık olduğu anlaşıldığından, bu haliyle dava konusu düzenlemede yer alan “trafo” ibaresinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Nitekim, 03/07/2017 tarih ve 30113 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’nde yer alan aynı nitelikteki düzenlemenin yürütmesinin durdurulmasına ilişkin Danıştay Altıncı Dairesinin 12/07/2018 tarih ve E:2017/4840 sayılı kararına yapılan itirazın bu kısmının kabulü ile yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmesine ilişkin Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 16/05/2019 tarih ve YD İtiraz No:2019/486 sayılı kararı da bu yöndedir.
Açıklanan nedenle, söz konusu düzenlemenin iptaline yönelik Daire kararının bozulması gerekmektedir.
4- Dava konusu Yönetmeliğin 14. maddesi ile değiştirilen 16. maddesinin birinci fıkrasının 4. bendinde yer alan” ticari amaç içermeyen kreş ve çocuk bakım ünitelerinin, toplam yapı inşaat alanının %5’ini aşmamak koşuluyla 750 m²’yi geçmeyen kısımları” ibareleri yönünden;
4.1-DAVA KONUSU DÜZENLEME
Dava konusu Yönetmeliğin 14. maddesi ile değiştirilen 16. maddesinin birinci fıkrasının 4. bendi;
“4. Kat Alanı Kat Sayısı (KAKS) (Emsal): Yapının katlar alanı toplamının parsel alanına oranından elde edilen sayıdır. Katlar alanına;

Mescit, ticari amaç içermeyen kreş ve çocuk bakım ünitelerinin, toplam yapı inşaat alanının %5’ini aşmamak koşuluyla 750 m²’yi geçmeyen kısımları,

dahil edilmez.” şeklinde düzenlenmiştir.
4.2- DAVACININ İDDİALARI
Davacı tarafından, dava konusu değişiklik ile, yürürlükteki mevzuatta yer almayan pek çok alanın, emsal ve kaks hesabına dahil edilmediği, planla öngörülen emsallerin bir değerinin kalmadığı ve gizli yoğunluk artışı getirildiği, bu maddenin uygulanmasıyla imar planı ile yapılaşmaların yarattığı değerler arasında gerçek hayatta ciddi farklılıklar oluşacağından bu maddenin gerçek değerler üzerinden yeniden ele alınması gerektiği iddia edilmiştir.
4.3- DAVALI İDARENİN SAVUNMASI
01/06/2013 tarih ve 28664 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 14. maddesi ile değişik PATİY’nin 16.maddesinin birinci fıkrasının (1), (2) ve (4) numaralı bentlerinin, 08/09/2013 tarih ve 28759 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmeliğin 8. maddesi ile değiştirildiği, bu bakımdan konusuz kalan davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
4.4- DAİRE KARARI
İmar parseli içinde ticari amaç içermese dahi, kapalı alan kullanımı sağlandığı ayrıca yapı ve nüfus yoğunluğuna sebebiyet vereceği açık olan söz konusu bölümlerin, tamamının emsal hesabında değerlendirilmesi gerektiği, alan hesabına kısmen veya tamamen dahil edilmemesini gerektirir bir neden bulunmadığı, bu nedenle söz konusu düzenlemede imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.
4.5-KURULUMUZUN HUKUKİ DEĞERLENDİRMESİ
Bir yapıda “ticari amaç içermeyen, bodrum veya zemin kattaki ortak alan niteliğindeki çocuk oyun alanlarının ve çocuk bakım ünitelerinin” bulunmasının, teknik ve sosyal altyapı alanlarına yük getirmekten ziyade faydasının bulunduğu, söz konusu kullanımların nüfus yoğunluğunu arttırdığından bahsedilemeyeceği, artan yapı yoğunluğunun ise sağladığı kamu yararı ile kıyaslandığında kabul edilebilir nitelikte olduğu anlaşıldığından, bu haliyle “ticari amaç içermeyen, bodrum veya zemin kattaki ortak alan niteliğindeki çocuk oyun alanlarının ve çocuk bakım ünitelerinin” katlar alanı hesabına dâhil edilmemesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Nitekim, 03/07/2017 tarih ve 30113 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’nde yer alan aynı nitelikteki düzenlemenin yürütmesinin durdurulmasına ilişkin Danıştay Altıncı Dairesinin 12/07/2018 tarih ve E:2017/4840 sayılı kararına yapılan itirazın bu kısmının kabulü ile yürütmenin durdurulması talebinin reddine karar verilmesine ilişkin Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 16/05/2019 tarih ve YD İtiraz No:2019/486 sayılı kararı da bu yöndedir.
Açıklanan nedenle, söz konusu düzenlemenin iptaline yönelik Daire kararının bozulması gerekmektedir.
5- Dava konusu Yönetmeliğin 15. maddesi ile değiştirilen PATİY’in 18. maddesinin 4. bendi yönünden;
5.1- DAVA KONUSU DÜZENLEME
Dava konusu Yönetmeliğin 15. maddesi ile değiştirilen PATİY’in 18. maddesinin 4. bendi;
“1. Ön bahçe mesafeleri: İskan alanlarında yapılacak binaların ön bahçe ve yol kenarına rastlayan bahçe mesafeleri en az (5.00) m. dir.
2) Yan bahçe mesafeleri: Bodrum katlarda iskan edilen katlar da dahil, 4 kata kadar (4 kat dahil) olan binalarda yan bahçe mesafeleri en az (3.00) m.dir. Fazla her kat için yan bahçe mesafeleri (0.50) m. artırılır.
3) Yan bahçe mesafelerinin hesabında dikkate alınacak kat adedi: Bodrumlarda iskan edilen katlar da dahil, binada yer alan iskan edilen katların toplam yüksekliğinin üçe bölünmesi ile bulunacak sayıdır. (Ek:RG-13/7/2000-24108) (2.50) m.’yi aşan artık değerler 1 kat adedine tekabül eder.
4) (Ek Bent:RG-1/6/2013-28664) Arka bahçe mesafeleri: Bodrum katlarda tabii veya tesviye edilmiş zeminin üzerinde kalan bodrum katlar dahil 4 kata kadar olan binalarda arka bahçe mesafesi en az (3,00) m.dir. Fazla her kat için bu mesafe (0,50) m. arttırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
5.2- DAVACININ İDDİALARI
Davacı tarafından, dava konusu düzenleme ile bahçe mesafeleri ile ilgili olarak arka bahçe mesafesi bina yüksekliğinin yarısı olan bu mesafe, 4 kata kadar olan binalarda 3 m’ye düşürüldüğü, bunun da yapı yoğunluğunun artışına sebebiyet vereceği ileri sürülmüştür.
5.3- DAVALI İDARENİN SAVUNMASI
Dava konusu düzenlemenin, 08/09/2013 tarih ve 28759 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmeliğin 9. maddesi ile değiştirildiği, bu nedenle konusuz kalan davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
5.4- DAİRE KARARI
Türkiye’deki konut üretiminin büyük bölümünün imar planları ve parselasyon işlemleri uyarınca oluşturulan imar adaları içinde yer alan parseller üzerinde gerçekleştirildiği, Yönetmelik değişikliği uyarınca beşer katlı (konut binaları 17,5 metre yüksekliğinde) binalardan oluşan bir imar adasında inşa edilecek binalar arasında 2*3,5= 7 metre, onar katlı (konut binaları 35 metre yüksekliğinde) binalardan oluşan bir imar adasında ise 2*6=12 metre mesafe kalacağı, böyle binaların iç kesimlerinin özellikle daha alt katlarında oturan veya çalışanların kuyunun içinde yaşadıkları hissini duymalarının kaçınılmaz olduğu, zira dava konusu edilen değişiklikle 02/11/1985 tarihli Yönetmeliğe göre 5’er katlı binalar arasındaki mesafenin 17,5 metreden 7 metreye, 10’ar katlı binalar arasındaki mesafenin ise 35 metreden 12 metreye ineceği, böylelikle yapılardan istifade eden nüfus açısından yaşam kalitesinin azalacağı,
Bu durumda, insanların yaşam kalitesini ve sağlığını, ayrıca mekansal alanların ulaşım sistemlerini olumsuz etkileyeceği anlaşılan, arka bahçe mesafesinin daraltılmasına yönelik dava konusu Yönetmelik değişikliğinin, imar mevzuatına aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.
5.5-KURULUMUZUN HUKUKİ DEĞERLENDİRMESİ
Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin “Bina derinlikleri” başlıklı 28. maddesinde;
“Bina derinlikleri azami (40.00) m.’yi geçmemek ve hiç bir yerde arka bahçe sınırına (3.00/) m. den fazla yaklaşmamak şartı ile;
I = L -(K + H/2 ) formülü ile hesaplanır.
Burada;
I = Bina derinliği
L = Parsel derinliği
K = Ön bahçe mesafesi
H = Bina yüksekliğini gösterir.
Ancak;
1. Formülün kullanılması sonucunda (10.00) m. den az çıkan bina derinlikleri, arka bahçe mesafesi (2.00) m. den az olmamak üzere (10.00) m. ye çıkartılabilir.
2. Köşe başına rastlayan parsellerde yapı derinliği parselin yüz aldığı yollar üzerindeki komşu parsellere verilecek derinliklere göre belirlenir.
3. İmar planlarında ticaret bölgesi, olarak gösterilen blok ve bitişik nizam yapı adalarında yapılacak binaların gece ve gündüz ikamete ayrılmayan, sadece işyeri olarak kullanılan zemin katlan, bodrumları ile birlikte ön ve yan bahçe mesafelerine tecavüz etmemek kaydı ile, arsa derinliğince yapılabilir. Şu kadar ki, meyilli arsalarda bu yüksekliğin, arka komşu sınırında tabii zeminden itibaren (6.50) m. yi geçmesi halinde, bu miktarı aşan kısmı arka komşu sınırından en az (3.00) m. geriden başlatılır.
4. H/2 arka bahçe mesafesini temin etmek şartı ile bina derinliğini (40.00) m. ye çıkarmaya Belediye yetkilidir.
5. Ayrık yapı nizamında, köşe başından başka iki yola cephesi bulunan parsellerde taban alam kat sayısı % 40 dahilinde kalmak kaydı ile bina derinliği için azami (40.00) m. şartı aranmaz.” kuralına yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen Yönetmelik hükmü değerlendirildiğinde, bina derinliğinin hesaplanmasına yönelik formül içerisinde, arka bahçe mesafesinin hesaplanmasına ilişkin H(Bina yüksekliği)/2 şeklinde bir hesaplama yönteminin de öngörüldüğü, arka bahçe mesafesinin de uygulamada bu formül dikkate alınarak hesaplandığı anlaşılmaktadır.
Nitekim, Dairelerince yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda, arka bahçe mesafesinin, Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 18. maddesinde değil, Yönetmeliğin 28. maddesinde düzenlendiği tespitine yer verilmiştir.
Dava konusu Yönetmelik değişikliği ile arka bahçe mesafesinin hesaplanmasına yönelik yeni bir düzenleme getirilmiş ise de, Yönetmeliğin 28. maddesinde arka bahçe mesafesinin belirlenmesine ilişkin ayrı bir formülün yer aldığı, söz konusu hükmün de dava konusu Yönetmelik değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihte herhangi bir değişikliğe konu edilmediği ya da geri alınmadığı, diğer bir deyişle, yürürlükte bulunduğu görülmektedir.
Öte yandan, bilirkişi raporunda da vurgulandığı üzere, dava konusu Yönetmelik değişikliği ile öngörülen arka bahçe mesafelerinin hesaplanması yöntemi ile yukarıda yer verilen Yönetmeliğin 28. maddesindeki hesaplama formülünün çelişkili olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Bu durumda, arka bahçe mesafesinin hesaplanmasına yönelik Yönetmelik maddesiyle çelişecek nitelikte düzenleme getiren dava konusu Yönetmelik maddesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Diğer taraftan, insanların yaşam kalitesini ve sağlığını, ayrıca mekansal alanların ulaşım sistemlerini olumsuz etkileyeceği anlaşılan, arka bahçe mesafesinin daraltılmasına yönelik dava konusu edilen Yönetmelik değişikliğinde, imar mevzuatına uyarlık bulunmadığı şeklindeki Daire gerekçesi de Kurulumuz tarafından isabetli bulunmuştur.
Açıklanan nedenle, söz konusu düzenlemenin iptaline yönelik Daire kararında sonucu itibarıyla isabetsizlik bulunmadığından, anılan kararın yukarıda belirtilen gerekçenin de eklenmesi suretiyle onanması gerekmektedir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacı ve davalı idarenin temyiz istemlerinin kısmen kabulüne,
2. Danıştay Altıncı Dairesinin temyize konu 25/12/2018 tarih ve E:2013/6220, K:2018/10656 sayılı kararının, 01/06/2013 tarih ve 28664 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin;
12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (a) alt bendinde yer alan “anaokulu ve kreş” ibareleri,
14. maddesi ile değiştirilen 16. maddesinin birinci fıkrasının , 4. bendinde yer alan “trafo” ibaresi ile
14. maddesi ile değiştirilen 16. maddesinin birinci fıkrasının , 4. bendinde yer alan” ticari amaç içermeyen kreş ve çocuk bakım ünitelerinin, toplam yapı inşaat alanının %5’ini aşmamak koşuluyla 750 m²’yi geçmeyen kısımları” ibarelerine ilişkin kısımlarının BOZULMASINA,
3. Davacı ve davalı idarelerin temyiz istemlerinin kısmen reddine,
4. Anılan kararın, dava konusu Yönetmeliğin;
12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (c) alt bendi ile
15. maddesi ile değiştirilen PATİY’in 18. maddesinin 4. bendine ilişkin kısımları yönünden yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA ,
5. Anılan kararın, dava konusu Yönetmeliğin diğer kısımları yönünden ONANMASINA,
6. Bozulan kısım yönünden yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Daireye gönderilmesine,
7. Kesin olarak, 26/10/2020 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

X- 03/07/2017 tarih ve 30113 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’nin 70. maddesi ile 02/11/1985 tarih ve 18916 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin 01/10/2017 tarihinde yürürlükten kaldırıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dava konusu Yönetmelik değişikliği yürürlükten kaldırıldığından, konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, uyuşmazlığın esasına girilerek verilen Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.

KARŞI OY

XX- Dava konusu Yönetmeliğin 7. maddesi ile PATİY’nin 9. maddesine eklenen üçüncü fıkra yönünden;
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 44. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, enerji, sulama, tabii kaynaklar, ulaştırma ve benzeri hizmetlerle ilgili tesisler ve müştemilatından hangileri için ruhsat alınmayacağının Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirleneceği kurala bağlanmıştır.
Dava konusu Yönetmeliğin 62. maddesinde ise, “(1) Kamuya ait umumi hizmet alanları ile ilgili idarelerin tasarrufu altındaki yol, otopark, yaya bölgesi gibi yerlerde kamu hizmetinin yürütülebilmesi ve iletişimin sürdürülebilmesi için gerekli tedbirler ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun uygun görüşü alınmak suretiyle ruhsat alınmadan elektronik haberleşme istasyonu kurulabilir.
(2) Özel mülkiyete tabi arsa ve binalarda, fenni mesuliyet üstlenilmek ve Kanunun cezai hükümleri saklı kalmak, 634 sayılı Kanuna göre kat maliklerinin muvafakati alınmak, statik proje müellifince hazırlanacak rapor ilgili idaresine sunulmak, bina estetiğini, görünümünü ve silueti olumsuz etkilememek ve bina cephelerine 3.00 metreden fazla yaklaşmamak, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun uygun görüşü alınmak kaydıyla ruhsat alınmadan elektronik haberleşme istasyonu kurulabilir.
(3) Elektronik haberleşme istasyonları 5/11/2008 tarihli ve 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu, 26/9/2011 tarihli ve 655 sayılı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve ilgili diğer mevzuata göre kuruluş izni verilen alanda ve imar planı kararı aranmaksızın kurulur.” hükümlerine yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen Kanun hükmü uyarınca, ulaştırmaya ilişkin tesislerden ruhsat alınmayacak olanların Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenebileceği öngörülmüş olup, bu doğrultuda dava konusu Yönetmelik ile elektronik haberleşme istasyonlarının Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun uygun görüşü alınmak kaydıyla ruhsat alınmadan kurulmasında üst hukuk normuna aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Yönetmeliğin 7. maddesi ile PATİY’nin 9. maddesine eklenen üçüncü fıkra yönünden davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, kararın bu kısmına katılmıyorum.
KARŞI OY
XXX- Dava konusu Yönetmeliğin 10. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 12. maddesinin 4. fıkrası yönünden;
Dava konusu Yönetmeliğin 10. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 12. maddesinin 4. fıkrasında, “Uygulama imar planı değişikliği nedeniyle; parselin durumu, binanın parseldeki konumu, kat adedi, yapı yaklaşma mesafeleri, KAKS, TAKS veya kullanım kararı gibi plana ait kararlara aykırı hale düşen yapılar ruhsat eki projelerine göre tamamlatılır. Bu yapılardan Kanunun 29 uncu maddesindeki süre nedeniyle ruhsatı hükümsüz hale gelenlerin inşasına devam edilebilmesi için ilk ruhsat koşullarına göre yeniden ruhsat alınması zorunludur. Uygulama imar planında mevcut yapılarla ilgili özel bir hüküm bulunması halinde uygulamalar plan hükümlerine göre yapılır. Ancak bu alanda, Kanunun 18 inci maddesi uyarınca arazi ve arsa düzenlemesi yapılması ve yapının bulunduğu parselin hisseli hale gelmesi halinde ilgili idarece seviye tespiti yapılır. Şuyûnun giderilmesinde bina bedeli bu tespite göre belirlenir, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi düzenlenmesi bina bedelinin tespitinde müktesep hak oluşturmaz. Yapı ruhsatı veya yapı kullanma izni başvurusunda bulunanlar bu hükmü dikkate almak zorundadır.” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan düzenlemede, İmar Kanunu’nun 29. maddesindeki ruhsat süresi bitmesine karşın, devam etmesi gereken yapı nedeniyle yeniden ruhsat alınmasının zorunlu olduğu durumlarda, eski ruhsat koşullarında ruhsat alınmasına imkan tanındığı anlaşılmaktadır.
Ruhsat süresi içerisinde başlanmayan veya ruhsat süresi içerisinde tamamlanmayarak ruhsatsız duruma düşen yapılar için yeniden ruhsat almak için yapılan başvuru tarihinde yürürlükte bulunan plan ve ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanması gerekmekte ise de, söz konusu yapıların yeni ruhsat başvurusu tarihinde yürürlükte bulunan plana uygun kısımlarının “kazanılmış haklar” kapsamında değerlendirilmesi ve yapıların bu kısımlarının korunması gerektiği kuşkusuzdur.
Bu durumda, ruhsat süresi içerisinde başlanmayan veya ruhsat süresi içerisinde tamamlanmayarak ruhsatsız duruma düşen yapılar için yeniden ruhsat almak için yapılan başvuru tarihinde, söz konusu yapının yürürlükte bulunan plana uygun olan kısımlarının korunacağına dair bir düzenlemeye yer verilmesi gerekirken, aksi yöndeki Yönetmelik maddesinde eksik düzenleme nedeniyle hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Yönetmeliğin 10. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 12. maddesinin 4. fıkrasının iptaline ilişkin Daire kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle onanması gerektiği oyuyla, kararın bu kısmına katılmıyorum.
KARŞI OY

XXXX- Dava konusu Yönetmeliğin 12.maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının “Sosyal ve kültürel tesis alanları” başlıklı alt 2. bendinde yer alan; “a) yeşil alanlar”, “ab) parklar” tanımı içinde yer alan “otopark” ibaresine ilişkin olarak,
Dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının “Sosyal ve kültürel tesis alanları” başlıklı alt 2. bendinde; “a) yeşil alanlar” “ab) Parklar: İmar planı ile belirlenmek ve mevcut ağaç dokusu dikkate alınarak tabii zemin veya tesviye edilmiş toprak zemin altında kalmak üzere, ağaçlandırma ve bitkilendirme için yeterli derinlikte toprak örtüsü olması ve standartları sağlaması kaydıyla otopark ve havuz ile açık spor ve oyun alanı, umumi hela, 1 katı, h=4,50 m.’yi ve taban alanı kat sayısı toplamda 0,03’ü geçmemek, sökülüp takılabilir malzemeden yapılmak kaydıyla; açık çay bahçesi, büfe,pergole, kameriye, muhtarlık, güvenlik kulübesi, sporcu soyunma kabinleri, taksi durağı, trafo gibi tesislerin yapılabildiği, kentte yaşayanların yeşil bitki örtüsü ile dinlenme ihtiyaçlarının karşılandığı alanlardır.” şeklinde tanımlanmıştır.
Yukarıda yer verilen düzenlemede, otoparkın, imar planı ile belirlenmek ve mevcut ağaç dokusu dikkate alınarak tabii zemin veya tesviye edilmiş toprak zemin altında kalmak üzere, ağaçlandırma ve bitkilendirme için yeterli derinlikte toprak örtüsü olması ve standartları sağlaması kaydıyla park içinde yer alabileceği belirtilmiş olup bu haliyle madde hükmü ile getirilen otopark kullanımının, parkın altında kalan zemin altı otoparkı şeklinde anlaşılması gerektiği açıktır.
Bu durumda, zemin altı otoparkı şeklindeki kullanımı, park alanınının daraltılması ya da parkın otoparka dönüşümü sonucunu doğurmayacağından, bu haliyle uyuşmazlık konusu düzenlemede hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Yönetmeliğin 12.maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının “Sosyal ve kültürel tesis alanları” başlıklı alt 2. bendinde yer alan; “a) yeşil alanlar”, “ab) parklar” tanımı içinde yer alan “otopark” ibaresi yönünden davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, kararın bu kısmına katılmıyoruz.
KARŞI OY
XXXXX- Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının “Sosyal ve kültürel tesis alanları” başlığı altında düzenlenen 2. alt bendinin (ab) maddesinde yer alan “1 katı, h=4,50 m.’yi ve taban alanı kat sayısı toplamda 0,03’ü geçmemek, sökülüp takılabilir malzemeden yapılmak kaydıyla; açık çay bahçesi, büfe,pergole, kameriye, muhtarlık, güvenlik kulübesi, sporcu soyunma kabinleri, taksi durağı, trafo gibi tesisler” ibareleri ile 2. alt bendinin “spor ve oyun alanları” başlıklı (b) maddesinde yer alan “seyirci ve sporcuların ihtiyacına yönelik, büfe lokanta,pastane çayhane ve spor faaliyetlerine ilişkin ticari üniteler” ibarelerine yönelik olarak;
PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının “Sosyal ve kültürel tesis alanları” başlığı altında düzenlenen 2. alt bendinin (ab) maddesinde yer alan “1 katı, h=4,50 m.’yi ve taban alanı kat sayısı toplamda 0,03’ü geçmemek, sökülüp takılabilir malzemeden yapılmak kaydıyla; açık çay bahçesi, büfe,pergole, kameriye, muhtarlık, güvenlik kulübesi, sporcu soyunma kabinleri, taksi durağı, trafo gibi tesisler” ibarelerinin değerlendirilmesi;
Dava konusu işlemle değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin alt (ab) maddesinde; “İmar planı ile belirlenmek ve mevcut ağaç dokusu dikkate alınarak tabii zemin veya tesviye edilmiş toprak zemin altında kalmak üzere, ağaçlandırma ve bitkilendirme için yeterli derinlikte toprak örtüsü olması ve standartları sağlaması kaydıyla otopark ve havuz ile açık spor ve oyun alanı, umumi hela, 1 katı, h=4,50 m.’yi ve taban alanı kat sayısı toplamda 0,03’ü geçmemek, sökülüp takılabilir malzemeden yapılmak kaydıyla; açık çay bahçesi, büfe,pergole, kameriye, muhtarlık, güvenlik kulübesi, sporcu soyunma kabinleri, taksi durağı, trafo gibi tesislerin yapılabildiği, kentte yaşayanların yeşil bitki örtüsü ile dinlenme ihtiyaçlarının karşılandığı alanlardır.” hükmü yer almaktadır.
Sosyal yapı alanlarının, hitap ettiği kitle tarafından sorunsuz ve aktif kullanımı için, kimi tesis ve yan kullanımları barındırması faydalı olabileceği gibi zorunlu da olabilmektedir. Ancak, söz konusu tesis ve yan kullanımların, sosyal alt yapı alanı ile öncelikle bütünleşebilecek nitelikte olması, ayrıca eklemlenmek istenilen sosyal alt yapı kullanımının belirli bir alansal büyüklüğü haiz olması gözetilerek, plan kararı ile belirlenen sosyal alt yapı alanının kendisinden beklenen temel kullanımının akamete uğratılmasının engellenmesi zorunludur.
Madde metninde sayılan tüm yan tesis ve kullanımların “park” kullanımı ile bütünlüşebileceği hususunda duraksama bulunmamaktadır. O halde burada değerlendirilmesi gereken husus, söz konusu tesisler için getirilen kriterlerin, “park” alanını asli kullanımından uzaklaştırıp uzaklaştırmadığı noktasında düğümlenmektedir.
Uyuşmazlık bu çerçevede incelendiğinde, yapımına izin verilen kullanımlar için öncelikle yükseklik ve taban alanı katsayısı yönüyle makul miktarda sınırlama getirilmiş, bu suretle “park” alanının yukarıda söz edilen kriter çerçevesinde asli fonksiyonunu koruması sağlanmıştır. Diğer taraftan muvakkat yapılar için de öngörülen malzemelerin kullanılması zorunlu tutularak, söz konusu tesislerin tali ve muvakkat niteliğinin vurgulandığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, madde metninde uyuşmazlık konusu ifade yönüyle hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının “Sosyal ve kültürel tesis alanları” başlığı altında düzenlenen 2. alt bendinin “spor ve oyun alanları” başlıklı (b) maddesinde yer alan “seyirci ve sporcuların ihtiyacına yönelik, büfe lokanta,pastane çayhane ve spor faaliyetlerine ilişkin ticari üniteler” ibarelerinin değerlendirilmesi;
Dava konusu işlemle değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin 2. alt bendinin “spor ve oyun alanları” başlıklı (b) maddesinde; “Spor ve oyun alanları: Spor ve oyun ihtiyacı karşılanmak, spor faaliyetleri yapılmak üzere imar planı kararı ile kent, bölge veya semt ölçeğinde ayrılan açık ve kapalı tesis alanlarıdır. Bu alanlarda açık veya kapalı otoparklar ile seyirci ve sporcuların ihtiyacına yönelik, büfe, lokanta, pastane, çayhane ve spor faaliyetlerine ilişkin ticari üniteler yer alabilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Danıştay Altıncı Dairesinin temyize konu kararında seyirci ve sporcuların ihtiyacına yönelik, büfe, lokanta, pastane, çayhane ve spor faaliyetlerine ilişkin ticari üniteler ibarelerine yönelik olarak, öncelikle söz konusu tesislerin yapımının mümkün olduğu alansal ya da fonksiyonel büyüklüğe sahip nitelikteki spor ve oyun alanı kavramının ortaya konulması, akabinde plan kararı ile getirilen asli kullanım kararının, baskın kullanımını bertaraf etmeyecek şekilde yapımının mümkün olduğu hususunun, somut kriterleri belirtilerek (spor ve oyun alanları içerisinde kaplayacağı an fazla yüzde) fıkra metnine işlenmesi gerekirken, mevcut haliyle eksik düzenlendiği gerekçesiyle düzenlemenin iptaline karar verilmiş ise de; madde metninin incelenmesinden, söz konusu alanlarda büfe, lokanta, pastane, çayhane ve spor faaliyetlerine ilişkin ticari üniteler yapılabilmesi için seyirci ve sporcuların ihtiyacına yönelik olma durumu öngörülmüş olup bu alanlara yönelik hazırlanacak imar planı ve projelerde sporcuların ihtiyacının ne şekilde olacağı hususunda bir belirleme yapılacağı hususu da göz önünde bulundurulduğunda, bu haliyle dava konusu düzenlemede somut bir kriterin getirildiği anlaşıldığından, dava konusu Yönetmelik maddesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının “Sosyal ve kültürel tesis alanları” başlığı altında düzenlenen 2. alt bendinin (ab) maddesinde yer alan “1 katı, h=4,50 m.’yi ve taban alanı kat sayısı toplamda 0,03’ü geçmemek, sökülüp takılabilir malzemeden yapılmak kaydıyla; açık çay bahçesi, büfe,pergole, kameriye, muhtarlık, güvenlik kulübesi, sporcu soyunma kabinleri, taksi durağı, trafo gibi tesisler” ibareleri ile 2. alt bendinin “spor ve oyun alanları” başlıklı (b) maddesinde yer alan “seyirci ve sporcuların ihtiyacına yönelik, büfe lokanta,pastane, çayhane ve spor faaliyetlerine ilişkin ticari üniteler” ibarelerine yönelik davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, kararın bu kısımlarına katılmıyorum.
KARŞI OY

XXXXXX- Dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (a) alt bendinde yer alan “anaokulu ve kreş” ibareleri yönünden, temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, temyiz isteminin reddi ile temyize konu kararın onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyorum.
KARŞI OY

XXXXXXX- Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının “Sosyal ve kültürel tesis alanları” başlıklı 2. bendinin “(ç) ibadet yeri” tanımındaki “yurt ve kurs yapısı” ibareleri;
Dava konusu Yönetmeliğin 2. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının “Sosyal ve kültürel tesis alanları” başlıklı 2. bendinin (ç) alt bendinde; “ibadet yeri, ibadet etmek ve dini hizmetlerden faydalanmak amacıyla insanların toplandığı, dinî tesis ve külliyesinin, dinî tesisin mimarisi ile uyumlu olmak koşuluyla dinî tesise ait; lojman, kütüphane, aşevi, dinlenme salonu, yurt ve kurs yapısı ile gasilhane, şadırvan ve hela gibi müştemilatların, açık veya zemin altında kapalı otoparkın da yapılabildiği alanlardır.” şeklinde tanımlanmıştır.
Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği eki plan gösterimlerinde ayrı lejantlarla gösterilen, farklı fonksiyonlara karşılık gelen, ulaşım başta olmak üzere sosyal ve teknik altyapıya getireceği yük birbirinden farklı olan kullanımların, yer seçimi kararlarının imar planı kapsamında ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bu doğrultuda, “ibadet yeri” ve ” yurt ve kurs” kullanımları da birbirinden farklı nitelikte kullanımlar olup, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde ayrı bir lejant olarak gösterilmiştir.
Uyuşmazlık konusu düzenlemede, ibadet alanlarında yurt ve kurs kullanımına imkan verilmekte olup, her biri Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği eki plan gösterimlerinde ayrı lejantlarla gösterilen, farklı fonksiyonlara karşılık gelen, ulaşım başta olmak üzere sosyal ve teknik altyapıya getireceği yük birbirinden çok farklı olan bu kullanımlara imar planı kararı bulunmaksızın ibadet yerlerinde yer verilmesinde imar mevzuatına uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının “Sosyal ve kültürel tesis alanları” başlıklı 2. bendinin “(ç) ibadet yeri” tanımındaki “yurt ve kurs yapısı” ibareleri yönünden davacının temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, kararın bu kısmına katılmıyoruz.
KARŞI OY

XXXXXXXX- Dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (b) alt bendi yönünden;
Dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 14. maddesinin birinci fıkrasının 3. bendinin (b) alt bendinde; “Ticaret alanı: İş merkezleri, ofis-büro, çarşı, çok katlı mağazalar, katlı otoparklar, alışveriş merkezleri ve otel gibi konaklama tesisleri, sinema, tiyatro, müze, kütüphane, sergi salonu gibi kültür tesisleri, lokanta, restoran, gazino, düğün salonu gibi eğlenceye yönelik birimler, yönetim binaları, ticari katlı otopark, banka, finans kurumları, yurt, kurs, dershane, özel eğitim ve özel sağlık tesisleri gibi ticaret ve hizmet fonksiyonlarına ilişkin yapılar ile yoldan cephe alan zemin veya bodrum katları konut olarak kullanılmamak ve ayrı bina girişi ve merdiveni olmak koşuluyla yüksek nitelikli konut (rezidans) da yapılabilen alanlardır.” tanımı yer almakta iken;
Anılan düzenleme 08/09/2013 tarih ve 28759 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğü giren Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 14. maddesi ile
“b) Ticaret alanı: İş merkezleri, ofis-büro, çarşı, çok katlı mağazalar, kamu veya özel katlı otoparklar, alışveriş merkezleri, otel ve diğer konaklama tesisleri, sinema, tiyatro, müze, kütüphane, sergi salonu gibi sosyal ve kültürel tesisler, lokanta, restoran, gazino, düğün salonu gibi eğlenceye yönelik birimler, yönetim binaları, katlı otopark, banka, finans kurumları, yurt, kurs, dershane, özel eğitim ve özel sağlık tesisleri gibi ticaret ve hizmetler sektörüne ilişkin yapılar yapılabilen alanlardır. Ancak bu alanlarda katlı otopark, özel eğitim veya özel sağlık tesisi yapılabilmesi için uygulama imar planında bu amaçla değişiklik yapılması yapılarak ticaret kullanımından çıkarılması gerekir.” olarak yeniden düzenlenmiştir.
Anılan düzenlemeye yönelik olarak, Danıştay Altıncı Dairesince, 08/09/2013 tarih ve 28759 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan değişiklikle, “….yoldan cephe alan zemin veya bodrum katları konut olarak kullanılmamak ve ayrı bina girişi ve merdiveni olmak koşuluyla yüksek nitelikli konut (rezidans)….” ifadesinin, bend hükmünden çıkarıldığı ve uyuşmazlığın bu kısmına yönelik olarak konusunun kalmadığı gerekçesiyle bu kısım yönünden dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ise de; dava konusu Yönetmelik değişikliği ile öngörülen ticaret alanı tanımındaki hususların, 08/09/2013 tarih ve 28759 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’te de yer aldığı anlaşılmakta olup, bu haliyle davanın konusuz kaldığından söz edilebilmesine hukuken olanak bulunmamaktadır.

Bu durumda uyuşmazlığın esasına girilerek karar verilmesi gerektiğinden, temyiz isteminin kabulü ile dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, kararın bu kısmına katılmıyorum.

KARŞI OY

XXXXXXXXX- Dava konusu Yönetmeliğin 14. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 16. maddesinin birinci fıkrasının 4. bendinde yer alan ” rüzgâr, yağmur ve kar etkisine karşı üstü örtülü bir veya birden fazla kenarı açık olan ve her bir bağımsız bölümle irtibatlı zemine oturan teraslar, çatı terasları ve çatı bahçeleri, zemine oturan teraslar, çatı terasları ve çatı bahçeleri” ibarelerine yönelik olarak;
Dava konusu Yönetmeliğin 14. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 16. maddesinin birinci fıkrasının 4. bendinde, rüzgâr, yağmur ve kar etkisine karşı üstü örtülü bir veya birden fazla kenarı açık olan ve her bir bağımsız bölümle irtibatlı zemine oturan teraslar, çatı terasları ve çatı bahçeleri, zemine oturan teraslar, çatı terasları ve çatı bahçelerinin katlar alanı hesabına dahil edilmemesi öngörülmüştür.
İmar parseli içinde herhangi bir kapalı alan kullanımı sağlamadığı ayrıca yapı ve nüfus yoğunluğuna sebebiyet vermediği açık olan söz konusu kullanımların, emsal hesabında değerlendirilmemesine ilişkin dava konusu Yönetmelik hükmünde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Yönetmeliğin 14. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 16. maddesinin birinci fıkrasının 4. bendinde yer alan “rüzgâr, yağmur ve kar etkisine karşı üstü örtülü bir veya birden fazla kenarı açık olan ve her bir bağımsız bölümle irtibatlı zemine oturan teraslar, çatı terasları ve çatı bahçeleri, zemine oturan teraslar, çatı terasları ve çatı bahçeleri” ibareleri yönünden davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile, Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, kararın bu kısmına katılmıyorum.
KARŞI OY

XXXXXXXXXX- Dava konusu Yönetmeliğin 14. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 16. maddesinin birinci fıkrasının 4. bendinde yer alan “depo” ve “depo amaçlı” eklentiler yönünden;
Dava konusu Yönetmeliğin 14. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 16. maddesinin birinci fıkrasının 4. bendinde, bütün cepheleri tamamen toprağın altında kalan bodrum katlar ile kısmen açıkta kalan bodrum katların en altındaki tavan döşeme kotu yol kotunun altında olan ve yola cephesi bulunmayan bodrum katında yer alan ve tek başına bağımsız bölüm oluşturmayan; yapı inşaat alanının %5’ini aşmayan ortak alan depolar ile konut kullanımlı bağımsız bölümün bağımsız bölüm bürüt alanının %20’sini, ticari kullanımlı bağımsız bölümün, bağımsız bölüm bürüt alanını aşmayan depo amaçlı eklentiler, emsal hesabına dahil edilmeyecek bölümler arasında sayılmıştır.

İmar parseli içinde tek başına bağımsız bölüm oluşturmadığı, konut kullanımlı bağımsız bölüm brüt alanının % 20’sini ve ticari kullanımlı bağımsız bölüm brüt alanını aşmadığı, nüfus yoğunluğuna sebebiyet vermediği açık olan söz konusu kullanımların teknik ve sosyal altyapı alanlarına yük getirmekten ziyade faydasının bulunduğu, nüfus yoğunluğunu artırmadığı, artan yapı yoğunluğunun ise sağladığı kamu yararına nispeten önemsiz kaldığı anlaşıldığından, emsal hesabı dışında tutulmasında imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Yönetmeliğin 14. maddesi ile değiştirilen PATİY’nin 16. maddesinin birinci fıkrasının 4. bendinde yer alan “depo” ve “depo amaçlı” eklentiler yönünden davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile, Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, kararın bu kısmına katılmıyorum.